164

Yemin olsun ki, Allah mü’minlere büyük bir lütufta bulunmuştur. Çünkü, aralarında kendilerinden bir Peygamber göndermiştir. Onlara Allah'ın âyetlerini okur, onları tezkiye eder, onlara Kitabı ve hikmeti öğretir. Halbuki onlar, daha önce apaçık bir sapıklık içinde idiler.

Yüce Allah, Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)’i peygamber olarak göndermekle onlara ne kadar büyük bir lütufta bulunduğunu beyân etmektedir.

Buradaki lütfün (minnet)in anlamı ile ilgili farklı görüşler vardır. Bu görüşlerden birisine göre, buradaki minnet, Peygamberin

"kendi içlerinden" yani onlar gibi insan olması hususu ile ilgilidir. O, onlar gibi bir insan olmakla birlikte, peygamberliğine dair apaçık belgeleri ortaya koyunca, bunun Allah tarafından geldiği de bilinmiş oldu.

Bir diğer görüşe göre

"kendi içlerinden" onlardan demektir. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile onlar müşerref kılınmışlardır. İşte burada sözü geçen lütuf bu olmalıdır.

Bir diğer görüşe göre

"kendi içlerinden" ifadesi, onun durumunu bilmeleri ve izlediği yolun onlar için gizli kalmaması içindir. İşte O, aralarında boyle bir konuma sahip olduğuna göre, onu savunmak için çarpışmaları, onu bırakıp kaçmamaları gerekirdi.

Şâz bir kıraat olarak; şeklinde "Fâ" harfi üstün olarak okunmuştur ki, bu da onların en şereflilerinden manasınadır. Çünkü o, Hâşimoğullarındandır Hâşimoğulları ise, Kureyş kabilesinin en Faziletli koludur. Kureyşliler de Arapların en faziletli kabilesidir. Araplar da diğerlerinden daha faziletlidir.

Diğer taraftan şöyle de denilmiştir: "Mü’minler" lâfzı umumî olmakla birlikte, burada "Araplar arasında" anlamını taşıyan hususî bir tabirdir. Çünkü, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’ın aralarında akrabalık bağı bulunmayan, Araplara mensup herhangi bir kol yoktur. Bunlardan tek istisna Tağliboğullarıdır. Çünkü onlar hırıstiyandılar. Yüce Allah, Onu hıristiyanlığın kirinden arındırmıştır. Böyle bir te'vile yüce Allah'ın şu âyeti de açıklık getirmektedir:

"O, ümmîler arasında kendilerinden bir peygamber gönderendir.,," (el-Cuma, 62/2)

Ebû Muhammed Abdulğani der ki; Bize, Ebû Ahmed el-Basrî anlam. Bize, Ahmed b. Ali b. Saîd el-Kâdi Ebû Bekir el-Mervezî anlattı. Bize, Yahya b. Maîn anlattı. Bize Hişam Yûsuf, Abdullah b. Süleyman en-Nevfelî'den anlattı. O, ez-Zührî'den, o, Urve'den, o, Âişe (radıyallahü anha)'dan:

"Yemin olsun ki, Allah mü’minlere büyük bir lütufta bulunmuştur. Çünkü aralarında kendilerinden bir peygamber göndermiştir" âyeti hakkında: Bu özel olarak Araplara aittir. dediğini rivâyet etmektedir.

Başkaları da bu âyet ile bütün mü’minler kastedilmektedir demişlerdir,

"Kendilerinden" ifadesi ise, o, onlardan birisidir ve onlar gibi bir beşerdir, demektir. Onlardan ayrıcalığı vahiy almasından ibarettir. Aynı zamanda yüce Allah'ın:

"Yemin olsun, size kendinizden bir peygamber gelmiştir" (et-Tevbe, 9/158) âyetinin anlamı da budur. Özel olarak mü’minleri anmasının sebebi ise, ondan yararlananların onların olması ve onlara onun peygamberliğinin daha büyük bir lütuf olmasından dolayıdır.

Yüce Allah'ın:

"Onlara Allah'ın âyetlerini okur" âyetindeki

"Okur" ifadesi, Allah Rasûlüne sıfat olarak nasb mahallindedir. Tilâvet, kıraat (okumak) ile ayru anlamdadır.

"Onlara Kitabı ve hikmeti öğretir" bölümüne dair açıklamalar daha önce Bakara Sûre'sinde (2/129. âyetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır.

"Halbuki onlar, daha önce... içinde idiler" âyeti ise, yemin olsun, onlar bundan önce; yani, Muhammed'den önce,

"apaçık bir sapıklık içinde idiler."

Burada yer alan “İn”in, “Mâ” olumsuzluk edatı anlamına geldiği de söylenmiştir Haberin başındaki "lâm" ise; “İllâ” anlamındadır,

Yani, Onlar bundan önce ancak apaçık bir sapıklık içinde idiler demek olur. Yüce Allah'ın:

“Gerçekten ondan önce hiç şüphesiz sapıklardandınız" (el-Bakara, 2/198) âyeti de buna benzemektedir.

Yani, siz ondan önce ancak sapıklardan idiniz, demektir. Bu ise, Kûfelilerin görüşüdür. Bu âyet-i kerimenin anlamına dair açıklamalar daha önce Bakara Sûre'sinde (2/198. âyet, 12. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır

164 ﴿