15Kadınlarınızdan fuhuş yapanlara karşı içinizden dört şahit getirin. Şayet şehâdet ederlerse, ölüm onları alıp götürünceye yahut Allah onlara bir çıkar yol göster inceye kadar onları evlerde alıkoyun. Bu âyete dair açıklamalarımızı sekiz başlık halinde sunacağız: Yüce Allah bu sûrede kadınlara iyilik yapmayı onlara iyi davranmayı, onların mehirlerini kendilerine teslim etmeyi sözkonusu edip, sonunda mesele onların miraslarının erkeklerin miraslarıyla birlikte alınması noktasına kadar geldikten sonra, yine burada yaptıkları hayâsızlıklarda onlara verilecek ağır cezayı sözkonusu etmektedir ki, kadın, herhangi bir şekilde iffetli olanı terk etmesinin uygun düşeceği vehmine kapılmasın. 2- O Kadınlar ki" Kelimesinin Kullanılışına Dair: Yüce Allah'ın: "O kadınlar ki" âyeti (o kadın ki anlamına gelen): kelimesinin çoğuludur. Bu, müennesler için müphem bir isimdir. Aynı zamanda marifedir, Onu nekire (belirsiz) yapmak için başındaki elif ile lâm'ın alınması da câiz değildir. Çünkü bu edat elif ile lâm bir arada olmadıkça tamam olmaz. Daha Önceden de geçtiği gibi, bunun üç türlü söylenişi vardır. Aynı şekilde bu kelime "yâ" harfini hazf etmek, esreyi bırakmak suretiyle şeklinde; hemzeli ve "yâ" harfini de zikredek şeklînde; hemzeli "ye" harfinin hazfı ile şeklinde ve hemzenin de hazfî ile de çoğulu yapılabilir. Eğer çoğul olan bu ismi bir daha çoğul yapmak istersek, şeklinde; şeklinde çoğul yaparız, Araplardan bunun "ye" harfini hazfedip, esreyi bırakmak suretiyle şeklinde bir söyleyiş de rivâyet edilmiştir. Bunu İbnü'ş-Şecerî bildirmektedir el-Cevherî der ki: Ebû Ubeyd şu beyiti nakletmektedir: "O kadınlar, onlar ve o pek çok kadınlar ki; Benimle birlikte doğan yaşıtlarımın yaşlandığını iddia ettiler," Yine "te" harfi düşürülerek “.....” diye de söylenir. ‘ın küçültme ismi, "te" harfi üstün ve "ye" harfi şeddeli olarak “.....” şeklinde gelir. Recez vezninde şair der ki: "O kadıncağızdan, o kadıncağızdan ve o kadından sonra." Kimi şairler de bu edatın başına nida harfini getirirler. Şu kadar var ki nida harfleri elif ve lamın bulunduğu isimlerin başına, bizim: "Ya Allah" şeklindeki sözümüzden başkasına girmez. Bu şekilde kullanan şairler, âdeta bu edatı da elif ile lamın kendisinden ayrılmaması bakımından lâfza-i celâle benzetmiş gibidir. İşte şair şöyle diyor: "Senin yüzünden ey kalbime kasteden kadın Ve sen bana sevgide cimrilik ediyorsun" Musibete duçar oldu, da denilir. Bu iki isim musibete verilen iki isimdir. Yüce Allah'ın: "Kadınlarınızdan fuhuş yapanlar" âyetinde yer alan "el-fühişe" burada zina anlamındadır. Fahişe oldukça çirkin iş demektir. Akıbe(t) ile Âfiye(t) kelimeleri gibi mastardır. İbn Mes'ûd bu kelimeyi harfi cer edatı olan "be" ile birlikte diye okumuştur. 4- "Kadınlarınızdan" Lâfzındaki İzafenin Anlamı: Yüce Allah'ın; "Kadınlarınızdan" âyetindeki izafet, İslâm anlamında ve mü’min kadınların durumunu açıklamak sadedindedir. Nitekim yüce Allah, bir başka yerde şöyle buyurmaktadır: "Erkeklerinizden iki şahit bulundurun" (el-Bakara, 2/282) Çünkü kâfir kadın, neseb dolayısıyla müslümanların kadınlarından olabilir. O vakit o, bu hükmün kapsamına girmez. 