65Gerçekten sizden Cumartesi gönü haddi aşanları bilmişsiniz. Bunun üzerine onlara "hor ve hakir maymunlar olun" demiştik. Âyetine dair açıklamalarımızı yedi başlık halinde ele alacağız: 1- Cumartesi Günü Haddi Aşanlar: "Gerçekten sizden Cumartesi günü haddi aşanları bilmişsinizdir." Yani onların muayyen olarak kimler olduklarını tanımışsınızdır. Onlara dair hükümlerin ne olduğunu bilmişsiniz, anlamında olduğu da söylenmiştir. İkisi arasındaki fark şudur: Tanımak (marifet) ismi belli kişiye yöneliktir, bilmek (ilim) ise ismi belli olanın hallerine yöneliktir. Mesela, Zeyd'i tanıdım, denildiğinde onun şahsı kastedilir. Fakat, Zeyd'i bildim, denildiğinde onun üstünlük ve eksiklik gibi hallerinin bilinmesi kast edilir. Kur'ân-ı Kerîm'de: "Ve bundan başka sizlerin bilmeyip de Allah'ın bildiklerini korkutasınız." (el-Enfal, 8/60) âyeti tanımak anlamındadır. "Sizden Cumartesi günü haddi aşanlar" kelimesinde yer alan haddi aşmak (i'tidâ)ya dair açıklamalar daha önceden (61. âyetin sonunda) yapılmıştır. 2- Hazret-i Peygamberin Peygamberliğini İtiraf Eden Yahudiler: Nesâî'nin rivâyetine göre, Safvân b. Assâl şöyle demiştir: Bir yahudi arkadaşına: Haydi seninle şu peygamberin yanına gidelim, demişti Arkadaşı da ona: Olur ki seni işitir, sen onun hakkında: Peygamber deme. Çünkü onun dört tane gözü vardır... derken Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) 'in yanına gidip "apaçık dokuz âyeften ona soru sorarlar, Hazret-i Peygamber onlara şöyle der: "Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmayınız, hırsızlık yapmayınız, zina etmeyiniz, hak ile olması müstesna Allah'ın haram kıldığı cam öldürmeyiniz, suçsuz bir kimseyi (suçlu diye) yöneticiye teslim etmeyiniz, büyücülük yapmayınız, faiz yemeyiniz, iffetli namuslu kadına iftirada bulunmayınız, Savaş gününde geri dönüp kaçmayınız ve - sizin için özel olarak ey yahudiler - Cumartesi günü haddi aşmayınız." Bunun üzerine yahudiler elini ayaklarını öptüler ve: Şahitlik ederiz ki sen şüphesiz bir peygambersin, dediler. Hazret-i Peygamber bu sefer: "Peki bana tabi olmanızı engelleyen nedir?" diye sorar onlar: Dâvûd peygamber her zaman için onun soyunda peygamberlerin gelip durmasıîçîn Allah'a dua etmişti. Bizler ise sana tabi olduğumuz takdirde yahudilerin bizleri öldüreceğinden korkarız. Hadisi Tirmizî de rivâyet etmiş ve "hasen sahih bir hadistir" demiştir. Nesâî, Tahrîmu'd-dem 17; Tirmizî, Tefsir 17. sûre 14. hadis. Bu hadisin lâfzı ileride yüce Allah'ın izniyle İsra sûresinde Bk. el-îsrâ, 17/101. âyetin tefsiri gelecektir. "Cumarteside". Cumartesi gününde "haddi aşanları bilmişsinizdir." Cumartesi hükmü hakkında haddi aşanları kastetmiş olma ihtimali de vardır. Birinci görüş el-Hasen'in görüşü olup buna göre İsrailoğulları helal kabul ederek balıkları o günde yakaladılar. Eşheb'in Mâlik'ten rivâyetine göre o şöyle demiştir: İbn Rûman'ın anlattığına göre onlardan bir kişi bir ip alır bu ipe kolay çözülür bir düğüm atar ve bunu balığın kuyruğuna atardı. İpin öbür yanında ise bir kazık bulunurdu. Bu şekilde ipini pazar gününe kadar bırakırdı. Daha sonra başkaları da bu işi yapanın bir belaya uğramadığını görünce, aynı şeyi yapmaya koyuldular. Nihayet balıkların avlanması işi çoğaldı ve pazarlara kadar götürülür oldular. Fasıklar da Cumartesi günü açıktan açığa balık yakalamaya koyuldular. Onlardan bir grup kalkıp bu işin yasak olduğunu, vazgeçmeleri gerektiğini söyledi, açıkça bu uyanlarını