74Bundan sonra yine kalpleriniz katılaştı. Onlar taş gibi veya taştan daha katı kesildi. Çünkü öyle taşlar vardır ki, ondan ırmaklar kaynar. Yine öyle taşlar vardır ki yarılıp ondan su fışkırır. Öylesi de vardır ki, Allah korkusundan yuvarlanır. Allah yaptıklarınızdan gafil değildir. "Bundan sonra yine kalpleriniz katılaştı." Kasvet; sertlik, katılık kuruluk demektir. Kalplerin Allah'a yönelmekten, Allah'ın âyetlerine boyun eğip itaat etmekten uzak kalması, bundan bir eser taşımaması demektir. Ebû'l-Âl-iyye, Katâde ve başkaları şöyle demektedir: Kasıt, bütün İsrailoğullarının kalpleridir. İbn Abbâs da şöyle demiştir: Kasıt, maktulün mirasçılarının kalpleridir. Çünkü onlar maktul dirilip katilinin kim olduğunu haber verip tekrar ölünce öldürülmüş olduğunu reddettiler ve: Bu, yalan söyledi, dediler. Onlar bu sözü, o büyük mucizeyi gördükten sonra söylediler. O bakımdan hiçbir vakit kalpleri bu kadar kör olmadığı gibi, bundan sonra da peygamberlerini bu kadar ileri derecede yalanlamış değildiler. Şu kadar var ki, katilin öldürülmesi ile Allah'ın hükmü uygulanmıştır. Tirmizî, Abdullah b. Ömer'in şöyle dediğini rivâyet etmektedir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Allah'ı zikretmeksizin çok fazla söz söylemeyiniz. Çünkü Allah'ı zikretmeksizin çokça konuşmak kalp için katılıktır. Allah'tan insanlar arasında en uzak olan kişi ise katı kalp (sahibi)dir." Tirmizî, Zühd 62. el-Bezzâr'ın Müsned'inde ise Enes'in şöyle dediği rivâyet edilmektedir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Dört şey vardır ki bedbahtlıktandır. Gözün donması (yaş akıtmaması), kalbin katılaşması, uzun emel ve dünyaya karşı hırs." "Onlar taş gibi veya taştan daha katı kesildi." Burada "veya" edatı "ve" anlamındadır. Yüce Allah'ın şu âyetinde olduğu gibi: "Ve onlardan hiçbir günahkara veya nanköre itaat etme." (el-İnsan, 76/24); "Mazeret olmak veya tehdid olmak üzere..." (el-Mürselât, 77/6) Şair de şöyle demiştir: "O halifeliğe nail oldu veya onun için bir kaderdi." Ve o onun için kaderdi, demektir. Burada "hatta taştan da katı" anlamında olduğu da söylenmiştir. Yüce Allah'ın şu âyetinde olduğu gibi: "Ve Biz, onu yüzbin kişiye veya daha fazla kişiye (peygamber) gönderdik." (es-Saffât, 37/147) Burada da anlam "hatta daha fazla kişiye.." demektir. Şair de şöyle demiştir: "Kuşluk vaktinin göz kamaştırılcılığında ve onun şeklinde güneş parçası gibi göründü Veya sen gözümde daha da güzelsin." Burada da: Hatta sen daha da güzelsin, anlamındadır. Burada "veya"nın muhataba karşı ifadeyi müphemleştirmek anlamında olduğu da söylenmiştir. Ebû'l-Esved ed-Düelînin şu beyitleri de işte bu türdendir: "Muhammed'i seviyorum, pek çok seviyorum Abbas'ı da, Hamza'yı da veya Ali'yi de Eğer onları sevmek bir doğruluksa onu bulmuş oluyorum. Eğer bu bir sapıklıksa hata etmiş olmuyorum." Ebû'l-Esved onları sevmenin apaçık bir doğruluk olduğunda şüphe etmiyor. Onun kastı anlatıma müphemlik kazandırmaktır. Nitekim Ebû'l-Esved'e bunu söyleyince: Sen şüpheye düştün denildi, o da: Kesinlikle hayır, dedikten sonra yüce Allah'ın şu âyetini delil gösterdi: "Muhakkak biz veya siz, ya bir hidâyet üzereyiz ya da apaçık bir sapıklıkta." (Sebe', 34/24) Daha sonra da şöyle der: Acaba bunu haber veren şüphe mi ediyordu? Burada bunun muhayyerlik ifade ettiği de söylenmiştir. Yani sizler kalplerinizi ister taşlara benzetiniz, isabet edersiniz, isterse de taşlardan daha katı kabul ediniz, yine isabet edersiniz. Bu da bir kimsenin: el-Hasen'le veya İbn Sîrin'le oturup kalk ve fıkhı, ya