5

İşte onlar, rablerinden bir hidâyet üzerindedirler ve onlar felâha erenlerin ta kendileridir.

en-Nahhas der ki: Necidliler (onlar anlamında) "ulâke derler: Bazıları da "ulâlike derler. Kelimenin sonunda yer alan "kâf" harfi hitap içindir. el-Kisai der ki: in tekili dır. Diğer taraftan kelimesinin tekili de (........) kelimesidir. kelimesi, kelimesi gibidir. İbnu's-Sikkît şöyle bir beyit nakletmektedir:

İşte onlar, benim kavmimdir.

Onların neseblerinde şaibe yoktur.

Oldukça sapık bir kimseden başka bunlara kim öğüt vermeye kalkışır ki?"

(........)ın akıl sahibi olmayanlar hakkında kullanıldığı da olur. Nitekim şair şöyle demiştir:

"Vadideki konaklama yeri dışında kalan konakları yer

O günlerden sonraki yaşayışı da."

Yüce Allah da şu âyetinde bu kelimeyi akıl sahibi olmayanlar hakkında kullanmıştır:

"Çünkü kulak, göz ve kalp bütün bunlar, ondan sorumlu olurlar." (el-İsra, 17/36)

İlim adamlarımız derler ki: Yüce Allah'ın:

"Rablerinden..." âyetinde Kaderiyye'nin; kendi îman ve hidâyetlerini insanların kendileri yaratırlar; şeklindeki görüşleri reddedilmektedir. Zaten yüce Allah onların dediklerinden yüce ve münezzehtir. Şayet durum dedikleri gibi olsaydı, yüce Allah burada "nefislerinden" diye buyururdu. Kaderiyye'nin bu görüşlerine dair açıklamalar ile (Fâtiha sûresi 31. başlık) hidâyete dair açıklamalar (daha önce geçen) yüce Allah'ın:

"Takva sahipleri için bir hidâyettir" âyeti ile ilgili ikinci başlıkta açıklamalar geçmiş bulunmaktadır. Bunları tekrarlamanın anlamı yoktur.

"Ve onlar felâha erenlerin ta kendileridirler" âyetinde yer alan

"onlar" kelimesinin ikinci bir mübteda olması mümkündür. Haberi de

"felâha erenler" olur. İkinci mübteda ile onun haberi birinci mübtedanın haberi olur. Ayrıca

"onlar"ın zaid olması da mümkündür. -Basralılar buna "fasıla" Kûfeliler de buna "imad" ismini verirler.

"Felâha erenler" kelimesi de

"işte onlar" kelimesinin haberidir.

Asıl itibariyle sözlükte yarmak ve kesmek demektir. Şair der ki:

"Gerçek şu ki demir, demir ile yarılır"

Toprağın ekin ekmek için yarılmasını ifade eden kelimesi de burdan türemiştir. Bunu Ebû Ubeyd söylemiştir. İşte bundan dolayı araziyi sürüp yaran kimseye "Fellah" denilmiştir. Alt dudağı yarılmış olan kimseye de "eflah" denilir. Müflih (felâha eren) da sanki arzu etiğini ele geçirinceye kadar bütün zorlukları katetmiş gibi olduğundan dolayı bu ismi alır. Fevz ve Beka hakkında da kullanıldığı olur. Bu anlamıyla da yine asıl itibariyle dilde kullanılmıştır. Bir adamın karısına demesi de böyledir. Anlamı ise: Kendi işini eline geçirmekle umduğuna ulaş, demek olur. Şair de der ki:

"Eğer ki bir kabile halkı felahı elde edecek olursa Onu mızraklarla oynayan elde eder."

Kapkaranlık cahili dönemde bulunan el-Adbat b. Kurey' es-Sa'di de şöyle demiştir:

"Her kederden sonra bir genişlik vardır. Fakat sabah ve akşamla birlikte felâh olmaz. "

Yani gece ve gündüzün gidip gelmesi sözkonusu oldukça dünyada baki kalmak sözkonusu değildir. Bir başka şair de şöyle demektedir:

"Öyle topraklara yerleşiyoruz ki hepsine de bizden önce yerleşilmiştir.

Âd ve Himyer'den sonra da (hala) felahı umuyoruz. "

Burda felâh'tan kasıt da bekadır. Abîd (Ubeyd) de der ki:

"İstediğini alıkoy. Çünkü kimi zaman zayıflık ile nail olunur.

Ve akıllı kimse de mahrum bırakılıp aldatılabilir. "

Demek istediği şudur: Sen istediğin gibi akıllı ol veya ahmak ol. Çünkü bazen ahmaka rızık verilir, akıllı kimsenin mahrum bırakıldığı olur.

Buna göre yüce Allah'ın:

"Ki onlar felâha erenlerin ta kendileridir" âyetinin anlamı: Yani onlar cennete girmekle, fevz bulanlar ve orada baki kalacak olanlardır. İbn Ebi İshak da der ki: Felâh bulanlar; istediklerini elde edenler ve kaçıp kurtulmak istedikleri şeylerin kötülüklerinden kurtulanlardır, demektir. Anlam birdir.

"Felâh" kelimesi sahur hakkında da kullanılmıştır. Nitekim Hadîs-i şerîfte şöyle denmiştir:... Neredeyse Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikte Felahı kaçıracaktık? Ben: Felâh nedir diye sordum. O bana: Sahurdur, cevabını verdi. Bu hadisi Ebû Dâvûd rivâyet etmiştir. Hadisin anlamı şöyle gibidir: Sahur sayesinde orucun kalıcılığı sözkonusu olur. İşte bundan dolayı sahura "felâh" ismi verilmiştir. -Lâm harfinin şeddelisi ile "el-Fellah" ise şairin şu beyitinde olduğu gibi araziyi süren demektir:

"Onun kendisi ile yağı tarttığı bir rıtlı vardır

Bir de eşeğini süren bir fellahı vardır. "

Diğer taraftan örtfe

"felâh"; arzulanan şeyi elde etmek ve kendisinden korkulan şeyden de kurtulmak anlamındadır.

Bir soru: Peki Hamza kelimelerini he harfi ötreli olarak okuduğu halde, kelimelerini he harfleri ötreli olarak neden okumamıştır?

Cevap: Birinci grup kelimede "ya" harfi eliften dönüşmüştür. Ve bunların asılları şeklindedir. O bakımdan burada he-harfi ötreli haliyle bırakılmıştır. Fakat öbür grup kelimede böyle bir durum yoktur. el-Kisai de

"üzerlerine" (el-Bakara, 2/61) âyeti ile:

"onlara iki..." (Yasin, 36/14) âyetinde onun gibi okumuştur. Bu husus onlardan gelen kıraat şekillerine dair rivâyetlerden bilinen bir husustur.

5 ﴿