197Az bir geçim. Sonra varacakları yer cehennemdir. O ne kötü yataktır! "Az bir geçim" yani onların bu dolaşıp durmaları az bir geçimdir. Yakub; "Sakın seni aldatmasın" âyetini, "nün" harfi şeddesiz ve sakin olarak; diye okumuş ve bunu delillendirmek üzere şu beyiti şahit göstermiştir: "Sakin bir akşam seni aldatmasın. Çünkü seher vakti bazan ölüm musibetini getirebilir." Yüce Allah'ın şu âyeti de bu âyet-i kerimenin bir benzeridir: "Onların ülkelerde dolaşıp durmaları sakın seni aldatmasın." (el-Mü’min, 40/4) Geçim (el-metâ); acilen kendisi ile yararlanılan şeydir. Bunu az olmakla nitelendirmesinin sebebi ise, bü meta'nın fâni oluşudur Fâni olan bir şey ise çok olsa dahi az demektir. Tirmizî'nin Sahih'inde el Müstevrid b. Şeddâd'dan şöyle dediği nakledilmektedir: Ben Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)ı şöyle buyururken dinledim: "Âhirete nisbetle dünya ancak sizden herhangi bir kimsenin parmağını denize daldırması gibidir. Artık o (elini daldırıp çıkardıktan sonra sudan) neyi döndürdüğüne bir baksın." "O, ne kötü yataktır!" Yani küfürleri sebebi ile kendileri için ne kötü bir yatak hazırlamışlardır. Allah'ın cehennemde onlar için hazırladığı yer ne kötü bir yataktır! demektir. Bu âyet-i kerîme ve: "Kâfir olanlar kendilerine mühlet verişimizi sakın kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar" (Âl-i İmrân, 3/178); "Ben onlara mühlet veririm, muhakkak ki Benim yakalamam şiddetlidir" (el-A'raf, 7/183); "Acaba onlara mal ve evlat vermekle onlara hayırlarını acelece verdiğimizi mi sanıyorlar?" (el-Muminûn, 23/55); "Biz bilmedikleri cihetten onları derece derece helake yaklaştıracağız." (el-A'raf, 7/182) buyruklarda ve benzerlerinde kâfirlere dünyada nimet verilmediğine delildir. Çünkü nimetin gerçek mahiyeti âdlen olsun, uzak vadede olsun, zarar şaibelerinden arınmış olmaktır. Kâfirlerin nimetlerinde ise acı ve cezalandırılma şaibeleri vardır. O bakımdan bu nimetler, bir kimsenin başkasına içinde zehir bulunan bir tatlı sunmasına benzer. Her ne kadar bu tatlıyı yiyen kişi lezzet alsa bile; ona nimet verildi, denilemez. Çünkü bu tatlıyı yemekle o ölecektir. İlim adamlarından bir topluluk bu görüşü benimsemiştir. Bu, aynı zamanda eş-Şeyh Ebû'l-Hasen el-Eş'arî'nin de görüşüdür. Aralarında sünnetin kılıcı, ümmetin sallallahü aleyhi ve sellemunucu dili Kadı Ebû Bekr'in de bulunduğu bir topluluğun görüşüne göre ise, Allah onlara yalnızca dünya hayatında nimet vermiş olduğunu ileri sürmüş ve şöyle demişlerdir: ('Nûn" harfinin üstün okunuşu ile) na'met'in aslı rahat ve yumuşak geçim demektir. Yüce Allah'ın: "Ve içinde alışageldikleri nice nimetlerden..." (ed-Duhân, 44/27). Nitekim iyice öğütülüp alabildiğine ufaltılan un hakkında da: " înce un" denilir. Sahih olan da budur. Buna delil, yüce Allah'ın kâfirlere ve bütün mükelleflere kendisine şükretmelerini vacip kılmış olmasıdır. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Allah'ın nimetlerini hatırlayınız" (el-A'raf, 7/74); "Ve Allah'a şükrediniz." (el-Bakara, 2/172) Şükür ise ancak bir nimete karşılık yapılır. Nitekim yüce Allah kâfir olan Karun'a da şöyle denildiğini bildirmektedir: "Allah sana nasıl ihsanda bulunduysa sen de öylece ihsanda bulun" (el-Kasas, 28/77) Bu ise Karun'a bir hitaptır. Yine yüce Allah bir başka yerde şöyle buyurmaktadır: "Allah korkudan yana emniyet ve huzur içerisinde bulunan bir ülkeyi ahalkını sizeb örnek gösterdi..." (en-Nahl, 16/112) Burada yüce Allah kendilerine dünyevi nimetler ihsan etmiş olduğuna ve onların da bu nimetleri inkâr ettiklerine dikkat çekmektedir. Bir başka yerde de şöyle bu vurulmaktadır: "Onlar Allah'ın nimetini itiraf ettikten sonra da O'nu inkâr ederler" (en-Nahl, 16/83). Bir başka yerde de şöyle buyurmaktadır: "Ey insanlar! Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın" (Fâtır, 35/3) İşte bu âyetler, kâfir olanlar hakkında da olmayanlar hakkında da umumîdir, içine zehir katılmış bir yiyeceği başkasına sunan kimseye gelince; bu kişi de aslında bu uygulaması ile karşısındaki şahsa halihazırda merhametli ve yumuşak davranmış olur. Çünkü ona katıksız zehir içirmek yoluna gitmeyip aksine o zehiri tatlıya karıştırmıştır. O bakımdan böyle bir kimse hakkında da: Ona nimette bulundu, demek uzak bir ihtimal değildir. Bu, bu şekilde sabit kabul edildiğine göre; nimetler iki türlüdür: Faydalanma nimetleri ve önleme nimetleri. Faydalanma nimetleri kendilerine ulaşan, elde ettikleri çeşitli lezzetler ve zevklerdir. Önleme nimetleri ise onlara ulaşmaları engellenen çeşitli afet ve musibetlerdir. Buna göre yüce Allah -farklı bir görüş söz konusu olmaksızın- kafirlere önleme nimetleri ile nimetlerde bulunmuştur. Bu da onlardan uzak tutulan çeşitli acı ve hastalıklardır. Buna göre ilim adamları arasında kâfirlere dinî mahiyette nimet ihsan edilmediği hususunda görüş ayrılığı yoktur. Allah'a hamd olsun. |
﴾ 197 ﴿