25İçinizden hür (muhsan) olan mü’min kadınları nikâhlayacak bir bolluğa güç yetiremeyenler, sahip olduğunuz mü’min cariyelerinizden (alsın). Allah imanınızı çok İyi bilendir. Kiminiz kiminizdensiniz, Onları velilerinin İzniyle nikâhlayın. Mehlrlerini de güzellikle kendilerine verin; zinadan kaçınan, gizli dost edinmeyen, namuslu kadınlar olmaları halinde. Şayet evlendikten sonra fuhuş İşlerlerse, onlara hür kadınlara verilen cezanın yarısı verilir. Bu (izin) içinizden günaha girmekten korkanlar İçindir. Sabretmeniz ise sizin için daha hayırlıdır. Allah çok mağfiret edendir, Rahîmdir. Bu âyete dair açıklamalarımızı yirmibir başlık halinde sunacağız: 1. Hür Kadınlarla Veya Cariyelerle Evlenmek: "İçinizden hür (muhsan) olan mü’min kadınları nikâhlayacak bir bolluğa güç yetiremeyenler..." âyet-i kerimesiyle yüce Allah, nikâhlamak hususunda hükümleri hafiflettiğine dikkat çekmektedir Bu da güç yetiremeyen kimsenin cariyeyi nikâhlayabileceği hükmüdür. İlim adamları, âyet-i kerimede geçen "et-Tavl: güç yetirme"nin anlamı hussunda üç farklı görüş belirtmişlerdir. Birinci görüşe göre bu, bolluk ve zenginliktir Bunu İbn Abbâs, Mücahid, Saîd b. Cübeyr, es-Süddi, İbn Zeyd ve el-Müdevvene'de Mâlik söylemiştir. O bakımdan lütuf ve güç yetirmek hususunda başkasına göre daha İleri durumda olanın halini ifade etmek için bu kelimeler kullanılır. Mali bakımdan kudret sahibi olan kimseye: "Zû tavl" denilir. Tül ise kısalığın zıddı (uzunluk) demektir. Burada maksat ise ilim ehlinin çoğunluğuna göre, mehir verebilme kudretidir. Şâfiî, Ahmed, İshak ve Ebû Sevr de bu görüştedir. Ahmed b. el-Muazzel der ki: Abdulmelik dedi ki: Tavl, kendisi ile nikâha güç yetirilen nakit, ticaret malı yahut ödeme gücü olan bir kimsedeki alacaktır. Yine der ki: Satılması, icareye verilmesi mümkün olan herşey de tavl'dır. Yoksa bir, iki veya üç kadının nikâhı altında bulunması tavl değildir. Yine der ki: Ben bunu Mâlik (radıyallahü anh)'den işittim, Abdulmelik dedi ki: Çünkü kadın ile başka bir kadın nikâhlanılmaz. Onun aracılığı ile bir başka kadına ulaşılmaz. Zira kadın bir mal değildir, Mâlik'e, güç ve imkânı bulunduğu halde bir cariye ile evlenen kişinin durumu sorulunca, o şöyle demiş: Birbirlerinden ayrılmaları gerektiği görüşündeyim. Bu kişi zinaya düşmekten korkuyor, denilince, bu sefer: Ona kamçı ile vurulur, diye cevap verdi. Sonra bu konudaki kanaatini hafifletti. İkinci görüşe göre, burada tavl'dan kasıt hür kadındır. Mâlik'in hür kadın 'in tavl olup olmadığı hususundaki sözleri farklıdır. el-Müdevvene de der ki; Hür kadın, (adam için) eğer bir başka kadını nikâhlayacak kadar bolluğu yok ve zinaya düşmekten de korkuyor ise, cariyeyi nikâhlamasını engelleyecek türden bir tavl değildir. Kitabu Muhammed'de ise, hür kadının tavl mesabesinde olduğunu gerektirecek ifadeler kullanılmıştır. el-Lahmî der ki: Kur'ân'ın zahirinden anlaşılan da budur. Buna yakın bir görüş İbn Habib'den rivâyet edildiği gibi, Ebû Hanîfe de böyle demiştir. Bu ise şunu gerektirmektedir: Yanında hür kadın bulunan bir kimsenin bolluğu olmasa ve zinaya düşmekten korksa dahi, cariyeyi nikâhlaması câiz değildir. Çünkü böyle bir kişi hanımı olduğu halde, şehvetinin ardına düşmüş bir kimsedir. Taberî de bu görüşü benimsemiş ve bunun lehine delil göstermiştir. Ebû Yûsuf da der ki: Tavl'den kasıt, nikâhı altında hür kadının bulunmasıdır. Nikâhı altında hür kadın varsa, o kimse tavl sahibi demektir. Böylesinin cariyeyi nikâhlaması câiz değildir. Üçüncü görüşe göre tavl ise, bir cariyeyi sevip aşık olan bir kimsenin, onu nikâhlamayıp sabredip direnç göstermesi demektir. Böyle bir kimse, eğer bu şekilde cariyeyi sever ve