7Baba ve anne ile yakın akrabaların bıraktıklarından erkekler için bir pay, yine anne ve baba ile yakın akrabaların bıraktıklarından kadınlar için de bir pay vardır. Bu, o maldan -az veya çok olsun- farz kılınmış bir paydır. Bu âyete dair açıklamalarımızı beş başlık halinde sunacağız: 1. Âyetler Arası İlişki ve Âyetin Nüzul Sebebi: Yüce Allah yetimlerin durumunu sözkonusu ettikten sonra hemen ardından mirasa dair hususları zikretmektedir. Âyet-i kerîme Ensardan Evs b. Sabit hakkında nâzil olmuştur. Evs vefat etmiş ve geriye Um Kucce Hanımın ismi kaynaklarda; Um Hucce, Um Kuhhe, Um Kücce olarak geçmektedir, (el-Vâhidî, Esbâbu Nüzûli'l-Kur'ân, s. 148; Suyûtî, ed- Durru'l-Mensur, II, 439) adında bir hanım ile yine ondan doğma üç kız bırakmıştı. Ölenin amcaoğullarından ve vasilerinden Süveyd ile Arfece adındaki iki kigi kalkıp onun malını aldılar, hanımına ve kız çocuklarına hiçbir şey vermediler. Cahiliyye döneminde Araplar, kadınlara da, -erkek dahi olsalar- küçük çocuklara da hiçbir miras vermezler ve atların sırtında Savaşan, mızraklarla vuruşan, kılıçla dövüşen ve ganimet elde edenden başkasına birşey verilmez, diyorlardı. Um Kücce bu hususu Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'a anlatınca, ölenin amca çocuklarını çağırdı. Kendisine: Ey Allah'ın Rasûlü, dediler bu kadının çocukları ne ata biner, ne zayıf düşmüş birisine yardım edebilir, ne de düşmana bir zararı dokunabilir. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber: "Şimdi gidiniz, Allah'ın bu hususta bana neler emredeceğine bir bakayım" dedi. Bunun üzerine yüce Allah, onları reddetmek, sözlerini ve cahilce giriştikleri tasarruflarını iptal etmek üzere bu âyet-i kerimeyi indirdi. el-Vâhidî ve Suyûti aynı yerler. Çünkü küçük mirasçıların büyüklere nisbetle daha bir hak sahibi olmaları gerekirdi. Zira onlar tasarrufta bulunmak, kendi menfaatlerine olan işlere nezaret etmek imkânına sahip değiller. Oysa cahiliyye Arapları hükmü tersyüz ettiler, mirastaki hikmeti iptal ettiler. Hevâlarına uyarak saptılar, görüş ve tasarruflarında hataya düştüler. 2. Âyet-i Kerîmenin İfade Ettiği Diğer Hususlar: İlim adamlarımız der ki: Bu âyet-i kerimede üç husus ifade edilmektedir. Birincisi mirasın illeti (gerekçesi, sebebi) açıklanmaktadır, bu da akrabalıktır. İkincisi, yakın yahut uzak olsun her türlüsüyle akrabalığın genelliği, üçüncüsü ise genel bir ifade ile farz olarak tesbit edilen payın dile getirilmesi. Bu mücmel İfadeler ise, mirası anlatan âyet-i kerimelerde açıklanmaktadır. O bakımdan bu âyet-i kerîme hüküm için ve bu bozuk görüşün iptal edilmesi için bir hazırlık mahiyetindedir. Sonunda konu ile ilgili rahatlatıcı ve yeterli açıklama geldi. 3. Akrabalık Kavramının Kapsamı: Rivâyette sabit olduğuna göre Ebû Talha malı olan Bi'ruhâ'yı sadaka olarak bağışlayıp, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'a bunu zikredince Hazret-i Peygamber ona: "Sen onu fakir akrabalarına tahsis et (vakfet)" diye emretmiş, bunun üzerine o da orayı Hassan ve Ubeyy'e vermişti. Enes der ki; Her ikisi de ona benden daha yakın idiler. Buhârî, Zekat 44, Vekâlet 15, Vesâyâ 17, 26. Tefsir 3- sûre 5, Eşribe 13, Eymân 33; Müslim, Zekât 42; Ebû Dâvûd, Zekât 45; Dârimî, Zekât 23; Muvatta’', Sadaka 2; Müsned, III, 141, 256, 285. Ebû Dâvûd der ki: Bana Muhammed b. Abdullah el-Ensari'den ulaştığına göre o şöyle demiş: Ensardan olan Ebû Talha'nın ismi Zeyd'dir. Onun geriye doğru nesebi şöyledir: Zeyd b. Sehl b. el-Esved b. Haram b. Amr b. Zeydi Menat b. Adiyy b. Amr b. Mâlik b. en-Neccar, Hassanın da nesebi geriye doğru