161

Bir peygamber için (ganimete veya emanete) hıyanet, olur şey değildir. Kim böyle hainlik ederse Kıyâmet günü hainlik ettiği şey ile gelir. Sonra herkese kazandığı ödenir ve onlara zulmedilmez.

Bu âyete dair açıklamalarımızı onbir başlık halinde sunacağız:

1. Âyetin Nüzul Sebebi ve Hıyanet (Ğulûl)'ın Anlamı:

Uhud günü okçuların -önceden açıklandığı şekilde- konumlarını, müslümanlar ganimetlerini ele geçirir ve kendilerine birşeyler verilmez korkusuyla yerlerini bırakıp gitmeleri üzerine, şanı yüce Allah, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’ın paylaştırmada haksızlık etmeyeceğini beyan buyurdu. O bakımdan sizin onu İtham etmeye hakkınız yoktur.

ed-Dahhâk ise şöyle demektedir: Hayır, asıl sebep şudur: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) gazalarından birisinde öncü kimseler göndermiş, sonra da onların gelişinden önce bir takım ganimetler elde etmişti. Hazret-i Peygamber, beraberindekilere ganimetten pay ayırdığı halde, gönderdiği öncülere pay vermemişti. Bunun üzerine yüce Allah, Peygamberine sitem olmak üzere:

"Bir peygamber için hıyanet olur şey değildir" âyetini indirdi. Yani bir bölümüne pay verirken, bir bölümünü bırakması uygun düşmez. Buna yakın bir görüş, İbn Abbâs'tan da rivâyet edilmiştir.

Yine İbn Abbâs, ikrime, İbn Cübeyr ve diğerleri de şöyle demektedir: Âyet-i kerîme, Bedir günü ganimetler arasında kaybedilip bulunmayan kırmızı bir kadife sebebiyle nazil olmuştur. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikle bulunanların bazıları şöyle dedi: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bunu almış olabilir. Bunun üzerine bu âyet-i kerîme nazil oldu. Bunu Ebû Dâvûd ve Tirmizî rivâyet etmiş olup, Tirmizî: Bu, hasen garip bir hadistir, demiştir.

İbn Atiyye der ki: Bu sözü söyleyen mü’minler böyle bir şeyde herhangi bir vebal olduğunu zannetmemişlerdi. Bu sözün münafıklar tarafından söylendiği de nakledilmiştir. Kaybolan şeyin bir kılıç olduğu da rivâyet edilmiştir.

Bütün bu açıklamalar, Hıyanet etmesi..." kelimesinin "yâ" harfinin üstün ve "ğayn" harfinin ötreli okunuşuna göredir. Bununla birlikte Ebû Satır, Muhammed b. Ka'b'dan:

"Bir peygamber için hıyanet olur şey değildir" âyeti hakkında şöyle dediğini rivâyet eder: Yani, Allah'ın Kitabından herhangi bir şey gizlemek, peygamberin yapabileceği bir iş değildir.

Kelimenin sonundaki "lâm"ın baştan sona nakledilmiş bir "lâm" olduğu da söylenmiştir. Yani: Hiçbir peygamber hıyanet etmez, demektir. Allah'ın şu âyetinde olduğu gibi:

"Allah için çocuk edinmek olacak bir şey değildir. O, münezzehtir" (Meryem, 19/35') âyeti: " Allah'ın çocuk edinmesi olacak bir şey değildir" manasınadır. Bu kelime, "ya" harfi ötreli, "ğayn" ise üstün olarak; şeklinde de okunmuştur Ancak, İbnü’s-Sikkît der ki: Biz ganimete hıyanet hakkında: şeklindeki kullanıştan başkasını (Araplardan) işitmedik. Bununla birlikte: Bir peygamber için hıyanet -ve hıyanet ettiğini söylemek- olur şey değildir" şekillerinde okunmuştur.

İbn es-Sikkît der ki: Hıyanet etmek, anlamındadır. ise, hıyanet ettiğini söylemek anlamına gelir, İki manaya gelme ihtimali vardır: Bunlardan birisi, ona ihanet edilmesi yani ganimetinden alınması, diğeri ise onun ganimetten aldığı söylenmek suretiyle hainlik ettiğinin belirtilmesi.

Diğer taraftan şöyle de denilmiştir: Gizlice herhangi bir şeyi alan herkes hakkında: denilir.

