94

Bundan sonra artık kim Allah'a karşı yalan uydururca, işte onlar zâlimlerin tâ kendileridir.

Bu âyete dair açıklamalarımızı dört başlık halinde sunacağız:

Âyetin İniş Sebebi:

Yüce Allah'ın: Helâl" demektir. Daha sonra (helâl kılınanlardan) istisnâda bulunarak:

"İsrail'in kendi nefsine haram kıldığından başka" diye buyrulmaktadır. İsrâîl ise Yakub (aleyhisselâm)'dır.

Tirmizî'de İbn Abbâs'tan rivâyet edildiğine göre; yahudiler Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'a: Bize İsrail'in kendisine neyi haram kıldığını bildir dediler. Hazret-i Peygamber şöyle buyurdu; "O çölde yaşardı. Siyatik (ırku'n-nesa) hastalığına yakalandı. Ona deve eti ile deve sütünden daha uygun birşey bulunmadı. Bundan dolayı onları kendisine haram kıldı." Yahudiler; Doğru söyledin, dediler... (Tirmizî) hadisin geri kalan kısmını kaydeder.

Yine onun, o hastalıktan iyileşecek olursa en çok sevdiği yiyecek ve İçeceğini terkedeceğini adadığı da söylenmektedir. En çok sevdiği yiyecek ve İçecek ise, deve eti ile deve sütü idi.

İbn Abbâs, Mücâhid, Katâde ve es-Süddî der ki: Yakub (aleyhisselâm) oldukça güçlü bir kişi olan kardeşi îsü'dan kaçarken Harran'dan Beytü'l-Makdis'e geldiği sırada bir melek ile karşılaştı. Hazret-i Yakub onun hırsız olduğunu zannetti. Onu curup sırtını yere yıkmak istedi. Ancak melek Hazret-i Yakub'un baldırını yakaladı ve arkasından semaya yükseldi. Hazret-i Yakub da ona bakıp duruyorken siyatikten rahatsızlandı. Bundan dolayı da oldukça sıkıntı çekti. Geceleyin ağrısından uyuyamıyordu. Geceyi feryad ederek, bağırarak geçiriyordu, Hazret-i Yakub: Şayet yüce Allah kendisine şifa verecek olursa hiçbir zaman (nun eti) yememeye ve yine damar bulunan bir yemek yememeye yemin etti, ve böylece bunları kendisine haram kıldı. Bunun üzerine çocukları damarları ayıklayıp etten çıkarmaya başladılar.

Meleğin Hazret-i Yakub'u bu şekilde dürtmesinin sebebi de şudur: Hazret-i Yakub, Allah kendisine oniki evlat verdiği ve Beytü'l-Makdis'e de sağlıklı bir şekilde ulaşabildiği takdirde onların sonuncularını boğazlamayı adamıştı. O bakımdan meleğin onu bu şekilde dürtmesi adağının yükümlülüğünden kurtulması içindi. Bu açıklamalar ed-Dahhâk'tan nakledilmiştir.

2- Peygamberlerin Haram Kılmaları:

Hazret-i Yakub'un bu yiyecekleri kendisine haram kılması kendi içtihİsmi ile mi olmuştu, yoksa yüce Allah'ın izniyle mi olmuştu? hususunda farklı görüşler vardır. Doğru olanı birincisidir. Çünkü yüce Allah:

"İsrâîl’in kendi nefsine haram kıldığından başka" âyeti ile bu haram kılmayı, ona izafe etmektedir. Diğer taraftan Peygamber, İçtihİsmi ile bir kanaate varacak olursa, bu bizim için uymamız gereken bir dinî hüküm halini alır. Çünkü yüce Allah onun bu uygulamasını takrir yoluyla kabul etmiş olur. Nasıl ki o peygambere yüce Allah vahiy gönderiyor ve bizim ona uymamız lazım ise, aynı şekilde Allah'ın izin vermesiyle o da ictihad ediyor ve buna güç yetirdiği takdirde de içtihadının gereğini yerine getirmek zorunlu oluyordu. Eğer önceden de Hazret-i Yakub'a bunları haram kılmaya dair izin verilmemiş olsaydı, elbette ki o, helâl ve haram kılmak gibi bir işe kalkışmazdı.

Bizim Peygamberimiz de sahih olan rivâyete göre balı yahut da cariyesi Mâriye'yi kendisine haram kılmıştı. Ancak yüce Allah onun bu haram kılmasını takrîr yoluyla kabul buyurmayıp ileride Tahrim Sûresi'nde açıklanacağı üzere:

"Allah'ın sana helâl kıldığını ne diye haram kılıyorsun?" (et-Tahrim, 66/1.) âyeti nazil oldu.

el-Kiyâ et-Taberî der ki: Yüce Allah'ın:

"Allah'ın helâl kıldığını ne diye haram kılıyorsun?" âyetinin mutlak ifadesi bunun Mâriye'ye has olmamasını gerektirir, denilebilir. Şâfiî ise bu durumda keffaretin vücubunun manasının aklen anlaşılamayacağı kanaatinde olduğundan; keffâreti nassm konusuna tahsis ettiğini görüyoruz, Ebû Hanîfe ise mubah olan her bir şeyin haram kılınmasında bunun bir asıl olduğu görüşündedir O bakımdan of haram kılmayı yemin etmek gibi değerlendirmiştir.

3- Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın Peygamber Oluşunun Belgeleri:

Yüce Allah'ın:

"De ki: Eğer doğru söyleyenler iseniz haydi Tevrat'ı getirip okuyun" âyeti ile ilgili olarak İbn Abbâs der ki: Yâkub (aleyhisselâm) siyatikten rahatsızlanınca doktorlar ona deve etlerinden uzak durmasını tavsiye ettiler, o da deve etini kendisine haram kıldı. Yahudiler: Biz de deve etlerini kendimize haram kılıyoruz, çünkü Yakub onu haram kıldı, Allah da bu etin haram olduğunu Tevrat'ta bildirdi, dediler. Bunun üzerine yüce Allah bu âyetti kerimeyi indirdi.

ed-Dahhâk der ki: Yüce Allah onları yalanladı ve iddialarını reddederek şöyle buyurdu:

"Ey Muhammed! De ki: Eğer doğru söyleyenler iseniz haydi Tevrat'ı getirip okuyun," fakat onlar getirip okumadılar. Bunun üzerine yüce Allah:

"Bundan sonra artık kim Allah'a karşı yalan uydurursa işte onlar zâlimlerin tâ kendileridir" diye buyurdu.

ez-Zeccâc bu âyet-i kerîme ile ilgili olarak der ki: Bu âyet-i kerimede Peygamberimiz Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)ın peygamberliğine çok büyük bir delil vardır Onlara böyle bir hükmün Kitapları Tevrat'ta bulunmadığını haber verdiği ve onu getirmelerini emrettiği halde, onlar bunu kabul etmediler. Yani böylelikle onlar Hazret-i Peygamber'in bunu vahye dayanarak söylediğini anlamış oldular.

Atiye el-Avfi de der ki: Deve etinin kendilerine haram olması, Hazret-i Yakub'un bu eti kendilerine haram kılması dolayısıyla olmuştu. Şöyle ki: İsrâîl (Hazret-i Yakub) siyatikten rahatsızlanınca: Allah'a yemin ederim eğer Allah bana bu rahatsızlıktan şifa verecek olursa hiçbir çocuğum onu yemeyecektir, diye yemin etti. Bu ise onlara haram kılınmamıştı.

el-Kelbî de der ki: Yüce Allah deve etini Tevrat'ta onlara haram kırmamıştı. Bu onlara sadece zulüm ve küfürleri dolayısıyla Tevrat'tan sonra haram kılınmıştı. İsrailoğulları büyük bir günah işledikleri takdirde, yüce Allah da onlara hoş ve temiz bir yiyeceği haram kılar ya da onların üzerine -ölüm- olan riczi (azâbı) indirirdi. İşte yüce Allah'ın şu buyrukları bunu ifade etmektedir:

"O yahudilerin zalimlikleri.., sebebiyledir ki kendilerine helâl kılman birçok pak ve temiz şeyleri onlara haram kıldık." (en-Nisa, 4/160);

"Biz yahudilere de bütün tırnaklıları haram kıldık... Bunu onlara zulümleri yüzünden ceza diye verdik. Şüphesiz Biz doğru söyleyenleriz." (el-En'âm, 6/146)

4- Siyatik Rahatsızlığının Tedavisi:

İbn Mâce Sünen'inde: Siyatiğin tedavisi" diye bir başlık altında şu hadisi nakleder: Bize Hişam b. Hammâd ile Râşid b. Said er-Ramlî anlatarak dediler ki: Bize el-Velid b. Müslim anlattı, bize Hişam b. Hassan anlattı, bize Enes b. Şîrîn anlattı, o Enes b. Mâlik'i şöyle derken dinlemiş: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ı şöyle buyururken dinledim: "Siyatik rahatsızlığının tedavisi için bir bedevi koyunun kuyruk yağı alınır, eritilir, sonra da bu (yağ), üç bölüme ayrılır, her gün aç karna bir bölümü içilir."

Bunu ayrıca es-Sa’lebî de Tefsirinde Enes b. Mâlik yoluyla şöylece rivâyet etmektedir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) siyatik hakkında şöyle buyurdu: "Küçük de olmayan büyük de olmayan bir Arap koçunun kuyruk yağı alınır, küçük parçalara bölünür. Daha sonra eritilerek yağı çıkartılır, üçe bölünür ve her gün aç karnına üçte biri içilir. " Enes der ki: Ben bunu üç kişiden fazlasına tavsiye ettim, Allah'ın izniyle şifa buldular.

Şu'be der ki: Haccac b. Yusuf döneminde bir yaşlı siyatik hakkında bana şunu anlattı: Yüce Allah adına sana yemin ediyorum; Eğer iyileşmeyecek olursan seni ya ateşle dağlayacağım yahut da bir ustura ile uaş edeceğim. Şu'be dedi ki: Ben bunu denedim. Sen böyle dersin ve siyatik olan yere bu şekilde (elini) sürersin (iyileşirsin).

94 ﴿