ondan başkası ile evlenemeyecek hale gelirse, eğer ona olan aşkına tahakküm edemiyor, onunla zina etmekten korkuyor ise, hür bir kadını nikâhlamak için mali bakımdan genişlik içerisinde olsa dahi, böyle birisinin cariye ile evlenmesi caizdir. Bu, Katade, Nehaî, Atâ ve Süfyan-ı Sevrî'nin görüşüdür. Bu açıklamaya göre ise; "Bu, içinizden günaha girmekten korkanlar içindir" âyeti sabredememe ve direnememe haline sıfat olur. Birinci te'vile göre ise, cariye ile evlenmenin iki şartı vardır. Birincisi, malî genişliğe sahip olamama, diğeri ise günaha girme korkusu. Bu iki şart bir arada bulunmadıkça cariye ile evlenmek sahih olmaz. Mâlikî mezhebinin İbn Nâfi, İbnü'l-Kasim, İbn Vehb ve İbn Ziyad rivâyeti ile el-Müdevvene'deki açık ifadesi ve görüşü budur Mutarrif İle İbnü'l-Macişûn ise der ki: Yüce Allah'ın buyurduğu gibi iki şart bir arada bulunmadığı sürece, erkeğin cariyeyi nikâhlaması helâl değildir ve nikâhları üzere de bırakılmazlar. Esbağ da böyle demiştir. Aynı zamanda bu görüş, Cabir b. Abdullah, İbn Abbâs, Atâ, Tavus, ez-Zührî ve Mekhul'den de rivâyet edilmiştir. Şâfiî, Ebû Sevr Ahmed ve İshak bu görüşte olduğu gibi, İbnü'l-Münzir ve başkaları da bunu tercih etmiştir. Mehir bulmakla birlikte nafakayı sağlama imkânı bulamama hali ile ilgili olarak Mâlik, "Kitabu Muhammed"de şöyle demektedir: Böyle bir kimsenin cariye ile evlenmesi câiz olamaz. Esbağ ise, bu caizdir demektedir. Çünkü cariyenin nafakası, eğer onu yanına almazsa, cariyenin sahiplerine aittir. Âyet-i kerîme ile ilgili olarak dördüncü bir görüş daha vardır. Mücahid der ki: yüce Allah'ın bu ümmete sağladığı genişliklerden birisi de, cariyeyi ve hıristiyan kadını nlkâhlamaktın Velevki varlıklı olsa dahi, Ebû Hanîfe de böyle demiştir. Ayrıca o, nikâhı altında hür bir kadın yoksa, günaha düşme şartını da koşmamıştır. Bu görüşün sahipleri derler ki: Çünkü, kendisiyle (mehir olarak vermesi halinde) cariyeyle evlenmesi mümkün olan her bir mali, aynı şekilde hür kadına da vererek evlenebilir. Buna göre âyet-i kerîme, kayıtsız ve şartsız olarak, cariyenin nikâhlanmasının câiz olduğu hususunda asli bir delildir. Mücahid der ki: Süfyan da bu görüşü alır. Şöyle ki: Ben ona cariyenin nikâhı hakkında soru sordum, o bana İbn Ebi Leyla'dan, o, el-Milhan'dan, o, Abbad b. Abdullah'dan, o, Ali (radıyallahü anh)'dan şöyle dediğini rivâyet etti: Hür kadın, cariye üzerine nikâhlanacak olursa, o takdirde hür kadına iki gün, cariyeye bir gün ayırır. Devamla dedi ki: Ali bunda bir beis görmüyordu. Bu, yüce Allah'ın: "Geriye kalanları ise... size helâl kılındı" (en-Nisa, 4/24) âyeti iler "İçinizden hür (muhsan) olan mü’min kadınları nikâhlayacak... güç yetiremeyenler... bu İçinizden günaha girmekten korkanlar içindir" âyeti dolayısıyla böyledir. Zira yüce Allah'ın: "Size helâl olan kadınlardan ikişer, üçer, dörder olmak üzere nikâhlayın. Şayet adalet yapamayacağınızdan korkarsanız, o zaman bir tane almalısınız..,"(en-Nisa, 4/3) âyeti de bunu gerektirmektedir Bununla birlikte herkes ittifakla şunu kabul etmiştir: Hür bir kimser adalet yapamayacağından korksa dahi, dört kadın ile evlenebilir, Derler ki: Aynı şekilde cariye ile de evlenebilir. Velev ki hür kadını nikâhlayacak gücü bulunsun ve günaha düşmekten de korkmasın. Mâlikten hür bir kadın ile evlenecek gücü bulunanın cariye ile evlenebileceği rivâyet edilmekle birlikte, bu onun sözü olarak zayıf bir rivâyettir. Bir başka seferinde ise şöyle demiştir: Böyle bir şey, açık seçik bir haram değildir. Onu câiz görüyorum. Sahih ise, hür, müslüman bir kimsenin, müslüman olmayan bir cariyeyi hiç bir şekilde nikanlamasının câiz olmadığıdır. Aynı şekilde müslüman bir cariye ile de açıklamış olduğumuz gibi, âyet-i kerimenin nassı ile tesbit edilen iki şarta bağlı olarak evlenebilir. Âyet-i kerimede geçen "el-anet (günaha düşme korkusu)" zina demektir. Eğer hür kadınla evlenme imkânı bulamıyor, bununla birlikte zinaya düşmekten de korkmuyorsa, cariyeyi nikâhlaması câiz değildir. Hür kadın ile evlenme gücü bulunmakla birlikte, zinaya düşmekten korkması halinde de durum böyledir. Hür, Kitab ehlinden bir kadını nikâhlayabilecek gücü bulunması ile İlgili açıklamalar ise, bir sonraki başlığın konusudur. 