218Şüphesiz îman edenler, hicret edip Allah yolunda cihâd edenler, işte onlar Allah'ın rahmetini umarlar, Allah Gafûrdur, Rahîmdir. 12- Îman Edenler ve Hicret Edenler: "Şüphesiz îman edenler hicret edip Allah yolunda cinâd edenler" âyetiyle ilgili olarak, Cundub b. Abdullah, Urve b. Zübeyr ve başkaları şöyle derler: Vakıd b. Abdullah et-Temimî, haram ayda Amr b. el-Hadramî'yi öldürünce Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Abdullah b. Cahş'ın kendisine ayırmış olduğu beşte biri almak ve iki esir hakkında yapacağı uygulama hususunda bir karar vermedi. Bunun üzerine müslümanlar Abdullah b. Cahş'ı ve arkadaşlarını azarladılar. O kadar ki bu onlara ağır bile gelmeye başladı. Aziz ve celil olan Allah, haram ay ile ilgili bu âyet-i kerîme ile onların durumlarını telafi etti ve sıkıntılarını giderdi. Hicret eden ve gazada bulunan müslümanların sevabına sahip olduklarını bildirdi. İşte: "Şüphesiz îman edenler.." âyetinde onlara işaret edilmektedir. Diğer taraftan bu âyet-i kerîme, aziz ve celil olan Allah'ın sözünü ettiği işleri yapan herkes hakkında hükmü bakî bir âyettir. Bu sefer onlar hakkında şöyle de denilmeye başlandı: Bunlar (bu haram ayda) adam öldürmekle günah kazanmamış olsalar dahi onlar için bir ecir yoktur. Bunun üzerine yüce Allah: "şüphesiz îman edenler, hicret edip Allah yolunca cihâd edenler.." âyetini sonuna kadar inzal buyurdu. Burada müfessir bunu müstakil bir başlık olarak zikretmediğinden ayrıca numara verilmemiştir. Hicret; bir yerden bir yere taşınmak ve ikincisini tercih ederek birincisini terketmek maksadını gütmek demektir. Hecr, ilişkiyi koparmak anlamındadır. Hicret de isimdir. Bir yerden bir yere, birincisini terkedip ikincisini tercih etmek ise muhaceret (hicret etmek)tir. Tehacur ise karşılıklı olarak ilişkileri koparmak demektir. Muhaceret, çölden şehire intikal etmektir, diyen kimse bu açıklamasında yanılmıştır. Çünkü bu çoğunlukla Araplarda görülen bir durumdur. Hem bu açıklamayı yapanın görüşüne göre Mekkeliler, muhacir olmazlar. "Câhede" çabasını bütünüyle ortaya koymak anlamında "cehede"den gelen bir fiildir. (Olanca gücüyle cihâd etmek demektir. Mücahede ve cihâd buradan gelmektedir.) İctihâd ve tecahüd ise bütün güç ve imkânı ortaya koymak demektir. Cehad, sert arazi demektir. Âyet-i kerimede geçen "umarlar" âyetinin anlamı tamah ederler ve bunun gerçekleşmesinin uzak olmayacağını kabul ederler, demektir. Yüce Allah burada "umarlar" diye buyurmakta ve onları övmektedir. Çünkü dünyada hiçbir kimse cennete (mutlaka) gideceğini bilemez. Allah'a itaat hususunda istediği dereceye varmış olsun. Bu iki sebepten dolayıdır: Bir defa hiçbir kimse sonunun ne şekilde olacağını bilemez, ikinci olarak kimse ameline güvenerek ameli terketmemelidir. Ummak (recâ) genel olmakla birlikte, her zaman için recâ ile birlikte korkmanın (havf'ın) da bulunması kaçınılmazdır. Nitekim korku ile birlikte recâ da vardır. Recâ, uzayıp giden bir emel dolayısıyla sözkonusu olur. Günlük konuşma esnasında: "Ben sana ancak hayır umarak geldim" denir. Tereccî ve irtica, hepsi de ummak anlamındadır. Bişr kızına hitaben şöyle der: "Hayır um ve benim geriye dönüşümü bekle Anizeoğullarından selem ağacı toplamaya giden (ama asla dönmemiş olan) kişi döndüğü vakit." "Filandan bir recâ yoktur," ondan hiçbir şey ummuyorum, demektir. Recâ bazan korkmak anlamına da gelir. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Size ne oluyor ki Allah için bir vakar (recâ) etmiyorsunuz (ummuyorsunuz)?" (Nûh, 71/13); yani Allah'ın azametinden korkmuyorsunuz, demektir. Ebû Züeyb der ki: "Arılar onu soktuğunda onların sokmasını ummuyor Onlar çalışmak üzere çiçeklere gidince arkalarından yuvalarına gidiyor." Burada "ummamak"tan kasıt, onların sokmalarından korkmaması ve buna aldırış etmemesi demektir. Recâ aynı zamanda kuyu kenarı ve iki kıyısı anlamına da gelir. Her bir kıyısına "recâ" denilir. Recâ, kelimesini kasr ile (yani "eliften sonra hemzesiz) söyleyen avamın bu telaffuzu yanlıştır. |
﴾ 218 ﴿