142

İnsanlardan sefih olanlar: "Onları yönelmiş oldukları kıblelerinden çeviren nedir?" diyecekler. De ki: "Doğu da batı da Allah'ındır. O kimi dilerse onu dosdoğru yola iletir."

Bu âyete dair açıklamalarımızı onbir başlık halinde sunacağız:

1- İnsanların Beyinsizleri:

"İnsanlardan sefih olanlar., diyecekler." Yüce Allah bunların mü’minlerin kıblesinin Şam tarafından Ka'be'ye doğru değiştirilmesi ile ilgili olarak

"onları kıblelerinden çeviren nedir?" diyeceklerini haber vermektedir.

"Diyecekler" dediler anlamındadır. Yüce Allah burada mazi (di'li geçmiş)in yerine gelecek kipini kullanmıştır ki, bu ifade onların bu sözlerini sürdüreceklerini ve bunu devam ettireceklerini göstermektedir.

"İnsanlardan" âyeti ile de özel bir kesime işaret etmiştir. Çünkü "sefihlik" cansızlar ve hayvanlar hakkında sözkonusudur. Bu âyette

"sefih olanlar" ile kast edilenler,

"onları kıblelerinden çeviren nedir?" diyenlerin hepsidir.

Sefihler (sufehâ); çoğul olup bunun tekili "sefih"tir. Aklı kıt ve hafif olan demektir. Dokuması hafif olan kumaşa da "sefih" dediklerinden bu kelimeyi kıt akıllılar hakkında da kullanmışlardır. Buna dair açıklamalar daha önceden (el-Bakara, 2/13. âyetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır. Kadınlar için bu kelimenin çoğulu "sefâih" şeklinde gelir.

el-Müerric der ki: Sefih, bildiğinin hilafını kasten söyleyen çok yalancı ve çok iftiracı demektir. Kutrub'a göre çok cahil kimse demektir.

Burada "sefihler" ile kastedilenler Mücâhid'e göre Medine'deki yahudilerdir. es-Süddî'ye göre münafıklardır.

ez-Zeccâc da şöyle demiştir: Kureyş kâfirleri kıblenin değiştirilmesini kabul etmeyince şöyle dediler: Muhammed, doğduğu yere özlem duymaya başladı. Pek yakında sizin dininize geri dönecektir.

Yahudiler de şöyle dediler: Bu işin içinden çıkamaz oldu, şaşırdı kaldı.

Münafıklar ise: Yönelmiş oldukları kıblelerinden onları çeviren nedir diye konuştular. Müslümanlarla da alay ettiler.

"Çeviren" yani döndüren, başka tarafa yönelten

"nedir?"

2- Kıblenin Değiştirilmesine Dair Rivâyetler:

Hadis İmâmlarının İbn Ömer'den rivâyetlerine göre -lâfız Malikindir- o şöyle demiştir: Müslümanların Küba'da sabah namazını kıldıkları bir sırada birisi yanlarına gelip şöyle dedi: Bu gece Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'a Kur'ân-ı Kerîm nazil oldu ve Ka'be'ye yönelmesi emredildi. Onlar da oraya yöneldiler. O sırada yüzleri Şam tarafına (Beytu'l Makdis'e doğru) yönelmiş idi, Ka'be'ye doğru döndüler. Buhârî, Salât 32, Âhâd 1, Tefsir 2. sûre 16, 17, 19; Müslim, Mesacid 13; Nesâî, Salât 24, Kıble 3; Muvatta’'', Kıble 6.

Buhârî'nin el-Bera'dan rivâyetine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Beytu'l Makdis'e doğru onaltı ya da onyedi ay süreyle namaz kıldı. Ancak kıblesinin Beytullah'a doğru olmasını arzu ediyordu. Onun (Beytullah'a doğru) kıldığı ilk namaz ikindi namazıydı. Onunla birlikte bir topluluk da namaz kılmıştı. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikte namaz kılanlardan birisi, çıkıp rükû'a varmış oldukları bir halde bir mescid halkının yanından geçti, şöyle dedi: Allah adına şahitlik ederim ki ben Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikte Mekke'ye doğru namaz kıldım. Oldukları gibi Beytullah'a doğru yöneldiler. Kıble Beytullah'a doğru değiştirilmeden önce (eski) kıbleye doğru namaz kılıp öldürülmüş (şehid düşmüş) birtakım kimseler vardı ki onlar hakkında ne diyeceğimizi bilemiyorduk. Bunun üzerine yüce Allah:

"Allah imanınızı zayi edecek değildir." (el-Bakara, 2/143) âyetini inzal buyurdu. Buhârî, Îman 30, Salât 31.

