220

Dünya ve âhiret hakkında. Bir de sana yetimleri sorarlar. De ki: "Onların lehine bir ıslah hayırlıdır. Şayet onlarla bir arada olursanız onlar sizin kardeşlerinizdir. Allah, fesad yapanı da bilir, ıslah edeni de. Eğer Allah dileseydi elbette sizi zahmete sokardı. Muhakkak Allah Azizdir, Hakimdir."

Yüce Allah'ın:

"Bir de sana yetimleri sorarlar... Hakimdir." âyetine dair açıklamalarımızı sekiz başlık halinde sunacağız:

1- Âyetin Nüzul Sebebi:

Ebû Dâvûd ve Nesâî'nin rivâyetine göre İbn Abbâs şöyle demiş: Şanı yüce Allah:

"Bir de yetimin malına reşid oluncaya kadar en güzel olandan başka bir suretle yaklaşmayın" (el-En'am, 6/152) âyeti ile:

"Şüphe yok ki zulümle yetimlerin mallarını yiyenler..." (en-Nisa, 4/10) âyetlerini indirince, yanlarında yetim bulunan kimseler gidip yetimin yediğini yediklerinden, içtiğini içtiklerinden ayırdılar. Bu sefer onun yemeğinden artan onun için saklanır oldu. Sonunda yetim ya o artanı yerdi veya bozulurdu. Bu onlara ağır gelmeye başladı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'a durumdan söz etmeleri üzerine yüce Allah:

"Bir de sana yetimleri sorarlar. De ki: Onlar lehine bir ıslah hayırlıdır" âyeti nazil oldu. Bu sefer yediklerini ve içtiklerini yetimin yeyip içtikleriyle karıştırdılar. Bu lâfız Ebû Dâvûd'a aittir. Ebû Dâvûd, Vesâyâ 7; Nesâî, Vesâyâ 11.

Âyet-i kerîme önceki âyetler ile ilişkilidir. Çünkü mallar sözkonusu edilmek ile birlikte yetimlerin mallarının da muhafaza edilmesi emri verilmiştir. Denildiğine göre bu soruyu soran Abdullah b. Revaha'dır.

Yine denildiğine göre Araplar yemeklerine yetimlerin mallarının karışmasını uğursuzluk kabul ederlerdi. Bunun üzerine bu âyet-i kerîme nazil olmuştur.

2- Yetimin Malında Tasarruf:

Yüce Allah'ın yetimlere bakmak, hallerini ıslah etmek, durumlarını düzeltmek kastıyla yetimlerle birlikte bulunmaya izin vermesi, yetimin malında tasarrufta bulunmanın câiz oluşuna delil olduğundan, vasi olan satış, paylaştırma ve başka hususlarda yetimin malında tasarruf edebilir. Çünkü bu âyet-i kerimedeki ifade mutlaktır. Buna göre kişi yetimi himayesine alıp yanında barındırır ve yetim onun nezaretinde olursa, böyle tasarrufta bulunabilir. İsterse onun üzerindeki bir yönetici bu yetimi ona takdim etmemiş olsun. Çünkü âyet-i kerîme mutlaktır ve kefalet bir âmme velayetidir. Halifelerden herhangi birisinden bir kimseyi bir yetime vasi olarak tayin ettiğine dair bir rivâyet gelmemiştir. Halbuki onların dönemlerinde de yetim vardı. Onlar bu hususta yetimlerin, bakıcılarının yanında olmaları ile yetinirlerdi.

3- Yetimin Malını Ortağa Vermek, Malında Ticaret Yapmak:

Yetimin malının mudarebe yapılmak üzere verilebileceği ve o malda ticarette bulunabileceğine, yetimin malını bakıcısının malına karıştırmanın câiz olduğuna dair rivâyetler tevatür derecesindedir. Bütün bunlar yetimin malında eğer yetimin salâhına (iyiliğine) uygun ise, yetimin malında alışveriş ile tasarrufta bulunmanın ve yetimin malını başka birisine mudarebe yapmak üzere (ticarî kâr ortaklığı için) vermenin ve ileride açıklayarak belirteceğimiz üzere, diğer yollarla tasarruf etmenin câiz olduğunun delilidir.

Bizzat velinin kendisinin, yetimin malını mudarebe ortağı olarak kullanması hususunda görüş ayrılığı vardır. Eşheb bunu kabul etmez ve bunu da yetime kendi malını satmanın ve ondan birşey almanın yasaklandığına kıyas etmiştir.

Başkası ise şöyle demektedir: Eğer yetimin malını başkasının verdiği oranda bir kâr vermek üzere kiraz (Mâlikîlerce mudarebe akdine verilen isim) için alırsa bu akid kabul edilir. Nitekim yetimin adına gereken araştırmayı yaptıktan sonra birşey satın alması da böyledir. Bu yetim için daha iyi olur.

