191Onları nerede bulursanız öldürün. Sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın. Fitne katlden beterdir. Onlar orada sizinle Savaşıncaya kadar siz de Mescid-i Haram'ın yanında onlarla Savaşmayınız. Eğer onlar sizinle Savaşırlarsa siz de onları öldürün. İşte kâfirlerin cezası böyledir. Bu âyete dair açıklamalarımızı beş başlık halinde sunacağız. "Onları nerede bulursanız.." sağlam bir şekilde ele geçirip yakalarsanız, demektir. Bu âyette esirin öldürüleceğine dair delil vardır. İleride buna dair açıklamalar yüce Allah'ın izniyle Enfal Sûresi'nde (8/57. âyette) gelecektir. "Sizi çıkardıkları yerden" yani Mekke'den "siz de onları çıkarın." Taberî der ki: Burada hitap muhacirleredir, onları zamiri ise Kureyş kâfirlerine aittir. 2- Din Dolayısıyla Baskı Ölümden Beterdir: "Fitne katlden beterdir." Yani onların sizi zorladıkları ve böylelikle küfre dönmenizi arzuladıkları fitne, öldürmekten daha ağırdır. Mücâhid der ki: Yani mü’min için öldürülmek, (fitneden) daha kolaydır. Öldürülmek onun için fitneden daha hafif gelir. Başkalan ise şöyle demektedir: Yani kâfirlerin Allah'a ortak koşmaları, O'nu inkâr etmeleri, onların sizleri kendisi sebebiyle ayıpladıkları öldürmekten daha büyük ve daha ağır bir suçtur. Bu açıklama, âyet-i kerimenin haram aylardan olan Receb'in son gününde Vâkid b. Abdullah et-Temimî tarafından öldürülen Amr b. el-Hadramî hakkında nazil olduğunu göstermektedir. Bu husus Abdullah b. Cahş seriyyesinde sözkonusu edilmektedir ki buna dair açıklamalar da ileride (2/217. âyette) gelecektir. Bu açıklmayı Taberî ve başkaları yapmıştır. 3- Mescid-i Haram Civarında Savaş: "Onlar orada sizinle Savaşıncaya kadar siz de Mescid-i Haram'da onlarla Savaşmayınız" âyeti hakkında ilim adamlarının iki ayrı görüşü vardır. Birinci görüşe göre bu âyet, neshedilmiştir, ikinci görüşe göre bu âyet muhkem bir âyettir. Mücâhid der ki: Âyet muhkemdir. Bizzat kendisi Savaşmaya başlamadıkça Mescid-i Haram yakınlarında hiçbir kimseyle Savaşmak câiz değildir. Tavus da bu görüştedir. Âyetin nassı da bunu gerektirmektedir. Konu ile ilgili iki görüşten sahih olanı da budur. Ebû Hanîfe ve arkadaşlarının görüşü de budur. İbn Abbâs'tan gelen sahih rivâyette Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Mekke'nin fethedildiği günde şöyle buyurmuştur: "Şüphe yok ki bu şehri Allah gökleri ve yeri yarattığı gün haram kılmıştır. O bakımdan bu şehir yüce Allah'ın haram kılmasıyla kıyâmet gününe kadar haram bir şehirdir. Bu şehirde benden önce hiçbir kimseye Savaşmak helal kılınmamıştır. Bana da ancak bir günün kısacık bir anında helal kılınmıştır. Artık orası Allah'ın haram kılması ile Kıyâmet gününe kadar haramdır." Buhârî, Sayd 10; Müslim, Hacc 445; Tirmizî, Diyât 13; Nesâî, Menâsik 111, 120; ayrıca yakın ifadelerle: Buhârî, Sayd 8; Müslim, Hacc 446, 448. Katâde ise; bu âyet-i kerîme yüce Allah'ın şu âyeti ile neshedilmiştir, demektedir: "Haram aylar çıktı mı, artık o müşrikleri nerede bulursanız öldürün." (et-Tevbe, 9/5) Mukâtil de der ki: Bunu