yaptı ve onlardan uzaklaştı. Denildiğine göre onlara bu işten vazgeçmelerini söyleyip yasak olduğunu hatırlatanlar, bu yasağı çiğneyenlere şöyle demiş: Biz sizinle birlikte yaşayamayız. Bunun üzerine yaşadıkları kasabayı bir duvarla ikiye ayırdılar. Günün birinde onlara bu yasağı hatırlatanlar bir gün meclislerinde sabah vakti otururlarken yasağı çiğneyenlerden kimsenin dışarı çıkmadığını görürler ve herhalde bir durum olmalıdır, derler. Duvara çıkıp baktılar, onların maymunlara dönüşmüş olduklarını gördüler. Kapıyı açıp onların yanlarına girdiler. Maymuna dönüşmüş olanlar insanlar arasındaki akrabalarını tanıdılar. Fakat insanlar bu maymunlardan kendilerinin akrabalarının hangisi olduğunu tanıyamadılar. Maymunlar insanlardan olan akrabalarının yanına gelir, elbiselerini koklar ve ağlardı. İnsanlardan olan o maymunun akrabası da: Biz size bu işten vazgeçmenizi söylemedik mi diye sorar, maymunlar da başlarını evet anlamına sallarlardı. Katâde der ki: Genç olanlar, maymun, yaşlı olanları da domuz oldular. Onlardan yalnızca bu yasaklara uymalarını hatırlatanlar kurtuldu, diğerleri helâk oldu. A'raf sûresinde Bk. el-A'râf, 7/164. âyetin tefsiri İsrailoğulları bu hususta üç gruba ayrılmışlardı diyenlerin görüşlerine dair açıklamalar da gelecektir. Bu: Onlar sadece iki gruba ayrılmışlardı diyenlerin görüşlerinden daha sahihtir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. Sebt (Cumartesi), kesmek anlamına gelen "es-sebt"ten alınmıştır. Denildiğine göre bu günde eşyanın işi bitmiş, yaratılışı tamamlanmıştır. Dinlenmek ve rahat etmek anlamına gelen "sübût"tan alındığı da söylenmiştir. İlim adamları, meshe uğrayan (insan olup da başka hayvanlara, yaratıklara dönüştürülen) kimselerin soylarının devam edip etmediği hususunda farklı iki görüş ortaya atmıştır. ez-Zeccâc der ki: Bir topluluk, bu maymunların onların soyundan gelmiş olması mümkündür demiştir. Kadı Ebû Bekr b. el-Arabî de bu görüşü tercih etmiştir. Cumhûr (çoğunluk) ise şöyle der: Mesholunanın soyu devam etmez. Maymunlar, domuzlar ve diğer hayvanlar (İsrailoğullarından mesholunan bu kimselerden) daha önceden de vardı. Ayrıca yüce Allah'ın meshedip hilkatlerini değiştirdiği bu insanlar helâk olmuş, onların geriye soyu kalmamıştır. Çünkü Allah'ın azap ve gazabı onlara gelip çatmıştır. Dolayısıyla üç günden sonra dünyada onlardan kimse kalmamıştır. İbn Abbâs da der ki: Mesholunan hiçbir varlık üç günden fazla yaşamış değildir. Bu süre zarfında onlar yememiş, içmemiş ve nesilleri olmamıştır. İbn Atiyye de der ki: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den rivâyet edildiğine ve sabit olduğuna göre mesholunanın soyu devam etmez, yemez, içmez ve üç günden fazla yaşamaz. Derim ki: İki görüşün sahih olanı budur. İbnu'l-Arabî'nin ve başkalarının birinci görüşün sahih olduğunu ispatlamak üzere delil diye gösterdikleri Peygamber Efendimizin şu hadisine gelince: "İsrailoğullarından ne yaptığı bilinmeyen bir ümmet ortadan kalkmıştır. Ben bunların fareler olduğunu zannediyorum. Sizler farelere deve sütü konulduğu zaman içmediklerini, koyun sütü konulduklarında da içtiklerini görmüyor musunuz?" Bu hadisi Ebû Hüreyre rivâyet etmiş ve Müslim de kitabında kaydetmiştir. Buhârî, Bed'ul-Halk 15; Müslim, Zühd 61. Ayrıca yine Müslim tarafından Ebû Said ve Hazret-i Cabir'den rivâyet edilen keler hadisini de buna delil gösterirler. Hazret-i Cabir der ki: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'a