Muhammed b. Abdulhakem der ki: Yetim adına uygun gördüğü takdirde veresiye satabilir. İbn Kinane der ki: Yetimin düğününde yemek yapmak ve koku almak gibi uygun birtakım harcamaları yapabilir. Yetimin maslahatı ise durumuna göre ve kendisini evlendireceği kişinin durumuna, malının çokluk miktarına göre değişir. İbn Kinane der ki: Yetimi sünnet ettirmesinde de durum böyledir. Şayet itham altında kalmaktan korkarsa bu işi sultana (sorumlu yöneticiye) götürür ve o da ona iktisatlı (orta yolda) hareket etmesini emreder. Yetime, gereken incelemeyi yaparak yaptığı tasarruflar caizdir. Kayırma ve kötü tedbir ve idare yoluyla yaptıkları ise câiz değildir.

Âyetin zahiri yetimin velisinin yetime dünya ve âhiret umurunu öğreteceğini, onun lehine başkasını ücretle çalıştırabileceğini, ona meslek öğretecek kimselerin yanında ücretle çalıştıracağını göstermektedir. Yetime herhangi birşey hibe edilecek olursa vasi bunu yetimin lehine ıslah olması sebebiyle onu kabz edebilir. Buna dair daha fazla açıklamalar ileride yüce Allah'ın izniyle Nisa Sûresi'nde (4/6.) âyet 1. başlık ve devamında gelecektir.

4- Vasi veya Kefilin Yetimin Malından Harcamaları:

Vasi ve kefilin yetimin malından yapacakları harcamaların iki durumu sözkonusudur: Birisinde şahit tutması mümkün olan durumlarda beyyine ile olmadıkça sözü kabul edilmez.

Bir diğer durumda ise şahit tutması mümkün olmaz. Bu durumda ise beyyineye gerek olmaksızın sözü kabul edilir. Herhangi bir akar satın alsa ve yine belgelendirilmesi adet haline gelen birşey satın aldığı takdirde, beyyinesiz sözü kabul edilmez.

İbn Huveyzimendâd der ki: İşte bundan dolayı bizim arkadaşlarımız (Mâlikî mezhebi âlimleri) yetimin vasinin evinde olması ile annesinin ya da bakıcısının yanında olması arasında fark gözetmişlerdir. Şayet yetim vasinin evinde bulunup vasi ona infakta bulunuyor ise, onun için yaptığı nafaka ve giyim harcamaları için şahit tutması istenmez. Çünkü her zaman için yediği ve giydiklerine şahit tutmak onun için pek zordur. Fakat: Ben bir senelik masraf harcadım, diyecek olursa onun bu söylediği kabul edilir.

Yetim annesinin ya da bakıcısının yanında bulunuyor ve vasi de ona harcamalarda bulunduğunu ya da anneye yahut bakıcısına nafaka ve giyim masrafını verdiğini iddia ediyorsa, onun anne yahut bakıcısı hakkındaki bu sözleri, annenin ya da bakıcının bunu aylık ya da yıllık kabzettiğine dair beyyine olmadıkça sözü kabul edilmez.

5- Yanındaki Yetim Kızı Nikâhlayan:

İlim adamları bakmakta olduğu yetim kızı kendisine nikâhlayan kimse ile yetimin malından kendisi adına birşey satın almak hakkı olup olmadığı hususunda farklı görüşlere sahiptirler.

Mâlik der ki: Kefalet ve hadane (baklalık) dolayısıyla nikâh velayetine sahip olmak, akrabalık yoluyla sahip olmaktan daha güçlüdür. Hatta açlık günlerinde çocuklarını teslim eden bedevî Araplar hakkında şöyle demiştir: Onları teslim alanlar o çocukları tıpkı yakınlarını nikâhladıkları gibi nikâhlamak velayetine sahiptirler.

Yetime bakan ve çocuğu büyütenin onu kendisine nikâhlamasına gelince, buna dair açıklamalar yüce Allah'ın izniyle Nisa Sûresi'nde gelecektir.

Yetimden birşey satın almaya gelince, Mâlik der ki: Bu konudaki sözlerin meşhur olanına göre satın alabilir. Ebû Hanîfe de böyle demiştir: Yetimin vasisi yetim çocuğun malını kendisine semen-i misilden daha fazlasına satın alabilir. Çünkü bu, yetim lehine bir ıslahtır ve Kur'ân'ın zahir hükmü buna delildir.

