NİSÂ' SÛRESİ

Rahmân ve Rahîm Allah'ın İsmi ile (Medine'de inmiştir. 176 âyettir).

Bu sûre tek bir âyet dışında Medine'de inmiştir. Sözkonusu bu tek âyet:

"Şüphesiz ki Allah size emanetleri ehline vermenizi...emreder" (en Nisa, 4/58) âyeti olup -ileride açıklanacağı üzere-Mekke'de fetih günü Osman b. Talha el-Haceb Hâciblik (hicâbe); görevini ifa eden demektir. Hicâbe: Kâbenin koruyuculuğunu yapmak demektir. Hacibler, Kabe'yi korur ve anahtarlarını ellerinde bulundururlardı. (İbnu'l-Esîr, en-Nihâye, I, 3-40). hakkında nâzil olmuştur. En-Nakkaş der ki: Bu sûrenin Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın Mekke'den Medine'ye hicreti sırasında nâzil olduğu da söylenmiştir.

Kimisi de der ki: Yüce Allah'ın

"Ey insanlar!" hitabının bulunduğu âyetler, Mekke'de inmiştir, Alkame ve başkaları da böyle demiştir. O bakımdan bu sûrenin, baş taraflarının, Mekke'de inmiş olduğunu andıran bir niteliği var demektir. Bununla birlikte Hicretten sonra nâzil olan âyetler, Medine'de nâzil olmuştur. En-Nehhâs ise bu sûre Mekke'de inmiştir, der.

Ben derim ki: Birinci görüş daha sahihtir Çünkü Sahih-i Buhârî’de Hazret-i Âişe'nin şöyle dediği rivâyet edilmektedir: Nisa Sûresi ancak ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’ın yanında bulunduğum sırada nâzil olmuştur. Buhârî, Menâkıbu'l-Ensar 44. Âişe bununla Hazret-i Peygamber'in kendisiyle gerdeğe girmiş olduğunu kastedmektedir. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın, Âişe (radıyallahü anha) ile Medine'de gerdeğe girdiği hususunda ilim adamları arasında görüş ayrılığı yoktur.

Diğer taraftan bu sûrenin hükümlerini yakından inceleyen bir kimse bunun hiç şüphesiz Medine'de inmiş bir sûre olduğunu açıkça anlar. Yüce Allah'ın:

"Ey insanlar" hitabının yer aldığı âyetler Mekke'de inmiştir, şeklinde kanaat belirtenlerin görüşü doğru bir görüş değildir. Çünkü Bakara Sûresi de Medine'de İnmiş bir sûre olmakla birlikte, o sûrede iki yerde:

"Ey insanlar" hitapları yer almıştır. Nitekim bu husustaki açıklamalar önceden (el-Bakara, 2/21 ve 168. âyetlerde) geçmiş bulunmaktadır. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

1

Ey insanlar! Sizi tek bir nefisten yaratan, ondan da zevcesini var eden ve her ikisinden bir çok erkekler ve kadınlar türetip yayan Rabbinizden korkun ve yine O'nun İsmi ile birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah'tan sakının, akrabalık bağlarını kesmekten de. Şüphesiz Allah, üzerinizde tam bir gözetleyicidir.

Bu âyete dair açıklamalarımızı akı başlık halinde sunacağız:

1- Bütün İnsanlar Tek Bir Candan'dır.

Yüce Allah'hın:

"Ey insanlar! Sizi tek bir nefisten yaratan.., Rabbinizden korkun" âyeti ile ilgili olarak, daha önce el-Bakara Sûresi'nde

"en-Nâs: insanlar" kelimesinin iştikake, takvâ'nın, rabb'ın, yaratmanın, zevcin (eş) ve türetip yayma’nın (el-bess)’in anlamına dair açıklamalar geçmiş bulunduğundan dolayı bunları tekrara gerek yoktur. İlgili açıklamalar için sırası ile bk. el-Bakara, 2/2. âyet 5- başlık; el-Fâtiha, 1/2. nyet 8. başlık; el-Bakara, 2/21. ayet; el-Bakara, 2/35. âyet 4. başlık; el-Bakara, 2/164. ayet 8. başlık.

Âyet kerimede aynı zamanda yaratıcının varlığına da dikkat çekilmektedir.