Görüldüğü gibi bu rivâyette ikindi namazından, Mâlik'in rivâyetinde ise sabah namazından söz edilmektedir: Bu âyet, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e Selemeoğulları Mescidinde farzın iki rek'atini kıldıktan sonra nazil olmuş ve namazda iken yüzünü Ka'be'ye doğru çevirmiştir. O bakımdan bu mescide Mescidu'l Kıbleteyn, (iki kıbleli mescid) ismi verilmiştir. Ebû'l-Ferec'in zikrettiğine göre Abbad b. Nehîk bu namazda Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikte bulunuyor idi. Ebû Ömer et-Temhid adlı eserinde Akabe'de bey'atte bulunan kadınlardan birisi olan Eşlem kızı Nuveyle'den şöyle dediğini zikretmektedir: Öğlen namazını kılıyordum. Bu sırada Abbad b. Bişr b. Kayzî gelip şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kıbleye -veya Beytu'l Haram'a doğru- yöneldi. Erkekler kadınların yerine, kadınlar da erkeklerin yerine geçti. et-Temhîd, XVII, 46.

Bu âyet-i kerimenin namazda olunmadığı bir sırada nazil olduğu da söylenmiştir. Çoğunluğun rivâyeti bu şekildedir. Ka'be'ye doğru kılınan ilk namaz ise ikindi namazı olmuştur. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

Beytu'l-Makdis'ten Ka'be'ye doğru kıblenin değiştirildiği sırada Ka'be'ye doğru ilk namaz kılan kişinin, Ebû Said b. el-Mualla'nın olduğu rivâyet edilmiştir. Şöyle ki: Mescid'e gitmekte olduğu bir sırada Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın müslümanlara minberin üzerinde irad ettiği hutbede kıblenin değiştirilmiş olduğunu söylediğini ve bu arada:

"Biz yüzünü göğe doğru evirip çevirdiğini görüyoruz." (el-Bakara, 2/144) âyetini sonuna kadar okuduğunu işittim. Bunun üzerine arkadaşıma şöyle dedim: Gel, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) minberden inmeden önce iki rek'at namaz kılıverelim. Böylelikle Ka'be'ye doğru ilk namaz kılanlar biz oluruz. (Orada bulunan) koyun ve develerin arkasına saklanarak iki rek'at namaz kıldım. Daha sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) minberden indi ve cemaate o günün öğle namazını kıldırdı. Ebû Ömer (İbn Abdi’l-Berr) Ebû Said el-Mualla'nın bu hadisten başka rivâyet ettiği bir hadis yoktur, der. Şu kadar var ki Fâtiha Sûresi'nin faziletine dair .".. namaz kılıyordum, Resûlüllah beni çağırdı.." şeklindeki hadisini Buhârî rivâyet etmiştir. Buhârî, Tefsir, 1. sûre, b.l. Müsned, III, 450, IV, 211. Aynı yerde Ebû Sâid'den rivâyet edilen ve Hazret-i Ebû Bekir'in faziletine dair bir hadis daha vardır. Abdulganî en-Nablusî, Zehâiru'l-Mevârîs (III, 174)'de Nesâî'ye atfen bir hadis daha zikretmektedir. Böylece Ebû Sâid'den rivâyet edilen hadislerin toplam, dördü bulunmaktadır. Hadis daha önceden Fâtiha Sûresi'nin tefsiri 1. bölüm 1. başlıkta geçmiş bulunmaktadır.

3- Kıble Ne Zaman Değiştirildi?