Şâfiî der ki: Bu nikâh hususunda da satış hususunda da câiz değildir. Çünkü âyet-i kerimede tasarruftan söz edilmemektedir. Aksine yüce Allah orada: "Onlar lehine bir ıslâh hayırlıdır" diye buyurmakta ve burada yetime nezaret eden kimseden söz edilmemektedir.

Ebû Hanîfe ise der ki: Yetim için ıslah, bir hayır olduğuna göre onu evlendirmek de onunla evlenmek de caizdir. Şâfiî ise ihtiyacın defi dışında evlilikte bir ıslah olduğu görüşünde değildir. Baliğ olmadan önce ise böyle bir ihtiyaç sözkonusu olmaz.

Ahmed b. Hanbel, vasinin evlendirmesini câiz kabul eder. Çünkü bu bir ıslahtır. Şâfiî ise vasi ile birlikte dedenin de evlendirebileceğini kabul eder. Babanın annesi vefat etmiş olan oğlu hakkında böyle bir yetkisi vardır; ancak bu yetki bu âyetin hükmü gereğince değildir. Ebû Hanîfe, hakimin Kur'ân-ı Kerîm'in zahir hükmü gereğince yetimi evlendirmesini kabul eder. Bütün bu farklı görüşler bu âyet-i kerimeden çıkmaktadır. Eğer evlendirmenin ıslah olduğu sabit olursa, o takdirde âyetin zahiri bunun câiz olmasını gerektirmektedir.

Yüce Allah'ın:

"Bir de sana yetimleri sorarlar" âyetinin anlamının şöyle olması da mümkündür: Yetimlerin kayyumlan veya onların vasileri sana yetimler hakkında soru sorarlar.

Bu âyet, mücmeldir. Bundan yetime bakanın ve onun kayyumunun kim olduğu muayyen olarak bilinmediği gibi, onda şart koşulan niteliklerin ne olduğu da bilinememektedir.

Denilse ki: Mâlik'in, vasinin eli altındaki yetiminden malını satın almasını câiz kabul etmesi, itham altında kalmak ile ilgili kabul ettiği aslî ilkesini terketmesini gerektirdiği gibi, Seddü'z-Zeraî de bunu gerektirmektedir.

Buna şöyle cevap verilir: Hayır, böyle birşey gerekmez. Çünkü bu, nass ile mahzur (yasak) oldukları belirtilmiş mahzur birtakım fiillere götüren yol olması halinde sözkonusudur. Burada ise şanı yüce Allah, yetimlerle birlikte olmaya izin vermiş ve bu konuda şu âyeti ile işi yetimlere bakanların emin oluşlarına bırakmıştır:

"Allah fesad yapanı da bilir, ıslah edeni de." Korkulan ve kedisinden çekinilen ve Allah'ın mükellefin güvenilirliğine işi havale ettiği her bir husus hakkında: Bu, yasak kılınan bir işe götürebilir denilerek ondan alıkonulamaz. Nitekim Allah kadınları namus ve iffetleri konusunda güvenilir kılmıştır. Bununla birlikte bu konuda onların söyleyecekleri sözlere bağlı olarak sözkonusu olacak olan hükümler pek büyüktür. Buna dair helallik, haramlık ve nesebler bağı ortaya çıkar. Yalan söylemeleri mümkün olmakla birlikte bu, böyle tesbit edilmiştir.

Tavus'a yetimler ile ilgili herhangi bir husus sorulduğunda o da: "Allah fesad yapanı da bilir ıslah edeni de" âyetini okurdu. İbn Sirin'in, yetimin malı hususunda en sevdiği şey, yetimin iyiliğini isteyen kimselerin bir araya gelerek onun için hayırlı olanın kim olduğunu tesbit etmeleri idi. Bunu Buhârî zikretmektedir. Buhârî, Vesâyâ 24. İşte bu, az önce de belirttiğimiz gibi yetimin malından kendi adına birşeyler satın almanın câiz olduğuna delildir.

Bu husustaki diğer bir görüş ise, velinin velayeti altında bulunandan herhangi birşey satın almaması şeklindedir. Çünkü bu hususta töhmet altında kalabilir. Ancak bu satışın insanların huzurunda sultan (yetkili organ) tarafından yapılması hali bundan müstesnadır. Muhammed b. el-Hakem der ki: Terikeden birşey satın alamaz. Bununla birlikte kendisi tarafından gönderildiği bilinmeyecek olur ise, terikeden kendisi adına birşeyler satın alacak bir kimseyi görevlendirmesinde bir mahzur yoktur.

6- Yetimlerle Bir Arada Kalmak:

Yüce Allah'ın:

"Şayet onlarla bir arada olursanız, onlar sizin kardeşlerinizdir" âyetinde sözü geçen bir arada karışık olmak, hurmanın hurmaya karıştırılması gibi misli misle karıştırılması kabilindendir.

