284Göklerde ne var yerde ne varsa (hepsi) Allah'ındır. İçinizdekini açıklasanız da gizleseniz de Allah onunla sizi hesaba çeker. Kime dilerse mağfiret eder, kimi dilerse de azablandırır. Allah herşeye kadirdir. Yüce Allah'ın: "Göklerde ne var yerde ne varsa (hepsi) Allah'ındır" âyetinin anlamı(na dair açıklamalar) önceden geçmiş bulunmaktadır, (bk. el-Bakara, 2/116 ve 225. âyetler vs.) Yüce Allah'ın: "İçinizdekini açıklasanız da gizleseniz de Allah onunla sizi hesaba çeker" âyetine dair açıklamalarımızı iki başlık halinde sunacağız: İnsanlar yüce Allah'ın: "İçinizdekini açıklasanız da gizleseniz de Allah onunla sizi hesaba çeker" âyeti hakkında beş ayrı görüş ileri sürmüşlerdir: 1- Bu görüşe göre bu âyet neshedilmiştir. Bunu İbn Abbâs, İbn Mes'ûd, Âişe, Ebû Hüreyre, en-Nehaî, Atâ, Muhammed b. Şîrîn, Muhammed b. Ka'b, Mûsâ b. Ubeyde, ashab ve tabiinden bir grup ileri sürmüştür. Bu mükellefiyet, yüce Allah'ın: "Allah hiçbir kimseye gücünün yeteceğinden başkasını yüklemez" (el-Bakara, 2/286) âyeti ile, bu zorlu durum sona erinceye kadar tam bir sene devam etti. Bu da İbn Mes'ûd, Âişe, Atâ, Muhammed b. Sirîn, Muhammed b. Kab ve başkalarının görüşüdür. Müslim'in Sahih'inde İbn Abbâs'tan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Yüce Allah'ın: "İçinizdekini açıklasanız da gizleseniz de Allah onunla sizi hesaba çeker" âyeti nazil olunca ashab-ı kiramın kalplerine öyle bir duygu yerleşti ki, hiçbir şeyden dolayı benzeri bir duygu kalplerine girmiş değildir. Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Dinledik, itaat ettik ve teslim olduk, deyiniz" buyurdu. Allah kalplerine imanı yerleştirdi daha sonra da yüce Allah şu buyrukları indirdi: "Allah hiçbir kimseye gücünün yeteceğinden başkasını yüklemez. Kazandığı kendisine yaptığı da onun aleyhinedir. Rabbimiz, unuttuk yahut yanıldıysak bizi sorguya çekme!" Yüce Allah: "Ben de bunu yaptım" der. "Rabbimiz bizden öncekilere yüklediğin gibi üzerimize ağır yük yükleme!" Yüce Allah: "Ben de yaptım" diye buyurur. "Rabbimiz, güç yetiremeyeceğimiz şeyi bize yükleme. Bizi affet, bize mağfiret buyur ve bize merhamet eyle. Sen bizim mevlamızsın. Kâfirler topluluğuna karşı da bize yardım et." Yüce Allah da: "Yaptım" diye buyurur. " Müslim, Îman 200; Tirmizî, Tefsir 2. sûre 40; Müsned, I, 233, 332 (yakın lâfızlarla). Bir rivâyette de: Onlar bunu yapınca şanı yüce Allah bu âyeti atefsirini yapmakta olduğumuz buyruğub neshetti, daha sonra da: "Allah hiçbir kimseye gücünün yeteceğinden başkasını yüklemez" âyetini indirdi. Buhari, Tefsir 2. SÛRE 55; Tirmizî, Tefsir 2. SÛRE 38. İleride gelecektir. 2- İbn Abbâs, İkrime ve eş-Şabî ile Mücâhid dedi ki: Bu âyet-i kerîme muhkem ve tahsis edilmiştir. Bu âyet-i kerîme gizlenmesi yasak kılınmış şahitlik ile ilgilidir. Yüce Allah bu âyet-i kerimede şahitliği gizleyip bunu içinde saklayanın hesaba çekileceğini bildirmiştir. 3- Âyet-i kerîme nefislerde başgösteren şüphe ve yakîn hakkındadır. Bunu da yine Mücâhid söylemiştir. 