Hazret-i Peygamber'in Medine'ye gelişinden sonra kıblenin ne vakit değiştirildiği hususunda farklı rivâyetler vardır. Buhârî'de geçtiği üzere onaltı veya onyedi ay sonra denilmiştir. Buhârî, Saiât 31; Müslim, Mesâcid 12. Bunu Darakutnî de el-Bera'dan rivâyet etmiştir ve şöyle demiştir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikte Medine'ye gelişinden sonra on altı ay süre ile Beytu'l Makdis'e doğru namaz kıldık. Daha sonra yüce Allah peygamberinin arzusunu bildiğinden:

"Biz yüzünü göğe doğru evirip çevirdiğini görüyoruz." (el- Bakara, 2/144) âyetini indirdi. Dârakutnî, I, 273-274; Müslim, Mesâcid 11.

Bu rivâyette şüphe sözkonusu olmaksızın onaltı ay zikredilmektedir.

İmâm Mâlik ise Yahya b. Said'den, o Said b. el-Müseyyeb'den rivâyet ettiğine göre kıblenin değiştirilmesi Bedir gazvesinden iki ay önce olmuştur. Muvatta’'', Kıble 7. İbrahim b. İshak der ki: Kıblenin değiştirilmesi, hicretin ikinci yılı Receb ayında olmuştur. Ebû Hâtim el-Büstî der ki: Müslümanlar tamı tamına on yedi ay üç gün Beyt-i Makdis'e doğru namaz kıldılar. Ebû Hâtim el-Busti, es-Siretu'n-Nebeviyye, Lübnan, 1407/1987, s. 157. Şöyle ki; Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın Medine'ye gelişi Rabiulevvel ayının Pazartesi'ye rastlayan onikinci günü idi. Yüce Allah ona Ka'be'ye yönelme emrini ise salı gününe rastlayan Şa'ban ayının ortasında vermiş idi.

4- Hazret-i Peygamber'in Beytu'l-Makdis'e Yönelme Keyfiyeti:

İlim adamları Hazret-i Peygamber'in Beytu'l-Makdis'e yönelme keyfiyeti hakkında da üç ayrı görüş ortaya atmışlardır. el-Hasen der ki: Hazret-i Peygamber Beytu'l Makdis'e kendi görüş ve içtihadına dayanarak yönelmişti. Bu, İkrime ve Ebû'l-Aliye'nin de görüşüdür.

İkincisine göre Hazret-i Peygamber, Beytu'l-Makdis ile Ka'be'ye yönelmek arasında muhayyer idi. O, yahudilerin îman etmelerini umarak ve onların İslâm'a ısınmaları arzusu ile Kudüs'e doğru yönelmeyi tercih etti. Bu görüş de Taberî'ye aittir. ez-Zeccâc der ki: Bu müşriklere imtihan olsun diyedir. Çünkü onlar Ka'be'ye alışmışlardı.

İbn Abbâs ve başkalarından oluşan Cumhûrun kabul ettiği görüşe göre; Hazret-i Peygamber'in Beytu'l-Makdis'e doğru yönelmesi, kesinlikle yüce Allah'ın emir ve vahyi ile olmuştur. Daha sonra da yüce Allah bunu neshederek namazda Ka'be'ye yönelmesi emrini vermiştir. Delil olarak da yüce Allah'ın şu âyetini gösterirler:

"Senin yöneldiğin kıbleyi, ancak o peygambere uyanları ayağının iki ökçesi üzerinde döneceklerden ayırdetmemiz için kıble yaptık." (el-Bakara, 2/143)

5- Hicretten Önce Kıble Neresiydi?

Yine ilim adamları, Hazret-i Peygamber'e namazın Mekke'de ilk olarak farz kılındığı sırada kıble Beytu'l-Makdis'e doğru mu idi, yoksa Mekke'ye (Ka'be'ye) doğru mu idi hususunda farklı iki görüşe sahiptirler.

Kimisi: Mekke'de de kıble Beytu'l-Makdis'e doğru idi, Medine'de de onyedi ay süreyle böyle devam etti, daha sonra yüce Allah ona Ka'be'ye doğru yönelmesini emretmiştir, diyor. Bu görüş İbn Abbâs'ındır.