İbn Arefe der ki: Buna "ğutâl" deniliş sebebi, ellerin ondan bağlanmış (mağlûl) yani alıkonulmuş, engellenmiş olmasından dolayıdır.

Ebû Ubeyd der ki: Gulûl, özel olarak ganimetten gizlice birşey almak hakkında kullanılır. Biz, bu kelimenin hıyanet veya kin ile alakalı olduğu görüşünde değiliz. Bunu açıklayan hususlardan birisi de hıyanet anlamında: şeklinde kullanılmakla birlikte, kin anlamında da şeklinde kullandır. Ganimetten çalmak anlamında "ğulûl'den ise, fiil: şeklinde, muzârıinde ğayn harfi ötreli gelir.

(.....) ise, devenin su ihtiyacını akmaması halinde kullanılır. 'se adam hainlik etti, anlamındadır. en-Nemir der ki:

"Allah, Nevfel'in kızı Cemre'ye bizim yerimize karşılık versin;

Emanete hainlik eden, yalancı birisine karşılık (ceza) verdiği gibi."

Hadîs-i şerîfte geçen ifadesi: Hıyanet de yoktur, hırsızlık da yoktur" demektir. (Hırsızlık yerine); rüşvet de yoktur diye de açıklanmıştır.

Şureyh de der ki; Hıyanet etmesi (çalması) sözkonusu olmaksızın ariyet alanın tazminat ödemesi sözkonusu değildir."

Hazret-i Peygamber de şöyle buyurmuştur: Üç şey vardır ki, mü’min bir kimsenin kalbi bunlar aleyhine hiyanetle itham edilmez. Burada "ğayn" harfini üstün olarak rivâyete göre anlam, kin duyulmaz, şeklinde olur. Yine Girdi anlamında olup hem teaddi eder, hem etmez. Mesela şöyle denilir: Filan kişi dağ yollarına girdi ve onların ortalarından yürüdü denilir. Yine; Ganimete hainlik etti; Su, ağaçlar arasında aktı, denilir. Bütün bunları anlatmak için kullanılan fiil; şeklinde muzari kipinin "gayn" harfi ötreli olur.

Sözlükte ğulûl'ün, kişinin ganimetten arkadaşlarından gizli ve saklı olarak birşeyler alması anlamına geldiği de söylenmiştir. İşte suyun ağacın içerisine nüfuz etmesini anlatmak için: ifadesi de buradan gelmektedir. ise, ağaç diplerinde akan su demektir. Böyle denilmesi ise üstünün ağaçlarla örtülmesinden ölürüdür. Nitekim şair şöyle demiş;

"Seller oynadı onunla ve onun suyu

Kına otu diplerinde bölük pörçük dağılmış akan bir su haline geldi."

Üst elbiselerin altında giyilen elbiseye "el-Ğılale" denilmesi de buradan gelmektedir. "el-Ğâll" ise, ağaçlıklı düz yer demektir. Palamut ve muz ağaçlarının bittiği yere de "gâll" denilir. Yine bir bitkiye de bu isim verilir. Çoğulu ise ğayn harfi ötreli olarak "ğullân" şeklinde gelir.

Kimisi de şöyle demektedir: Hıyanet ettiğinin tesbit edilmesi anlamındadır. Nitekim bir kimsenin Övüldüğünü (Mahmûd) gören bir kimse, o kimse hakkında; ifadesini kullanır.

Bu açıklamaya göre, bu okuyuş, aynı şekilde "ya" harfi üstün ve "ğayn" harfi de ötreli olarak; şeklindeki okuyuşa racidir.

İlim ehlinin Cumhûruna göre kıraatinin anlamı da: Ganimet hususunda kimsenin ona hainlik etmemesi gerekir şeklindedir. Buna göre âyet-i kerîme insanların ganimetlerde hainlik etmelerini yasaklamak ve buna dair tehditte bulunmak anlamındadır. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’a hainlik câiz olmadığı gibi, ondan başkasına hainlik de câiz değildir. Özellikle onun anılması ise, ona yapılan hıyanetin daha ağır bir iş ve daha büyük bir günah oluşundan dolayıdır. Zira masiyetler, -ona gereken saygının gösterilmesi özellikle sözkonusu olduğundan dolayı- onun huzurunda daha büyük olur. Yöneticiler ise, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’ın emri üzere hareket ederler. Onlara da kendilerine göre saygı duymak icabeder. Âyetin, hiçbir peygamber hainlik etmemiştir, anlamında olup maksadın hainliği yasaklamak olmadığı da (zayıf bir görüş olarak) ifade edilmiştir