"Tek kelimesinin müennes "te"si ile gelmesi "nefs" kelimesinin müennesliği dolayısıyladır. Nefs kelimesi ise kendisiyle müzekker kast olunsa dahi, müennes gelir. Bununla birlikte günlük konuşmada: "Tekbir nefisten" şeklinde gelmesi de mümkündür. O takdirde mana kastedilerek bu şekilde (müenneslik "te"si olmaksızın) söylenmiş olur. Bunun böyle gelmesine sebep, nefs ile Âdem (aleyhisselâm)'ın kast edilmiş olmasıdır. Bunu Mücahid ve Katade söylemiştir Aynı zamanda bu kelime, bu şekilde İbn Ebi Able tarafından müenneslik "te"sİ olmaksızın şeklinde de okunmuştur.

"Türetip yayan" âyetinin anlamı yeryüzünde dağıtıp yayan, demektir Yüce Allah'ın ;

"Etrafa saçılmış kıymetli yaygılar vardır" (el-Gâşiye, 88/16) âyetinde kullanılan kelime de aynı köktendir. Buna dair açıklamalar da daha önceden Bakara Sûresi'nde (2/164. âyet 8. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır.

"Her ikisinden" yine kasıt, Hazret-i Âdem ile Hazret-i Havva'dır. Mücâhid der ki Hazret-i Havva Hazret-i Âdem'in en alttaki kaburga kemiğinden yaratılmıştır. İbn Mâce, Tahâre 77'de: Ebû'l-Yemân el-Mısrî İle İ. Şâfiî arasında geçen bir konuşmada Şâfiî'nin sözü olarak geçmektedir. Hadîs-i şerîfte de: "Kadın eğri bir kaburga kemiğinden yaratılmıştır" Buhârî, Enbiyâ 1, Nikâh 80, Müslim, Raclâ' 60. öl; Müsned, V, 8. diye buyrulmakladır ki, bu da daha önce el-Bakara Sûresi'nde (2/35. âyet 4. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır.

"Bir çok erkekler ve kadınlar" yani onların soyundan gelenleri yalnızca iki tür olarak yarattı. Bu âyet, hunsanın müstakil bir tür olmamasını gerektirir. Fakat onun gerçek bir hüviyeti vardır ki, kendisini bu iki türe ait kılmaktadır. Bu da onun Hazret-i Âdem soyundan gelmesidir. O bakımdan daha önce el-Bakara Sûresi'nde (2/35, âyet 4. başlıkta) geçtiği üzere onda bulunan organların fazlalık ya da eksikliği gözönünde bulundurularak bu iki türden birisine katılır.

2. Allah Adına Dileklerde Bulunmak:

Yüce Allah’ın;

"Kendisi adına birbirinizden dileklerde bulunduğunuz Allah'tan ve akrabalık bağını kesmekten de (sakının)" âyetinde takva emri (Allah'tan korkmak, sakınmak) kendilerine emir yöneltilen kişilerin bu konuda dikkatlerini çekmek ve onları uyarmak için tekrar edilmiştir,

"Kendisinden" edatı da sıfat olmak üzere nasb mahallindedir.

"Akrabalık bağı" anlamındaki lâfızda buna alfedilmiştir. Yani Allah'a karşı gelmekten de sakının, akrabalık bağlarım kesmekten de sakının,

Medine'liler: "Birbirinizden dileklerde bulunduğunuz anlamına gelen; kelimesini, şeklinde "t" harfini "sin" harfine idğam ile okumuşlardır. Kûfeliler ise bunu, iki "t" bir arada geldiği için, birinci "t"yi hazf ederek "sîn"i de şeddesiz olarak okumuşlardır Çünkü bunun anlamının ne olduğu açıkça bilinmektedir. Yüce Allah'ın:

"Günah üzere birbirinizle yardımlaşmayınız" (el-Mâide, 5/2) âyeti ile: "; İnerde iner" (el-Kadr, 97/4) kelimeleri ve benzerlerinde olduğu gibi.

"Akrabalık Bağı"Anlamına Gelen: Kelimesinin Okunuşuna Dair Farklı Görüşler ve Açıklamaları:

İbrahim en-Nehaî, Katade, el-A'meş ve Hamza, bu kelimenin sonunu esreli (cer ile) okumuşlardır. Nahivciler bu konuda çeşitli açıklamalarda bulunmuşlardır. Basra’lı nahivcilerin ileri gelenleri bu şekilde okumak yanlış bir okumadır, böyle bir okuyuş helâl (câiz) olamaz, demişlerdir. Kufeli nahivciler ise; bu, çirkin bir okuyuştur, derler ve bundan fazla birşey söylemeyip neden çirkin olduğunu da belirtmezler. en-Nehhâs ise, bu konuda "bildiğim kadarıyla" kaydını da eklemektedir.

