133Rabbinizden bir mağfirete ve genişliği göklerle yer arası kadar olan cennete koşuşun. O, takva sahipleri için hazırlanmıştır. Bu âyete dair açıklamalarımızı iki başlık halinde sunacağız: 1. Cennete ve Mağfirete Koşmak: Yüce Allah'ın: "Koşuşun" anlamındaki âyetini, Nâfi’ ve İbn Âmir, "vav"sız olarak; diye okumuşlardır. Medine ve Şamlıların Mushaflarında da böyledir. Yedi kıraat İmâmının geri kalanlarında ise bu kelime, "vav”lıdır. Ebû Ali der ki: Her iki husus da yaygın ve doğrudur. Bunu, "vav"lı okuyanlar, cümleyi cümleye atfettikleri için böyle okurlar. "Vav"sız okuyanlar isef ikinci cümlenin birinci cümle ile içice olması ve böylelikle de "vav" ile atfa ihtiyaç bırakmaması dolayısıyladır. "Müsaraat; koşuşmak" eli çabuk tutmak demek olup, "müfâale" veznindedir. Âyet-i kerimede hazfedilmiş ifadeler de vardır. Anlamı şöyledir: Mağfireti gerektiren bir iş olan itaate koşuşun. Enes b. Mâlik ile Mekhûl, yüce Allah'ın: "Rabbinizden bir mağfirete... koşuşun" âyetini, ihram tekbirine (iftitah tekbirini İmâmla birlikte getirmeye) koşuşun demektir, diye açıklamışlardır. Ali b. Ebî Tâlib farzları edaya, Osman b. Affan ise ihlâsa koşuşun, diye açıklamışlardır. el-Kelbî ise, faizden tevbe etmeye koşuşun diye açıklamıştır. Savaşta sebata koşuşun diye açıklandığı gibi, başka açıklamalar da yapılmıştır. Âyet-i kerîme, bütün bunları kapsayan umumî bir buyruktur. "Öyleyse siz de hayırlarda birbirlerinizle yarışın" (el-Bakara, 2/148) âyeti ile aynı manayı dile getirmektedir ki, buna dair açıklamalar daha önceden (Bakara Sûresi'nde işaret eden âyet-i kerîme açıklanırken) geçmiş bulunmaktadır. Yüce Allah'ın: "Ve genişliği göklerle yer arası kadar olan cennete..." âyeti; eni, göklerle yerin eni kadar olan cennete...; takdirinde olup muzaf hazf edilmiştir Yüce Allah'ın: "Sizin yaratılmanız ve diriltilmeniz, yalnız bir nefis gibidir." (Lukman, 31/28) âyetinde olduğu gibi. Bu da yalnızca bir nefsin yaratılıp diriltilmesi gibidir, takdirindedir. Şair de şöyle demektedir: "Sen, devenin böğürtüsünü keçi mi sandın? Yazıklar olsun Bana o keçi değildir. Şair burada: Onun böğürtüsünü keçinin meleme sesi mi sandın? demek istemektedir. Bu âyetin bir benzeri de Hadîd Sûresi'nde yer alan; "Eni yerle göğün eni gibi olan bir cennete..." (el-Hadid, 57/21) anlamındaki âyete benzemektedir. Bu âyetin te'vili hususunda ilim adamlarının farklı görüşleri vardır. İbn Abbâs der ki: Nasıl ki kumaşlar yayılıp, serilip ve biri diğerine ekleniyor ise, gökler ve yer de birbirine eklenecek, bir araya getirilecektir. İşte bu, cennetin enini teşkil eder. Boyunu ise Allah'tan başkası bilemez. Cumhûrun görüşü de budur. Böyle bir açıklamaya da karşı çıkılamaz. Çünkü, Ebû Zerin Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’dan şu hadisi şerifi naklettiği bilinmektedir; "Yedi gök ile yedi yer, Kürsî'ye oranla ancak yer yüzünün geniş bir düzlüğüne bırakılmış birkaç dirhem gibidir. Kürsî de Arşa göre, ancak yer yüzünün geniş bir düzlüğünde bırakılmış bir halka gibidir." İşte bunlar (yani, Kürsî ile Arş) gökler ve yerden oldukça daha büyük yaratıklardır. Şanı yüce Allah'ın kudreti ise bütün bunlardan da büyüktür. el-Kelbî der ki; Cennetler dört tanedir: Adn cenneti, Me'vâ cenneti, Firdevs cenneti ve Naîm cenneti. Bunların herbirisinin eni, bir birine eklenecek olursa göğün ve yerin eni kadardır. İsmail es-Süddî der ki: Eğer gökler ve yerler kırılıp dökülecek ve hardal yapılacak olursa, her bir hardal tanesi karşılığında eni gökle yerin eni kadar olan bir cennet ortaya çıkar. Sahih hadiste de şöyle denilmiştir; "Şüphesiz ki, cennet ehli arasında en düşük makamlı olan kişi, yapabileceği bütün temennilerini yaptıktan sonra, yüce Allah'ın da kendisine: Sana bütün bu dileklerin ve bir de onların on misli kadarı vardır, diyeceği kimsedir." Bu hadisi Ebû Said el-Hudrî Hazret-i Peygamber'den rivâyet etmiş olup, bunu Müslim ve başkaları da kaydetmişlerdir. Yala b. Ebi Murre der ki: Ben, Heraklius'un Peygambere gönderdiği elçisİ olan et-Tenûhî ile kocamış bir yaşlı iken Hums şehrinde karşılaştım. Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’ın huzuruna Heraklius'un mektubunu götürdüm. Solunda duran bir adama bu mektup sabitesini uzattı. Ben: Bu mektubu okuyacak adamınız hanginizdir? deyince onlar: Hazret-i Muâviye'dir, dediler. Bir de baktım ki, benim adamımın (Heraklius'un) mektubunda şunlar yazılıdır: Sen, bana beni eni gökler ve yer kadar olan bir cennete davet ettiğin bir mektup yazdın. Peki ateş nerede? Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Subhanallah. Peki, gündüz geldiği vakit gece nerede?” İşte bu delile benzer bir delili, Hazret-i Ömer de yahudilere karşı getirmiştir, Onlar, Hazret-i Ömer'e sizin: "Genişliği göklerle yer arası kadar olan bir cennet" şeklindeki sözünüze göre cehennem nerede kalıyor? (Hazret-i Ömer onlara benzer cevabı verince, bu sefer ona): Sen Tevrat'ta bulunana benzer bir cevap verdin, dediler. Şanı yüce Allah, eni söz konusu etmek suretiyle boyuna dikkat çekmektedir. Çünkü boy, çoğunlukla en ve genişlikten daha fazla olur. Eğer boy sözkonusu edilecek olursa, bu enin genişliği miktarına delâlet etmez. ez-Zührî der ki: Şanı yüce Allah sadece genişliğini nitelendirmektedir. Boyunu ise Allah'tan başka hiçbir kimse bilmez. Bu da yüce Allah'ın şu âyetine benzemektedir: "Astarları kalın ipekten yaygılara dayanmış haldedirler" (er-Rahmân, 55/54). Şanı yüce Allah astarı, bilinen en güzel süs kumaşı ile nitelendirmektedir. Çünkü bilindiği gibi elbiselerin yüzleri her zaman İçin astarlardan daha güzel ve daha sağlam olur. Araplar da: Enli ülke ve enli düzlük" derken, geniş ülke ve geniş düzlük demek isterler. Şair de der ki: "Genişliğine rağmen Allah'ın ülkesi, Takib edilen ve korkan kimse için âdeta bir avcının kemendi gibidir." Kimisi de şöyle demiştir: Burada ifade, Arapların istiâreli kullanımlarına uygun kullanılmıştır. Cennet, alabildiğine geniş ve enli, uçsuz bucaksız olduğundan dolayı bunun, gökler ve yerin eni zikredilerek anlatılması güzel düşmüştür. Nitekim bir kimseye: Bu bir denizdir, denildiği gibi, büyük bir canlı varlığa da: Bu bir dağdır, denilebilir. Âyet-i kerîme eni sınırlamak kastıyla zikredilmiş değildir. Yüce Allah bununla, gözümüzle gördüğümüz en geniş şeyden daha geniş olduğunu atlatmak istemektedir. Genel olarak ilim adamları, cennetin mahlûk ve halen mevcut olduğu kanaatindedir. Çünkü yüce Allah'ın: "O, takva sahipleri için hazırlanmıştır" âyeti bunu ortaya koymaktadır. Diğer taraftan bu, Buhârî ile Müslim'de ve diğer hadis hitaplarında yer alan İsrâ hadisi ile diğer hadislerin açık nass ile ifade ettiği bir gerçektir. Mu'tezile ise, cennet ile cehennemin halihazırda yaratılmamış olduğu görüşündedirler. Onlara göre yüce Allah, gökleri ve yeri katlayıp dürdükten sonra dilediği yerde cennet ve cehennemi yaratacaktır. Çünkü bunlar, mükâfat ve ceza ile amellerin karşılıklarının görüleceği birer yurttur. Dolayısıyle bu ikisi de amellerin karşılığının verileceği bir zamanda ve tekliften sonra yaratılacaklardır. Tâ ki, teklif yurdu ile amellerin karşılığının verileceği yurtlar, âhirette bir arada bulunmadığı gibi, dünyada da bu iki yurt bir arada bulunmasın. İbn Fûrek der ki: Kıyâmet gününde cennet artırılıp büyütülür, İbn Atiyye der ki; Bu ifadede cennet henüz yaratılmamış diyen Münzir b. Said ve diğerlerinin delil diye tutunacakları bir taraf vardır. Yine İbn Atiyye der ki: İbn Fûrek'in: "Ona ilave edilir, arttırılır" şeklindeki ifadesi halen mevcut olan bir şeye işarettir. Şu kadar var ki, bu yapılacak ilave hususundaki kanaatini haklı gösterecek ve kesinleştirecek bir dayanağa ihtiyacı vardır. Derim ki: İbn Atiyye -Allah ondan razı olsun- bu sözlerinde doğruyu söylemiştir. Eğer, yedi gök ile yedi arz Kürsî'ye nisbetle yerin geniş bir düzlüğüne bırakılmış bir kaç dirhem gibi ise, Kürsî de Arşa nisbetle geniş bir yer düzlüğünde bırakılmış bir halka gibi ise, şu anda cennet, âhirettekı şekli üzeredir. Ve eni göklerle yerin eni gibidir. Zira Arş, Müslim'in Sahihinde de varid olduğu üzere cennetin tavanıdır. Bilindiği gibi tavan, hem altındakileri ihtiva eder, hem de onlardan da fazladır. Bütün yaratıklar Arş'a nisbetle bir halkayı andırdığına göre, onun enini ve boyunu kudreti sonsuz, egemenlik alanının genişliği nihayetsiz ve O'nun yaratıcısı Allah'tan başka kim takdir edebilir ki? O, her şeyden yüce ve her türlü eksiklikten münezzeh olandır. |
﴾ 133 ﴿