2. Ganimetlere, Emanetlere ve Benzeri Haklara Hıyanetin Cezası:

Yüce Allah:

"Kim, böyle hainlik ederse, Kıyâmet günü hainlik ettiği şey ile gelir" âyeti şu demektir; Yani, o kimse, hainlik ettiği şeyi sırtında ve boynunda taşıyarak, onu taşımakla ve ağırlığıyla kendisine azap olunarak, sesinden dolayı dehşete düşmüş olarak, herkesin gözü Önünde hainliği açığa çıkartılmak suretiyle azarlanarak gelecektir, demektir. Nitekim ileride açıklanacaktır.

Şanı yüce Allah'ın, hıyanette bulunan kimseyi bu şekilde rezil etmesi, sözünde durmamak ve benzeri hainliklerde (ğadr) bulunmuş kimseleri rezil etmesine benzemektedir. Bu şekilde hainlik eden kimselerin hainlikleri oranında arkalarında bir sancak dikilecektir. İşte şanı yüce Allah, bu cezalandırılmaları, insanların alışageldikleri ve anlayabilecekleri şekilde takdir buyurmuştur. Nitekim şair de şöyle demektedir:

"Ey Sümeyye, yazık sana! Sen topluluk arasında bizim için

Herhangi bir hainlik dolayısıyla bir sancak çekilmiş olduğunu duydun mu?"

Araplar hainlik edip sözünde durmayan kimseler için sancak dikerlerdi. Bir suç işleyen de işlediği suçuyla birlikte dolaştırılır, teşhir edilir(di), Müslim'in Sahih'inde Ebû Hüreyre'den şöyle dediği nakledilmektedir: "Kıyâmet günü sizden herhangi bir kimseyi boynunda böğürmesi olan bir deve taşımış olarak gelip de: Ey Allah'ın Rasûlü imdadıma yetiş! dediğini görmeyeyim. Ben de: Sana yapacak bir şeyim yok. Sana tebliğ etmiştim, diye cevap vereceğim. Yine Kıyâmet gününde, sizden herhangi bir kimsenin, hırıltısı bulunan bir atı boynu üzerinde taşımış olarak geldiğini ve: Ey Allah'ın Rasûlü imdadıma yetiş, dediğini görmeyeyim. Ben de: Sana yapacak bir şeyim yok. Sana tebliğ ettim, diyeceğim. Yine sizden herhangi bir kimsenin Kıyâmet gününde boynunda meleyen bir koyun bulunarak geldiğini ve; Ey Allah'ın Rasûlü, imdadıma yetiş, dediğini görmeyeyim. Ben, (ona): Sana yapacak bir şeyim yok. Ben sana tebliğ ettim diyeceğim. Sizden herhangi bir kimsenin Kıyâmet gününde boynu üzerinde feryadı bulunan bir can yüklenmiş olarak geldiğini ve bana: Ey Allah'ın Rasûlü, imdadıma yetiş, dediğini görmeyeyim. Ben: Sana yapacak bir şeyim yok. Sana tebliğ ettim diyeceğim. Kıyâmet gününde sizden herhangi bir kimsenin dalgalanır haldeki kumaşlarla, (elbiselerle) gelerek: Ey Allah'ın Rasûlü imdadıma yetiş, dediğini görmeyeyim. Ben: Sana yapacak bir şeyim yok. Sana tebliğ ettim diyeceğim. Kıyâmet gününde sizden herhangi bir kimsenin boynunda altın ve gümüş yüklenmiş olarak gelip de: Ey Allah'ın Rasûlü imdadıma yetiş, dediğini görmeyeyim. Ben: Sana yapacak bir şeyim yok. Sana tebliğ ettim diyeceğim,"

