16Sizlerden fuhuş yapanların her İkisine de eziyet edin. Eğer tevbe edip hallerini düzeltirlerse, artık onları bırakın. Şüphesiz Allah tevbeleri çok kabul edendir. Rahîmdir. Bu âyete dair açıklamalarınızı yedi başlık halinde sunacağız: Allah'ın: "kelimesi" O kimse ki"nin ikilidir. Kıyasa göre bunun şeklinde olması gerekirdi, kelimelerinde olduğu gibi. Sîbeveyh der ki: Burada "ye" harfinin hazf ediliş sebebi, tam isim ile müphem isimlerin birbirlerinden ayırt edilmesi içindir. Ebû Ali ise der ki, "yâ" harfi kelimeyi daha da hafifletmek için hazf edilmiştir. Çünkü de herhangi bir karışıklıktan yana emin olunmuştur. Zira burada "nün" harfi hazf olunmaz. Tam isimlerde tesniye "nûn"u ise, kelimelerinde olduğu gibi, izafe halinde hazf edilebilmektedir. Eğer "ya" harfi hazfedilecek olsa, bu sefer tekil kelime de ikile benzemiş olur. İbn Kesîr bu kelimeyi, şeklinde "nun" harfini şeddeli olarak okumuştur. Bu, Kureyşlilerin bir söyleyişidir. Bunun sebebi; (la )ın "elifinden bedel olmak üzere şeddeyi kullanmış olmasıdır. Nitekim ileride Kasas Sûresi'nde yüce Allah'ın "İşte bu İkisi.., iki belgedir" (el-Kasas, 28/32) âyetini açıklarken belirtileceği gibi. Bu ismin kullanılışında "nün" harfinin hazf edilmesi suretiyle; şeklinde bir söyleyişi daha vardır. Bu, Kûfelilerin açıklamasıdır. Basralılar ise şöyle derler: "Nûn" harfinin hazf ediliş sebebi sıla (yani tarif lâm'ının bitişmiş olması) ile ismin uzamış olmasıdır. Aynı şekilde şeklinde ve: ". Bu ikisi... iki belgedir" şeklinde heı ikisinde de "nûn" harfleri şeddeli olarak da okumuştur. Diğerleri ise şeddesin olarak okumuşlardır. Ebû Amr bunu yalnızca dı şeddeli okumaktadır. O ikisi" mübtedâ olmak üzere meıfu'dur. Sîbeveyh der ki: Bu âyetin anlamı şudur: Size okunan âyetler arasında şu da vardır ki, onu yapanlar, yani aranızdan o fuhşu irtikab edenler... "ikisine de eziyet edin" âyetinde "fe" harfinin geliş sebebi, ifadede emir manası bulunduğundan dolayıdır. Çünkü smi, fiile bitişik olarak gelince bu isimde şart manası ortaya çıkmış oldu. Zira bu isim hakkında muayyen bir şeyin varlığı sözkonusu değildir Burada bu isimde şart manası ve müphemlik bir arada bulununca, şart durumuna geldi ve o bakımdan onun cevabının başına da "fe" harfi gelmiş oldu. Ondan önce zikredilen zamirlerin nasb edilmeleri için, kendilerinden önce bir fiilin hazf edilmesi uygun düşmediğinden dolayı ikisi de müptedâ olmak üzere ref olundular. Bu, Sîbeveyh’in tercihidir. Bununla birlikte mahzuf bir fiil takdiri ile nasb olunmaları da caizdir Böyle bir tercih ise ifadenin emir ve yasak anlamına gelmeyi halinde sözkonusudur. Kişinin: Yanında bulunan iki kişiye, onlara ikramda bulun, demesine benzer. Yüce Allah'ın: "Her ikisine de eziyet edin" âyeti ile ilgili olarak, Katade ve es-Süddî şunları söylerler: Burada eziyetin anlamı, azarlamak ve ayıplamaktır. Bir kesim ise bunun, ayıplamak sözkonusu olmaksızın, ağır ve katı sözler söylemektir derler. İbn Abbâs