yüce Allah'ın: "Onları nerede bulursanız öldürünüz" (el-Bakara, 2/191; en-Nisa, 4/91) âyeti neshetmiştir. Daha sonra bu yüce Allah'ın: "Müşrikleri nerede bulursanız öldürünüz" (et-Tevbe, 9/5) âyeti ile neshedilmiştir. Buna göre Harem bölgesi içerisinde Savaşa önce başlamak caizdir. Bu görüşü savunanların gösterdikleri delillerden birisi de Tevbe Sûresi'-nin Bakara Sûresi'nden iki yıl sonra nazil olması ve Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın başında miğferi bulunduğu halde Mekke'ye girmesi de vardır. Ona: İbn Hatal Ka'be'nin örtülerine yapışmıştır, denildiği halde "Onu öldürünüz" diye emir buyurmuştur. Buhârî, Cezâu's-Sayd 18, Cihâd 169, Meğâzî 48; Müslim, Hacc 450; Ebû Dâvûd, Cihâd 117; Tirmizî, Cihâd 18; Nesâî, Menâsik 107, (Tahrîmu'd-Dem 14'te emrin fiilen infaz edildiği kaydedilmektedir); Dârimî, Menâsik 88, Siyer 20; Muvatta’', Hacc 247; Müsned, III, 109, 164, 231-232, 233, 240. İbn Huveyzimendad der ki: "Mescid-i Haram'ın yanında onlarla Savaşmayınız" âyeti neshedilmiştir. Çünkü icma ile şu hüküm kabul edilmiştir: Bir düşman Mekke'yi istila edip; ben sizinle Savaşacağım, hac etmenizi engelleyeceğim ve Mekke'den de ayrılmayacağım, diyecek olursa isterse Savaşa başlayan taraf o olmasın, onunla Savaşmak farz olur. Bu bakımdan Mekke ile başka beldeler arasında hiçbir fark yoktur. Onun hakkında söylenen şudur: Orayı ta'zim etmek üzere Mekke haram bir bölgedir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın Mekke'nin fethedildiği gün Halid b. Velid'i gönderip ona: "Safa'da benimle karşılaşıncaya kadar kılıçla onları iyice biç" dediğine dikkat edilmez mi? Nihayet (amcası) Hazret-i Abbas gelip: Ey Allah'ın Rasûlü, dedi. Kureyş yokolup gitti, artık bu günden sonra Kureyş kalmayacaktır. Müslim, Cihâd 84, 85, 86'da bu emrin bütün Fetih ordusuna verildiği ve Hazret-i Peygamber'e gelip "Kureyş yok olup gitti..." diyenin Hazret-i Abbâs değil, Ebû Süfyân olduğu belirtilmektedir. Diğer taraftan Hazret-i Peygamber'in Mekke'nin ta'zimi ile ilgili olarak şöyle dediğine bakmak gerek: "Oranın lukatası (yitiği)nı, ilan ederek sahibini arayacak kimse dışında alamaz." Buhârî, Lukata 7, Meğazi 53; Nesâî, Menâsik 110, 120; İbn Mâce, Menâsik 103; Müsned, I, 318, 348. Halbuki Mekke'de olsun başka yerde olsun lukatanın alınması hüküm itibariyle farklı değildir. Diğer taraftan bu âyet-i kerimenin yüce Allah'ın: "Fitne kalmayıncaya kadar onlarla Savaşınız" (el-Bakara, 2/193) âyeti ile neshedilmiş olması da mümkündür. İbnu'l-Arabî der ki: "Beytü'l Makdis'te -Allah onu ak pak etsin- Ebû Ukbe el-Hanefî'nin medresesinde bulunuyordum. Kadı ez-Zincanî cuma gününde bize ders veriyordu. Bizler bu vaziyette iken yanımıza görünüşü güzel fakat sırtında eski püskü elbiseler bulunan birisi giriverdi. İlim adamlarına yakışır bir şekilde selam verdi, meclisin üst tarafında âdeta çobanların cübbelerine benzer cübbesiyle oturuverdi. Kadı ez-Zincanî: Bu muhterem kimdir diye sorunca şu cevabı verdi: Dün soyguncular tarafından malı talan edilmiş birisi. Bu