bir keler getirildi, ancak onu yemek istemedi ve şöyle dedi: "Bilemiyorum belki de bunlar mesholunmuş nesillerdendir." Müslim, Sayd 48. Ancak bu hadis ileride de geleceği üzere te'vil edilir. İbnu'l-Arabî der ki: Buhârî'de Amr b. Meymûn'dan şöyle dediği rivâyet edilmektedir. Ben cahiliyye döneminde zina etmiş maymunlar gördüm. Onları recmettiler, ben de onlarla birlikte o maymunları recmettim. Buhârî, Menakıbu'l-Ensar 27. Bu rivâyet Buhârî'nin bazı nüshalarında yer almış, bazılarında da yer almamıştır. Hadisin nassında "zina etmişlerdi" ifadesi kimisinde sabit olmuştur, kimilerinde de bu ifade düşmüştür. İbnu'l-Arabî der ki: Peki hayvanlarda Amr b. Meymûn'un dönemine gelinceye kadar şeriate dair birtakım bilgiler kalmış ve onlar bu bilgileri sonrakiler geçmişlerinden öğrenerek sürdürmüşler mi demek oluyor, diye sorulursa cevabımız: Evet böyle olmuştur, şeklindedir. Çünkü yahudiler recm hükmünü değiştirmişlerdi. Allah ise bu hükmü onlardan mesholunanlar arasında uygulamayı murad etti, ta ki bu recmi inkar eden ve değiştiren kimselere karşı daha beliğ ve açık bir delil olsun. Onların kitapları, âlimleri ve onlardan mesholunanları onlara karşı şahitlik etsin, yüce Allah'ın onların gizlediklerini de açıkladıklarını da bildiklerini ve neyi değiştirip neyi tahrif ettiklerini sayıp döktüğünü bilsinler. Bilmedikleri bir taraftan onlara karşı bir delil ortaya koysun ve peygamberine böylelikle yardım etsin, onlar yardım olunmadan bırakılsınlar diye. Derim ki: Bunlar İbnu'l-Arabî'nin "Ahkâmü'l-Kur'ân" adlı eserindeki ifadeleridir. Ancak bunların delil olacak bir tarafı yoktur. Amr b. Meymun'un kıssası ile ilgili zikrettiği hususu el-Humeydî "Cem'u's-Sahihayn" adlı eserde şöylece zikreder: Ebû Mes'ûd ed-Dımeşkî'nin anlattığına göre, Amr b. Meymun el-Evdî'nin Buhârî ile Müslim'de Husayn'ın ondan kaydettiği bir rivâyetinde şöyle dediği anlatılmaktadır: Cahiliyye döneminde üzerlerine birtakım maymunların toplanıp recmedilen bazı maymunlar gördüm. Ben de recmedenlerle birlikte onları recmettim. Ebû Mes'ûd bunu böylece zikreder, fakat Buhârî'nin eserinin neresinde bunu kaydettiğini sözkonusu etmez. Biz bunu araştırdık. Buhârî'nin bazı nüshalarında -hepsinde değil- bulduk. Buhârî, Eyyamü'l-Cahiliyye kitabında bunu zikretmekle birlikte en-Nuaym’ın el-Firabrî'den yaptığı rivâyete maymunlara dair bu haberin izine rastlanılmamaktadır. Belki bu, Buhârî'nin eserine sonradan katılmış rivâyetlerden olabilir. et-Tarihu'l-Kebir adlı eserinde Buhârînin söyledikleri ise şudur: Bana Nuaym b. Hammâd anlattı. Bize Huşeym, Ebû Bele ve Husayn b. Amr b. Meymun'dan haber vererek dedi ki: Cahiliyye döneminde başlarına maymunların toplandığı bazı maymunlar gördüm. O maymunlar, ötekilerini taşladılar, ben de onlarla birlikte onları taşladım. Bu ifadede "zina etmiş maymunlar" tabiri yoktur. Şayet bu rivâyet sahih ise, Buhârî bunu Amr b. Meymun'un cahiliyye dönemine erişmiş olduğunu göstermek üzere nakletmiş ve cahiliyye döneminde onun bu husustaki zannına herhangi bir önem vermemiştir. Ebû Ömer ise el-lstiab'da Amr b. Meymun'u zikreder ve onun künyesinin Ebû Abdullah olduğunu belirtip şöyle der: "Amr b. Meymun Kûfeli tabiinin büyükleri arasında sayılır. Eğer sahih ise, maymunlar tarafından cahiliyye döneminde recm olayını görmüş olan da odur. Çünkü bu rivâyetin râvileri meçhul (bilinmeyen) râvilerdir. Ayrıca Buhârî bunu Nuaym'dan o Huşeym'den, o Husayn'dan, o Amr b. Meymun el-Evdî'den