der ki: Onlara ağır sözler söyleyip, ayakkabılarla vurmak demektir. en-Nehhâs der ki: Bazıları da bunun nesh olunduğunu ileri sürmüşlerdir. Derim ki: Bunu İbn Ebi Necîh, Mücahid'den rivâyet etmiştir. Buna göre Mücahid der ki: "Kadınlarınızdan fuhuş yapanlara..." âyeti ile "Sizlerden fuhuş yapanların..." âyeti ilk dönemlerde idi. Bunları en-Nûr Sûresi'ndeki âyet-i kerîme nesh etmiştir. Bunu en-Nehhâs söylemiştir. Daha evla olmak üzere şöyle de denilmiştir: Bu nesh olmuş değildir. Çünkü her ikisinin de azarlanarak te'dib edilmeleri ve ikisine de: Siz suç işlediniz, fıska saptınız, yüce Allah'ın emrine muhalefet ettiniz, denilmesi gerekmektedir. İlim adamları yüce Allah'ın: "Kadınlarınızdan..." âyeti ile: "Sizlerden..." âyetinin tevili hususunda farklı görüşlere sahiptir. Mücahid ve başkaları der ki: Birinci âyet-i kerîme, muhsan olanlar ve olmaya nlarıyla kadınlar hakkında umumidir. İkinci âyet-i kerîme ise, özel olarak erkekler hakkındadır. Bu ikinci âyet-i kerimede tesniye lâfzı, erkeklerden muhsan olan ve olmayan iki sınıfı beyan etmektedir. Kadınların cezası haps olunmaktır. Erkeklerin cezası ise eziyet edilmektir. İşte bu, âyetlerdeki lâfzın gerektirdiği bir açıklamadır. İfadelerde kullanılan nass ise bütün zina kesimlerini kapsamaktadır. Ayrıca lâfız cihetinden birinci âyet-i kerimede "kadınlar"ınız dair lâfzı, ikincisinde ise (müzekker olarak): "Sîzlerden" lâfzı bu görüşü teyid etmektedir. Bunu en-Nehhâs tercih etmiş ve İbn Abbâstan rivâyet etmiştir. es-Süddî, Katade ve başkaları ise şöyle demektedir: İlk âyet-i kerîme muhsan kadınlar hakkındadır Demek istiyor ki: Erkeklerden de muhsan olanlar anlam dolayısıyla onların hükmüne girmektedir, İkinci âyet-i kerîme ise, muhsan olmayan bekâr erkek ile bakire kız hakkındadır. İbn Atiyye der ki: Bu sözün anlamı tam ve eksiksizdir. Şu kadar var ki, âyetin lâfzı buna pek uygun düşmemektedir. Taberî bunu tercih etmiş olmakla birlikte, en-Nehhâs bunu kabul etmeyip şöyle demektedir: Müennes ifadelerin müzekkere tağlibî uzak bir ihtimaldir. Çünkü haki anlamı sahih olunca, hiç bir İfadeyi mecaz olarak yorumlama yoluna gitmemek gerekir. Bir diğer görüş de şöyledir; Önceleri bu şekilde evlerde alıkoymak, zina eden kadınlar hakkında sözkonusuydu. Erkekler hakkında değildi. İşte bundan dolayı özellikle kadının evde alıkonulması sözkonusu edildi. Daha sonra eziyet olunmaları hususunda erkek de, kadın da bir arada aynı hükümde ortak edildi. Katade der ki: Kadın hem hapsedilir, hem eziyete maruz bırakılırdı. Erkek ise sadece eziyete maruz kalırdı. Bunun böyle olmasının sebebi ise, erkeğin gidip gelmeye ve kazanmaya muhtaç olmasıdır İlim adamları, açıkladığımız üzere zina edenlerin hükmünü beyan eden Ubade b. es-Sâmit yoluyla gelen hadisin muktezâsına göre hüküm belirtmek hususunda farklı görüşlere sahiptirler. Ali b. Ebî Tâlib, sözünü ettiğimiz hadisin muktezâsına göre görüş belirtmiştir. Hazret-i Ali'den nakledildiğine göre, O, Hemdanlı Şurâha'ya önce yüz sopa vurmuş, bundan sonra da onu recm etmiş ve şöyle demişti: Allah'ın Kitabı gereğince ona sopa vurdum. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in sünneti gereğince de onu recm ettim. Buhârî, Hudûd 21; Dârakutnî, İH, 123,124; ez-Zeylaî, Nasbu'r-Râye, III, 319. Hasan-ı Basrî, Hasen b. Salih b. Hay ve İshak da bu görüştedir. Bir gurup ilim adamı da şöyle demektedir: Hayır, evli olana sopa söz konusu olmaksızın sadece recm cezası vardır. Bu görüş Hazret-i Ömer'den rivâyet edilmektedir. Aynı zamanda bu, ez-Zührî, en-Nehaî, Mâlik, es-Sevrî, el-Evzaî, Şâfiî, Rey ashâbı, Ahmed ve Ebû Sevr'in de görüşüdür. Bunlar bu görüşlerini açıklarken, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın Mâiz ile Gâmid'li kadını recmetmîş olduğunu, Hazret-i Peygamber'in Uneys'e: "Şu adamın hanımının yanına git, eğer itiraf ederse onu recm et" Buhârî, Sulh 5, Şurut 9, Vekâlet 13, Ahkam 39, Ahbâru'l-Ahâd 1, Eymân 3; Müslim, Hudûd 25; Tirmizî, Hudud 8; Nesâî, Kudat 22; İbn Mâce, Hudûd 7; Dârimî; Hudûd 12, Müsned, IV, 115-116. demiş olduğunu ve sopa vurmaktan herhangi bir şekilde sözetmediğini belirtirler. Eğer sopa bu durumda meşru olsaydı elbetteki bunu açıklar ve susmazdı. Onlara şöyle cevap verilir: Hazret-i Peygamberin onu açıkça İfade etmeyişinin sebebi, yüce Allah'ın Kitabıyla sabit olmasıdır. Bu cezanın meşhur olması, Kurân-ı kerîmde de bunun açık nass ile ifade edilmiş olması dolayısıyla bundan sözetmemiş olabilir. Çünkü yüce Allah'ın; "Zina eden kadın ile zina eden erkeğin herbirine yüzer değnek vurun" (en-Nûr, 24/2), âyeti bütün zina edenleri kapsamına almaktadır. Doğrusunu en iyi bilen Allahtır. Aynı şekilde Hazret-i Ali'nin bu uygulamayı halifelerden alıp benimsemiş olduğu ve ona karşı bu uygulamada tepki gösterilmeyip, sen nesh olunmuş hüküm ile amel ettin, neshedeni terk ettinr denilmemiş olduğu da bunu açıklamaktadır. Bu da gayet açık bir husustur. 5- Zina Edenlere Sürgün Cezası: Evlenmemiş olanların sopayla birlikte sürgüne gönderilip gönderilmeyeceği hususunda ilim adamları farklı görüşlere sahiptir. Cumhûrun kabul ettiği görüş, böyle bir kimsenin sopa cezasından sonra sürgüne gönderileceği şeklindedir. Bu Raşit Halifeler Ebû Bekir, Ömer, Osman ve Ali'nin görüşüdür Aynı zamanda İbn Ömer'in de görüşü budur, (Allah hepsinden razı olsun). Atâ, Tavus, Süfyan, Mâlik, İbn Ebi Leylâ, Şâfiî, Ahmed, İshak ve Ebû Sevr de bu görüştedir. Sürgüne gönderilmeyeceği kanaatini ise Hammâd b. Ebi Süleyman, Ebû Hanîfe ve Muhammed b. el-Hasen belirtmişlerdir. Cumhûrun bu husustaki delili daha önce geçen Ubade b. es-Samit yoluyla gelen hadis ile Ebû Hüreyre'nin, Zeyd b. Halid'in rivâyet ettiği işçinin zinası ile ilgili (ve az önce işaret edilen) Hadîs-i şerîftir. O hadiste şunlar da geçmektedir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: "Nefsim elinde olana yemin ederim ki, aranızda Allahın Kitabı gereğince hüküm vereceğim. Senin