şöyledir: Hassan b. Sabit b. el-Münzir b. Haram. Böylelikle her ikisi Haram adındaki üçüncü atalarında nesebleri bir araya gelmektedir. Ubey'in de geriye doğru nesebi şöyledir: Ubey b. Ka'b b. Kays b. Ubeyd b. Zeyd b. Muaviye b. Amr b. Mâlik b. en-Neccar. (Muhammed b. Abdullah) el-Ensarî der ki: İşte Ebû Talha ile benim babam arasında altı baba (göbek) vardır. Ebû Dâvûd, Zekat 45. (Ebû Dâvûd) dedi ki: Amr b. Mâlik ise, Hassan'ın da, Ubey b. Kâab'ın da, Ebû Talha'nın da nesebinin kavuştuğu dedeleridir. Ebû Ömer (İbn Abdi’l-Berr) der ki: İşte bu ifadede, akrabalığın neseb itibari ile bu derecede ve buna yakın derecelerde olanlar için sözkonusu olmasını gerektiren bir mana vardır. Bundan daha yakın olanın akrabalık kapsamına girmesi ise öncelikle sözkonusudur. 4. Kadınların da Mirastan Payları Vardır: "Bu, o maldan az veya çok olsun farz kılınmış bir paydır" âyetiyle yüce Allah, kız çocukların da mirasta bir paylarının olduğunu tesbit etmekle beraber bunun ne kadar olduğunu beyan etmemektedir. Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Suveyd İle Arlece'ye Evs'in malından herhangi bir şeyi dağıtmamaları için haber gönderdi. Çünkü yüce Allah, Evs'in kız çocukları için de bir pay ayırdığını belirtmektedir. Bununla birlikte bu miktarın ne kadar olduğunu beyan etmemiştir, O bakımdan Rabbimizin ne inzal buyuracağım beklemek gerekir (dedi). Bunun üzerine yüce Allah'ın: "Çocuklarınız hakkında Allah size şöyle emrediyor..." âyetinden itibaren: "En büyük kurtuluş işte budur" (en-Nisâ, 4/1143) âyeti nâzil oldu. Hazret-i Peygamber onlara: "Um Kucce'ye Evs'in geriye bıraktığı malın sekizde birini, kız çocuklarına üçte ikisini veriniz, malın geride kalan bölümü de sizindir" diye haber gönderdi. Ebû Dâvûd, Ferâiz 4; Tirmizî, Ferâiz 3; İbn Mâce, Ferdiz 2; Müsned, III, 352; Süyûtî, ed-Dürru'l-Mensûr, 11, 43439. Ölen şahsın ismi: Ebû Dâvûd ile el-Vâhîdî tarafından 'Sabit b. Kays"; Tirmizî, İbn Mâce ve Müsnedde: "Sa'd b. er-Rabî’"; Suyûtî tarafından - merhum müfessîrimize uygun olarak - ; Evs b. Sabit" olarak zikredilmektedir. 5. Gayrimenkullerin Paylaştırılması: İlim adamlarımız bu âyet-i kerimeyi kalan mirasın durumunda değişiklik olacaksa da hisselere göre paylaştırılacağına delil göstermişlerdir. Hamam, ev, zeytinlerin toplandığı yer ve pay sahiplerinin orada yerleştirilmesi suretiyle faydalanılmaz hale gelen ev gibi. Bu cümlenin son bölümü İbnü’l-Arabi'de: "Paylarının en küçüğünün çıkartılması suretiyle faydalanılamaz hale gelenler gibi" şeklindedir. (Ahkamu'l-Kur'ân, I, 328) Mâlik der ki: Onlardan herhangi birisi kendisine düşen paydan faydalanması sözkonusu olmasa bile bu paylaştırılır. Çünkü yüce Allah: "Bu; o maldan az veya çok olsun farz kılınmış bir paydır" diye buyurmaktadır. Aynı zamanda bu İbn Kinane'nin de görüşüdür. Şâfiî de böyle demiştir, Ebû Hanîfe'nin görüşü de buna yakındır. Ebû Hanîfe der ki: İki kişinin ortak olduğu küçük bir ev, ortaklardan birisi tarafından pay edilmesini isterken, diğeri bunu kabul etmiyorsa, ev kabul etmeyenin payına verilir. İbn Ebi Leylâ ise der ki: Eğer pay sahipleri arasında kendisine verilecek paydan faydalanamayacak durumda olan varsa, o mal paylaştırılmaz. Pay sahiplerinden herhangi birisine zarar gelmenin sözkonusu olduğu herbir paylaştırma yapılmaz. Bu Ebû Sevr'in de görüşüdür İbnü’l-Münzir der ki: îki görüşün daha sahih olanı budur. Ayrıca İbnü'l-Kasım da, -İbnü'l-Arabi'nin naklettiğine göre- bunu Mâlik'ten de rivâyet etmiştir. İbnü'l-Kasım der ki: Benim görüşüme göre paylaştırılamayan ev, oda ve hamamlar ile paylaştırılmasında