4

Kadınlara mehirlerini hoşnutlukla verin. Bununla beraber gönül hoşluğu ile size onun bir kısmını bağışlarlarsa onu da afiyetle yeyin.

Bu âyete dair açıklamalarımızı on başlık halinde sunacağız:

1. Kadınlara Mehir Verme Gereği:

Yüce Allah'ın:

"Kadınlara mehirlerini hoşnutlukla verin" âyetindeki

"Mehirler" kelimesi çoğul olup bunun tekili “.....” kelimesidir. el-Ahfeş dedi ki: Temimoğulları bunun tekilini “.....” diye çoğulunu da: “.....”diye söylerler. Bununla birlikte istendiği takdirde ("dal" harfi) üstün ile de okunabilir, sakin de okunabilir. el-Mâzinî dedi ki: Kadının mehrini İfade etmek üzere "sad" harfi esreli olarak "sidâk" denilmekle birlikte, fethah olarak (sadak şeklinde) denilemez, Yakub ve Ahmed bin Yahya da en-Nehhâs'dan bunun üstün ile okunabileceğim nakletmîşlerdir.

Bu âyet-i kerimede hitap kocalaradır, Bu görüş İbn Abbâs, Katade, İbn Zeyd ve İbn Cüreyc'in görüşüdür. Yüce Allah kocalara eşlerine gönül hoşnuluğu ile mehirlerinİ vermelerini, onu karşılıksız bağışlamalarını emretmiştir.

Burada hitabın velilere olduğu da söylenmiştir. Bu görüşü de Ebû Salih ileri sürmüştür. Çünkü kadının velisi onun mehrini alır ve ona birşey vermezdi. Bu şekilde davranmaları yasaklandı ve bu mehri kadınlara vermekle emrolundular el-Kelbî bir rivâyetinde der ki: Cahiliyye döeminde veliler, velayetleri altında bulunan bir kadını evlendirdiklerinde eğer onunla beraber yaşıyor iseler az olsun, çok olsun mehrinden ona bir şey vermezlerdi. Şayet yabancı bir kadın ise, bir deve sırtında onu kocasına götürür ve ona bu deveden başka bir şeyi de vermezdi. İşte bunun üzerine; "Kadınlara mehirlerini hoşnutlukla verin" âyeti nâzil oldu.

el-Mu'temir bin Süleyman babasından naklen dedi ki: Hadramî, âyet-i kerimeden kastın kadınları şiğar yoluyla (yani bir kadını verip öbürünü almak karşılığında) evlenen kimselerdir' işte bunlara mehir tayin etmeleri emrolundu, demektir.

Ancak birinci açıklama daha kuvvetlidir. Çünkü zamirler aynıdır ve genel olarak hepsi de kocalara aittir ve maksat tâ kocalardır. Çünkü yüce Allah daha önce: "Eğer yetim kızlara adaletli davranamayacağınızdan korkarsanız... kadınlara mehirlerini hoşnutlukla verin" diye buyurmaktadır. Bunlar ise zamirler arasında bir uyumun olmasını ve ilkinde zamir ne ise, sonrakinde de o olmasını gerektirmektedir.

2. Kadına Mehir Vermenin Hükmü:

Bu âyet-i kerîme kendisi ile evlenilecek kadına mehir vermenin vücubuna delildir. Bu hususta da icmâ' vardır Bu konuda, Iraklılardan bir takım ilim ehlinden gelen rivâyet müstesna, görüş ayrılığı yoktur. Bunlara göre elendi kölesini kendisine ait bir cariye ile evlendirecek olursa, ona mehir ödemek icabetmez. Ancak bu görüşün bir kıymeti yoktur. Çünkü yüce Allah:

"Kadınlara mehirlerini hoşnutlukla verin" diye buyurmakta ve umumi bir ifade kullanmaktadır. Başka bir yerde de:

"Onları velilerinin izni ile nikâhlayın, mahirlerini de güzellikle kendilerine verin" (en-Nisa,4/25) diye buyrulmaktadır, Yine ilim adamları icmâ' ile mehrin çokluğunun herhangi bir sınırı olmadığını belirtmekle birlikte; İleride yüce Allah'ın:

"Önceki yüklerle mehir vermiş olsanız bile" (en-Nisâ,4/20) âyetinde açıklanacağı üzere, mehrin azı hususunda farklı görüşlere sahiptirler.