Başkaları ise şöyle demektedir: Hazret-i Peygamber'e namazın ilk olarak farz kılındığı sırada kıble Ka'be idi. O Mekke'de kaldığı sürece Hazret-i İbrahim ile Hazret-i İsmail'in kıldığı şekilde namaz kılmaya devam etti. Medine'ye geldikten sonra -süre ile ilgili görüş ayrılıklarına göre- onaltı veya onyedi ay süreyle Beytu'l-Makdis'e doğru namaz kıldı. Daha sonra yüce Allah ona Ka'be'ye yönelme emrini verdi.

Ebû Ömer (İbn Abdi’l-Berr) der ki: Bence konu ile ilgili iki görüşten daha sahih olanı budur.

Başkası ise şöyle demektedir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Medine'ye geldiğinde yahudilerin kalplerini ısındırmak istedi. Bu, onların îmana gelmelerini daha bir teşvik etsin diye onların kıblelerine doğru yöneldi. Onların inatları açıkça ortaya çıkıp onlardan ümidini kesince Ka'be'ye döndürülmek istediğinden semaya doğru bakıp dururdu. Hazret-i İbrahim'in kıblesi olduğundan dolayı Ka'be'yi seviyordu. Bu açıklama da İbn Abbâs'tan nakledilmiştir.

Onun Ka'be'ye yöneltilmek istemesi ise Arapların İslâm'a girmeleri için daha bir teşvik edici unsur olduğundan dolayıdır da denilmiştir. Mücâhid'den nakledildiğine göre ise yahudilere muhalefet olsun diye Ka'be'ye yönelmek istemiştir.

Ebû'l-Âl-iyye er-Reyahî'den de şöyle dediği rivâyet edilmektedir: Hazret-i Salih'in mescidinin kıblesi de Ka'be'ye doğru idi. Yine Hazret-i Mûsâ (Beytu'l-Makdis'teki) kayaya doğru ve Ka'be cihetine namaz kılardı. Hazret-i Mûsa'nın vefatından sonra İsrâiloğullarının Arz-ı Mukaddes'e girdikleri ve Beytu'l-Makdis'in Hazret-i Dâvûd ile Hazret-i Süleyman dönemlerinde, çok sonraları inşâ edildiği bilinmektedir. Buna göre ifadenin: Hazret-i Mûsa'nın da namazda Kabe'ye doğru yönelerek namaz kıldığına dair bölümü, gerçeği ifade etmektedir. Ka'be, bütün peygamberlerin kıblesidir. Allah'ın salât ve selamı hepsine olsun.

6- Bu Âyet Neshin Delilidir:

Bu âyet-i kerîme şanı yüce Allah'ın hükümleri arasında ve Kitabında nâsih ve mensûh olduğunun açık delilidir. Daha önceden de açıklandığı gibi (el-Bakara, 2/106. âyet) istisna olarak kabul etmeyenlerin dışında ümmet bu hususta icma etmiştir. Yine ilim adamları Kur'ân-ı Kerîm'de ilk nesholunanın kıble olduğu üzerinde de icma etmişlerdir. Bundan önceki başlıkta sözü edildiği gibi iki görüşten birisine göre; iki defa neshedilmiştir.

7- Sünnetin Kur'ân İle Neshi:

Yine bu âyet-i kerîme, Sünnetin Kur'ân-ı Kerîm ile neshedilebileceğinin delilidir. Şöyle ki; Peygamber Beyt-i Makdis'e doğru namaz kılmıştı. Bu hususta ise Kur'ân'da herhangi bir âyet yoktur. Buna dair hüküm ancak sünnetten gelmektedir. Daha sonra bu hüküm Kur'ân-ı Kerîm ile neshedilmiştir. Buna göre:

"Senin yöneldiğin" (el-Bakara, 2/143) âyetinin anlamı halihazırda üzerinde bulunduğun kıble demek olur.

