134Onlar ki bollukta ve darlıkta infak ederler, öfkelerini yenerler, insanları bağışlarlar. Allah iyilik edenleri sever. Bu âyete dair açıklamalarımızı dört başlık halinde sunacağız: Yüce Allah'ın: "Onlar ki... infak ederler" âyetinde dile getirilen bu husus, kendileri için cennetin hazırlanmış olduğu takva sahiplerinin nlteliklerindendir. Âyetin zahirinden, yapılması teşvik olunan şeyleri yapmaktan ötürü övgü ihtiva ettiği anlaşılmaktadır. "Bollukta" yani, kolay zamanlarda "ve darlıkta" zor zamanlarda "İnfak ederler." Bu açıklamayı İbn Abbâs, el-Kelbî ve Mukatîl yapmıştır. Ubeyd b. Umeyr ile ed-Dahhâk da şöyle demektedir: Serrâ ve Darrâ, bolluk ve darlık zamanları demektir. Sağlık ve hastalık halleri diye de açıklanmıştır. Serrâ hayatta iken, Darrâ ise ölümden sonra vasiyyet etmek suretiyle infak etmek, diye de açıklanmıştır. Serrânın düğün ve ziyafetler, Darrâ'nın da musibet ve matemler zamanındaki infaka işaret olduğu söylendiği gibi, Serrâ'nın sizi sevindiren harcama -çocuklara ve yakınlara harcama gibi-, Darrânin ise düşmanlara (karşı) yapılan harcamalar olduğu da söylenmiştir. Serrâ'nın kişinin ziyafet verdiği ve hediye olarak bağışladığı şeyler, Darrâ’nın ise kişinin darlıktaki kimselere harcayıp onlara verdiği sadakalar olduğu da söylenmiştir. Derim ki: Âyet-i kerîme, bütün hayırlı infakları kapsamaktadır. Daha sonra yüce Allah: "Öfkelerini yenerler" diye buyurmaktadır ki, bu da bir sonraki başlığın konusunu teşkil etmektedir Öfkenin yenilmesi, onun tekrar içe döndürülmesi demektir. tabiri, kişinin öfkesini yutup ses çıkarmaması, düşmanına bunun gereğini yapabilecek gücü bulmakla birlikte, öfkesini açığa vurmaması demektir, Su kabını doldurup ağzını kapatmayı anlatmak üzere; denilir. Suyun aktığı yerin kendisiyle kapatıldığı şeye de; (.........) denilir. Kırba ve tulumun ağzının kendisi ile kapatıldığı, köseleden ince uzun kesilmiş bağa, (........) denilmesi de buradan gelmektedir. ise, geviş getiren devenin ağzındakini tekrar karnına geri göndermesi halini anlatmak için kullanılır. Gevişini ağzına çıkarmadan önce içinde tutmasına da (...........) denildiği de olur. Bu açıklamaları ez-Zeccâc nakletmiştir. O bakımdan, deve ve dişi deve ağızlarına gevişi getirmedikleri zaman da bu Fiil kullanılır. Çobanın şu beyiti de bu kabildendir: "Hakîl (denilen yerde veya bitkiyi) otladıkları yer olan Zulebârik'ten Gevişlerini içlerinde saklı tuttuktan sonra yayıldılar," Şöyle de denilmiştir: Bu hayvanlar, korkup yoruldukları vakitlerde geviş getirmeyip içlerinde tutarlar Bahileli A'şâ da, hızlı bir şekilde deve kesen bir adamı ve kendisinden korkan develeri vasl'etmek üzere şöyle demiştir: "Olgunlaşmış develer dahi onu gördüğü, vakit, gevişlerim içlerinde yutarlar O kadar ki, o gevişleri içlerinde paramparça olur." Gam ve kederle dolu bir kişiye; denmesi de buradan gelmektedir. Kur'ân-ı Kerîm'de başka yerlerde (bu kelime) şöylece kullanılmıştır: "kederinden gözüne ak düştü. Artık O, (kederini) bütünüyle yutmakta idi" (Yûsuf, 12/84); "Yüzü kapkara kesilir ve kendisi pek öfkelenir" (en-Nahl, 16/58); "Hani o kederli olduğu halde dua etmişti" (el-Kalem, 68/48). Gayz, gazabın aslını teşkil eder. Çoğunlukla bunlar bir