Bu âyetin "mehirlerini" anlamına gelen: kelimesini "sad" harfini üstün, "dal" harfini de ötreli olarak okumuşlardır. Katâde ise bu kelimeyi "sad" harfini ötreli, "dal" harfini de sakin olarak okumuştur, en-Nehaî ve İbn Vessâb ise bu iki harfi de ötreli ve tekil olmak üzere şeklinde okumuşlardır.

5. Mehir Allah'ın Kadınlara Bir Bağışıdır:

Yüce Allah'ın:

"Hoşnutlukla" âyeti "nûn" harfi hem esreli, hem de ötreli olmak üzere iki türlü okunabilir

Bu kelimenin aslı vermekle alakalıdır Mehir (sidâk) da yüce Allah'tan kadına bir atiyye, bir bağıştır. Bunun kocalar tarafından herhangi bir anlaşmazlığa mahal vermeksizin gönül hoşluğu ile verilmesi anlamında olduğu söylenmiştir.

Katâde bu kelimeyi, yerine getirilmesi gereken bir fariza olmak üzere verin, diye açıklamıştır. İbn Cüreyc ile İbn Zeyd miktarı belli, ismi konulmuş bir farz olmak üzere verin, diye açıklarlar.

Ebû Ubeyd de der ki: Nihle olabilmesi için, onun adının konulmuş ve miktarının bilinmiş olması gerekir. ez-Zeccâc ise bu kelime; siz bunu dinî bir yükümlülük olarak yerine getiriniz, anlamındadır. Çünkü nihle kelimesi diyanet ve millet fdin ve şeriat) anlamındadır. Onun nihlesi budur, denilirken, dini budur, denilmek istenmektedir

Böyle bir açıklama ise cahiliyye döneminde mehri alıp yiyenlere bir hitab olarak kabul edilmesi halinde güzeldir. Nitekim kadınlardan birisi kocası hakkında şunları söylemektedir:

"O bizim kızlarımızdan mehirlerini almaz."

Başkasının yaptığı gibi yapmaz, demek istemektedir. İşte bu âyetle yüce Allah, mehri velilerinden alıp onu hanımlara verilmesini emretmektedir.

"Gönül hoşluğuyla" kelimesi başına takdir edilen bir fiildeki kocalara ait zamirden, bir hal olmak üzere nasb edilmiştir ki söz konusu bu fiil in takdiri de: "(.......) Onlara gönül hoşluğu ile mehir veriniz" şeklindedir, Bunun tefsiri (temyizi) olmak üzere nasb edildiği de söylenmiştir. Yine hal mahallinde ve zikredilen kelimenin kökünden olmamak üzere mastar (yani farklı kökten mef'ûlu mutlak) olduğu da söylenmiştir.

4. Kadının Mehrini Bağışlaması:

Yüce Allah'ın:

"Bununla beraber gönül hoşluğu ile size onun bir kısmını bağışlarlarsa..." âyetinde kocalara hitap edilmektedir. Bu hitab umumu ile kadının mehrini kocasına bağışlamasının -ister bakire, ister dul olsun- câiz olduğunun delilidir. Fukahanın Cumhûru da bu görüştedir.

Ancak İmâm Mâlik, bakirenin mehrini kocasına hibe etmesini kabul etmemekte ve böyle bir yetkinin metırin mülkiyeti kadına ait olmakla birlikte, velinin olduğunu kabul etmektedir. el-Ferrâ' ise bunun velilere hitab olduğunu iddia eder. Çünkü veliler (cahiliyye döneminde) mehri alır ve ondan kadınlara bir şey vermezlerdi. O halde, velilere mehirden ancak kadının gönül hoşluğu ile verdiği miktar muhalidir. Bununla birlikte birinci görüş daha sahihtir. Çünkü âyette bundan önce velilerden söz edilmemektedir.

