206Ona: "Allah'tan kork" denildiği zaman izzet kendisini günah işlemeye sürükler. İşte öylesine cehennem yeter. Gerçekten o ne fena bir döşektir! Böbürlenip kendisini beğenen, kâfir ve münafıkın niteliği budur. Mü’min için bunun bazı hallerine düşmek mekruh görülmüştür. Abdullah der ki: Kişiye kardeşinin kendisine: Allah'tan kork demesi halinde cevap olarak Sen kendine bak, senin gibi birisi mi bana böyle bir tavsiyede bulunacaktır? demesi günah olarak yeterlidir. İzzet: Güçlülük ve galibiyet demektir. Yüce Allah'ın: "Ve o hitapta beni mağlub etti (azzenî)" (Sâ'd, 38/23) (Burada azzenî: Beni mağlub etti, izzet ile aynı kökten gelmektedir). Burada izzet'in hamiyet anlamına geldiği de söylenmiştir. Şairin şu beyiti de bu kabildendir: "Cahilliğinden dolayı bir izzet (hamiyet) onu tuttu da Kızgınlıkla geri dönüp gitti ve sıkıntısını belirtti." Burada izzet'in himaye edebilmek, güçlü ve kuvvetli olmak anlamına geldiği de söylenmiştir. Yani bu kişi kendisini güçlü kuvvetli gördü, bir kenara çekilip uzaklaştı, onun bu izzet duygusu da onu yakalayıp hakimiyeti altına alınca günaha sürükledi. Katâde de der ki: Yani, böyle bir kimseye: Yavaş ol, denildiği zaman masiyete daha da hızlıca gider. Bunun anlamı ise izzetin onu günah işlemeye itmesi demektir. İzzet onu günaha götürecek şekilde yakaladı, anlamına geldiği de söylenmiştir. Yani o izzeti ve cahiliyyet hamiyeti dolayısıyla küfür işledi, demek olur. Şu âyet bu anlamı andırmaktadır: "Aksine o kâfirler izzet içinde (büyüklük taslamakta) ve muhalefet etmektedirler." (Sa'd, 38/2) Bir görüşe göre de ": Günah işlemeye..." kelimesinin başında yer alan "be" harfi "lâm" anlamınadır. Yani izzet ve hamiyetin onu öğüdü kabul etmekten alıkoymasının sebebi, kalbindeki günah yani münafıklıktır. Antere'ye ait ve dişi devenin terini anlatan şu beyitte de bu anlamda kullanılmıştır: "Sanki o, güğümün etrafında, Altında yakılan ateşten dolayı kaynayan zift ya da katılaşmış katran gibidir." Burada "be" harfinin "ile, birlikte" anlamına geldiği de söylenmiştir. Yani izzet, günah ile birlikte onu yakaladı, demektir. Buna göre "be" harfinin anlamı te'villere göre değişik olabilmektedir. Anlatıldığına göre; yahudinin birisinin Harun er-Reşid'in yanında görülecek bir ihtiyacı vardı. Bir sene boyunca kapısına gidip geldi, Harun onun ihtiyacını görmedi. Bir gün kapıda bekleyip durdu. Harun dışarı çıkınca önünde duruncaya kadar koştu ve şöyle dedi: Allah'tan kork ey mü’minlerin emiri, dedi. Bunun üzerine Harun bineğinden indi ve secdeye kapandı. Başını kaldırınca ihtiyacının karşılanmasını emretti ve ihtiyacı görüldü. Geri döndüğünde ona: Ey mü’minlerin emiri, bir yahudi dedi diye bineğinin üzerinden indin, denilince o: Hayır o dediği için inmedim, fakat ben yüce Allah'ın: "Ona: 'Allah'tan kork' denildiği zaman izzet kendisni günah işlemeye sürükler. İşte öylesine cehennem yeter. Gerçekten o ne fena bir döşektir" âyetini hatırladım. "Ona yeter" yani ceza ve ikab olarak cehennem onun için yeterlidir. Nitekim bir kimseye: Senin başına bu gelenler sana yeter, deyip de başına geleni hem kendin büyük bir iş olarak görmen ve hem de onun nazannda onun büyüklüğünü anlatman için bunu kullanmak da böyledir. Döşek (el-mihâd): "el-mehd" kelimesinin çoğulu olup uyumak için hazırlanan yerdir. Küçük çocuğun mehdi (beşiği) de buradan gelmektedir. Cehenneme "mihâd" denilmesinin sebebi kâfirlerin yerleşecekleri yer olmasından dolayıdır. Cehennem onlar için döşeğin yerini tutar. Bundan dolayı da bu ismi almıştır da denilmiştir. Yüce Allah'ın şu âyetinde olduğu gibi: "Onlara acıklı bir azâbı müjdele" (Âl-i İmrân, 3/21). Arap dilinde bunun bir benzeri de şu sözlerdir: "Aralarındaki selâm oldukça acıtan bir darbe (gibi)dir." |
﴾ 206 ﴿