koyunların ve cariyen sana geri verilecektir." Oğluna yüz sopa vurduktan sonra bir sene de sürgüne gönderdi. Bunu hadis İmâmları rivâyet etmiştir. Bir önceki başlıkta geçen ve Hazret-i Peygamberin durumu tahkik için Üneys'i gönderdiğinin kaydedildiği hadisin bir bölümüdür. Kaynaklarını omda kayd ettik. Böyle birisinin sürgüne gönderilmeyeceği görüşünde olanlar ise Ebû Hüreyre'nin cariye ile ilgili hadisini delil gösterirler. Burada Hazret-i Peygamber’in "Câriye zina ettiğinde zinası açıkça ortaya çıkarsa, ona celde (sopa) vursun, ama ayıplamasın, kınamasın. Sonra bir daha zina ederse, ona yine celde vursun, ama ayıplamasın, kınamasın. Üçüncü defa zina ederse, kıldan yapılmış bir ip karşılığında dahi olsa, artık onu salıversin" hadisine ve bu anlamdaki hadislere işaret edilmektedir. Bu ve bu anlamdaki hadisler: Buhârî, Buyû' 66,110, Hudûd 36; Müslim, Hudud 30-33; Ebû Dâvûd, Hudûd 32; Müsned, IV, 249, 494. Orada ise yalnız sopadan sözedilmekte, sürgünden söz edilmemektedir. Abdurrezzak, Ma'mer'den, o, ez-Zührî'den, o, Said b. el-Müseyyeb'den şöyle dediğini nakletmektedir: Hazret-i Ömer, Rabia b. Ebi Ümeyye b. Halefi şarap içtiği için Hayber'e sürgüne göndermişti, O da, Heraklius'a katılıp hıristiyanlığa girdi. Bunun Üzerine Hazret-i Ömer: Bir daha hiç bir müslümanı artık sürgüne göndermeyeceğim, dedi. Bu görüşü savunanlar derler ki: Şâyet sürgün yüce Allah'ın koyduğu hadlerden bir ceza olsaydı, bundan sonra Ömer bu cezayı terk etmezdi. Diğer taraftan Kitab-ı Kerîm’de yer alan nass sopadır. Nassa bir şey ilave etmek ise neshdir. Bu durumda, kâr/i delille sabit olmuş bir hüküm, vahid haberle neshedilmiş olur. Böyle diyenlere cevap şudur: Ebû Hüreyre'nin rivâyet ettiği hadis, cariyeler hakkındadır. Hürler hakkında değildir, Abdullah b. Ömer'den ise, zina ettiği için cariyesini dövüp sürgüne gönderdiği sabit olmuştur. Hazret-i Ömer'in: Artık bundan sonra hiçbir müslümam sürgüne göndermeyeceğim, sözünden kasti; -doğrusunu en iyi bilen Allahtır ya- şarap içme hakkındadır. Çünkü Nafi'in İbn Ömer'den rivâyetine göre Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), hem sopa vurmuş, hem de sürgüne göndermiştir. Hazret-i Ebû Bekir de hem sopa vurmuş, hem sürgüne göndermiştir. Hazret-i Ömer de hem sopa vurmuş, hem sürgüne göndermiştir. Bunu da Tirmizî Câmiinde, Nesâî Sünen'inde, Ebû Kureyb Muhammed b. el-Âlâ, el-Hemdanî'den, o, Abdullah b. İdristen, o, Ubeydullah b. Ömer'den, o, Nafîden Tirmizî, Hudûd 11'deki sened şu şekildedir: "...Abdullah b. İdrîs, Ubeydullah'tan, o, Nâfi’den, o, İbn Ömer'den..." rivâyet etmiştir, Tirmizî, Hudûd 11. Dârakutnî der ki: Bu hadisi sadece Abdullah b. İdris rivâyet etmiş ve ondan Ebû Kureyb dışında sika ravilerden herhangi bir kimse muttasıl senetle nakletmiş değildir. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'dan ise, sürgüne gönderdiğine dair rivâyet sahih olarak bize ulaşmış olduğundan dolayı, artık kimsenin söyleyecek bir sözü kalmaz. Sünnetin kendisine muhalefet ettiği kimsenin karşısındaki davacı ise, sünnettir. Başarı Allah'tandır. Nassa bir şeyler ilave etmek bir nesihtir şeklindeki iddialarına gelince, böyle birşey doğru kabul edilemez. Aksine bu, asıl ceza ile birlikte bir başka hükmün ziyadesidir. Diğer taraftan bizzat kendisi sahih olmayan bir habere dayanarak, su ile abdest almanın yanında nebiz ile abdest alınabileceği görüşünü fazladan ileri sürmüş, Peygambere yakın akrabalarının (ganimetten pay alabilmeleri için) fakir olmaları şartını koşmuştur. (Bk. el-Enfâl, 8/41, âyet, 12. başlık) Bu ve buna benzer Kur'ân-ı Kerîm’de nass ile tesbit edilmemiş daha başka bir takım görüşleri de hep böyledir. Bu anlamda bir takım açıklamalar bundan önce Bakara Sûresi'nde (2/106. âyette) geçmiştir. İleride de gelecektir. 6- Sürgün Cezasını Kabul Edenler ve Erkek ile Kadının Hükmü: Sürgüne gönderilme cezasını kabul edenler, hür erkeğin gönderileceği hususunda görüş birliği halindedirler. Ancak köle ve cariyenin sürgüne gönderilmesi hususunda farklı görüşleri vardır. Her ikisinin de sürgüne gönderileceğini kabul edenlerden birisi de İbn Ömer'dir. O, zina eden bir cariyesine sopa cezası vurduktan sonra Fedek'e sürgün göndermiştir. Şâfiî, Ebû Sevr, es-Sevrî, Taberî ve Davud da bu görüştedir. Kölenin sürgüne gönderilmesi hususunda Şâfiî'nin farklı görüşleri vardır. Bir seferinde: Ben kölenin sürgüne gönderilmesi hususunda istihare yaparım derken, bir seferinde de altı ay süreyle sürgüne gönderileceğini söylemiştir. Bir başka sefer ise, kendi beldesinin dışında bir yere bir sene sürgüne gönderilir, demiştir. Taberî de bu görüştedir. Yine Şâfiî'den cariyenin sürgüne gönderilmesi hususuna dair iki farklı görüş nakledilmiştir. Mâlik ise der ki: Erkek sürgüne gönderilir, fakat kadın da, köle de sürgüne gönderilmez. Sürgüne gönderilen kimse ise, sürgüne gönderildiği yerde haps edilir. Meselâ Mısır'dan Hicaz'a, Şağb'e, Asuvan'a ve benzeri yerlere, Medine'den de, Hayber ve Fedek'e sürgüne gönderilir. Ömer b. Abdulaziz de böyle yapmıştır. Hazret-i Ali de, Kûfe'den Basra'ya sürgüne göndermiştir. Şâfiî der ki: Sürgün mesafesinin asgarisi bir gün bir gecelik yoldur. İbnü'l-Arabi der ki: Sürgünün asıl uygulaması şuna dayanır: İsmailoğulları Harem bölgesinde herhangi bir cinayet ve suç işleyenin, o bölgeden sürgüne gönderileceği Üzerinde ittifak etmişlerdi. Böylelikle bu onlar arasında din gibi uygulaya geldikleri adet haline geldi. İşte bundan dolayı insanlar, herhangi bir kimse bir suç işleyecek olursa, onu, beldesinden sürgüne gönderme geleneğini alıp kabul ettiler. Bu uygulama, cahiliyye döneminde de İslâm gelene kadar devam edip durdu. İslâm da bunu Özel olarak zinada kabul etti. Kölenin sürgüne gönderilmeyeceğini ileri sürenler, Ebû Hüreyre'nin cariye ile ilgili hadisini delil göstermişlerdir. Çünkü kölenin sürgüne gönderilmesi, sürgüne gönderildiği süre zarfında o kölenin menfaatlerinden yararlanamamak şeklinde o kölenin sahibine bir cezadır. Bu ise şeriatın tasarrufuna uygun düşmemektedir. O halde bizzat cinayet işleyenden başkası cezalandırılamaz. Aynı şekilde köleden cuma, hac ve cihad da sakıttır. Ve bunlar yüce Allah'ın onun üzerindeki haklarıdır. Bunların sakıt olması efendisinden dolayıdır. İşte sürgüne göndermek de böyle olmalıdır. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. Kadın sürgüne gönderilecek olursa, bunun kendisi sebebiyle çıkanlıp sürgüne gönderildiği şey olan fuhuşa bir daha düşmesine sebep olma ihtimali de vardır Diğer taraftan sürgüne göndermek, avretinin açılmasına, onun aslolan halinin zayi olmasına sebep teşkil eder. Çünkü aslolan kadının evinin dışına çıkmasını engellemek ve evinde namazının daha faziletli olduğudur. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) da şöyle buyurmuştur: "Kadınlara (gereğinden çok) dış elbise almayınız ki evlerden dışarı çıkmasınlar." Bu hadis daha Önceden Âl-i İmrân, 3/14 âyet, 2. başlığında da geçmişti. Bk. et-Taberânî, el-Evsat, IV, 75. Böylelikle, sürgüne göndermeyi ifade eden hadisin umumunun muteber kabul olunacağına dair lehine şahadet edilen maslahat ile tahsis olunacağı ortaya çıkmaktadır. Bu ise usul âlimleri ve kıyas bilginleri arasında hakkında ihtilaf olunmuş bir meseledir. Bir başka kesim, oldukça istisnai (şâz) bir görüş ortaya atarak şöyle demektedir: Yaşlı kimse hem sopa, hem de recm ile cezalandırılır. Genç ise sadece sopa cezasına çarptırılır. Bu görüşü İleri sürenler, Zeyd b. Sabit yoluyla gelen hadiste geçen "eş-şeyh : yaşlı, ihtiyar" lâfzına tutunurlar. Zeyd b. Sabit'in rivâyetine göre o, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ı şöyle buyururken dinlemiş: "Yaşlı erkek ve yaşlı kadın zina ettiklerinde, her ikisini de kesin olarak recm ediniz". Hadisi Nesâî rivâyet etmiştir. Burada kayd edildiği gibi Zeyd b. Sabit'in rivSyetiyle: Dârimî, Hudud 16, Müsned, V. 183. İbn Abbâs'tan Ömer (radıyallahü anh) yoluyla biraz uzun ve farklıca rivâyeti; İbn Mâce, Hudûd 9, Dârimî, Hudud 16; Muvattâ, Hudud 10. Ubeyy b. Ka'b'dan: Müsned, V, 132. Ancak bu görüş fâsid bir görüştür. Çünkü başka bir hadiste bunun yerine "evli : es-seyyib" lâfzı kullanılmıştım Yüce Allah'ın: "Eğer tevbe edip" yani fuhuştan tevbe ederek vazgeçip "hallerini" bundan sonraki fiillerini "düzeltirlerse, artık onları bırakın". Yani onlara eziyet etmeyi ve ayıplamayı terk edin. Bu uygulama hadlerin nüzulünden önce idi. Hadler nâzil olunca, bu âyet-i kerimeyi nesh etti. Burada sözü geçen "vazgeçmek'ten kasıt, onlardan ayrılmak, onlara darılmak anlamında bir vazgeçmek değildir. Bu onları yüzçeviren bir kimsenin terk edişi, birakışı ile terkedip bırakmaktır. Bu ise daha önce işledikleri masiyet ve bir sonraki âyette de sözü edilecek cahillikleri sebebiyle onları hakir görmektir. Allah'ın tevbeleri çokça kabul etmesi, masiyetten döndükleri takdirde kullarının dönüşünü kabul edendir, demektir. |
﴾ 16 ﴿