Ebû Dâvûd da Semura b. Cundub'dan şöyle dediğini rivâyet etmektedir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir ganimet elde etti mi, Bilâl'e emreder, o da insanlar arasında seslenirdi. Onlar da ellerinde bulunan ganimetleri getirir, Hazret-i Peygamber de önce bunun beşte birini ayırır ve geri kalanını pay ederdi. Bir gün, adamın birisi bu seslenişten sonra kıldan yapılmış bir yular getirdi. Ey Allah'ın Rasûlü bu da bizim elde ettiğimiz ganimetler arasında idi, dedi. Hazret-i Peygamber ona: "Sen Bilâl'in üç defa nida ettiğini duydun mu?" diye sordu. Adam: Evet deyince, Hazret-i Peygamber: "Peki bunu getirmeni engelleyen ne idi?" diye sorunca, Hazret-i Peygambere bir mazeret bildirdi. Bu sefer Hazret-i Peygamber şöyle buyurdu: "Hayır, bunu sen Kıyâmet günü getireceksin, bunu senden kabul etmeyeceğim."

Kimi ilim adamı şöyle demektedir: Hazret-i Peygamber bununla, Kıyâmet günü bunun günahı ile geleceğini kastetmektedir. Nitekim bir başka âyet-i kerimede şöyle Duyurulmaktadır:

"Onlar, (günah) yüklerini sırtları üzerinde yüklenirler. Onların yükü ne kötüdür!" (el-En'am, 6/31)

Şöyle de denilmiştir: Bu haber işin herkes tarafından bilinecek şekilde açığa çıkartılması anlamındadır. Yani, Kıyâmet günü nasıl ki böğürtüsü olan bir deve, yahut hırıltısı bulunan bir at taşımış olarak gelecek ve teşhir edilecek ise, bunun da bu durumu böylece teşhir edilecektir.

Derim ki: Böyle bir açıklama hakikat anlamını bırakıp mecaz ve teşbihe gitmektir. İfade eğer hem hakikat hem mecaz anlamlarına gelebiliyor ise, -usul kitaplarında da belirtildiği gibi- aslolan hakikat anlamıdır. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) da bize işin hakikatini haber vermektedir. Artık başka bir açıklamaya iltifata gerek yoktur.

Şöyle de denilebilir: Dünyada herhangi bir şey çalan kimseye, Kıyâmet gününde o çaldığı şey cehennemde müşahhas hale getirilir. Sonra da ona: Haydi in Ve onu al denilir. O da onu almak üzere iner. Nihayet onun yanına varınca onu alıp sırtına koyar. Kapıya varacağı vakit tekrar cehennemin aşağısına o şey düşer. Yine döner onu alır ve bu durum yüce Allah'ın dileyeceği süreye kadar böylece devam eder gider.

Yine:

"Hainlik ettiği şey ile gelir" âyetinin, Kıyâmet gününde hainlik ettiği ve çaldığı o şeyin, aleyhine şahitlik edeceği anlamındadır da denilmektedir.

3. Ganimetten Çalmak Büyük Günahlardandır:

İlim adamları derler ki: Ganimetten çalmak büyük günahlardandır. Buna delil de bu âyet-i kerîme ile az önce zikrettiğimiz Ebû Hüreyre tarafından rivâyet edilen ve kişinin çaldığı şeyi omuzu üzerinde taşıyarak geleceğini belirten hadîs-i şeriftir. Nitekim Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) (Rifâ'a b. Zeyd'in kendisine hediye etmiş olduğu siyahi bir köle olan) Mud'am hakkında şöyle demiştir: "Nefsim elinde olana yemin ederim ki, Hayber günü ganimetler arasından almış olduğu ve paylaştırılmaya girmeyen o aba, onun üzerinde alev alev yanmaktadır." İnsanlar bunu işitince bir adam, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’a bir ya da iki ayakkabı bağı getirdi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Cehennem ateşinden bir ya da iki ayak bağıdır (bunlar)." Bu hadis Muvatta’''da rivâyet etmiştir.

Hazret-i Peygamber'in: "Nefsim elinde olana yemin ederim" deyip de ganimetten çalan kimsenin cenaze namazını kılmak istemeyişi, ganimetten çalmanın büyük bir iş olduğuna, günahının büyüklüğüne ve onun büyük günahlardan olduğuna delildir. Ganimetten çalmak, kul haklarındandır. Ve bu hususta da hasenat ve seyyiât değişiminin yapılması kaçınılmaz bir şeydir. Bundan sonra ise, bu işi yapan, Allah'ın iradesine kalmıştır. Hazret-i Peygamber'in: "Cehennem ateşinden bir ya da iki ayakkabı bağı" diye buyurmuş olması, Hazret-i Peygamber'in: "İpi de iğneyi de tastamam getirip teslim edin" âyetini andırmaktadır.