5- Fuhuş Yapanlara Karşı Şahid Bulundurmak: Yüce Allah'ın: "Kadınlarınızdan fuhuş yapanlara karşı içinizden dört şahid getirin" âyeti, müslümanlar dan dört şahid getirin demektir. Yüce Allah zinaya özel olarak, şahidliği dört olarak tesbit etmiştir. Böylelikle bunu iddia edecek olanın durumunu ağırlaştırmayı ve kulların halini de setr etmeyi murat etmiştir. Zinada şahidlerin dört olmak suretiyle tesbit edilmesi, Tevrat'da da, İncil'de de, Kur’ân'da da sabit bir hükümdür. Yüce Allah bir başka yerde: "Muhsan kadınlara zina isnad edip sonradan dört şahid getiremeyen o kimselere seksen(er) deynek vurun" (en-Nûr, 24/4) diye buyurmaktadır. Burada da: "Onlara karşı İçinizden dört şahid getirin" diye buyurmaktadır. Ebû Dâvûd, Câbir b. Abdullah'tan şöyle dediğini rivâyet etmektedir: Yahudiler kendilerinden zina etmiş bir erkek ve bir kadın getirdiler. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: "Bana aranızdan en bilgin iki kişiyi getiriniz" Ona Suriya denilen birisinin iki oğlunu getirdiler. Hazret-i Peygamber onlara yemin verdirerek: "Bu iki kişinin durumunu Tevrat'ta ne şekilde görüyorsunuz?" diye sordu. Suriya'nın iki oğlu: "Tevrat'ta gördüğümüz şudur: Eğer dört kişi, erkeklik organını kadının tercinde milin sürmedanlıkta bulunduğu şekilde gördüklerine dair şahidlik ederlerse, ikisi de recm olunurlar" dediler. Hazret-i Peygamber sordu: "Peki, onları recm etmekten sizi alıkoyan nedir?" Dediler ki: Bizim hakimiyetimiz elimizden gitti, o bakımdan Öldürmekten hoşlanmadık. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şahidlerin getirilmesini istedi. Şahidler gelip, erkeğin erkeklik organını kadının fercinde sürmedanlıktaki mil gibi gördüklerine dair şahidlik ettiler. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) recm olunmalarını emretti. Dâvûd Hudûd-25. Bir topluluk da şöyle demiştir: Zinada şahidlerin dört tane olmalarının sebebi, zina eden her bir kişi için -diğer haklarda olduğu gibi- iki şahidinin bulunmasıdır. Çünkü bu her birisinin sorumlu tutulduğu bir haktır. Ancak bu açıklama zayıftır. Çünkü kasâmede levs halinde Levs Yapılan ithamın ya da iddianın doğruluk ihtimalini ileri götüren halden anlaşılan ya da ifadelerden çıkartılan bir dereceye kadar güçlü karineler demektir. yemin sözkonusu olmaktadır. Burada onların herbirisinin herhangi bir dahli söskonusu değildir. 6- Şahidlerin Erkek Olmaları Gereği; Yüce Allah'ın: "İçinizden" âyeti dolayısıyla (ki buradaki zamir erkeklere ait bir zamirdir) şahitlerin erkek olmaları kaçınılmazdır. Bu konuda ümmet arasında bir görüş ayrılığı da yoktur. Yine şahidlerin âdil olmaları gerekir. Çünkü yüce Allah, alış verişlerde ve boşadıktan sonra ric'at yapmak halinde şahidlerde adalet şartını aramıştır. Bu husus ise hem daha büyük, hem de adalet şartının aranması bakımından daha önceliklidir. İşte bu da fıkıh usulü kitaplarında açıklandığı üzere, delile dayanarak mutlak olanın mukayyed olana hamledilmesi kabilîndendir Bu hususa dair şahidlik yapacak olanlar zimmet ehlinden olamaz. İsterse zımmi bir kadın hakkında hüküm verilecek olsun. Nitekim bu husus ileride Mâide Sûresi'nde (5/106. âyet, 6. başlıkta) gelecektir. Ebû Hanîfe, yüce Allah'ın: "İçinizden dört şahid" âyetini ileri süre rek, zina isnadında kocanın şahidlerden birisi olması halinde, onun lanetleşemeyeceğini ileri sürmüştür. Buna dair açıklama da yine yüce Allah'ın izniyle Nûr Sûresi'nde (24/6. âyet ve devamının tefsirinde) gelecektir. 