da hadisi veya nahvi öğren, demesine benzer. Bunun kelimenin ifade ettiği mana olan, şüphe anlamında olduğu da söylenmiştir. Yani ey muhatablar, size göre sizin bakış açınıza göre eğer o kalplerin katılığını görseydiniz şüpheye düşerdiniz. Bunlar acaba taş gibi mi yoksa taştan da mı katıdır? Bu anlam yüce Allah'ın: "Yüzbin kişiye veya daha fazlasına" (es-Saffat, 37/147) âyeti hakkında da söylenmiştir. Bir grup da şöyle der: Şanı yüce Allah, burada aralarında kimisinin kalbinin taş gibi olduğunu kimisinin kalbinin ise taştan da katı olduğunu ifade buyurmuştur. Buna göre onlar iki ayrı kesim idiler. Yüce Allah'ın veya daha katı" âyeti, "taş gibi" âyetinin mahalline atf ile merfû' olarak okunmuştur. Çünkü bu; takdirindedir. Bununla birlikte "daha katı" anlamındaki kelimenin, "taş" anlamındaki kelimeye atf ile üstün okunması da mümkündür. katılık," kelimesi temyiz olarak nasb edilmiştir. katılık" kelimesini Ebû Hayve şeklinde okumuştur. Anlam aynıdır. Kimi Taşlardan Su Kaynar, Kimisi Allah'tan Korkar: "Çünkü öyle taşlar vardır ki, ondan ırmaklar kaynar, yine öyle taşlar vardır ki yarılıp ondan su fışkırır." Fışkırmanın anlamına dair açıklamalar daha önceden el-Bakara, 2/60. âyetin tefsiri geçmiş bulunmaktadır. Yarılır anlamına gelen: kelimesinin aslıdir. Burada t harfi şin harfine idğam edilmiştir. Bu şekilde yarılıp da kendilerinden su fışkıran taşlar ırmak ve nehir olacak kadar büyümeyen pınarlar demektir. Veya ondan su akmasa bile, yarılıp çatlayan taşlardan söz edilmektedir. İbn Mûsârrif, bu kelimeyi nun ile şeklinde okumuştur. Ayrıca deki yı her iki yerde de şeddeli olarak okumuştur. Ancak bu uygun olmayan bir kıraat şeklidir. Mâlik b. Dînar ise fışkırır kelimesini şeklinde nun ile ve cim harfini esreli olarak okumuştur. Katâde der ki: Taşlar mazur görülmekte ama Âdemoğlunun bedbahtı mazur görülmemektedir. Ebû Hâtim der ki: kaynar, fışkırır" kelimesinin "ye" harfinin "te" okunması da caizdir. Çünkü "te" ile okuyuş halinde "ırmaklar" anlamındaki kelime müennes kabul edilmiş olur. Bu ise yarılır" kelimesi hakkında sözkonusu olmaz. en-Nehhâs: kabul etmediği bu okuyuş, mana gözönünde bulundurulursa câiz görülür. Çünkü bu ifade şüphesiz o taşlar arasından, yarılan taşlar vardır, anlamındadır. şeklindeki kıraat ise daki lâfzına göredir. Şak: Yarık demektir ve asıl itibariyle masdardır. Filanın el ve ayağında yarık (çatlak) vardır, denilir. Bu kelimenin çoğulu (bu anlamıyla): şukûk şeklinde gelir. Şukâk şeklinde gelmez. Çünkü şukâk bineklerde olan bir hastalık olup o da kimi zaman bacağının üst taraflarına kadar yükselebilen ayak bileklerinde meydana gelen çatlaklıklardır. Bu açıklamalar Ya'kub'dan alınmıştır. Şak aynı zamanda sabah anlamındadır. Katâde şeklinde her iki yerde de şeddelisinden hafifletilmiş olarak (şeddesiz) okumuştur. Yüce Allah'ın: "fışkırır" âyetindeki nasb mahallindedir. Çünkü muhakkak ki" edatının ismidir. Başındaki "lâm" da tekid içindir. ondan" âyetindeki zamirin tekil ve müzekker gelmesi ise lâfzı dolayısıyladır. Mana göz önünde bulundurularak diye müennes zamir de caizdir. "Yine öyle taşlar vardır ki, yarılıp ondan su fışkırır" âyetindeki ondan" kelimesi de aynı durumdadır. Katâde lâfzını her iki yerde de şeddesiz olarak okumuştur. "Öylesi de vardır ki, Allah korkusundan yuvarlanır." Yani kimi taşlar sizin kalplerinizden daha faydalıdır. Çünkü bunların kimisinden sular çıkar, kimisi de yukarıdan aşağıya doğru yuvarlanır. Mücâhid der ki: Bir dağın tepesinden ne kadar taş yuvarlanırsa, bir taştan ne kadar pınar