"Onun" âyetindeki zamir ise mehre aittir. İkrime ve başkaları da böyle söylemiştir.

Âyet-i kerimenin nüzul sebebine gelince; nakledildiğine göre bazıları eşlerine ödedikleri mehirden kendilerine herhangi bir şeyin geri dönmesinden çekindiler ve buna yanaşmak istemediler. Bunun üzerine:

"Bununla beraber gönül hoşluğu ile size..." âyeti nâzil oldu. Suyuti ed-Dürru'l-Mensur II, 432.

5. Mehrini Bağışlayan Kadının Bağışından Vazgeçmesi:

İlim adamları kendisi adına tasarrufta bulunma imkânına sahip kadının mehrini kocasına bağışlaması halinde, bunun gerçekleşeceğini ve kadının artık bu bağıştan vazgeçme hakkının olamayacağını ittifakla kabul etmişlerdir. Şu kadar var ki kadı Şüreyh böyle bir kadının bundan geri dönebileceği görüşündedir. Yüce Allah'ın:

"Bununla beraber gönül hoşluğu ile size onun bir kısmını bağışlarlarsa..." âyetini delil göstermiştir. Eğer mehrini geri isteyecek olursa bu, onun gönül hoşluğu ile bunu vermediğini ifade eder.

İbnü'l-Arabî der ki: Böyle bir açıklama batıldır. Çünkü artık o gönül hoşluğu ile onu bağışlamış, bunu yemiştir. Artık kadının bu konuda söyleyecek bir sözü kalmamıştır. Zira maksat fiilen yemek değildir. Aksine bu böyle bir şeyin helâl olacağını kinaye yoluyla ifade eder. Bu da açıkça anlaşılmaktadır.

6. Kadının Şart Koşarak Mehrini Bağışlaması:

Kadın nikâh akdi sırasında kendisinden başka bir kadın ile evlenmemesini şart koşup bundan dolayı da mehrinin bir kısmını kocasına bağışlayacak olsa, sonra da kocası başka bir kadın ile evlenecek olursa; İbnu'l-Kasım yoluyla gelen rivâyete göre, kocanın herhangi bir sorumluluğu sözkonusu değildir. Çünkü kadın esasen koşulması câiz olmayan bir şart ileri sürmüştür. Nitekim Berîre'nin yakınları vela (sahiplik hakkı) onu satanın ait olmak üzere Hazret-i Âişe'nin Berire'yi azad etmesini şart koşmuşlardı. Ancak Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) akdi sahih kabul ederken ileri sürdükleri şartı iptal etmiştir. Buhârî, Salat 70, Şurut 3, 10 ive daha bir çok yerde); Müslim, Itk 5, 6, S vs.-f Ebû Dâvûd, Ferâiz 12, Itk 2 ve diğer hadis kitaplarının muhtelif bahislerinde, (Bk. el-Mu'cemu’l-Mufehres li Elfazi'l-Hadis, IV, 122, satır 11 vd.)

İşte burada kadının kocasının ödemesi gereken mehrinin bir kısmını düşürmesi sahih, fakat akdin bu şekilde yapılması ve burada böyle bir şartın ileri sürülmesi batıldır.

İbn Abdu'l-Hakem ise dedi ki: Şayet kadının mehrinden onun misline ödenen mehir kadarı veya daha fazlası kalmış ise, artık kocasından dönüp bir şey geri alamaz. Eğer mehrinin bir kısmını indirmiş ve bu sefer kocası ondan başkası ile evlenmiş ise, kendi misline ödenen mehrin tamamını rücû! yoluyla alır. Zira koca bu hususta kendi aleyhine bir şart kabul etmiş, buna karşılık ise kadının kendisinden alması gereken bir miktarı koca almıştır. O halde Hazret-i Peygamberin: "Mü’minler kabul ettikleri şartlara riâyet ederler" Buhârî, îcâre 14; Ebû Dâvûd, Akdiye 12; Tirmizî, Ahkam 17; İbn Mâce, Ahkâm 23. âyeti dolayısıyla bu şartına bağlı kalması icabeder.