İşte bu da ganimetler paylaştırılmadan Önce gazada alınan şeylerin azının da çoğunun da (özel mülkiyete) alınmalarının helâl olmadığına delil teşkil etmektedir. Bundan fukahânın icmâ ile müstesna kabul ettikleri gazama yapıldığı düşman topraklarında yenilecek şeylerin yenilmesi, odun ve avlanmak hariçtir.

ez-Zührî'nın şöyle dediği rivâyet edilmiştir. Düşman topraklarında İmâmın izni olmaksızın yiyecek bir şey alınmaz. Ancak bu görüşün bir dayanağı yoktur. Zira bu konuda gelen rivâyetler ileride de görüleceği gibi buna muhaliftir.

el-Hasen der ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’ın ashabı, bir şehri yahut da bir kaleyi fethedecek olurlarsa (orada bulunan) sevîk (kavrulmuş un), un, yağ ve baldan yerlerdi,

İbrahim der ki: Müslüman fatihler, düşman topraklarında dar-ı harpte bulunan yiyeceklerden -beşte birleri ayrılmadan- yer ve bineklerine yedirirlerdî. Atâ der ki: Gaza esnasında bir seriyede bulunup da yağ ve bal tulumları ile yiyecek şeyler ele geçirdikleri takdirde bunlardan yerler, geri kalanını da kumandanlarına teslim ederler. İlim adamlarının topluluğu bu görüştedir.

4. Ganimetten Çalanın Eşyası Yakılır mı?

Bu hadisi şerifte ganimetten çalanın eşyasının yakılmayacağına delil vardır. Çünkü Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) abayı alan kişinin eşyasını yakmadığı gibi. Ganimetlerden bir kaç boncuk çaldığı için cenaze namazını kılmayı kabul etmediği kişinin de eşyasını yakmamıştır.

Eğer ganimet hırsızının eşyasını yakmak vacip olsaydı, elbetteki Resûlüllah bunu yapardı. Bunu yapsaydı da mutlaka bu husus hadislerde bize nakledilirdi.

Ömer b. el-Hattâb (radıyallahü anh)'dan rivâyet edilen Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’ın: "Birismin ganimetten çaldığını görürseniz, onun eşyasını yakınız ve onu dövünüz" âyetine gelince: Bu hadisi, Ebû Dâvûd da Tirmizî de Salih b. Muhammed b. Zaide yoluyla rivâyet etmişlerdir. Bu ise rivâyeti delil teşkil etmeyen zayıf birisidir. Tirmizî der ki: Muhammed'e -Buhârîyi kastediyor- bu hadis hakkında sordum, o şöyle dedi: Bunu, sadece Salih b. Muhammed rivâyet etmiş olup, bu da Ebû Vakid el-Leysî'nin kendisidir Hadisi münker birisidir.

Yine Ebû Dâvûd ondan (Salih b. Muhammed'den) şöyle dediğini rivâyet eder; Beraberimizde Salim b. Abdullah b. Ömer ile Ömer b. Abdulaziz de bulunduğu halde, Velid b. Hişam ile birlikte gaza yaptık. Bir adam bir eşya çaldı. Velid, emir verdi ve eşyası yakıldı. Ondan sonra herkes arasında dolaştırıldı ve ona ganimetten payını vermedi. Ebû Dâvûd dedi ki: İki hadisten daha sahih olanı budur.

Amr b. Şuayb'dan, o babasından, o da dedesinden yoluyla rivâyet ettiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’da, Ebû Bekir de, Ömer de ganimetten çalanın eşyasını yaktıklarını ve onu dövdüklerini rivâyet etmiştir. Ebû Dâvûd der ki: Ali b. Balır, bu hadiste el-Velid"den naklen -ancak ben bunu ondan dinlemedim-ve ona payını vermediler, fazlalığını da eklemektedir.

Ebû Ömer (İbn Abdi’l-Berr) der ki: Bu hadisin ravilerinden kimisi de: Onun boynunu vurunuz ve eşyasını yakınız demişlerdir. Bu hadis, Salih b. Muhammed rivâyeti etrafında dönüp durmaktadır. Salih b. Muhammed ise, rivâyeti delil olarak gösterilen kimselerden değildir. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den de şöyle buyurduğu sabit olmuştur: "Müslüman bir kimsenin kanı ancak üç şeyden birisiyle helâl olur...' Bu ise, ganimetten çalmak dolayısıyla kişinin öldürülmesini reddetmektedir

İbn Cüreyc de Ebû'z-Zübeyr'den, o Cabirden, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’dan şöyle buyurduğunu rivâyet eder: "Ne hainlik edene, ne talanda bulunana, ne de yankesicilik yapana el kesme cezası vardır."

