71

(radıyallahü anhbbim) şöyle buyuruyor dedi: "Muhakkak ki o, işe koşulmamış, arazi sürmemiş ve ekin sulamamıştır, salimdir. Hiçbir alacası yoktur." İşte şimdi hak ile geldin, dediler. Ve nihayet onu boğazladılar. Fakat az kalsın yapamayacaklardı.

"(radıyallahü anhbbim) şöyle buyuruyor dedi: Muhakkak ki o, işe koşulmamış..dır." âyetinde yer alan kelimesini Cumhûr "inek"in sıfatı olarak merfu’ okumuştur. el-Ahfeş de der ki: Bu kelime ineğin sıfatıdır, mansub okunması (üstün) câiz değildir. Ebû Abdurrahman es-Sülemî ise nefy (olumsuz) olarak ve haberi gizli kabul ederek: işe koşulan değildir" anlamında okumuştur. Bununla birlikte: "O işe koşulan bir inek olmadığı gibi tarlayı da sulamaz, o salimdir", anlamına da kabul edilebilir.

"İşe koşulmamış" kelimesinin anlamı, iş dolayısıyla o hayvan zelil olmamıştır, demektir. Bu da: Ona iş ile boyun eğdirilmemiş (ya da çalışmaktan dolayı zayıf düşmemiş) anlamındadır. Yani o çalışmaktan dolayı zayıf düşmemiş, güçlü bir inektir, demek olur.

"Arazi sürmemiş" yani o arazi süren, işe koşulan bir inek değildir. el-Hasen der ki: Bu inek yabanî bir inekti. Bundan dolayı yüce Allah, onu arazi sürmemiş, ekin sulamamış olmakla nitelendirmiştir. Yani ekin sulamak için veya üzerinde su taşımak için ele avuca gelmez. Burada yani arazi sürmemiş anlamına gelen üzerinde vakıf yapmak güzeldir. Bazıları da fiili yeni bir cümledir, o takdirde mana: "arazi sürdüğü ve fakat sulamadığı" anlamına gelir. Bu açıklamaya göre ise, işe koşulmamış anlamına gelen kelimesi üzerinde vakıf yapılır. Ancak birinci görüş iki sebep dolayısıyla daha sahihtir:

1- en-Nehhâs'ın Ali b. Süleyman'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Burada sürmüş kelimesinin yeni bir fiil olması câiz değildir. Çünkü ondan sonra "ekin sulamamış" ifadesi gelmiştir. Eğer o fiil yeni bir cümle olsaydı bir arada hem "vav" hem de (nefy edatı olan) "la" kullanılmazdı.

2- Eğer bu inek, arazi sürmüş olsaydı koşulmaktan dolayı bu arazinin onu zayıflatmış olması gerekirdi. Şanı yüce Allah ise "koşulmamış" buyurarak onun zayıflamamış olduğunu bildirmektedir.

Derim ki: "Arazi sürmemiş" âyetinin çalıştırılmanın dışında neşe ve keyfi icabı "arazi sürmüştür" anlamına gelme ihtimali de vardır. Nitekim İmru’l-Kays şöyle demiştir:

"Topraklarını döküyor, saçıp sallallahü aleyhi ve sellemuruyor ve altüst ediyor

Develeri beş defa suya gidip gelen kimsenin aşırı sıcaktan

ıslak toprağı bulmak üzere toprağı altüst etmesi gibi."

Bu açıklamaya göre, sözü geçen fiil bir başlangıç cümlesi olur "ve ekin sulamamıştır" ifadesi de ona atfedilmiş olur.

"Arazinin sürülmesi", hareket ettirilip karıştırılması demektir. Şu Hadîs-i şerîfte de bu kelime kullanılmıştır: "Kur'ân-ı Kerîm'i iyice araştırınız (karıştırınız). Çünkü o öncekilerin de sonrakilerin de ilmidir." İbnu’l-Esîr, en-Nihâye, I, 229.

Bir diğer rivâyette ise -ki daha önce geçmişti-: "İlim isteyen bir kimse Kur'ân-ı Kerîm'i iyice araştırsın." el-Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, VII, 165. diye buyurulmaktadır. Kur'ân-ı Kerîm'de de (aynı kökten olmak üzere):

"Onlar yeri sürüp altüst etmişlerdi." (er-Rum, 30/9) diye buyurulmaktadır. Yani ekin ekmek maksadıyla altüst etmişlerdi.