Sîbeveyh ise der ki: Aslında cer mahallindeki zamire (burada "kendisi adına" anlamına gelen deki zamiri kastediyor) atıf yapılmaz. Çünkü böyle bir zamir tenviri seviyesindedir. Tenvin'e ise ati" yapılmaz.

Bir gurup nahivci de der ki: Aslında bu (bu şekilde mecrur bir zamire değil de) bilinen bir şeye atfedilmiştir. Çünkü Araplar akrabalık bağı adına biribirlerinden dileklerde bulunur ve: "Allah adına ve akrabalık bağı adına senden dilekle bulunuyorum" derlerdi.

el-Hasen, en-Nehaî ve Mücahid de âyet-i kerimedeki bu ifadeyi böylece açıklamışlardır. Mesele ile ilgili doğru olan da -ileride de görüleceği üzere-budur.

Ancak aralarında ez-Zeccâc'ın da bulunduğu bazı kimseler bu görüşü zayıf kabul eder ve şöyle derler: Açık bir ismin, cer halinde, cerr'e sebep olan açıkça ifade etmedikçe, zamire atfedilmesi çirkin bir iştir. Mesela yüce Allah'ın şu âyetinde bu açıkça zikredilmiştir:

"Biz onu ve onun. evini yerin dibine geçirdik" (el-Kasas, 28/81).

Bununla birlikte; Ona ve Zeyd'e uğradım, şeklindeki bir ifade çirkin görülmektedir. ez-Zeccâc, el-Mâzinî'den naklen der ki: Çünkü atfedilen ile kendisine atfedilen aynı ifadede ortaktırlar, onların herbirisi ötekinin yerini tutabilir. Buna göre; Zeyd'e ve sana uğradım kastıyla: ifadesi câiz olmadığı gibi; aynı şekilde; sana ve Zeyd'e uğradım kastıyla: ifadesi de câiz değildir. Sîbeveyh'e göre ise böyle bir ifade çirkindir Ve ancak şiirde bunun kullanılması câiz olur, Şair'in şu ifadesinde olduğu gibi:

"Artık bugün yatın geldin, bizi yeriyor ve bize sövüp sayıyorsun

Çek git, artık sana da, günlerin bize gösterdiklerine de hayret etmiyoruz!"

Burada görüldüğü gibi; "Günler" kelimesinin başına " harf-i cerr'inî getirmeksizin " Sana" kelimesindeki kef harfine zaruret dolayısıyla atfetmiştir. Bir diğer şair'in şu beyti de bu kabildendir:

"Kılıçlarımızı yüksek direklere benzer yerlere asarız

Ve onlarla (kılıçlarla) topuklar (ımız) arasında oldukça genişçe bir mesafe vardır."

Burada görüldüğü gibi; Topuklar" kelimesini zorunlu olarak; onlarla... arasında" deki zamire atfetmiştir.

Ebû Ali (el-Farisî) der ki: Bu kıyasa (konuyla ilgili kurallara.) göre zayıftır. et-Tezkiretu'l-Mehdiyye adlı eserde el-Farisi'den nakledildiğine göre; Ebû'l-Abbas el-Müberred şöyle demiştir: Arkasında namaz kıldığım İmâm eğer:

"Ne de siz beni kurtarabilirsiniz" (ibrahim, 14/22) ile (aslolan bu kelimenin son "y" harfinin esreli değil de üstün okunmasıdır): "Kendisi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah'tan ve akrabalık bağını kesmekten de. diye (son "mim" harfini esreli) okuyacak olursa ayakkabılarımı alır, giderim.

ez-Zeccâc der ki: Zayıf ve Arapça bakımından çirkin olmakla birlikte Hamza'nin bu şekildeki kıraati dini inanç açısından da oldukça büyük bir hatadır. Çünkü Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Babalarınızın adına (babam hakkı için) diye) yemin etmeyiniz" Buhârî, Menâkıbu'l-Ensâr 26, Tevhid 13, Eymân 4; Müslim, Eymân 1, 6; Tirmizî, Nüzur 8, 9; Nesâî, Eyındn 4, 5, 6, 10. buyurmuştur. Allah'tan başkası adına yemin etmek câiz olmadığına göre, akrabalık bağı adına yemin nasıl câiz olur? Ben İsmail bin İshak'ın Allah'tan başkası adına yemin etmenin oldukça büyük bir iş olduğu kanaatini açıkladığını ve yeminin yalnız Allah adına yapılabileceğini ifade ettiğini gördüm.