7- Zina Edenlere Önceleri Öngörülen Ceza: Zina edenlere öngörülen ilk ceza yüce Allah'ın: "Şayet şehadet ederlerse., .onları evlerde alı koyun" âyetinde dile getirilmektedir, islâm'ın ilk dönemlerinde bu böyle idi. Bunu Ubade b. es-Sâbit, el-Hasen ve Mücahid söylemiştir. Daha sonra bir sonraki âyette sözü gelecek olan "eziyet etmek" ile bu hüküm nesh edildi. Bilâhare bu da Nûr Sûresi'ndeki âyet-i kerîme ile ve evlilerin recm cezası ile nesh olundu. Bir diğer kesim ise şöyle demektedir: Hayır, önce sözkonusu olan ceza eziyet vermekti. Daha sonra onları evlerde alıkoymakla nesh olundu. Şu kadar var ki, âyetlerin tilâvetinde takdim ve tehir yapıldı. Bunu İbn Fûrek zikretmektedir. Bu şekilde alıkoymak, evlerde haps etmek, bu suçlan işleyenlerin çoğalmasından Önce İslâm'ın ilk dönemlerinde idi. Bu suçu işleyenler çoğalıp da güçlenmelerinden korkulmaları üzerine, onlar için özel bir hapis yapıldı, Bunu İbnu'l-Arabî söylemektedir. 8- Âyetteki Bu Hapis Bir Ceza mıydı, Bir Tehdit miydi? İlim adamları, sözü geçen bu hapsedip alıkoymanın, bir had mi, yoksa bir had tehdidi mi, olduğu hususunda farklı iki görüşe sahiptirler. Bunlardan birisine göre bu, had uygulanacağı tehdidi idi. İkinci görüşe göre ise, haddin kendisi idi. Bu da İbn Abbâs ve el-Hasen'in görüşüdür. İbn Zeyd şunu da eklemektedir: Bunlar nikâhı uygun yolundan başka bir yolda aradıkları için bir ceza olmak üzere ölünceye kadar evlilikten men olundular. İşte bu da böyle bir cezanın onlar için bir had, hatta daha da ağır bir ceza olduğunu göstermektedir. Şu kadar var ki, bu hüküm belli bir süreye kadar devam eden bir hükümdü. Bu da bir sonraki âyette sözü geçen eziyet hükmüdür. Tabii bu konuda ilgili âyetlerden hangisinin daha erken nâzil olduğuna dair yorum farkını nazan itibara almak gerekir. Her iki ceza da belli bir süreye kadar devam etmiştir. Bu da Hazret-i Peygamberin Ubâde b. es-Sâmit yoluyla gelen hadisinde söylediği şu sözlerdir: "Benden alınız (öğreniniz), benden alınız! Allah onlara yol götermiş bulunuyor. Eğer evlenmemiş olan evlenmemiş olanla zina edecek olursa, yüz sopa ile bir yıl sürgün, evli evli ile zina edecek olursa, yüz sopa ve recm ile cezalandırılacaklardır," Müslim, Hudûd 12: Ebû Dâvûd Hudûd 23; Tirmizî, Hudûd 8: İbn Mâce, Hudûd 7 İşte bu, yüce Allah'ın: "Sonra orucu geceye kadar tamamlayın" (el-Bakara, 2/187) âyetini andırmakladır. Gece geldi mi, artık onun nihai vakti sona erdiğinden dolayı, orucun hükmü de kalkmaktadır. Yoksa nesh olunduğundan dolayı değil. İşte bu usûl âlimleri arasından muhakkik müteahhirînin görüşüdür. Çünkü nesih ancak telif edilmeleri bir türlü mümkün olmayan ve her bakımdan biribirleriyle çelişen iki âyet hakkında sözkonusudur. Burada ise, hapsetmek, ayıplamak, sopa vurmak ve recmin bir arada anlaşılıp yorumlanmasına İmkân vardır. Bazı âlimler de şöyle demişlerdir: Eziyet ve ayıplama, sopa cezası ile birlikte bakidir. Çünkü bu iki cezanın birbiriyle çatışan (tearuz eden) tarafı yoktur. Aksine bunlar tek bir kişiye uygulanabilir. Hapsedilmek ise, icmâ ile nesh olmuştur. Önceki âlimlerin (mütekaddimûn) neshi bu gibi şeyler hakkında da kullanmış olmaları, tabirin genişletilmesi (tecevvuz)den ibarettir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. |
﴾ 15 ﴿