Hars -ileride de geleceği üzere- ekilen şey demektir.

Hayvanda Selem:

Bu âyet-i kerîme hayvanın nitelikleriyle tayin edilebileceğinin, nitelikleriyle tayin edildiği takdirde ise hayvanda selem yapmanın câiz olduğunun çok açık delilidir. Mâlik, mezhebine mensup arkadaşları, Evzaî, Leys ve Şâfiî de bu görüştedir. Nitelikleriyle tesbit ve tayin edilebilen herşeyde bu böyledir. Çünkü yüce Allah, Kitab-ı Kerîm'inde ineği âdeta yerini tutacak şekilde nitelikleriyle tesbit etmiş bulunmaktadır. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) da: "Kadın bir başka kadını kendi kocasına âdeta onu görüyormuş gibi sakın nitelikleriyle anlatmasın." Buhârî, Nikâh 118; Ebû Dâvûd, Nikâh 43; Tirmizî, Edeb 48; Müsned, I, 387, 440, 460; ancak Müslim'de tesbit edemedik. diye buyurmaktadır. Bu hadisi Müslim rivâyet etmiştir. Böylelikle Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) nitelemeyi görmenin yerini alabilecek şekilde değerlendirmiştir. Yine Hazret-i Peygamber, hata yoluyla öldürmenin diyetini kendisi hakkında ödeme yükümlülüğü getiren kişi için belli bir süreye kadar borç kabul etmiş ve hemen peşin olarak verilmesini istememiştir. Çünkü diyet olarak ödenecek hayvanların nitelikleri bellidir. Bu ise, "hayvanda selem câiz olmaz" diyen Kûfelilerden Ebû Hanîfe ve arkadaşları, Sevrî ve Hasan b. Salih'in görüşlerini reddetmektedir. İbn Mes'ûd, Huzeyfe ve Abdurrahman b. Semura'dan da bu görüş rivâyet edilmiştir. Çünkü hayvanın yürümek ve hareket etmek gibi gerçek niteliklerine vakıf olunamaz. Bütün bunlar, hayvanın değerini artırır, kıymetini yükseltir şeylerdir. Bu sûrenin sonlarında yer alan deyn (el-Bakara, 2/282) âyetinin açıklanması esnasında selemin hükmü ve şartlarına dair açıklamalar -yüce Allah'ın izniyle- gelecektir.

"Salimdir." Yani o inek, salim bir inektir. Bunun sıfat olması da caizdir. Yani o inek topallık ve diğer kusurlardan salimdir. Bu görüş Katâde ve Ebû'l-Aliye'ye aittir. Bu inek çalışmaktan yana salimdir (yani çalıştırılmamıştır) denilemez; zira zaten yüce Allah, onun işe koşulmadığını daha önceden belirtmişti. el-Hasen der ki: Yani bu hayvanın ayakları kusursuzdur, çalışmanın onda herhangi bir etkisi yoktur.

"Hiçbir alacası yoktur." Onun renginden farklı herhangi bir rengi yoktur. O baştan sona sandır. Beyazlığı, kırmızılık veya siyahlığı yoktur. Nitekim yüce Allah, bundan önce

"rengi sapsarı bir inektir" diye buyurmuştur. kelimesinin aslı şeklindedir. Bu kelime de birbirinden farklı iki ayrı renkte dokunan kumaş için kullanılan elbisenin farklı renklerle dokunmasını ifade eden tabirden alınmıştır. Yüz bölgesinde ve ayaklarında siyahlık bulunan öküz hakkında da tabiri kullanılır. İbn Arefe'nin dediğine göre, bu kelime renk anlamındadır. Duyduğu sözü değiştirmedikçe, ona başka renkler katarak değişik şekillere büründürüp onu istediği gibi süslemedikçe laf alıp götüren kimseye Jurnalci denilmez. Bu kelime aynı zamanda çokluk anlamını da ifade eder. Filân oğulları çoğaldı, demektir. Renklerini ifade etmek üzere; at için ablak, koç için ahrac, keçi için ebrak, karga için ebka', öküz için eşyeh denilir. Bütün bunlar renklerdeki alacalığı ifade etmek için kullanılır. Dilcilerin açıklaması bu şekildedir.