kaynamışsa ve bir taştan ne kadar su çıkmışsa mutlaka hepsi Allah korkusundan olmuştur. Kur'ân-ı Kerîm bunu ifade etmektedir. Buna benzer bir ifade İbn Cüreyc'den de nakledilmiştir. Bazı kelamcılar yüce Allah'ın: "Öylesi de vardır ki, Allah korkusundan yuvarlanır" âyeti hakkında: Bu, bulutlardan düşen dolu demektir. Burada "yuvarlanmak" kelimesi mecazdır da denilmiştir. Şöyle ki kalpler taşların yaratılışından ibret aldığından, ona bakarak kalplerde Allah'ın korkusu harekete geçtiğinden dolayı o taşlara bakan kimsenin alçakgönüllülüğü, burada taşlara izafe edilmiştir. Nitekim Araplar: "Ticaret yapan dişi deve" derler. Yani kendisini göreni satın almak üzere harekete geçiren demektir. Taberi, bir grubun şöyle dediğini nakletmektedir. Burada haşyet (Allah korkusu) taşlar hakkında istiaredir. Nitekim yüce Allah'ın: "Çökmek isteyen bir duvar" (el-Kehf, 18/77) âyetinde de duvar hakkında irade tabiri, istiare yoluyla kullanılmıştır. Nitekim Zeyd el-Hayl de şöyle demiştir: "Zübeyrîn (şehadet) haberi gelince Medine suru ve Allah'tan korkan dağlar alçalarak boyun eğdi." İbn Bahr da yüce Allah'ın: "ondan" kelimelerindeki zamirin taşlara değil kalplere ait olduğunu zikretmektedir. Yani kimi kalpler vardır ki Allah korkusundan dolayı boyun eğer. Derim ki: Bütün bu söylenenler, lâfza uygun açıklamalardır. Birincisi ise doğru olan açıklama şeklidir. Çünkü birtakım cansız varlıklara marifet verilerek akleder hale gelmeleri imkansız değildir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın hutbe okuduğu vakit dayanmış olduğu hurma kütüğünün yanından ayrılınca inlemesine dair rivâyet Buhârî, Menâkıb 25; Tirmizî, Cumua 10, Menâkıb 6; Nesâî, Cumua 17; İbn Mâce, İkametu's-salât 199; Dârimî, Mukaddime 6, Salât 202; Müsned, I, 249, 267; III, 226, 293. ile Hazret-i Peygamber'in "Cahiliyye döneminde bana selat ü selam getiren bir taş vardı ve ben onu şu an dahi tanıyorum" Müslim, Fedâil 2; Tirmizî, Menâkıb 5. âyeti ile yine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın: "Sebîr (Mekke yakınlarında bir dağ) bana aşağı in dedi. Çünkü benim üzerimde seni öldüreceklerinden korkarım. O vakit Allah bana azap eder." şeklindeki sözleri de böyledir. Bunun demesi üzerine Hira dağı da Hazret-i Peygamber'e: Bana doğru gel ey Allah'ın Rasûlü diye seslenmiştir, şeklinde rivâyet de böyledir. Kadı İyâd, eş-Şifâ, I, 261 Kitab-ı Kerîm'de de şöyle buyurulmuştur: "Biz emaneti göklerle yere ve dağlara arzettik..." (el-Ahzab, 33/72); "Eğer Biz bu Kur'ân'ı bir dağın üzerine indirmiş olsaydık, muhakkak ki onu Allah'ın korkusundan başını eğmiş dağılıp parça parça olmuş görürdün." (el-Haşr, 59/21); yani zillet ve itaat ile bu hale geldiğini görürdün. Buna dair genişçe açıklamalar ileride -yüce Allah'ın izniyle- el-İsrâ Sûresi'nde (44. âyetin tefsirinde) gelecektir. "Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir." Yani O, sizin amellerinizin küçük olsun büyük olsun hepsini tesbit eder, sayıp döker. "Kim zerre ağırlığınca bir hayır yaparsa onu görecektir, kim de zerre ağırlığınca bir şer yaparsa onu görecektir." (ez-Zilzal, 99/7-8.) Bu buyruktanın anlamında ism-i mevsûl, kabul edilmedikçe aide ihtiyacı yoktur. O taktirde de ism-i mevsûlün uzunluğu dolayısıyla hazfedilmiş kabul edilir. Yani O yaptıklarınızdan" takdirinde demektir. İbn Kesîr: Yaptığınız anlamına gelen: kelimesini ya ile şeklinde okumuştur. O takdirde hitap Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'a yönelik olur. ("Allah onların yaptıklarından gafil değildir" anlamında olur). |
﴾ 74 ﴿