10

Şüphe yok ki zulümle yetimlerin mallarını yiyenler, karınlarına ancak bir ateş yemiş olurlar. Onlar yakında alevli bir ateşe de gireceklerdir.

Bu âyete dair açıklamalarımızı da üç başlık halinde sunacağız:

1- Âyetin Nüzul Sebebi ve Kimler Hakkında Sözkonusu Olduğu:

"Şüphe yok ki zulümle yetimlerin mallarını yiyenler..." âyetinin Mersed b. Zeyd diye anılan Gatafanlı bir kişi hakkında nâzil olduğu rivâyet edilmektedir. Bu kişi kardeşinin yetim olan küçük çocuğunun malına veli tayin edilmişti. Onun malını yedi. İşte yüce Allah bu âyeti kerimeyi onun hakkında indirdi. Bunu Mukâtil b. Hayyân nakletmiştir. Bundan dolayı Cumhûr der ki: Bu âyette kast edilenler, yetimin malından kendilerine mubah olmayan şeyleri yiyen vasilerdir.

İbn Zeyd ise der ki: Bu âyet-i kerîme kadınları ve çocukları mirasçı kabul etmeyen, onlara miras vermeyen kâfirler hakkında nâzil olmuştur.

Her türlüsüyle mal almaya "yeme" ismi verilmiştir. Çünkü asıl maksat, malın yenihnesidir ve eşya çoğunlukla yemek suretiyle tüketilir.

Özellikle "karinlar'dan söz edilmesi ise, onların düşüklüklerini açıklamak ve üstün ahlâkî değerlerin zıtlarına sahip oldukları için çirkinliklerini ortaya koymaktır,

Yenîlen şeye "ateş" adının verilmesi ise, nihayette varılacak olan yerin o oluşundan dolayıdır. Yüce Allah'ın şu âyetinde olduğu gibi;

"Ben rüyamda kendimi şarap sıkıyor gördüm." (Yûsuf, 12/36.) Burada maksat üzüm sıkıyorken görmektir.

Bir görüşe göre buradaki ateşten kast, haramdın Çünkü haram ateşi gerektirir. Yüce Allah o bakımdan harama bu ismi vermiştir. Ebû Said el-Hudrî'nin şöyle dediği rivâyet edilmektedir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bize kendisinin İsrâ'ya çıkarıldığı geceden sözederken buyurdu ki: "Deve dudakları gibi dudakları olan ve dudaklarıyla yakaladıktan sonra ağızlarına ateşten tas dolduran bir kimsenin de görevlendirildiği bir topluluk gördüm. Ağızlarına doldurulan bu ateşten taş altlarından çıkıyordu. Ey Cebrâîl, bunlar kim oluyor? diye sordum bana: Bunlar haksızca yetimlerin mallarını yiyenlerdir, dedi." İsrü hadisinin geçtiği bazı yerler Buhârî, Salat 1, Hacc 76, Bed’u'l-Halk 6, 7..r; Müslim, İmnn 259. 266, 267. Eşribc 91; Tirmizî, Tefsir 17, 5Ûre 1; Nesâî, Salât 1- Kitap ve sünnet yetimin malını haksızca yemenin büyük günahlardan olduğuna delâlet etmektedir. Hazret-i Peygamber de: "Helâk edici yedi büyük günahtan uzak durunuz" diye buyurmuş ve bunlar arasında: "Yetimin malını yemeyi" da saymıştır. Buhârî, Vesâyâ 23, Tıb 48, Hudûd 44; Müslim, Îman 145; Ebû Dâvûd, Vesâyâ 10; Nesâî, Vesâyâ 12.