Harem-i Mukaddes'e gelmek istiyordum. Ben Saganlı ilim talebesi olan birisiyim. Kadı hemen -ilim adamlarına soru sormak suretiyle ikramda bulunmak adetine uygun olarak-: Ona bir soru sorunuz, dedi. Kur'a sonucu: Kâfir Harem'e sığındığı takdirde öldürülür mü öldürülmez mi mes'elesi soruldu. Öldürülmeyeceğine dair fetva verdi. Ona: Delilin nedir? diye sorulunca yüce Allah'ın: "Onlar orada sizinle Savaşıncaya kadar siz de Mescid-i Haram'in yanında onlarla Savaşmayınız" âyetidir. Bu âyet hem "onları öldürmeyiniz hem de onlarla Savaşmayınız" anlamına gelecek şekilde okunmuştur. Eğer "onları öldürmeyiniz" şeklindeki okuyuşu esas alırsak mes'elede açık nass vardır, demektir. Şayet onlarla Savaşmayınız diye okursak konu ile ilgili olarak dikkat çekilmektedir demektir. Çünkü öldürmenin sebebi olan Savaş yasaklandığına göre bu, öldürmenin yasaklandığının açık bir delili demektir. Kadı görüşlerini kabul etmemekle birlikte Şâfiî ve Mâlikî mezhebinin görüşlerini desteklemek üzere -adet olduğu gibi- bu âyet-i kerîme yüce Allah'ın: "Müşrikleri nerede bulursanız öldürünüz" (et-Tevbe, 9/5) âyetiyle neshedilmiştir, deyince Sağanlı misafir ona şöyle dedi: Bu sayın kadı'nın işgal ettiği makama ve ilmine yakışmaz. Bize karşı itiraz diye ileri sürdüğünüz âyet-i kerîme bütün yerlere dair umumî bir âyet-i kerimedir. Benim delil diye ileri sürdüğüm âyet-i kerîme ise hastır (bu özel durumla ilgilidir), hiçbir kimse umum ifade eden hüküm husus ifade eden hükmü nesheder diyemez. Kadı ez-Zincanî bu cevap karşısında şaşırdı. İşte bu da gerçekten çok harika sözlerden birisidir" İbnu'l-Arabî der ki: "Kâfir Mescid-i Haram'a sığınacak olursa ona ilişmeye yol bulunamaz, çünkü bu konuda hem âyetin nassı vardır, hem de orada Savaşmayı yasaklayan sabit bir sünnet. Zina eden ve katile gelince; ona haddin uygulanması kaçınılmaz birşeydir. Şu kadar var ki kâfir (Mescid-i Haram'da olmakla birlikte) önce o Savaşa başlayacak olursa Kur'ân nassı gereğince öldürülür. Derim ki: İbn Hatal'ın ve benzerlerinin öldürülmesini delil diye gösterenlere gelince bunun delil olacak bir tarafı yoktur. Çünkü bu Mekke'nin dar-ı harb ve dar-ı küfür olduğu bir vakitte Hazret-i Peygamber'e helal kılındığı bir zamanda olmuştur. Bu dönemde Hazret-i Peygamber, kendisine Savaşın helal kılındığı o saatte Mekke halkından dilediği kimsenin kanını dökebilirdi. Böylelikle birinci görüşün daha sahih olduğu açıkça ortaya çıkmış ve sabit olmuş olur. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. 4- İmâma Karşı Ayaklanan ile Kâfir Arasındaki Fark: Kimi ilim adamı şöyle demiştir: Bu âyet-i kerimede İmâma (İslâm devlet başkanına) karşı ayaklananın kâfirden farklı olduğuna dair bir delil vardır. Kâfir Savaşa giriştiği takdirde her durumda öldürülür. Ayaklanan kimse (bağî) ise, Savaştığı takdirde savunma niyetiyle ona karşı Savaşılır. Geri kaçan takip edilmez, yaralıların işi bitirilmez. Nitekim ileride bağîlere dair hükümler -yüce Allah'ın izniyle- Hucurat Sûresi'nde (49/10. âyette) gelecektir. |
﴾ 191 ﴿