92Sevdiğiniz şeylerden infâk etmedikçe asla Birr'e erişemezsiniz ve her ne infâk ederseniz şüphesiz Allah onu çok iyi bilir. Bu âyete dair açıklamalarımızı iki başlık halinde sunacağız: Hadis İmâmları -lâfız Nesâî'nin olmak üzere- Enes'ten şöyle dediğini rivâyet etmektedirler; Bu âyet-i kerîme yani: "Sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe asla Birr'e erişemezsiniz" âyeti nazil olunca Ebû Talha şöyle dedi: Şüphesiz Rabbimiz mallarımızı infak etmemizi istiyor. Ey Allah'ın Rasûlü! Şahit ol ki ben, arazimi Allah'a verdim. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem); "Sen onu akrabaların olan Hassan b. Sabit ile Ubey b. Kab’a ver (vakfet)" diye buyurdu. Muvatta’''da ayrıca: Onun malları arasında en çok sevdiği Bi'ru Hâ idi ve bu mescidin karşısında idi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) oraya girer ve o bahçedeki güzel sudan içerdi" denilmekte ve hadisin geri kalan bölümleri zikredilmektedir. Bu âyet-i kerimede, hitabın zahiri ile umumunun delil olarak kullanılabileceğine delil vardır. Çünkü ashab-ı kiram (Allah tümünden razı olsun) bu âyet-i kerîme nazil olduğu sırada hitabın fehvasından başka bir şey anlamamışlardır. Nitekim Ebû Talha: "Sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe,.." âyetini işitince, yüce Allah'ın bir başka âyet-i kerîme ile yalım bunu açıklayıcı Peygamberin bir sünneti ile, Allah'ın kendisinden neyi infâk ettiğini açıklayacak olan âyet, varid oluncaya kadar beklemek gereğini duymadı. Çünkü onlar pek çok şeyi severler. Aynı şekilde Zeyd b. Harise'nin de böyle yaptığını görüyoruz. O da "Sebel" adındaki sevdiği atını aldı ve, Allah'ım Sen de bilirsin ki benim bu atımdan daha çok sevdiğim bir malım yoktur, deyip bu atı Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)a getirdi ve: Bu Allah yolunda (vakf)dır, dedi. (Oğlu) Usame b. Zeyd'e de: (Hazret-i Peygamber): "Onu al" deyince Zeyd âdeta bundan dolayı rahatsız olmuş gibi oldu. Rasülullah (sallallahü aleyhi ve sellem) da ona: "Şüphesiz Allah bunu senden kabul buyurdu" dedi. Bunu da Esed b. Mûsâ zikretmiştir. İbn Ömer ise kölesi Nâfi’i azad etti. Halbuki Abdullah b. Cafer ona karşılık bin dinar teklif etmişti. Ebû Ubeyd kızı Safiyye dedi ki: Zannederim o yüce Allah'ın: "Sevdiğiniz şeylerden İnfâk etmedikçe asla Birr'e erişemezsiniz" âyetini davranışına esas almıştır. Şibl, Ebû Neclh'ten o Mücâhid'den şöyle dediğini rivâyet etmektedir: Ömer b. el-Hattâb, Ebû Mûsâ el-Eş'arî'ye kendisine Kisra'nın Medâin şehrini fethettiği günü Celûlâ vak'asında alınan emirlerden bir cariye satın almasını belirten bir mektup yazdı. Sa'd b. Ebi Vakkas dedi ki: Hazret-i Ömer o cariyeyi çağırttı, onu beğendi. Bunun üzerine dedi ki: Aziz ve celil olan Allah: "Sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe asla Birr'e erişemezsiniz" diye buyurmaktadır. Daha sonra Ömer (radıyallahü anh) o cariyeyi azad etti. es-Sevrîden rivâyet edildiğine göre ona şöyle bir haber ulaşmıştır: er-Rabi’ b. Haysem'in Um Veled'i yani er-Rabi'den çocuğu olan cariyesi şöyle dedi: Ona bir dilenci geldiğinde bana şöyle derdi: Ey filan cariye sen dilenciye şeker ver. Çünkü er-Rabi’ şekeri sever. Süfyan der ki: O bunu söylerken