en-Nehhas der ki: Bazılarının: "Akrabalık bağı adına kelimesinin bir yemin olduğunu söylemeleri hem anlam hem de İ'rab bakımından bir yanlışlıktır. Çünkü Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'dan gelen hadis bu kelimenin üstün okunması gerektiğine delâlet etmektedir. Şu'be, Avn b. Ebi Cuhayfe'den, o el-Münzir b. Cerir'den o babasından şöyle dediğini rivâyet etmektedir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın yanında bulunuyorduk. Mudar'dan ayakları çıplak elbisesiz bir topluluk geldi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın yüzünün onların bu fakir halleri dolayısıyla değiştiğini gördüm. Daha sonra öğlen namazını kılıp müslümanlara hutbe irad ederek dedi ki: "Ey insanlar! Rabbinizden korkunuz... ve akrabalık bağını kesmekten de" diyerek -son kelime olan akrabalık bağı anlamına gelen: kelimesini üstün okudu Bu kelimenin bu şekilde okunduğu kaydı, yalnız Nesâî, Zekiit 64'te yer almaktadır. sonra: "Kişi dinarından, dirheminden, bir ölçek buğdayından tasaddukta bulunsun...diyerek" hadisin geri kalan kısmını zikretti. Müslim, Zekât 69, Nesâî, Zekat 64; Müsned, IV, 358-359.

Bunun ifade ettiği mana ise bu kelimenin nasb ile okunacağıdır. Çünkü Hazret-i Peygamber onları akrabalık bağlanın gözetmeye teşvik etmiştir. Yine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in: "Kim yemin edecekse ya Allah adına yemin etsin yahut sussun" Buhârî, Şehadat 26, Edeb 74, Eyman 4; Müslim, Eymân 2; Dârimî, Nüzur 6; Muvatta’', Nüzur 14, Müsned, II, 7, 11. diye buyurduğu sahih rivâyetle sabit olmuştur, İşte bu da: "Ben Allah adına ve akrabalık bağı adına senden istiyorum" diye ifade kullandıklarını söyleyenlerin' (yani âyet-i kerimedeki bu kelimenin esreli okunabileceğini söylemek isteyenlerin) görüşlerinin doğru olmadığını ortaya koymaktadır. Ebû İshak der ki: "Kendisi adına isteklerde bulunduğunuz" ifadesi, kendisi adına haklarınızı istediğiniz, demektir. Buna göre yine bu kelimenin esreli olarak okunmasının bir manası olmaz.

Derim ki: İşte, dil bilginlerinin bu kelimenin esreli olarak okunmasının doğru olmadığını belirten konu İle İlgili olarak tesbit edebildiğim açıklamaları bunlardır. İbn Atiyye de bu görüşü tercih etmiştir. Ancak İmâm Ebû Nasr Abdurrahim bin Abdulkerim el-Kuşeyrî bu görüşü red ederek kelimenin atfedilmiş olduğunu yani (esreli okunacağı görüşünü.) tercih ederek şunları söylemektedir: Böyle bir açıklama, dinin ileri gelen ilim adamlarınca red olunur. Çünkü kıraat İmâmlarının okudukları okuyuşların hepsi Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'dan tevatür yoluyla sabit olmuştur ve bu ilim adamları bunu bilirler. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’dan herhangi bir şey sabit olduğu takdirde bir kimse bunu red edecek olursa, o Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ı reddetmiş ve onun okuduğu şekli çirkin görmüş olur. Bu ise oldukça sakıncalı bir konumdur ve böyle bir durumda dil ve nahiv'in ileri gelen ilim adamları taklid edilmez. Çünkü Arapça esas itibariyle Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den öğrenilir. Hiç kimse de onun son derece fasih olduğu hususunda şüphe etmez. Konuyla ilgili nakledilen hadise gelince; bu tartışma götürür bir husustur. Çünkü Hazret-i Peygamber Ebû'l-Uşerâ denilen bir sahabiye: "Baban hakkı için, keşke onun böğrüne bir darbe indirmiş olsaydın." Tirmizî, Sayd 13; Nesâî, Dahâyâ 25, Müsned, IV, 334. diye buyurmuştur. Diğer taraftan böyle bir yasak, Allah'tan başkası adına yemin hususunda varid olmuştur. Bu ise akrabalık bağı hakkı ile başkasına iltimasta bulunmak (tevessül) dir. Bu konuda da yasak söz konusu değildir. Yine el-Kuşeyrî der ki: Evet, bunun akrabalık bağs adına bir yemin olduğu söylenmiştir. Yani : Akrabalık hakkı için Allah'tan korkun, demeye benzer.