2. Alevli Ateş

Yüce Allah'ın:

" Alevli bir ateşe de gireceklerdir" âyetini İbn Âmir ve İbn Abbâs'tan bir rivâyete göre Âsım, meçhul fiil olmak üzere Ciyâ" harfini ötreli olarak okumuşlardır (Anlamı: Alevli bir ateşe atılacaklardır, şeklinde olur). Yüce Allah (aynı kökten gelen kelime ile) şöyle buyurmaktadır:

"Ben onu Sekar’a (cehenneme) sokacağım." (el-Müddessir, 74/26) Ebû Hayve ise bu kelimeyi "yâ" harfini ötreli, "sâd" harfini üstün, "lâm" harfini de şeddeli olmak üzere kökünden gelen bir kelîmeymiş gibi okumuştur. Buna sebep ise bu fiilin ardı ardına çokça tekrarlanacağından dolayıdır. Bu okuyuşa dedi) de Yüce Allah'ın:

"Sonra onu. ardı ardına cehenneme sokunuz" (el-Hâkka, 69/31) âyetidir. Arapların: Onu ardı ardına ısıtıp durdum, şeklindeki sözleri de burdan gelmektedir. Ateş ile ısınmayı İfade etmek üzere de: fiili kullanılır. Şair der ki:

"Defalarca onların Savaşlarının kızgın ateşiyle ısındım

Aşırı soğuktan elleri donmuş bir kimsenin ısınmak istemesi gibi.

Geri kalanları ise bu kelimeyi; den gelecek şekilde "yâ" harfini üstün olarak okumuşlardır. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"İşte oraya bedbaht olandan başkası girmez. " (el-Leyl, 92/15) kelimesi, ateşe yaklaşarak yahut bizzat ona temas ederek ısınmak, demektir. el-Haris b. Abbâd'ın şu beyti de burdan gelmektedir:

"Allah bilir ki ben bu cinayeti (suçu) işleyenlerden değilim

Ve şüphesiz ki bugün ben onun ateşiyle yanıyorum".

Şair İse, alevli kor ateş demektir

3. Ayet-i Kerîmedeki Tehdit Unsuru:

Bu âyet-î kerîme tehdit âyetlerinden birisidir. Günah işleyenleri tekfir edenler lehine deli) olacak bir tarafı yoktur. Ehl-i sünnetin itikadına göre bu bir takım günahkârlar hakkında sözkonusudur. Bunlar önce cehenneme uğrar, sonra orada yanar ve bir çeşit ölümle ölürler. Halbuki ebediyyen cehennemde kalacak olanlar orada ölmezler de, dirilmekler de.

Böyle bir açıklama ile Kitap ile sünnette varid olan âyetler bir arada telif edilip yorumlanmaktadır. Tâ ki, her ikisinde varid olan haberler, haber verilen husus hakkında çelişkiliymiş gibi anlaşılmasın.

Bu husus (cehennemde ebedi kalış), ikıhi meşiet ile onların bir bölümünden sakıt olacaktır. Çünkü yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"Muhakkak Allah, kendisine şirk koşulmasını mağfiret etmez. Fakat bunun dışında olanı dilediği kimselere mağfiret eder" (en-Nisâ, 4/48 ve 116. âyetler) Bu kabilden varid olmuş karşı karşıya kalınacak bütün âyetler hakkında söylenecek söz (yapılacak açıklama) bu şekildedir.

Müslim, Sahihinde, Ebû Sald el-Hudri’den şöyle dediğini rivâyet etmektedir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: "Orada kalacak olan cehennemliklere gelince, onlar orada asla ölmezler de dirilmezler de. Fakat günahları sebebiyle -veya hataları sebebiyle diye buyurdu- ateşin kendilerine İsabet edip de, Allah'ın bir çeşit ölümle öldüreceği bir takım kimseler de vardır. Nihayet bunlar kömür olacaklarında şefaat için izin verilecek, guruplar halinde getirilerek cennetin nehirleri üzerine dağıtılacaklar. Daha sonra: Ey cennetlikler, bunların üzerine su dökünüz! denilecek. Onlar da selin sürüklediği çamurlar arasında biten tohum gibi yeşerecekler." Orada hazır bulunanlardan birisi şöyle dedi: Sanki Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) âdeta çölde davar otlatıyormuş gibi (bunları anlatıyordu) Müslim, Îman 306; İbn Mâce, Zühd 37; Dârimî, Rikaak 96, Müsned, III. 11, 20, 90.

10 ﴿