Bu ise Salih b. Muhammed'in hadisi ile tearuz etmektedir. îsnad bakımından ise onunkinden daha güçlüdür. Ganimetten hırsızlık eden kimse ise, hem sözlükte hem de şeriatta da hainlik eden bir kimsedir. Böyle bir kimsenin elinin kesilmeyeceği ifade edildiğine göre, öldürülmeyeceği öncelikle sözkonusu olur.

Tahâvî de der ki: Şayet, Salih b. Muhammed'in rivâyet ettiği belirtilen hadis sahih ise, bunun malî konularda bu gibi cezalandırılmaların geçerli olduğu zamanlar hakkında sözkonusu olması muhtemeldir. Nitekim Hazret-i Peygamber zekat vermeyen kimse hakkında şöyle buyurmuştur: "Biz, hem o zekâtı, hem de malının yarısını yüce Allah'ın yerine getirilmesi gereken haklarından bir hak olarak alırız."

Yine Ebû Hüreyre'nin; gizlenip ilan edilmeyen kayıp deve hakkında dediği: Bu durumda 3ıem o devenin tazminatı ödenir, hem de onunla birlikte bir misli daha ödenir sözüne de benzemektedir.

Ayrıca Abdullah b. Amr b. el-Âs’ın, dalında bulunan meyveler hususunda, onun iki misli tazminat olarak ödenir ve ibretli bir ceza olmak üzere bir kaç tane celde vurulur; şeklindeki rivâyeti de böyledir. Ancak bütün bunlar nesh edilmiştir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

5. Ganimetten Çaldığı Tesbit Edilenin Cezası:

Bir kimse ganimetten çalıp da o çaldığı şey bulunacak olursa, ondan alınır ve ta'zir ile cezalandırılarak te'dip edilir. Mâlik, Şâfiî, Ebû Hanîfe, onların arkadaşları ve el-Leys'e göre eşyası yakılmaz.

Şâfiî, el-Leys ve Dâvûd ayrıca derler ki: Eğer bu husustaki yasağı bilen birisi ise cezalandırılır. Evzaî ise şöyle demektedir: Ganimetten çalanın bütün eşyası yakılır. Bundan silâhı ile üzerindeki elbiseleri ve bineğinin eğer takımları müstesnadır. Bineği ondan alınır ve çalınan herhangi bir şey de yakılmaz. Ahmed ve İshak’ın görüşü de budur. el-Hasen de bu görüştedir. Ancak, çaldığı şeyin bir hayvan veya mushaf olması müstesnadır. İbn Huveyzimendâd da. der ki: Ebû Bekir ve Ömer'in ganimetten çalanı dövdükleri ve eşyasını yaktıkları rivâyet edilmiştir,

İbn Abdî’l-Berr der ki: Ganimetten çalanın yükü ve eşyası yakılır, diyenler arasında Mekhûl ile Said b. Abdulaziz de vardır. Bu görüşü benimseyenlerin delili ise az önce sözü geçen Salih b. Muhammed'in rivâyet ettiği hadistir. Bize göre ise bur kendisi sebebiyle çiğnenmesi yasak olan hakların çiğnenmesi ve bu kabilden herhangi bir hükmün uygulanması gerekmez. Çünkü, ondan daha kuvvetli olan bir takım rivâyetler onunla çatışmakta (tearuz etmekte) dır. Mâlik ve ona tabi olanların bu hususta benimsedikleri görüş ise, hem nazar (kıyas) hem de sahih rivâyet açısından daha doğrudur. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

6. Mali Ceza Sözkonusu Olur mu?

Bedenî cezalar hususunda, Mâlik'in mezhebinde farklı görüşler yoktur. Ancak, malî cezalar hususunda şöyle demektedir: Müslümana şarap satan zımmî hakkında, müslümanın aleyhine şarap dökülür ve zımmîye de -müslümana bir daha şarap satmaması için- ceza olmak üzere aldığı bedel ondan geri alınır. Buna göre, malî cezaların verilmesi caizdir, demek mümkün olur. Nitekim Hazret-i Ömer de su katılmış bir sütü dökmüştür.