Nitekim: Baban hakkı için sen bunu yap" da denilmektedir. Kur'ân-ı Kerîm'de ise: "Yıldıza yemin olsun, Tûr'a yemin olsun, incire yemin olsun, ömrün hakks için" gibi yeminler de yer almıştır.

Ancak böyle bir açıklama oldukça zorlanarak yapılmış bir açıklamadır, (da denilmiştir).

Derim ki: Hayır, bunda bir zorlama sözkonusu değildir. Çünkü "Akrabalık bağı için" kelimesinin bu kabilden olması uzak bir ihtimal değildir. Böylelikle Yüce Allah, birliğine ve kudretine delâlet eden diğer yaratıklarına yemin ettiği gibi, bu akrabalık bağını tekid etmek için de ona yemin etmiş olmakta ve bu tekidi kendisinin yüce ismi birlikte zikredecek kadar İleriye götürmüş bulunmaktadır. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

Zaten yüce Allah'ın dilediği şeye yemin etme, dilediğini yasaklama, dilediğini mubah kılma hakkıdır. O bakımdan bunun da bir yemin olma ihtimali uzak değildir. Araplar da akrabalık bağı hakkı için yemin etmektedir, Diğer taraftan bu kelimenin başında "be" harfi kastetilmiş olmakla birlikte, şairin şu sözlerinde hazf edildiği gibi hazfedilmiş olması da uygundur:

"Onlar aşiretçe uğursuzdurlar ıslah edici değillerdir;

Ve ancak bir ayrılık dol ayısı ile kargaları öten kimselerdir.

Burada görüldüğü gibi kelimesi "be" harfi cerri gelmemiş olduğu halde mecrûrdur.

İbn ed-Dihân Ebû Muhammed Said b. Mübarek der ki: el-Kûfî zahirin (açık İsmin) mecrûr'a (mecrur zamire) affedilmesini câiz kabul eder ve bunun mümkün olduğunu söyler Şairin şu beyiti de bu kabildendir:

"Yazıklar olsun sana ! Ya bana seslen yahut da;

Yaşlı, sert tabiatlı ve sür'atli eşeklerden metanetli, mütahammil olanlarını çağır."

Burada "metanetli, mütehammil' anlamına gelen kelimelerin başına harf-i cer gelmediği halde esreli okunmuştur; görüşüne delil olarak burası gösterilmektedir.

(Az önce geçen bir beyit'in son mısra'ı olan) şu mısra da bu kabildendir:

"Ve çek git artık, sana da günlerin getirdiklerine de hayret etmiyoruz.

(Yine az önce geçen) şu mısrada bu kabildendir:

Onlarla (kılıçlarla) topuklar(ımız) arasında genişçe bir mesafe vardır"

Şu mısra da bu kabildendir:

Sana ve ed-Dahhâk’a bir Hind kılıcı yeterî

Bir diğer şairin su beyti de bu kabildendir:

"Göğün ufuklarına çıkmak istedi de oralara

Çekip çıkartacak birisini bulamadı, yerde de oturacak bir yer bulamadı.

Bir diğeri de şöyle demektedir:

"Onda da bütün işlerde de boşa giden bir şey yoktur.

Onun gaybe dair herhangi bir emri ile hüküm verildi mi, mutlaka meydana gelir."

Bir başka şair de şöyle demektedir:

"Bir bölüğün yanından geçiyorum, bilmiyorum ama

Ölümüm orada mı gerçekleşecek, yoksa başka birisinde mi?"

Burada "başkasında" anlamına gelen; kelimesi, ".....de, da" anlamına gelen ile cer mahallindedir.

İşte bazıları da Allah'ın:

"Orada hem sizin için hem de miktarını temin edemeyeceğiniz kimseler için bir çok geçimlikler yarattık." (el-Hicr, 15/20) âyetindeki kelimesini Sizin için" kelimesindeki "kef" ve "mtm" harflerine atfetmiştir.