7. Azad Etmek Mehir Olur mu?

Âyet-i kerimede azad etmenin mehir olamayacağına delil vardır. Çünkü azad etmek bir mal değildir. Zira kadın bunu hibe edemeyeceği gibi kocanın da bunu yemesine imkân yoktur.

Mâlik, Ebû Hanîfe, Züfer, Muhammed ve Şâfiî de bu görüştedir,

Ahmed bin Hanbel ile İshak ve Yakub (Ebû Yûsuf) ise der ki: Bu mehir olur ve böyle bir kadının azad edilmesi dışında bir mehri sözkonusu değildir. Zira Hazret-i Safiyye ile ilgili ve hadis İmâmları tarafından rivâyet edilen hadis bunu ifade etmektedir. Buna göre Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Hazret-i Safiyye'yî azad etti ve onun azadına onun mehri olarak kabul etti. Buhârî, Salatul-Havf 6, Nikâh 13, 68, Meğâzî 38; Müslim, Nikâh 85; Ebû Dâvûd, Nikâh 5; Tirmizî, Nikâh 24; İbn Mâce, Nikâh 42; Dârimî, Nikâh 45; Müsned, 111, 99, 165 vb. Enes'den de böyle bir uygulama yaptığı rivâyet edilmektedir. Zaten Hazret-i Safiyye ile ilgili bu hadisi rivâyet eden de odur

Ancak birincileri şu sözleriyle buna cevap verirler: Hazret-i Safiyye ile ilgili hadiste buna dair delil yoktur. Çünkü Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) nikâh hususunda mehirsiz olarak evlenmek gibi bir özelliğe sahipti. Hazret-i Zeyneb ile de evlenmesi velisiz ve mehîrsiz olmuştur. O bakımdan bir kimsenin bü şeyleri delil olarak ileri sürmemesi gerekir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

8. “.....” Kelimesinin Nahiv Açısından Durumu:

Bu kelimenin burada beyân (temyiz) olduğu için nasb edildiği söylenmiştir. Sîbeveyh ile Kûfeli nahivciler mansub gelen kelimenin beyân'dan önce gelmesini câiz kabul etmezler. Ancak el-Mâzinî ve Ebû'l-Abbas el-Müberrid, âmilin fiil olması halinde bunu câiz kabul ederler. Örnek olarak da şu mısrayı naklederler:

"Ve ayrılmak dolayısıyla gönül hoşnut olmaz."

Kur'ân-ı Kerîm’de de yüce Allah;

"Gözleri zelil olarak... çıkarlar" (el-Kamer, 54/7) diye buyurmaktadır. Bu takdire göre bu kelimenin: Derisi çatlarcasına yağla dolup taştı ve yüzü güzelletti" şeklindeki ifadeler kullanılabilir. Sîbeveyh'in görüşünü kabul edenler derler ki: Bu masradaki "nefs" kelimesi, temyiz olmak üzere nasb edilmiş değildir. "Yani: kastediyorum" takdirinde bir fiil dolayısıyla nasb edilmiştir. Durum böyle olduğu takdirde bu beyit, âyet-i kerimedeki bu kelimenin bu şekilde okunuşun(un temyiz dolayısıyla olduğun)a delil gösterilemez. ez-Zeccâc da der ki: Bu mısraın rivâyeti:

"Ve benim nefsim ayrılıktan hoşlanmaz" şeklindedir.

Bununla beraber eğer âmil da olduğu gibi munsarıf olmayan bir kelime olursa mümeyyizin takdim edilmesinin câiz olmayacağını herkes ittifakla kabul etmiştir.