8- Haber-i Vahid ile Yürürlükte Olan Hükmü Kaldırma:

Yine bu âyet-i kerimede vahid haberin kat'î kabul edilebileceğine dair delil vardır. Şöyle ki: Beytu'l-Makdis'e doğru namaz kılmak, onlara göre şeriatte kat'i bir emir idi. Diğer taraftan Küba'da namaz kılanlara haberci gelip kıblenin Mescid-i Harama doğru değiştirildiğini onlara bildirince onun sözünü kabul ettiler ve Ka'be'ye doğru döndüler. Böylelikle -zannî bilgi ifade ettiği halde- vahid habere dayanarak mütevâtir haberi terkettiler.

İlim adamları bunun aklen câiz olup olmadığı ve vakıa olarak meydana gelip gelmediği hususunda farklı görüşlere sahiptirler. Ebû Hâtim der ki: Kabul edilen görüş eğer şeriat onunla taabbüdü istemiş ise aklen bunun câiz olacağı ve Küba mescidi olayı delil gösterilerek Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın zamanında da bunun meydana geldiği şeklindedir. Ayrıca Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın, tek tek valileri çevredeki bölgelere tayin edip gönderdiği ve bunların nâsih olanı da mensûh olanı da tebliğ ettikleri de delil gösterilmiştir. Ancak bu Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın vefatından sonra mümkün değildir. Bunun delili ise ashab-ı kiramın şu husus üzerinde icma etmiş olmasıdır: Kur'ân-ı Kerîm ve tevatür yoluyla bilinen bir husus, vahid haber ile kaldırılamaz. Seleften olsun haleften olsun bunun câiz (mümkün) olabileceğini kabul eden kimse yoktur. Bunun imkânsız olduğunu kabul eden kimseler böyle bir şeyin muhal olan sonuca götürmesini delil göstermişlerdir, ki bu da zannî bir delil ile kat'î olarak bilinen bir hükmü kaldırmaktır. Küba mescidinde namaz kılanların kıssası ile Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın vali tayin etmesi ise ya naklî ve tahkîkî olarak bilgi ifade eden karînelerin varlığına ya da ihtimali ve takdirî olarak bunun bilgi ifade eden karinelere bağlı olarak kabul edildiği şeklinde yorumlanır.

9- Neshedici Hüküm Kendilerine Ulaşmayanların Durumu:

Yine bu âyet-i kerimede neshedici hükmün kendilerine ulaşmadığı kimselerin ilk hüküm ile ibadetlerini sürdüreceklerine dair delil vardır. Bu husus, nâsihin varlığı ile birinci hüküm ortadan kalkar, onun varlığını bilmekle değil, diyenlerin görüşüne muhaliftir. Ancak birinci görüş daha sahihtir. Çünkü Kübalılar haberci gelip kendilerine nesneden hükmü bildirinceye kadar Beytu'l-Makdis'e doğru namaz kılmaya devam ettiler. Haberci gelince Ka'be'ye doğru yöneldiler. Buna göre neshedici hüküm ortaya çıktığı takdirde elbette ki önceki hükmü kaldırır. Fakat bu hükmün bilinmesi şartı vardır. Çünkü neshedici hüküm bir hitaptır. Kendisine ulaşmadığı kimseler hakkında hitap olması sözkonusu değildir.

Bu husustaki görüş ayrılığının etkisi şurada görülür: Nesihten sonra ve neshin haberinin ulaşmasından önce yapılmış bulunan ibadetler iade edilir mi edilmez mi? Müvekkilinin kendisini azletmesinden ya da ölümünden sonra ve fakat vekilin bunu bilmesinden önceki tasarruflarının hükümleri ile ilgili mes'ele hakkındaki iki ayrı görüşün esasını da bu konudaki görüş ayrılığı teşkil etmektedir. Aynı şekilde başkasının sermayesini kâr ortağı olarak çalıştıran (Mâlikîlere göre mukârad, Hanefîlere göre amil)in hükmü de budur.

Yine hakimi görev başına tayin eden kimsenin vefat etmesi ya da azledilmesi halinde de bu görüş ayrılığı sözkonusudur. Sahih olan ise bu kimselerden her bir kişinin yaptıkları fiilleri geçerlidir, hakimin verdiği hüküm reddedilmez şeklindedir.