Abdullah bin Yezid de (âyet-i kerimedeki): Akrabalık bağları" kelimesini mübtedâ olmak üzere ref ile okumuştur. Buna göre haber mukadderdir, takdiri de şöyledir; Akrabalık bağlarının ise gözetilmesi gerekmektedir. Bununla birlikte bunun iğrâ (teşvik) olması da muhtemeldir. Çünkü Araplar arasında iğra'yı ret"' edenler de vardır. el-Ferrâ' bu kabilden olmak üzere şu beyitleri nakletmektedir:

"Şüphesiz ki aralarında Umeyr'in ve Umeyr'in benzerlerinin

bulunduğu bir kavim ile Yine birileri es-Seffâh olan bir kavim

Elbetteki yardıma çağıran: "Silaha, silaha (sanlın)" dediğinde Onlara karşı çıkmaya gerçekten değer."

Âyet-i kerîmedeki "Akrabalık bağları" kelimesinin nasb ile " kendisi adına" kelimesinin mahalline atf olduğu da söylenmiştir. Çünkü bu zamirin mahalli nasb'dır. Şairin şu mısra'ında olduğu gibi:

"...Çünkü biz dağ da değiliz, demir de değiliz."

Zaten Araplar da önceden Allah adına ve akrabalık adına senden istiyorum" derlerdi. Bununla birlikte bu kelimenin mansub okunması ile ilgili daha kuvvetli görülen görüş, -önceden de belirttiğimiz gibi- mansub bir fiilin takdiri ile nasb edilmiş olmasıdır.

3. Akrabalık Bağlarını Gözetmenin Hükmü:

Ümmet, akrabalık bağım gözetmenin vacib (farz), bu bağı kesmenin haram olduğunu ittifakla kabul etmiştir. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)in, kendisine: Annemin akrabalık hakkını gözeteyim mi- diye soran Esmâ'ya: "Annenin akrabalık hakkını gözet" diye buyurduğu sahih rivâyetle sabit olmuştur. Buhârî, Hibe 29, Cizye 18, Edeb S; Müslim, Zekât 50; Ebû Dâvûd, Zekât H; Müsned, VI* 344, 347, 355. Annesi henüz kâfir olmakla birlikte onun akrabalık bağını gözetmesini emretmiştir.

Böylece akrabalık bağını gözetmenin gereğini tekid için, kâfirin dahi akrabalık bağını gözetmekte bir fazilet olduğu belirtilmiştir, Hatta Ebû Hanîfe ve onun arkadaşları eğer asebe ve hissesi belli bir mirasçısı (ashâbu'l-ferâiz) yoksa, zevi'l-erhâm'ın Ashâbu'l-ferâiz; Allah'ın Kitab'ında, yahut Sünnette ya da icma ile miktarı belli pay sahibi mirasçılardır. Asabe: Farz hisse sahiplerinden sonra mirastan arta kalanı alan baba tarafından erkek akrabalardır. Zevi'l-erhâm: Asabe de olmayan, ashâbu'l-ferâiz de olmayan akrabalar olup bunların bulunmaması halinde ölüye mirasçı olan hala, teyze gibi dişi ya da kendileri ile ölen arasında dişi bir akraba bulunan erkeklerdir. Annenin babası, dayı gibi.... mirasçı olacaklarını söyleyecek kadar bu konuda ileri gitmişlerdir.

Yine onların görüşlerine göre; akrabalık bağının saygınlığı dolayısıyla, zevi’l-erhâm olan akrabalar akrabalarını köle olarak satın alanların aleyhine azad edileceklerini dahi söylemişlerdir. Bunu Ebû Dâvûd'un Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) 'in söylediğini rivâyet ettiği: "Her kim kendisiyle evlenilmesi haram olan bir zu rahimini (akrabasını) mülkiyetine geçirirse o kişi hürdür" Ebû Dâvûd, Itk 7; Tirmizl, Ahkam 28ı İbn Mâce, İtk 5; Müsned, V, 15, 18. hadisi ile pekiştirmişlerdir. Aynı zamanda bu ilim ehli çoğu kimsenin de görüşüdür.