4- Bu âyet-i kerîme muhkemdir, umumîdir, neshedilmemiştir. Allah kullarını yaptıkları dolayısıyla da işlemeyip de içlerinde yerleşen içlerinde gizledikleri niyet ettikleri ve yapmak istedikleri şeyler dolayısıyla da hesaba çekecektir. Bunu mü’minlere bağışlayacak ve bu yapılmak istenen şeyler dolayısıyla münafıklar sorumlu tutulacaktır. Bunu Taberî bazı kimselerden nakletmiş ve İbn Abbâs'tan buna benzer bir nakilde de bulunmuştur. Ali b. Ebi Talha'dan, o İbn Abbâs'tan, İbn Abbâs'ın bu âyetin neshedilmediğini söylediğini rivâyet etmektedir. Fakat yüce Allah bütün yaratıkları bir araya getireceğinde şöyle diyecektir: "Ben sizlere içinizde gizlediklerinizi bildireceğim." Mü’minlere gizlediklerini bildirecek, sonra onlara mağfiret edecektir. Şüphe ve tereddüt sahibi olan kimselere de içlerinde gizledikleri yalanlamayı haber verecektir. İşte yüce Allah'ın: "Allah onunla sizi hesaba çeker, kime dilerse mağfiret eder, kimi dilerse de azaplandırır" âyetinde kastedilen budur. Yine yüce Allah'ın: "Fakat kalplerinizin kazandığından dolayı sizi sorumlu tutar" (el-Bakara, 2/225) âyeti de böyledir. Burada şüphe ve münafıklıktan dolayı sorumlu tutar, anlamındadır. ed-Dahhak da der ki: Allah, Kıyâmet gününde kişiye kendisi için gizli kalmadığını bildirmesi için dünyada iken neler gizlemekte olduğunu bildirecektir. Haberde şöyle denilmektedir: Şüphesiz yüce Allah kıyâmet günü şöyle buyuracaktır: Bu, gizli saklı sırların sınanan kalpteki gizliliklerin açığa çıkarıldığı bir gündür. Benim kâtiplerim sizin amellerinizden ancak görülenleri yazmışlardır. Onların muttali olmadıkları, haberdar olamadıkları ve yazmadıkları şeylere muttali olan benim. Bunları Ben size haber vereceğim ve bunlardan dolayı sizi hesaba çekeceğim. Sonra da dilediğime mağfiret edecek, dilediğime de azap edeceğim." Ardından mü’minlere mağfiret edecek, kâfirlere azâb edecektir. Bu âyet bu konuda varid olmuş en sahih rivâyettir. Bunun doğruluğuna ileride zikredilecek olan necvâ (Kıyâmet Günü Allah'ın kulu ile özel olarak konuşması)ya dair hadis delâlet etmektedir. Hadis biraz sonra zikredilecek, kaynakları da orada belirtilecektir. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'dan şöyle buyurduğu sabittir: "Allah ümmetimin konuşup söylemedikçe yahut gereğince amel etmedikçe içlerinden geçirdiklerini affetmiştir" Buhârî, Itk 6, Talâk 11, Eymân 15; Müslim, îman 201, 202; Ebû Dâvûd, Talâk 15; Tirmizî, Talâk 8; Nesâî, Talâk 22; İbn Mâce, Talâk 14, 16; Müsned, II, 425, 474, 481, 491. hadisi ileri sürülerek buna itiraz edilemez. Çünkü biz bu konuda şöyle diyoruz: Bu âyet dünya hükümleri hakkında yorumlanır. Sözlü olarak söylemedikçe, hükümleri kendileri için bağlayıcı olmayan boşama, köle azad etme ve satış (niyetleri) gibi. Âyet-i kerimede sözkonusu edilip kendisi dolayısıyla hesaba çekileceği belirtilen hususlar ise, ahirette olacak ve kişinin kendisiyle Allah arasında olan şeyler hakkındadır. el-Hasan der ki: Âyet-i kerîme muhkemdir, mensuh değildir. 5- et-Taberî der ki: Başkaları da İbn Abbâs'tan nakledilen bu anlama yakın açıklamalarda bulunmuşlar, ancak onlar şunu da eklemişlerdir: İçten geçen ve insanın düşüncesinde yer eden şeylere ceza olarak verilen azap, dünya musibetleri, acıları vesair hoşlanılmayan şeyleriyle gerçekleşir. Daha sonra bu konuda Hazret-i Âişe'den bu anlama yakın bir rivâyeti senediyle zikrederler. İşte beşinci görüş budur. Taberî de âyet-i kerimenin muhkem olup mensuh olmadığı görüşünü tercih etmektedir. İbn Atiyye der ki: İşte doğru olan da budur. Çünkü şanı yüce Allah'ın: "İçinizdekini açıklasanız da gizleseniz de Allah onunla sizi hesaba çeker" âyetinin anlamı, sizin takatiniz içerisinde ve kendi kazancınız çerçevesinde olan şeyler hakkındadır. Bu ise kalbî kanaat ve düşünce ile gerçekleşir. Âyet-i kerimenin lâfzının kapsamına, gelip geçen düşüncelerin de girmesi mümkün olduğundan