9. Mahirden Yemenin Miibak Oluşu:

Yüce Allah'ın:

"Onu da... yeyin" âyetinden kasıt, şeklen yemek değildir. Bundan kasıt hangi yolla olursa olsun mubah olduğudur. Bundan sonra gelecek olan yüce Allah'ın:

"Şüphe yok ki zulümle yetimlerin mallarını yerler..." (en-Nisâ, 4/10) âyetinde kast edilen yemek ile aynı şeydir. Burda da maksat görüldüğü gibi bizzat yemek değildir. Şu kadar var ki yemek, maldan yararlanma şekillerinin en İleri derecesi olduğundan dolayı çeşitli tasarruf şekilleri "yemek" diye İfade edilmiştir.

Bunun bir benzeri de yüce Allah'ın şu âyetidir: "Cuma gününde namaz için nida olunduğunda Allah'ın zikrine koşun ve alış verişi bırakın." (el-Cumua, 62/9) Bilindiği gibi burada bizzat alış verişin şekil olarak kendisi kast edilmemektedir. Aksine maksat nikâh ve buna benzer kişiyi Allah'ı zikretmekten alıkoyan şeylerdir. Ancak burada alış verişin zikrediliş sebebi, onun kişiyi Allah'ı zikretmekten alıkoyan en önemli husus oluşundan dolayıdır.

10. Bağışlanan Mehrin Katıksız Helâl Oluşu:

Yüce Allah'ın: Afiyetle âyeti

"onu yiyin" âyetindeki "o" zamirinden hal olmak üzere nasb edilmiştir. Bunun hazfedilmiş bir mastarın sıfatı olduğu da söylenmiştir. Yani gönüllerinizin hoşluğu ile afiyette yeyin, anlamında olur. Birinci kelimenin mastarı şeklindedir. Herhangi bir zorluk ve sıkıntı sözkonusu olmaksızın gelen her şeye denilir. Bu kelime kelimesinden ismi faildir. Burada bu iki kelimenin Arap dilinde söyleniş şekillerine dair bir kaç satırlık bir açıklama gereksiz görüldüğünden tercüme edilmemiştir.

(.......) ın günah olmaksızın (........)'ın da onda sizi rahatsız edecek, hastalık verecek bir şey olmaksızın, anlamına geldiği de söylenmiştir. Kuseyyir der ki:

"Arasına herhangi rahatsızlık verici bir şey karışmaksızın afîyet olsun,

Azze'ye bizim haysiyet ve şerefimiz helâl görüp çiğnedikleri,"

Hanımının mehrinden kendisine bağışladığı birşeyleri yiyen Alkame'nin huzuruna bir adam girdi ve ona şöyle dedi: Afiyetle yenilmesi söylenenden sen de ye!"

el-Henî! kelimesinin yenilmesi esnasında rahatsızlık vermeyen ve afiyetle yenilen helâl şey; el-merî kelimesinin ise sonucu itibariyle güzel olan, rahatsızlık ta vermeyen eziyet de vermeyen tam anlamıyla hazmedilen şey demek olduğu da söylenmiştir.

Âyet-i kerimede bu emirle anlatılmak istenen şudur: Siz dünya hayatında onun sizden isteneceğinden âhirette de bundan dolayı size bir sorumluluk geleceğinden korkmaksızın yeyiniz. Bu anlama İbn Abbâs'ın Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'dan yaptığı su rivâyet de delâlet etmektedir. Hazret-i Peygambere su:

"Bununla beraber gönül hoşluğu ile size onun bir kısmını bağışlarlarsa onu da afiyetle yîyin" âyeti hakkında soru sorulmuş, o da şu cevabı vermiştir: "Hanım eğer zorlanmaksızın, bu hususta herhangi bir otorite size bu konuda hüküm vermeksizin, kendi İradesiyle kocasına bir bağışta bulunacak olursa. Yüce Allah bundan dolayı âhirette sizleri sorumlu tutmayacaktır"

Hazret-i Ali'den de şöyle dediği rivâyet edilmektedir: Sizden herhangi bir kimse bir şeyden rahatsızlık duyacak olursa hanımından mehrinden kendisine bir dirhem vermesini istesin, sonra onunla bal satın alsın ve yağmur suyu ile birlikte onu içsin. Doğrusunu en iyi bilen Allahtır.

4 ﴿