Bu görüş, Ömer bin el-Hattab (radıyallahü anh) ile Abdullah bin Mes'ûd'dan rivâyet edilmiş, ashâbı kiramdan bu hususla kendilerine muhalif olan kimse de bilinmemektedir. Aynı zamanda Hasan-ı Basrî, Cabir bin Zeyd, Atâ, en-Nehaî ve ez-Zührî'nin de görüşü olup es-Sevrî, Ahmed ve İshak da bu kanaattedir

Bu konuda bizim ilim adamlarımızın (Mâliki mezhebinin) üç görüşü vardır. Birincisine göre bu hüküm babalara ve dedelere hastır. İkincisine göre bu hüküm kardeşlerle alakalıdır. Üçüncü görüş İse, Ebû Hanîfe'nin görüşü gibidir.

Şâfiî ise der ki: Çocukları, babaları ve anneleri dışında kişinin mülkiyetine geçirdiği kimseler, onun aleyhine azad edilmezler. Kardeşleri olsun diğer yakın akrabalarından olsun, herhangi bir kimse onun aleyhine azad edilmez.

Ancak doğru olan, belirtmiş olduğumuz ve aynı zamanda Tirmizî'nin de Nesâî'nin de rivâyet ettiği Hadîs-i şerîf dolayısıyla birinci olan görüştür. Bu hadisin rivâyet yollarının en iyisi Nesâî'nin yaptığı rivâyettir, O bunu Damra'dan, o Süfyan'dan, o Abdullah bin Dinar'dan, o da İbn Ömer yoluyla rivâyet etmiştir. İbn Ömer dedi ki; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Her kim mahrem bir akrabasına (kendisiyle evlenmesi haram olan yakın akrabasına) malik olursa bu, onun aleyhine olmak üzere azadedilir." Nesâî, bunu Kütüb-i Sitte'den birisi sayılan Süneninde değil de, "es-Sünenu'l-Kübrâ"da zikretmektedir.

Bu Hadîs-i şerîf âdil kimselerin âdil kimselerden nakli ile sabit olmuş bir hadis olup hadis İmâmlarından her hangi bir kimse onunla ameli terketmeyi gerektiren bir illet ile onu tenkid etmiş değildir. Şu kadar var ki Nesâî hadisin sonunda: "Bu münker bir hadistir" derken başkası da bu hadisi Damra tek başına rivâyet etmiştir, demiştir. Hadisin râvilerinden olan Damra b. Rabîa'nın bu rivâyeti ile ilgili mülâhazalar için bk. Tirmizî, Ahkâm 28; İbn Hacer, Tehzîbu't-Tehzîb, IV, 404.

İşte hadisçilerin ıstılahına göre hadisin münker veya şazz olması bu demektir. Damra ise âdil ve sika bir ravi olup, bir hadisi sika bir ravinin tek başına rivâyet etmesi hadise zarar vermez. Doğrusunu en Eyi bilen Allah'tır.

4, Süt Akrabalığı Yoluyla Zevi'l-erhâm (Yakın Akraba) Olanların Akrabalık Hakkım Gözetmek:

İlim adamları süt akrabalığı yoluyla zevi'l-erhâm olan akrabaların akrabalık bağım gözetmenin hükmü hakkında farklı görüşlere sahiptirler.

İlim ehlinin çoğunluğu bu tür akrabaların, hadisin hükmü kapsamında olmadığını söylemişlerdir.

Kadı Şerik ise bu akrabaların da azad edileceğini söylemiştir.

Zahiri mezhebine mensup bazı kimseler ile kimi kelam âlimleri çocuk babasına malik olduğu takdirde, babasının oğlunun aleyhine azad edilmeyeceğini söylemişler ve Hazret-i Peygamber'in şu âyetini delil göstermişlerdir:

"Bir oğulun babasını mükâfatlandırabilmesi, ancak babasını köle bulup ta onu satın atdığî ve onu azad ettiği takdirde mümkün olabilir." Müslim, Itk 25: Ebû Dâvûd, Edeb 120; Tirmizî, Birr 8; İbn Mâce, Edeb 1, Müsned, II. 230. 263, 376, 445 Derler ki: Satın almak sahih olduğu takdirde mülkiyet de sabit olur. Mülkiyet sahibinin de tasarruf hakkı vardır.