zarar bulunup ta paylaştırıldığı takdirde ondan yararlanılamıyacak ise, o mal şufa hakkı sözkonusu olmaksızın satılır. Çünkü Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur: "Pay edilemeyen her şeyde şuf’a sözkonusudur. Eğer sınırlar ortaya çıkacak olursa şufa sözkonusu olmaz." Buhârî, Buyû’ 96, 97, Şufa 1; Ebû Dâvûd, Buyû’ 73; Tirmizî, Ahkâm 33; Nesâî, Buyû’ 109; İbn Mâce, Şuf’a 3; Mavatta, Şufa 1; Müsned, III, 296, 399. Böylelikle Hazret-i Peygamber, sınırların belirlenme ihtimali bulunan herşey hakkında şuf a'nın sözkonusu olacağını, sınırlarının belirlenmesi mümkün olan arasından da paylaştırılmayan şeylere şuf a'nın taalluk edeceğini belirlemiş olmaktadır. Hadisin delil olarak ifadesi budur, Derim ki: Bu görüşün lehine delillerden birisi de, Dârakutnî'nin İbn Cüreyc yoluyla rivâyet ettiği Hadîs-i şerîftir. İbn Cüreyc der ki: Bana Sıddık b. Mûsâ, Muhammed b. Ebi Bekr'den, o babasından, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'dan rivâyetine göre, Peygamber şöyle buyurmuş: "Paylaştırılması kabil olan şey dışında mirasçılar aleyhine parçalayıp dağıtma olmaz." Dârakutnî, IV, 219. Ebû Ubeyd der ki: Bu şöyle olur: Adam ölür ve geriye öyle birşey bırakır ki, mirasçıları arasında paylaştırılacak olursa bu ya onların hepsine zarar verir, yahut bir kısmına. İşte hadis böylesinin paylaştı almayacağını söylemektedir. Geriye bir mücevherat, hammam, atlas kumaş ve benzeri şey bırakmak buna bir örnektir. Hadîs-i şerîfte geçen "tadiye" kelimesi birşeyi parçalayıp dağıtmak demektir. Yüce Allah'ın şu âyeti de bu kabildendir: "Onlar ki, Kur'ân'ı bölük pörçük ettiler" (el-Hicr, 15/91). Yüce Allah, âyet-i kerimede: "Zarar verici olmayan,," diye buyurarak (en-Nisâ, 4/12) zarar vermeyi kabul etmemektedir. Nitekim Hazret-i Peygamber der "Zarar vermek de yoktur, zarara karşılık zarar da verilmez. İbn Mâce, Ahkâm 17; Muvatta’', Akdiye 31; Müsned, I, 313, V, 327. diye buyurmaktadır. Aynı şekilde âyet-i kerîmede paylaştırma da sözkonusu edilmemektedir. Âyet-i kerîme yalnızca az ya da çok olsun, küçüğün de, büyüğün de pay alması gerektiğini ortaya koymaktadır ve cahiliyyedeki kanaatleri reddetmek üzere: "Erkekler için bir pay... kadınlar için de bir pay vardır" diye buyurmaktadır. Bu husus oldukça açıktır. Payım ortaya çıkarılmasına gelince; bu da bir başka delilden alınmaktadır. O da mirasçının şöyle demesi ile olur: Yüce Allah'ın âyeti gereğince bana ödenmesi gereken bir pay vardır. O payı kullanmama imkân veriniz. Ona ortak olan kimse de ona şöyle cevap verir: Özel olarak o paydan yararlanma imkânını sana vermemize imkânımız yoktur. Çünkü böyle bir imkân malın itsad edilmesi, şeklinin değiştirilmesi, kıymetinin eksilmesi gibi sebepler dolayısıyla, benim de, senin de zarar görmemiz sonucunu verir. Bu durumda tercih sözkonusu olur. Daha zahir (kuvvetli) olan görüş, menfaati ortadan kaldıran ve malın kıymetini eksilten paylaştırmanın sözkonusu olmayacağı şeklindedir. Bunun da az önce sözünü ettiğimiz delil ile birlikte böyle olması gerekir. Başarıya ulaştıran Allah'tır, el-Ferrâ' der ki: Farz kılınmış bir pay" ifadesi; Vacib olan bir paylaştırma ve yerine getirilmesi gereken bir hak" ifadesine benzer. Bu, mastar anlamında bir isim olduğundan dolayı mansub gelmiştir. ez-Zeccâc ise, hal olmak üzere nasb edilmiştir der. Yani sözügeçen bu kimselerin payları onlara farz olarak belirlenmiştir. el-Ahfeş der ki: Yüce Allah bunu onlara bir pay olarak tesbit etmiştir, demektir. Farz kılınmış (el-mefrûd) ise miktarı tayin edilmiş ve yerine getirilmesi gereken şey demektir. |
﴾ 7 ﴿