Ebû Ubeyd der ki: Yetimlerle bir arada olmak (muhalata), herhangi birisinin bir malının bulunması ve onu kefaleti altında bulunduranın da kendisinden yemeğini ayırmasının zor olması ve kendi baktığı kimselerle onu birlikte karışık bulundurmasının kaçınılmaz olduğunu görmesi üzerine, yetimin malından gerekli araştırmayı yaparak, ona yeteceğine kanaat getirdiği bir miktarı alıp bunu da çoluk çocuğuna yaptığı masrafa katması demektir. Böyle bir işte kimi zaman fazlalık, kimi zaman eksiklik sözkonusu olabilir. İşte bu neshedici âyet, bu hususa dair ruhsatı getirmektedir.

Ebû Ubeyd der ki: Bence bu âyet, yol arkadaşlarının yaptıklarına aslî bir delil teşkil eder. Onlar aralarında masrafları eşit bir şekilde bölüşürler. Halbuki kimi zaman az ve çok yemek açısından aralarında fark bulunabilir.

Bununla birlikte daha az yiyen herkes, arkadaşının fazladan birşeyler yemesini gönül hoşluğuyla kabul etmeyebilir. Bu durum, yetimlerin mallarında kabul edilebilir olduğuna göre, başkaları arasında kabul edilebilir olması öncelikle sözkonusudur. Şayet böyle bir hüküm olmasaydı bu konuda işin insanlar aleyhine daraltılabileceğinden korkardım.

7- Allah Fesat Yapanı da Islah Edeni de Bilir:

Yüce Allah'ın:

"Sizin kardeşlerinizdir" âyeti mahzuf bir mübtedânın haberidir. Yani onlar sizin kardeşlerinizdir, demektir.

Yüce Allah'ın:

"Allah, fesad yapanı da bilir ıslah edeni de" âyeti bir sakındırmadır. Yani yetimlerin mallarını kimin ifsad edip bozduğunu da bilir, onları kimin ıslah ettiğini de bilir. O bakımdan herkese ıslah yapmasının da fesat yapmasının da karşılığını verir.

8- Allah Dileseydi Sizi Zahmete Sokabilirdi:

Yüce Allah'ın:

"Eğer Allah dileseydi elbette sizi zahmete sokardı" âyeti ile ilgili olarak el-Hakem, Miksem'den, o İbn Abbâs'tan:

"Eğer Allah dileseydi elbette sizi zahmete sokardı" âyeti hakkında şöyle dediğini rivâyet etmektedir: Şayet o dileseydi yetimlerin mallarından size geçeni, helâk edici bir sebep kılardı.

"Zahmete sokardı" âyetinin ez-Zeccâc ve Ebû Ubeyde'den helâk ederdi, anlamına geldiği de nakledilmiştir. el-Kutebî de der ki: Sizin için işi daraltır ve sıkı tutardı. Fakat O, sadece size kolaylaştırmayı dilemiştir.

Anlamı ile ilgili olarak şöyle de denilmiştir: Yani O size edası yerine getirilmesi sizin için oldukça zor ve sıkıntılı olan şeylerle sizi mükellef tutar, onlarla birlikte olmak dolayısıyla sizi günah ile karşı karşıya bırakırdı. Tıpkı sizden öncekilere yaptığı gibi. Fakat O, sizin yükünüzü hafifletmiştir.

el-Anet (zahmet): Meşakkat demektir. Bağlanmış bir kemiğe birşey isabet edip onu kırdığı zaman da bu kökten gelen "a'nete" fiili kullanılır. Bağlandıktan sonra ayaklarında kırılma görülen ve bu haliyle yürümesi mümkün olmayan hayvan hakkında da bu tabir kullanılır. Tırmanılması oldukça zor olan tepecik hakkında da (aynı kökten olmak üzere): "Anut" sıfatı kullanılır.

İbnu'l-Enbarî der ki: Bu kelimenin asıl manası işi zorlaştırmak demektir. Araplar bu kelimeyi kullandıklarında karşı tarafa işi zorlaştırıp ağırlaştırmak ve yerine getirilmesi zor olan işleri yerine getirmek zorunda bırakmak halini kastederler. Daha sonra bu kelime helâk anlamına nakledilmiştir. Asıl anlamı bizim yaptığımız açıklamadadır. Yüce Allah'ın:

"Muhakkak Allah Azizdir" âyeti, hiçbir şey O'nun iradesine karşı duramaz; "Hakimdir," O mülkünde dilediği şekilde tasarrufta bulunur, hiç kimse O'na engel olamaz, demektir. O aziz ve celil olandır, yücedir ve pek büyüktür.

220 ﴿