Kadı Iyad der ki: Azad edilip de azad edildiğini bilmeyen kölenin kendisi ile insanlar arasındaki ilişkilerinin hür kimsenin hükümlerine tabi olacağı, kendisi ile Allah arasındaki fiillerinin ise câiz olacağı hususunda mezhebimizde (Maliki mezhebinde) görüş ayrılığı yoktur. Azad edilen cariyenin azad edildikten sonra ve fakat azad edildiğini bilmeden önce (hürler gibi) örtünmeksizin kılmış olduğu namazlarını iade etmeyeceği hususunda görüş ayrılıkları yoktur.

Şu kadar var ki Küba mescidi mes'elesine kıyasen eda etmekte olduğu ibadetinin hükmünü değiştirmeyi gerektiren herhangi bir husus ile karşı karşıya kalan kimse hakkında farklı görüşler vardır. Her kim belli bir durum üzere namaz kılar, sonra namazını tamamlamadan önce bu durumunda bir değişiklik olursa, o namazını kesmeksizin tamamlar ve bundan önce yaptıkları caizdir ve yeterlidir. Aynı şekilde üryan olarak namaz kılıp sonra namazda iken elbise bulan veya namazını sıhhatli iken başladığı halde hastalanan ya da hasta başladıktan sonra sağlığına kavuşan veya oturarak namaza başladıktan sonra ayağa kalkabilecek durumda olan yahut namazda olduğu halde azad edilen bir cariye de bundan sonra örtmediği yerlerini örtü alıp örter ve namazının geri kalan kısmını tamamlar.

Derim ki: Yine namaza teyemmüm ile başlayıp da daha sonra suyu gören bir kimse namazını kesmez. Nitekim Mâlik, Şâfiî -Allah'ın rahmeti üzerlerine olsun- ve başkaları da böyle demiştir. Namazını keseceği de söylenmiştir ki, bu da Ebû Hanîfe (yüce Allah'ın rahmeti üzerine olsun)nin görüşüdür. İleride bu husus gelecektir.

10- Vâhid Haberin Kabulü:

Bu âyet-i kerimede vâhid haberin kabul olunacağının delili vardır. Selef bu husus üzerinde icma etmiştir. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın değişik bölgelere tek tek elçilerini ve valilerini göndermesi şeklinde adet haline getirdiği uygulamasından da bunun kabul olunacağı tevatür ile bilinmektedir. Hazret-i Peygamber'in gönderdiği bu tek tek elçi ve valilerin gidiş maksatları ise insanlara dinlerini öğretip rasûllerinin emir ve yasaklara dair sünnetlerini tebliğ etmektir.

11- Kur'ân'ın Kısım Kısım İndirilişi:

Yine bu âyet-i kerimede Kur'ân-ı Kerîm'in Resûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem)'ın üzerine kısım kısım ve ihtiyaca binaen duruma göre nazil olduğunun delili vardır. Yüce Allah:

"Bugün sizin için dininizi tamamladım.." (el-Maide, 5/3) âyetinde de belirttiği gibi dinini kemale erdirinceye kadar böylece sürüp gitmiştir.

"De ki: Doğu da batı da Allah'ındır." Bu âyet, delil olarak ortaya konulmaktadır. Kıblenin değiştirilmesini ileri sürerek İslâm, Kur'ân ve Hazret-i Peygamber hakkında şüphe uyandırmak isteyenlere karşı. Yani doğuların, batıların ve ikisi arasında bulunanların mutlak mülkü O'nundur. O bakımdan O, dilediği tarafa doğru yönelmek emrini vermek yetkisine sahiptir. Buna dair açıklamalar daha önceden de (el-Bakara, 2/115) geçmiş bulunmaktadır.

"O kimi dilerse onu dosdoğru yola iletir." Yüce Allah'ın bu ümmete, İbrahim (aleyhisselâm)'ın kıblesine ileterek hidâyeti göstermiş olduğuna işarettir.

Sırat yol demektir. Müstakim (dosdoğru) ise herhangi bir eğriliği bulunmayan yol demektir. Buna dair açıklamalar daha önceden (el-Fâtiha, 1/6. âyette) geçmiş bulunmaktadır.

142 ﴿