Vasıfları belirtilen bu ineğin niteliklerinin bu şekilde sıralanışı, onların işi sıkı tutmalarına karşılık Allah'ın da bu işi onlar için zorlaştırmasıdır. Aslında Allah'ın dini kolaylıktır. Peygamberlere ve onların dışında kalan gerçek ilim adamlarına kılı kırk yararcasına soru sormak, yerilmiş birşeydir. Allah'tan esenlik dileriz.

Bu ineğin kıssası ile ilgili birtakım rivâyetler vardır. Bunların özeti şöyledir: İsrailoğullarında bir adamın bir oğlu olur. Bunun da bir düvesi vardır. Bu düvesini bir ormanlığa bırakıp şöyle dua eder: Allah'ım, ben bu düveyi Sana bu çocuk adına emanet bırakıyorum der ve bu adam ölür. Küçük çocuğun yaşı ilerleyince annesi ona -ki annesine karşı çok iyi davranırdı-: Senin baban senin adına, Allah'a bir düveyi emanet vermişti, git onu al, der. Çocuk gider. İnek onu görünce onun yanına gelir. O da bu ineğin boynuzunu yakalar. -Bu inek evcil değildi.- İneği boynuzundan tutup annesine doğru götürmeye koyulur. İsrailoğulları onu görür ve bu ineğin kesmekle emrolundukları ineğin niteliklerine sahip olduğunu görürler. Onu satın almak üzere onunla pazarlık ettiler, ancak o onlardan oldukça yüksek bir fiyat istedi. İkrime'den rivâyet edildiğine göre, o ineğin değeri üç dinar imiş. Bunu gören İsrailoğulları onunla Mûsâ (aleyhisselâm)'ın yanına gittiler ve: Bu adam bize büyük bir haksızlık ediyor dediler. Hazret-i Mûsâ onlara: Kendisine ait olan mülkte onu razı ediniz, dedi. Bu ineği ondan ağırlığı bedelinde satın aldılar. Bu görüş Abîde'den nakledilmiştir. es-Süddî ise der ki: Ağırlığının on katı ile ondan aldılar. Derisini dolduracak kadar dinarla alındığı da söylenmiştir. el-Mekkî'nin zikrettiğine göre bu inek semadan inmiştir. Yeryüzündeki ineklerden değildi. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

"İşte şimdi hak ile geldin dediler." Katâde'ye göre; yani hakkı gereği gibi açıkladın, dediler.

el-Ahfeş 'ın vasıl elifini katı' ile şeklinde -ya Allah denildiği gibi- okunduğunu nakletmektedir.

Bir başka okuma şeklini de vav'ın tesbiti ile yani med harfi okunuşu ile şeklini de nakletmiştir. Medinelilerin ve Ebû Amr'ın:

"ilk âd" (en-Necm 53/50) şeklinde okumalan da buna benzer. Kûfeliler ise hemzeli olarak şeklinde okumuşlardır. Medineliler ise iki sakin bir araya geldiğinden dolayı vav'ın hazfedilmesiyle birlikte hemzeyi hafifleterek şeklinde okurlar.

ez-Zeccâc der ki: şimdi" kelimesi elif-lâm'lı sair kelimelerden farklı olduğundan dolayı fethalı olarak mebnidir. Çünkü elif-lâm ahid için gelmemiştir. Mesela: sen şu ana kadar buradasın, derken "şu vakte kadar burdasın" demektir. İşte bu bakımda mebni bir kelime olarak, iki sakin arka arkaya geldiğinden dolayı "nün" harfi de üstün almıştır. Bu kelime; ile gelecek arasındaki zamanı (hali) ifade eder.

"Nihayet onu boğazladılar, fakat az kalsın yapamayacaklardı." Sîbeveyh, az kala yapacaktı; ifadesinin kullanılmasını Belki'ye benzeterek, uygun bulmakadır. Buna dair açıklamalar bu sûrenin baş taraflarında (2/20. âyetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır. Bu âyet onların ineği boğazlamaktaki işi ağırdan aldıklarına, Allah'ın emrini hemen ifa etmek için gösterdikleri gayretin azlığına dair bir haberdir. Muhammed b. Ka'b el-Kurazî ise; pahasının çok yüksek oluşundan dolayı neredeyse yapamayacaklardı, demiştir.

Onların bu şekilde gecikmelerinin sebebi ise, aralarından katilin bilinmesi ile kendilerinin rezil olmaktan korkmaları olduğu da söylenmiştir. Bu görüş Vehb b. Münebbih'ten nakledilmiştir.

71 ﴿