Ancak bu, onların şeriatın maksatlarını bilmediklerini ortaya koymaktadır. Yüce Allah:

"Ve anne-babaya da iyilik yapın,.." (el-İsrâ., 17/23)diye buyurmaktadır. Böylelikle kendisine ibadet emri ile anne-babaya iyiliğin gereğini bir arada zikretmiştir. Babanın çocuğunun mülkiyeli ve tahakkümü altında kalmaya devam etmesi ise asla iyilik olamaz. O halde ya: "Onu satın aldığı ve azad ettiği..," hadisinin gereğince onu azad etmelidir; yahut âyet-i kerîme gereğince ona iyilik yapmak için azad etmelidir.

Cumhûrun kanaatine göre ise hadisin anlamı şudur: Evlat babasını satın almakla babasının azad edilmesine sebep teşkil etçiğinden dolayı, şeriat babasını azad etmeyi tıpkı ondan vaki olmuş gibi çocuğa nisbet etmiştir.

İlim adamlarının mülkiyet yoluyla kimlerin azad edileceğiyle ilgili farklı görüşlerine gelince; birinci görüşün delili zikrettiğimiz şekilde Kitap ve Sünnetten anlaşılandır.

İkinci görüşün delili ise, evliliği haram kılan akrabalığın Hadîs-i şerîfte anılan babanın akrabalığı gibi kabul edilmesidir. Esasen bir kimseye oğlundan daha yakın kimse bulunmaz. O bakımdan bu Hadîs-i şerîf baba ile İlgili kabul edilir. Kardeş ise bu hususta ona yakın bir derecededir. Çünkü kardeş kardeşe baba yoluyla yakın olur. O bakımdan kardeş, ben onun babasının oğluyum diyerek kardeşine olan yakınlığını izah eder.

Üçüncü görüşün dayanağı ise az önce zikrettiğimiz Damra yoluyla gelen hadisi şeriftir. Doğrusunu en iyi bilen Allahtır.

5- "Akrabalık"ın Kapsamı:

Yüce Allah'ın:

"Akrabalık bağı" âyetinde sözü geçen akrabalık (er-Rahîm), mahrem olan ile olmayan arasında her hangi bir fark söz konusu olmaksızın bütün akrabaları kapsayan bir isimdir.

Ebû Hanîfe, yapılan hibeden vazgeçmenin yasaklılığı hususunda mahrem akrabalığa itibar eder. "Mahrem olan akrabalara yapılan hibeden dönüş, sahih olmaz...". Amca çocuklarına yapılan hibeden dönmek akrabalık bağım kesmek ve akrabalık sözkonusu olmakla birlikte caizdir. Bundan dolayı bu tür (mahrem) akrabalıklara miras, velayet ve diğer hükümler de taalluk etmektedir.

Burada yalnız mahrem akrabalığı nazarı itibara almak, esasen herhangi bir dayanak sözkonusu olmaksızın Kitabın nassına bir fazlalıktır. Onlar (Hanefî'ler) böyle bir şeyi (mesnedsiz fazlalığı) bir nesli olarak değerlendirirler. Yine bu görüşte akrabalık bağını kesmenin gerekçesine bir çeşit işaret de vardır. Ayrıca onlar bunu (hibeden dönmeyi) amca çocukları, dayı ve teyze çocukları hakkında da câiz kabul etmişlerdir. Mâlikîler, ancak dar sınırlar çerçevesinde hibeden dönüşü câiz kabul ederler. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

6. Yüce Allah'ın Gözeticiliği:

Yüce Allah'ın:

"Şüphesiz Allah üzerinizde tam bir gözetleyicidir." O, her şeyi koruyup gözetendir, demektir. Bu açıklama İbn Abbâs ve Mücahid'den nakledilmiştir. İbn Zeyd ise, her şeyi en iyi bilendir diye açıklamıştır.

"Gözetleyici" (er-Rakîb.) koruyucu anlamına geldiği söylendiği gibi, koruyan anlamına geldiği de söylenmiştir. Buna göre gözetleyici (er-Rakîb), yüce Allah'ın sıfatlarındandır, er-Rakîb koruyan ve gözetleyen anlamındadır. Gözetleme halinde bu fiilden gelen kipler kullanılır. (Yine aynı kökten gelen): el-merkab, gözetl ey İçinin üzerinde durduğu ve etrafı görebilen yüksekçe yer (gözetleme kulesi) demektir. er-Rakîb belli payları bulunan kısmet arama oklarından olan yedi okun üçüncüsünün adıdır. Bir çeşit yılana bu ismin verildiği de söylenmiştir. O halde bu kelime müşterek bir lâfızdır. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

1 ﴿