muhtasar olarak şöylece rivâyet etmiştir: "Cahiliyye döneminde zina etmiş ve maymunlar tarafandan recmedilen maymunları gördüm. Ben de onlarla birlikte o maymunları taşladım." Ayrıca bunu Abbad b. el-Avvam Husayn'den, Huşeym'in rivâyet ettiği gibi muhtasar olarak rivâyet etmiştir. Bu olayın uzun bir şekildeki anlatımı ise Abdülmelik b. Müslim'in Îsa b. Hittân'dan rivâyeti etrafında döner dolaşır. Bunlar ise rivâyetleri delil gösterilemeyecek kimseler arasındadırlar. Ayrıca mükellef olmayan yaratıklara zina fiilinin izafe edilmesinin de hayvanlara hadlerin uygulanmasının ilim adamlarının çoğunluğu tarafından kabul edilmediğini de belirtelim. Eğer öyle bir olay sahih ise olsa olsa bu cinler arasında olmuştur. Çünkü ibadetler insanlarla cinler arasında sözkonusudur. Başkaları hakkında değildir." Ebû Hüreyre tarafından rivâyet edilen Hadîs-i şerîfte, Hazret-i Peygamber'in: "... ben kaybolmuş bu ümmetin farelerden başkaları olduğunu zannetmiyorum" şeklindeki âyetine keler hakkında da "bilemiyorum belki de bu mesholunmuş nesillerden birisidir" şeklindeki sözüne ve benzerlerine gelince bu, Hazret-i Peygamber'in keler, fare ve başka hayvanların meshedilmiş olabileceğine dair bir zannı ve bir korkusunu ifade etmektedir. Bu yüce Allah tarafından mesholunmuş varlıkların geriye nesillerinin kalmadığı kendisine vahyolunmadan önce, Hazret-i Peygamber'in bir kanaatini ifade eder. Bu husus ona vahiy yoluyla bildirilince artık böyle bir çekinmesi kalmadı, keler ve farelerin mesholunmuş ümmetlerden olmadığını da kesinlikle bilmiş oldu. İşte bu esnada Peygamber efendimiz domuz ve maymunlara dair: Bunlar mesholunanlardan mıdır? şeklinde soru sorana ve bize, şu âyetiyle gerçeği haber vermektedir: "Allah, bir kavmi helâk edecek veya azâb edecek olursa, onlardan nesil bırakmaz." Müslim, Kader 32-3. Maymunlar ve domuzlar ise bundan daha önce idi. Böylece mana şöyle olur: "Biz de onlara hor ve hakirler olarak maymun olunuz dedik." İşte bu, Abdullah b. Mes'ûd'un rivâyet ettiği Müslim'in de Sahih'inin Kader bölümünde kaydettiği sarih ve açık bir nastır. Diğer taraftan kelerin Hazret-i Peygamber'in huzurunda sofrasında yenildiğine ve Peygambere efendimizin de bunu reddetmediğine dair naslar da sabit olmuştur. İşte bu bizim sözünü ettiğimiz hususun (yani mesholunanların zürriyetlerinin kalmadığı hususunun) doğruluğunun delilidir. Başarımız Allah'tandır. Mücâhid'den bu âyet-i kerimenin tefsiriyle ilgili olarak şöyle bir rivâyet gelmiştir: Bunların sadece kalpleri meshedilmiş idi. Onların anlayışları tıpkı maymunların anlayışlarına dönüştürülmüş idi. Bildiğim kadarıyla böyle bir kanaati müfessirler arasından açıklayan sadece odur. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. "Bunun üzerine, onlara hor ve hakir maymunlar olun, demiştik" âyetinde yer alan (ve maymunlar anlamına gelen): kelimesi kelimesinin haberidir. Hor ve hakirler, kelimesi ise onun sıfatıdır. İkinci bir haber de yapılabilir. O takdirde mana şöyle olur: "Biz de onlara maymunlar ve hakirler olun, dedik.. Bunu "olunuz" zamirinden hal kabul etmek de mümkündür. "Hasi'în" kelimesi uzak kılınmışlar demektir. Yüce Allah'ın: " Göz, hor ve hakir olarak sana dönecektir." (el-Mülk, 67/4) âyetinde de anlam budur. "Orada uzak durun" (el-Mü’minun, 23/107) âyetindeki anlamı, gazaba uğramış şekilde uzak durun, demektir. Aynı zamanda bu kelime küçülmek ve zelil olmak anlamına da gelir. (Mealde verildiği gibi). |
﴾ 65 ﴿