arada bulunurlar. Fakat aralarında bir fark vardır. Çünkü, gayz'ın etkisi organlar üzerinde görülmez. Gazab ise böyle değildir. Herhangi bir fiil ile birlikte onun etkisi mutlaka organlar üzerinde ortaya çıkar. İşte bundan dolayı gazab, şanı yüce Allah'a İzafe edilmiştir. Zira gazab, şanı yüce Allah'ın kendilerine gazab olunanlara fiillerinden ibarettir. Bazıları da gayz'ı gazab ile tefsir etmişlerdir ki, pek iyi bir açıklama değildir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. Yüce Allah'ın: "İnsanları bağışlarlar" âyetinde geçen insanları affetmek (bağışlamak), -insanın hakkının bulunduğu ve affetmesinin câiz olduğu hallerde- çeşitli hayır türlerinden daha üstündür. Her hangi bir cezayı haketmekle birlikte bu ceza kendisine verilmeyen her kişi affedilmiş demektir. "İnsanlar" âyetinin anlamı hakkında da farklı görüşler vardır. Ebû'l-Âl-iyye, el-Kelbî ve ez-Zeccâc, "İnsanları bağışlarlar" âyeti ile kölelerinin bağışlanmasının kastedildiğini söylemişlerdir. İbn Atiyye der ki: Bu bir örnek olmak üzere güzel bir şeydir. Çünkü, köleler hizmet eden insanlardır. Ve köleler çokça hata ederler. Onlara da güç yetirmek kolay bir iştir. Onlara rahatlıkla ceza verilebilir. İşte bundan dolayı bu âyeti tefsir edenler, buna bunu örnek vermişlerdir. Meymûn b. Mehrân'dan rivâyet edildiğine görev birgün cariyesi, içinde sıcak yemek bulunan bir kab getirir. Yanında da misafirleri vardı. Bu cariye'nin ayağı birşeye takıldı ve yemeği Meymûn'un üzerine döktü. Meymûn onu vurmak isteyince cariye: Efendim sen yüce Allah'ın: "Öfkelerini yenerler" âyetinin gereğini yerine getir. O: Getirdim deyince, bu sefer; Ondan sonra gelen: "İnsanları bağışlarlar" âyetinin gereğini yerine getir, dedi. Meymûn yine: Seni affettim deyince, bu sefer cariye: "Allah iyilik edenleri sever" âyetini okudu. Meymûn: Ben de sana iyilik ediyorum. Allah rızası için hürsün, deyiverdi. Benzeri bir olay, el-Ahnef b. Kays'dan da rivâyet edilmiştir. Zeyd b. Eslem de şöyle açıklamıştır: "İnsanları bağışlarlar." Onların zulümlerini ve onların kötülüklerini affederler, demektir. Bu da genel bir açıklama olup, âyetin zahirinden anlaşılan budur. Mukâtil b. Hayyân bu âyet-i kerîme hakkında şunları söylemektedir: Bize ulaştığına göre, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu âyet ile ilgili olarak şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz ki bunlar, -Allah'ın koruduğu kimseler müstesna- ümmetimin arasında pek azdır. Halbuki geçmiş ümmetlerde böyleleri pek çoktu." Şanı yüce Allah, böylelikle kızgınlık esnasında bağışlayan kimseleri övgü ile zikredip: "Ve onlar kızdıkları zaman bağışlayanlardır" (eş-Şûrâ, 42/37) dîye buyurmaktadır. Öfkelerini yenen kimseleri de "insanları bağışlarlar" âyeti ile övmektedir. Ayrıca bu hususta iyilik yapanları sevdiğini de bildirmektedir. Öfkeyi yenmek, insanları affetmek, kızgınlık esnasında kişinin kendisine hakim olması hakkında birtakım Hadîs-i şerîfler varid olmuştur. Şüphesiz ki bu, en büyük ibadetlerden ve nefse karşı cihad türündendir. Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur: "Güçlü kuvvetli kimse, herkesin sırtını yere getiren kimse değildir. Fakat asıl güçlü ve kuvvetli kişi, kızgınlık anında kendisine hakim olandır," Yine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmaktadır: "Kulun, yuttukları arasında Allah uğrunda yuttuğu bir yudum öfkeden daha büyük ecri bulunan ve kul için ondan daha hayırlı olan hiçbirşey yoktur." Enes'in de rivâyetine göre bir adam; Ey Allah'ın Rasûlü, herşeyden en çetin olan şey nedir? diye sorunca, Hazret-i Peygamber; "Allah'ın gazabıdır" diye buyurmuş; adam: Peki Allah'ın gazabından koruyan nedir? diye sorunca, Hazret-i Peygamber ona: "Kızma!" diye emir vermiştir. el-Ircî der ki: "Öfkelendiğin zaman vakur ol ve yut Öfkeni Ne söylediğini basiretle görür ve işitirsin Kendisi sebebiyle yüce İlâhımızın senden razı olup seni yükseltecek olan Bir anlık sabra kendini mecbur etmen, şeref olarak sana yeter," Urve b. ez-Zübeyr de affetmek hakkında şöyle demiştir: "Şan ve şerefe ulaşamaz bazı topluluklar, üstün şerefli olsalar dahi Kendileri zelil kılınmadıkça bir takım kimselere karşı aziz olsalar dahi Ve onlara hakaret edilmedikçe renklerin parıldar olduğunu görürsün Ancak onların bu affedişleri zilletten dolayı bir affetmek değil ikramdan dolayı bir affetmek olmalıdır." Ebû Dâvûd ile Ebû Îsa et-Tirmizî'nin, Sehl b. Muâz b. Enes el-Cühenî'den, onun babasından rivâyete göre Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Her kim gereğini yerine getirebilecek gücü bulmakla birlikte bir öfkeyi yutacak olursa, Kıyâmet günü Allah herkesin gözü önünde onu çağırır ve dilediği hurilerden seçmekte muhayyer bırakır." (Tirmizî) dedi ki: Bu hasen, garip bir hadistir. Enes b. Mâlik de Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’dan şöyle buyurduğunu rivâyet etmektedir: "Kıyâmet günü olunca, bir münadi şöyle seslenir: Ecrini vermek Allah'a ait olan kimseler cennete girsin. Şöyle denilir: Ecrini vermek Allah'a ait olan kimlerdir? Bu sefer, insanları affedenler kalkarlar ve hesapsız olarak cennete giderler." Bunu da el-Maverdî zikretmektedir. İbnü'l-Mubârek der ki: Ben, Mansur'un yanında oturuyordum, Bir adamın öldürülmesini emretti. Ey mü’minlerin emiri dedim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Kıyâmet günü oldu mu, bir münadi aziz ve celil olan Allah'ın huzurunda şöylece seslenir: Her kimin Allah nezdinde karşılığını alacağı bir lütuf ve ikramı varsa, haydi öne çıksın. Bu sefer bir günahı affedenden başka kimse Öne çıkmaz." Bunun üzerine serbest bırakılmasını emretti. 4- Allah, İyilik Edenleri Sever; Yüce Allah'ın: "Allah iyilik edenleri sever" âyeti; Allah onların iyiliklerine karşılık onları mükâfatlandırır, demektir. Serî es-Sekatî der ki: İhsan (iyilik) imkân vaktinde iyilik yapmanda. Çünkü her zaman ihsan yapmak imkânını bulamazsın. Şair de şöyle demiştir: "Gücün yettiği vakit bir hayır İşlemekte çabuk tut elini Çünkü sen her zaman güç yetirebilecek değilsin." Ebû'l-Abbas el-Cummânî de şu beyitlerinde ne güzel söylemiştir: "Her vakit ve her zamanda mümkün olmaz İyilik yapabilme fırsatları doğmaz Böyle bir fırsat ve imkân doğdu mu, çabuk tut elini, koş iyiliğe Bir gün imkân bulamayacaksın korkusuyla." Bakara Sûresi'nde (2/58. âyet, 9- başlıkta) muhsin ve ihsan'a dair açıklamalar geçmiş bulunduğundan bunları tekrarlamanın bir anlamı yoktur. |
﴾ 134 ﴿