dolayı, ashab-ı kiram da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) de bundan dolayı korkmuş ve çekinmişlerdir. Yüce Allah ise öbür âyet-i kerîme ile bununla neyi murad ettiğini beyan etmiş, bu âyet-i kerimeyi tahsis etmiş ve bunun hükmünü, hiçbir kimseye takatinden; fazlasını yüklemeyeceğini dile getirmek suretiyle nass ile belirtmiştir. İçten gelip geçen düşünceler ise bu kabilden değildir, onların önlenmesi de insanın gücü çerçevesinde değildir. Aksine bunlar insanın karşı koyamadiği duygulardır ve fiilen kazandığı şeylerden değildir. İşte sonra gelen âyet-i kerimenin açıklaması ile kurtuldular, sıkıntıları da açılmış oldu. Âyet-i kerimenin geri kalan kısmı ise muhkemdir ve onda nesh sözkonusu değildir. Nesih olmadığını ortaya koyan hususlardan birisi de âyet-i kerimenin haber kipinde oluşudur. Haberler hakkında ise nesih sözkonusu olmaz. Herhangi bir kimse burada neshin var olduğu kanaatinde olursa, âyet-i kerimeden korkup dehşete kapıldıkları vakit ashab-ı kiram hakında sözkonusu olan hükmün de onun için sözkonusu olması gerekir. Bu da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın ashab-ı kirama söylediği: "Dinledik ve itaat ettik, deyiniz" sözünden anlaşılmaktadır. Bu, onlara bu hâl üzerinde sebat göstermeleri, buna bağlı kalmaları ve mağfiret etmesi için Allah’ın lütfunu beklemek üzere sebat etmelerine dair bir emirdir. Eğer bu hüküm bu şekilde kabul edilecek olursa, bunda neshin vaki olduğu iddiası sahih olur. O takdirde âyet-i kerîme yüce Allah'ın: "Eğer sizden sabırlı yirmi kişi bulunursa onlar ikiyüz kişiye galip gelirler" (el-Enfal, 8/65) âyetine benzer. Bu âyetin da lâfzı haberdir. Ancak bunun anlamı: Siz bu sınıra bağlı kalıp riâyet ediniz, bunun üzerine sebat gösteriniz ve buna göre sabrediniz, şeklindedir. Daha sonraları ise bu nesh olundu. Bildiğim kadarıyla bütün insanlar (ilim adamları) cihada dair bu âyet-i kerîme, ikiyüz kişiye karşı yüz kişinin sabır ve sebat göstermesini ifade eden âyet ile nesh olunmuştur. İbn Atiyye der ki: Bakara Sûresi'ndeki bu âyet-i kerîme ise buna en çok benzeyen âyet-i kerimedir. Şöyle de denilmiştir: Âyet-i kerimenin âyetinde takdirî ifade ve kayıtlama vardır. Bunun takdiri şöyledir: Dilerse ondan dolayı Allah sizi hesaba çeker. Bu görüşe göre nesih sözkonusu olmaz. en-Nehhâs da der ki: âyet-i kerîme hakkında söylenen en güzel ve âyetin zahirine en yakın açıklama İbn Abbâs'ın bunun umum olduğunu söylemesidir. Diğer taraftan bu âyete en yakın açıklamayı İbn Ömer'in necvâ'ya agizli konuşmayab dair rivâyet ettiği Hadîs-i şerîfidir. Bu hadisi Buhârî, Müslim ve başkaları rivâyet etmiştir. Lâfzı Müslim'e ait şekliyle Hadîs-i şerîf şöyledir: İbn Ömer dedi ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ı şöyle buyururken dinledim: "Kıyâmet günü mü’min aziz ve celil olan Rabbine yaklaştırılır. Nihayet Allah onu kendi gölgesi (veya rahmeti) altına alır. Ona günahlarını tek tek söyletir. Biliyor musun? der. O: Evet Rabbim biliyorum, der. Allah: Dünyada iken bunları Ben senin için gizledim. Bugün de bu günahları Ben sana bağışlıyorum, der. Daha sonra ona hasenatının yazılı olduğu sahife verilir. Kâfirlerle münafıklara gelince bütün insanların önünde onlar hakkında: İşte bunlar Allah'a iftira eden, yalan söyleyenlerdir, diye seslenilir." Buhârî, Tefsir 11. sûre 5, Mezâlim 2, Edeb 60, Tevhîd 36; Müslim, Tevbe 52; İbn Mâce, Mukaddime 13; Müsned, II, 74, 105 Şöyle de denilmiştir: Âyet-i kerîme mü’minler arasından kâfirleri veli adost, sırdaş, yöneticib edinenler hakkında nazil olmuştur. Yani; ey mü’minler! Sizler içinizdeki kâfirleri veli edinme duygusunu açıklasanız da gizleseniz de onunla Allah sizi hesaba çekecektir. Bu açıklamayı el-Vakıdî ve Mukâtil yapmıştır. Buna da Âl-i İmrân Sûresi'nde yer alan yüce Allah'ın: "De ki: Göğüslerinizde olan akâfirleri veli edinmeyib gizleseniz de açıklasanız da Allah onu bilir." (Âl-i İmrân, 3/29) âyetini delil göstermişlerdir. Bu âyetin (3/29. âyetin) kâfirleri veli edinmekten söz ettiğine delalet eden de bundan önce yer alan: "Mü’minler mü’minleri bırakıp kâfirleri veli edinmesinler" (Âl-i İmrân, 3/28) âyetidir. Derim ki: Âyet-i kerimenin bu anlama gelmesi uzak bir ihtimaldir. Çünkü âyetin akışı bunu gerektirmemektedir. Ancak Âl-i İmrân Sûresi'ndeki âyetin bu anlama uyduğu ise gayet açıktır. Doğrusunu en iyi bilen yüce Allah'tır. ; Süfyan b. Uyeyne şöyle demiştir: Bana ulaştığına göre peygamberler kavimlerine: "Göklerde ne var yerde ne varsa Allah'ındır. İçinizdekini açıklasanız da gizleseniz de Allah onunla sizi hesaba çeker. Kime dilerse mağfiret eder, kimi dilerse de azaplandırır" âyetini tebliğ ederlerdi. 2- Kıraate ve Bazı Lâfızlara Dair Açıklamalar: Yüce Allah'ın: "Kime dilerse mağfiret eder, kimi dilerse de azaplandırır" âyetini İbn Kesîr, Nâfi, Ebû Amr, Hamza ve el-Kisaî şartın cevabına atıf olmak üzere: "Mağfiret eder, azaplandırır" fiillerinin sonunu sakin okumuşlardır. İbn Âmir ve Âsım ise her iki fiili de kat' olmak üzere merfu okumuşlardır. Yani o, mağfiret eder ve azaplandırır, demektir. İbn Abbâs, el-A'rec, Ebû'l-Âl-iyye ve Âsım b. Cehderi de bir ( ot ) edatını takdir ederek, her iki fiili de mansûb okumuştur. Ancak bunun gerçek şekli, manaya atfolduğudur. Yüce Allah'ın: "O verdiğini ona kat kat artırır" (el-Bakara, 2/245) âyetinde olduğu gibi. Buna dair açıklamalar ise önceden (2/245. âyet 10. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır. Ancak lâfza atfedilmesi, benzerlik dolayısıyla daha güzeldir. Buna göre Kurtubî, İbn Kesîr, Nafi', Ebû Amr, Hamza ve Kisâî'nin kıraatinin daha uygun olduğunu kabul etmektedir. Şairin şöyle dediği gibi: "Ne zaman senden bir söz bellerse Konuşur ve sana akıllıca cevap verir." en-Nehhâs da der ki: Talha b. Mûsarrif'ten, bedel olmak üzere "fâ" harfi olmaksızın: " Allah onunla sizi hesaba çeker... mağfiret eder" diye okuduğu da rivâyet edilmiştir. İbn Atiyye der ki: el-Cu'fi ve Hallad da böyle okumuşlardır. İbn Mes’ûd'un Mushaf'ında da böyle olduğu rivâyet edilmiştir. İbn Cinnî der ki: Bu şekildeki kıraat "sizi hesaba çeker" âyetinden bedeldir ve hesaba çekmenin tefsiri mahiyetinde bir cümledir. Şairin şu sözlerinde olduğu gibi: "Yavaş olun Şeybanoğulları size tehdidimin bir kısmı İle yarın karşı karşıya geleceksiniz: Atlılarım Sefevan tepesindedir Savaştan yan çizmeyen güzel atlarla karşı karşıya kalacaksınız Oldukça sıkışık ve dar yerlerde oldukları vakit." İşte burada da (ikinci beyitteki ifadeden) bedel gelmiştir. Ve şair fiili tekrarlamıştır. Çünkü asıl anlatılmak istenen ondan sonra söylenecek olan sözlerdir. en-Nehhâs der ki: Eğer "fâ" harfi olmasaydı merfu okunması cezmden de güzel olur ve o takdirde hal mahallinde olurdu. Şairin şu beyitinde olduğu gibi: "Her ne vakit ona gidersen, akşamleyin parlayan ateşine doğru gidersen; En iyi ateşi bulursun ve yanında en hayırlı ateş yakan olduğu halde." |
﴾ 284 ﴿