7. Ganimetten Hırsızlık Yapan Kimsenin Tevbesi;

İlim adamları icmâ ile şunu kabul etmişlerdir; Ganimetten hırsızlık yapan bir kimse, bütün çaldıklarını eğer imkân bulursa, insanlar dağılmadan önce ganimetleri paylaştıran kişiye teslim edebilir. Böyle bir işi yapacak olursa bu, onun için bir tevbedir ve günahından da kurtulur

Ancak, orduda bulunanlar dağılıp da ganimetleri paylaştıran kimseye ulaşamayacak olursa, bu çaldığı mala nasıl bir uygulama yapılacağı hususunda farklı görüşler vardır.

İlim ehlinden bir topluluk şöyle demektedir: Beşte birini İmâma adevlet başkanınab verip, geri kalanını da sadaka olarak dağıtır. ez-Zührî, Mâlik, Evzaî, el-Leys ve es-Sevrînin görüşleri budur. Ubâde b. es-Sâmit, Hazret-i Muâviye ve Hasanı Basri'den de bu görüşte oldukları rivâyet edilmiştir. Ayrıca bu, İbn Mes'ûd ile İbn Abbâs'ın mezhebine de uygun düşmektedir. Çünkü onlar, sahibi bilinmeyen malın sadaka olarak dağıtılması görüşünde idiler. Ahmed b. Hanbel'in görüşü de budur. Şâfiî de der ki: Başkasının malım sadaka olarak dağıtamaz.

Ebû Ömer (İbn Abdi'l-Berr) der ki: Bu husus, bana göre sahibi bulunması mümkün ve sahibine ya da mirasçılarına ulaşılabilen mallar hakkında böyledir. Eğer bunlardan herhangi birisi mümkün değilse, gerçek şu ki Şâfiî, boyle bir durumda -inşaallah- böyle bir malın sadaka olarak dağıtılmasını mekruh görmez. Diğer taraftan fukaha, lukata'nın (yolda bulunan, sahibi bilinmeyen malın) gerekli şekilde tanıtılıp ve sahibinin bulunacağından ümid kesilmesi halinde, sadaka olarak dağıtılmasının câiz olduğunu icmâ" ile kabul etmişlerdir. Ayrıca bu bulunan malın sahibi daha sonra gelecek olur ise (lukata'yı koruması mukabilinde yaptığı harcamalara ait) ücreti almak ile (ve böylelikle o lukata'nın bedelini ödemek ile) onun tazminatını (lukata'nın asıl sahibine) ödemek arasında muhayyer bırakılır. Gasbedilen malda da durum böyledir. Başarı Allah'tan'dır.

Ganimetten çalmanın haram kılınması, aynı zamanda ganimet alanların alınan ganimette ortak olduklarına delildir. Dolayısıyla herhangi bir kimsenin yalnızca kendisine ganimetin herhangi bir bölümünü ayırması helâİ olamaz. Ganimetten herhangi bir şey gasbeden kişi de -önceden de geçtiği gibi- İttifakla te'dip edilir.

8. Ganimetten Çalmanın Hükmü:

Bir kimse ganimet olarak alınan bir cariye ile ilişki kursa, yahut el kesme cefasını gerektirecek miktarda bir şey çalacak olursa, ilim adamları ona haddi uygulamak hususunda farklı görüşlere sahiptirler. Bir topluluk, onun elinin kesilmeyeceği görüşündedir.

