17Sabredenler, doğru olanlar, gönülden ibadet edenler (Allah yolunda) infak edenler ve seherlerde Allah'tan mağfiret dileyenlerdir. "Sabredenler" masiyetlere ve arzularına karşı direnenler. İtaatlere devam edenler diye de açıklanmıştır. "Doğru olanlar" yani davranışlarında, sözlerinde samimi olanlar: "Gönülden ibadet edenler" itaat edenler "infak edenler" Allah yolunda mallarını harcayanlar. Yine Bakara Sûresi'nde bu hususlara dair açıklamalar eksiksiz bir şekilde geçmiş bulunmaktadır. Yüce Allah, bu âyet-i kerimede kendilerine cennetlerin vadolunduğu takva sahiplerinin durumlarını açıklamaktadır. Yüce Allah'ın: "Ve seherlerde Allah'tan mağfiret dileyenlerdir" âyetinin anlamı hususunda farklı açıklamalar yapılmıştır. Enes b. Mâlik der ki: Burada sözü geçenler, Allah'tan mağfiret dileyenlerdir. Katâde ise, sözü geçenler namaz kılanlardır, demektedir. Derim ki: Bu görüşler arasında bir çelişki yoktur. Çünkü bunlar hem namaz kılarlar, hem Allah'tan mağfiret isterler. Özellikle "seher vakti"nin söz konusu edilmesi duanın vakti olması ve isteklerin karşılanma ihtimali yüksek bir zaman olmasıdır. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) yüce Allah'ın Hazret-i Yakub'un çocuklarına söylediğini naklettiği: "Sizin için Rabbimden mağfiret dileyeceğim" (Yusuf, 12/98) âyetini açıklamak üzere şöyle buyurur: "Yakub onların bu mağfiret isteklerini seher vaktine erteledi." Bu hadisi Tirmizî rivâyet etmiştir. İleride gelecektir. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) da Hazret-i Cebrâîl'e: "Gecenin hangi vaktinde yapılan dua kabule şayandır?" diye sorunca Hazret-i Cebrâîl: Bilemiyorum, şu kadar var ki Arş seher vaktinde sarsılır" diye cevap verdi. "Seher" denildiği gibi "sehr" de denilir. ez-Zeccâc der ki: "Seher" gecenin geçip ikinci fecrin çıktığı vakte kadarki zamandır. İbn Zeyd ise, bu vakit gecenin sonuncu altıda biridir, demektedir. Derim ki: Bundan daha sahih olanı, hadis İmâmlarının Ebû Hüreyre'den naklettikleri şu Hadîs-i şerîftir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: "Aziz ve celil olan Allah, her gece gecenin ilk üçte biri geçince dünya semasına iner ve der ki: Ben melik olanım. Ben melik olanım. Var mı Bana dua eden? Ben de onun duasını kabul edeyim. Var mı Benden dilekte bulunan? Ben de ona istediğini vereyim? Benden mağfiret isteyen var mı? Ben de ona mağfiret edeyim. Ve bu tan yeri ağarıncaya kadar böyle devam eder, gider." Müslim'in bir rivâyetinde ise "sabah fecr ağarıncaya kadar" şeklindedir. Lâfız Müslim'indir. Bu âyetin te'vili hakkında farklı görüşler vardır. Buna dair yapılan açıklamaların en uygunu Nesâî'nin Kitabında müfesser olarak gelen şu rivâyettir: Ebû Hüreyre ile Ebû Said'den (Allah ikisinden de razı olsun) rivâyete göre şöyle demişlerdir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: "Şüphesiz aziz ve celil olan Allah gecenin ilk yarısı geçinceye kadar mühlet verir. Sonra bir münâdiye emrederek şöyle der: Dua eden var mı? Duası kabul olunacak. Mağfiret isteyen var mı? Ona mağfiret olunacak. İstekte bulunan var mı? İstediği ona verilecek." Ebû Muhammed Abdulhak bunun sahih olduğunu ifade etmiştir. İşte bu hadisteki ifadeler bir önceki hadisteki müşkilliği kaldırmakta ve her türlü ihtimali açıklamaktadır. Birinci hadisteki ifadeler muzafın hazfedilmesi kabilindendir. Yani Rabbimizin meleği iner ve der ki... anlamındadır. Yine buradaki "iner" kelimesi "indirilir" şeklinde de rivâyet edilmiştir ki, bu da bizim sözünü ettiğimiz hususa açıklık getirmektedir. Başarımız Allah'tandır. Buna dair açıklamalarımızı da "el-Kitabu'l-Esnâ fi Şerhi Esmaillahi'l-Hüsnâ ve Sifatihî el-Ulâ" adlı eserimizde zikretmiş bulunuyoruz. Allah'tan Mağfiret Dilemenin Hükmü: Allah'tan mağfiret dilemek mendubtur. Yüce Allah bu âyet-i kerimede olsun, başka âyetlerde olsun mağfiret dileyenlerden övgü ile söz etmiştir. Başka bir âyet-i kerimede: "Seherlerde de