yüce Allah'ın: "Sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe asla Birr'e erişemezsiniz" âyetini esas alıyordu. Rivâyet edildiğine göre Ömer b. Abdulaziz de heybelerle şeker satın alır ve onları tasadduk ederdi. Kendisine: Sen ne diye bu şekerlerin kıymetini sadaka olarak vermiyorsun? denilince o da: Çünkü ben şekeri daha çok severim. O bakımdan sevdiğim şeyleri infak etmek istedim. el-Hasen de der ki: Hiç şüphesiz sizler canınızın çektiği şeyleri terketmedikçe sevdiğiniz şeyleri elde edemezsiniz. Umduğunuz şeylere ise hoşunuza gitmeyen şeylere sabretmedikçe ulaşamazsınız. "Birr"in açıklaması hakkında Tefsir âlimleri farklı görüşlere sahiptirler. İbn Mes'ûd, İbn Abbâs, Atâ, Mücâhid, Amr b. Meymun ile es-Süddî'den cennet diye açıklanmıştır. İfadenin takdiri ise şöyledir: Sizler sevdiklerinizden infak etmedikçe birr'in sevabına nail olamazsınız. Nail olmak ise, vermek, bağışlamak demektir. Filan kişiden bana iyilik nail oldu, yani bana iyiliği dokundu. Buna göre âyetin anlamı şöyle olur: Sevdiklerinizden infak etmedikçe, cennete ulaşamazsınız ve size cennet verilmez.. Birr’in salih amel olduğu da söylenmiştir. Hadîs-i şerîfte de şöyle buyurulmuştur: "Siz sıdka sarılın, çünkü o birre iletir, birr ise cennete iletir." (Bu Hadîs-i şerîf Bakara Sûresi'nde (2/177. âyet 8. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır. Atiyye el-Avfî; birr itaat anlamındadır, demektedir. Atâ da şu açıklamayı yapar: Sizler, sağlıklı, cimri, yaşamayı ümid eden, fakirlikten de korkan bir kavim iken tasaddukta bulunmadıkça dinin şerefine ve takvaya nail olamazsınız. el-Hasen de rivâyete göre şöyle demiştir: "İnfak etmedikçe" âyetinden kasıt, farz olan zekâtım vermektir. Mücâhid ve el-Kelbî ise bu âyet-i kerîme neshedilmiştir. Bunu zekâtı emreden âyet-i kerîme neshetmiştir, demektedirler. Anlamı: Hayr yolunda sadaka vermek yahut onun dışında itaatlerde bulunmak suretiyle sevdiklerinizden infak etmedikçe birre nail olamazsınız diye de açıklanmıştır. Bu da kapsamlı bir açıklamadır Nesâî, Sa'saa b. Hazret-i Muâviye'den şöyle dediğini rivâyet etmektedir. Ebû Zer ile karşılaştım. Ona: Bana bir hadis naklet, dedim, olur dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Bütün malından Allah yolunda iki avuç kadar infak eden her bir müslümanı mutlaka cennetin acibleri (teşrifatçıları) karşılar ve hepsi de onu yanlarında bulunanlara gelmesi için çağırır. Ben ona: Bu nasıl olur? deyince şöyle dedi: Eğer (sadakası) deve ise iki devesi, eğer inek ise iki ineği (sadaka vermiş gibi ecir alır)." Ebû Bekr b. el-Varrak der ki: Yüce Allah bu âyet-i kerîme ile onları füttivvete iletmektedir. Yani benim sizlere olan iyiliğime nail olmanız, ancak kardeşlerinize iyilik yapmanızla, onlara mallarınızdan, infak etmenizle, makam ve mevkileriniz vasıtasıyla onlara yardım etmekle nail olabilirsiniz. Eğer bunu yapacak olursanız, o takdirde benim bircime ve atifetime nail olursunuz. Mücâhid der ki: Bu yüce Allah'ın: "Onlar ona olan sevgilerine rağmen fakire yetime ve esire yemek yedirirler" (el-İnsan, 76/8.) âyetini andırmaktadır. "Her ne infak ederseniz şüphesiz Allah onu çok iyi bilir." Yani onu bildiğine göre, mükâfatını da verir. |
﴾ 92 ﴿