9. Devlet Memurlarının Aldıkları Hediyeler;

Devlet memurlarının aldıkları hediyeler de ğulûl (ganimetten çalmak, ihanet etmek) kabil indendir. Âhirette rezil edilmek açısından bunun da hükmü, ganimetten hırsızlık yapan kimsenin hükmü ile aynıdır. Ebû Dâvûd Sünen'inde, Müslim Sahih'inde, Ebû Humeyd es-Saidî'den rivâyet ettiklerine göre, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Ezdlilerden İbnü'l-Lüîbiyye -İbnu's-Serh ise İbnu’l-Utbiyye diye ifade etmiştir- diye bilinen kimseyi zekât toplamak üzere görevlendirdi. (Zekâtı topladıktan sonra Hazret-i Peygamber'in) huzuruna gelerek şöyle dedi: Bu sizin, bu da bana hediye edilendir. Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) minber'e çıkıp, yüce Allah'a hamd-u senada bulunduktan sonra şöyle dedi: "Bizim gönderdiğimiz memura ne oluyor ki, geliyor ve bu sizin, bu da bana. hediye verildi, diyor? Ne diye annesinin ya da babasının evinde otursaydı da baksaydı bakalım, ona hediye getirilir mi, getirilmez mi? Sizden herhangi bir kimse böyle bir iş yaptı mı, mutlaka Kıyâmet gününde onu, eğer bir deve ise böğürmesi ile birlikle getirir, eğer bir inek ise yine böğürmesi ile getirir. Yahut da bir koyun ise melemesi ile onu getirir..."

Daha sonra Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) koltuk altlarının beyazlığı görülünceye kadar ellerini kaldırdı ve şöyle buyurdu: "Allah'ım tebliğ ettim mi, Allah'ım tebliğ ettim mi.”

Ebû Dâvûd da Bureyde'den Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’ın şöyle buyurduğunu rivâyet etmektedir: "Her kimi bir görev ile görevlendirir de biz ona belli bir rızık (ücret) verecek olursak, artık bundan sonra ne alırsa o bir hırsızlık (ğulûl)dır.”

Yine Ebû Mes'ûd el-Ensarî'den şöyle dediğini rivâyet etmektedir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) beni zekât toplayıcısı olarak gönderdi sonra şöyle buyurdu: "Yola koyul ey Ebû Mes'ûd! Fakat Kıyâmet günü sakın seni sırtında çalmış olduğun böğürtüsü olan zekât develerinden bir deveyi yüklenmiş olarak görmeyeyim." Bu sefer Ebû Mes'ûd o vakit ben de gitmem, deyince, Hazret-i Peygamber de: "Bu durumda ben de seni zorlamam" diye buyurdu.

Bu Hadîs-i şerîflere yine Ebû Dâvûd'un el-Müstevrid b. Şeddad tarafından rivâyet ettiği şu Hadîs-i şerîf kayıt getirmektedir. el-Müstevrid dedi ki: Ben, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’ı şöyle buyururken dinledim: "Her kim bizim âmilimiz olursa, (evli değilse) bir hanım edinsin. Eğer hizmetçisi yoksa bir hizmetçi edinsin. Eğer bir meskeni yoksa bir mesken edinsin." Ebû Bekir dedi ki: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’ın şöyle buyurduğu haberi bana ulaştırıldı: "Her kim bundan başka bir şey edinirse o, ganimetten çalan veya hırsızlık yapan birisidir." Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

10. Kitapların İlim Ehlinin İstifadesine Sunulmaması ve Bu Ayetin Nüzul Sebebine Dair Bir Rivâyet:

Kitapların, sahiplerinden (onlardan yararlanabilecek kimselerden) alıkonulması da bir çeşit ğulûl'dür. Bundan başka işler de bunun kapsamına girebilir. ez-Zührî der ki: Kitaplarda ğulûl (hainlik) den sakın. Ona: Kitapların ğülûlü ne demektir? denilince, şu cevabı verir: O kitaplardan yararlanabilecek ehil kimselerin yararlanmasını engellemektir.

Yüce Allah'ın:

"Bir peygamber İçin hıyanet olur şey değildir" âyetinin açıklaması ile ilgili olarak şöyle denilmiştir; Yani bir peygamberin bir şeyler umarak, yahut korkarak, ya da müdahene kastiyle vahyin herhangi bir bölümünü gizlemesi mümkün değildir. Çünkü onlar, Kur7ân-i Kerîm'de yer alan dinlerini ayıplayıcı ve ilâhlarını da küçümseyici ifadelerden hoşlanmıyorlardı, Hazret-i Peygamberden bunları açıklamamasını istediler yüce Allah da bu âyet-i kerimeyi indirdi. Bunu, Muhammed b. Beşşâr söylemiştir. Başta açıkladığımız husus ise Cumhûrun kabul ettiği görüştür.

11, Kimseye Zulmedilmez:

"Sonra herkese kazandığı ödenir ve onlara zulmedilmez" âyeti ile İlgili açıklamalar da daha önceden (el-Bakara, 2/281. âyetin tefsirinde), geçmiş bulunmaktadır.

161 ﴿