onlar mağfiret dilerler" (ez-Zâriyât, 51/18.) diye buyurmaktadır. Enes b. Mâlik der ki: Biz seher vakti yetmiş defa istiğfar getirmekle emrolunduk. Süfyan es-Sevrî der ki: Bana ulaştığına göre gecenin ilk bölümü oldu mu bir münadî kânitûn (Allah'a dua edip de yalvaranlar)ın kalkması için seslenir. Onlar da bu şekilde kalkarlar ve seher vaktine kadar namaz kılarlar. Seher vakti oldu mu yine bir münadî: Nerde mağfiret isteyenler? diye seslenir. Bunun üzerine onlar da mağfiret isterler. Başkaları da kalkıp namaz kılar ve onlar da bunlara katılırlar. Tanyeri ağardı mı yine bir münadî şöyle seslenir: Haydi gafiller kalksın. Bunlar da kabirlerinden diriltilen ölüler gibi yataklarından kalkarlar. Enes'ten rivâyet edildiğine göre o şöyle demiş: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ı şöyle buyururken dinledim: "Şüphesiz yüce Allah buyuruyor ki: Ben yeryüzü halkını azâb etmek istiyorum da mescidlerimi imar edenlere, Benim rızam için birbirlerini sevenlere, teheccüd kılanlara, seher vaktinde mağfiret isteyenlere bakınca; onlar sebebiyle yeryüzü halkından azâbı defederim." Mekhûl der ki: Bir ümmet arasında her gün yirmibeş defa Allah'tan mağfiret dileyen onbeş kişi varsa Allah herkesi azâb etmek suretiyle o ümmeti helâk etmez. Bunu Ebû Nuaym "el-Hilye" adlı eserinde zikretmektedir. Nâfi' der ki: İbn Ömer bütün geceyi ihya eder sonra ey Nâfi' seher vakti geldi mi? diye sorardı. Ben de kendisine: Hayır derdim. Bu sefer yine namaz kılmaya devam eder sonra aynı soruyu sorardı. Ben kendisine: Evet de diğim vakit oturur, Allah'tan mağfiret dilerdi. İbrahim b. Hâtıb babasından şöyle dediğini rivâyet etmektedir: Seher vakti mescidin bir kenarında bir adamın şöyle dediğini işitirdim: Ya Rabbi, Sen bana emrettin, ben de Sana itaat ediyorum. İşte bu bir seher vaktidir, bana mağfiret buyur. Kim olduğuna baktım, onun İbn Mes'ûd olduğunu gördüm. Derim ki: İşte bütün bunlar istiğfarın, kalbin huzuru ile birlikte dil ile mağfiret dilemek olduğunu göstermektedir. Yoksa İbn Zeyd'in dediği gibi, burada mağfiret isteyenlerden kasıt, sabah namazını cemaatle kılanlar değildir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. Lokman, oğluna şöyle demiş: "Oğulcuğum, horoz senden daha akıllı olmasın. Sen uykuda iken o seher vakitleri seslenmesin." İstiğfarda söylenecek sözler arasından tercih edilenler Buhârî'nin Şeddâd b. Evs'ten yaptığı şu rivâyette zikredilenlerdir. Buhârî'nin el-Cami' es-Sahih'inde (Şeddâd'ın) bundan başka bir rivâyeti de yoktur. Buna göre Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "İstiğfarın başı şöyle demendir: "Allah'ım, Sen benim Rabbimsin, Senden başka ilâh yoktur. Beni Sen yarattın ve ben Senin kulunum. Gücüm yettiğince Sana olan ahdim Sana olan va'dim üzereyim. Yaptıklarım kötülüklerinden Sana sığınırım. Üzerimdeki nimetlerini itiraf ederim. Günahlarımı itiraf ederim. Bana mağfiret buyur. Şüphesiz günahları Senden başka mağfiret edecek yoktur." (Devamla) buyurdu ki: "Her kim gündüzün bunu inanarak söyler de o gün akşamı etmeden ölürse cennet ehlindendir. Her kim bunu geceleyin buna inanarak söyler de sabahı etmeden o gece ölürse cennet ehlindendir. " Ebû Muhammed Abdulgani b. Said, İbn Lehia'dan, o Ebû Sahr'dan o Ebû Hazret-i Muâviye'den, o Saîd b. Cübeyr'den o Ebû's-Sahbâ el-Bekrî'den o Ali b. Ebî Tâlib (radıyallahü anh)'dan rivâyet ettiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Ali b. Ebî Tâlib (radıyallahü anh)'ın elinden tuttuktan sonra şöyle buyurdu: "Sana günahların, karınca adımları sayısınca -veya ufak karıncaların adımlan sayısınca- olsa dahi, Allah'ın günahlarını -ki sana mağfiret olmuştur ya- mağfiret etmesini sağlayacak sözler öğreteyim mi? Allah'ım, Senden başka hiçbir ilâh yoktur, Seni her türlü eksiklikten tenzih ederim, ben kötülük işledim, nefsime zulmettim, bana mağfiret buyur. Çünkü günahları Senden başka mağfiret edecek yoktur. " |
﴾ 17 ﴿