2. Kitab Ehli Hür Kadını Nikâhlayabilecek Durumda Olan Bir Kimse Cariye ile Evlenir mi? Hür ve Kitab ehli bir kadınla evlenebilme imkânı olan bir kimsenin cariye ile evlenebilmesi hususunda ilim adamlarının farklı görüşleri vardır. Denildiğine göre, cariye ile evlenir. Çünkü müslüman cariye, hiçbir zaman kâfir kadın gibi değildir. Çünkü mü’min bir cariye, hür müşrik bir kadından hayırlıdır. İbnü'l-Arabî de bu görüşü tercih etmiştir. Yine denildiğine göre, Kitab ehli olan kadın ile evlenir. Çünkü, cariye her ne kadar İmâm dolayısıyla Kitab ehli kadından daha faziletli ve üstün ise de, kâfir kadın da hür olmakla ondan üstündür ve hür kadın bu durumda zevce olur. Aynı şekilde onun oğlu da hür olur ve köleleştirilmez. Cariyenin çocuğu ise köleleştirilir. İşte mezhebin benimsediği asıl kaidelerine uygun olan görüş budur. 3. Cariye Üzerine Hür Kadınla Evlenmenin Hükmü: İlim adamları, cariye üzerine, durumdan haberdar olmayan hür bir kadınla evlenenin hükmü hakkında farklı kanaatlere sahiptir. Bir kesim nikâh sabittir, demektedir. Said b. el-Müseyyeb, Atâ b. Ebi Rebah, Şâfiî, Ebû Sevr ve Rey ashâbı böyle demiştir. Hazret-i Ali'den de bu görüş rivâyet edilmiştir. Hür kadının, durumu bildiği takdirde muhayyer olacağı da söylenmiştir. Diğer taraftan kadın, hangi hususlarda muhayyerdir? Bu konuda ez-Zührî, Said b. el-Müseyyeb, Mâlik, Ahmed ve İshak der ki; Onunla beraber kalmak, yahut ondan ayrılmak hususunda muhayyerdir. Abdulmelik ise der ki; Cariyenin nikâhını kabul etmek yahut onu fesh etmek hususunda muhayyerdir. Nehaî ise der ki: Eğer cariye üzerine hür kadın ile evlenecek olursa, ondan çocuğu olması hali müstesna cariyeden ayrılır. Eğer çocuğu varsa, birbirlerinden ayrılmazlar. Mesrûk ise der ki: Cariyenin nikâhı fesholunur. Çünkü bu, meyte gibi zaruret dolayısıyla mubah kılınmış bir husustur. Zaruret kalktı mı, mübahlık da ortadan kalkar. 4. Nikâhı Altında İki Cariye Varken, Hür Kadınla Evlenme Hali: Nikâhı altında iki cariye bulunup, hür kadın bunlardan birisini bilir, diğerinden haberdar değilse, muhayyerdir Nitekim eğer hür bir kadın üzerine cariye ile evlenecek olur ve hür kadın buna razı olursa, sonra bir cariye ile daha evlenir yine razı olursa, sonra üçüncü bir cariye ile daha evlenip de bu sefer bunu reddederse, hür kadının muhayyerlik hakkı vardır. O halde, iki cariye ile evli olduğunu bilmeyip yalnızca birisi ile evli olduğunu bilirse, yine durum böyle olur, İbnü’l-Kasım der ki; Mâlik dedi ki: Bizim bu meselelerde hür kadının muhayyerliğini kabul edişimizin sebebi, bizden önce ilim adamlarının böyle söylemiş olmasıdır. O, bununla Said b. el-Müseyyeb, İbn Şihab ve diğerlerini kastetmektedir. Mâlik ise der ki: Şayet onların bu dedikleri olmasaydı ben bunu helâl görecektim. Çünkü bu Allah'ın Kitabında helâldir. Eğer hür kadın ona yeterli gelmiyor, bir diğerine ihtiyaç duyuyor, fakat diğer kadına da mehir verme gücü yoksa, cariye ile evlenmesi caizdir. Bu, Kur:ân-ı kerimin zahirine göre dört kadın ile evleninceye kadar böyledir. Bu görüşü Mâlik'ten İbn Vehb rivâyet etmiştir. İbnül-Kasım’ın Mâlik'ten rivâyetine göre ise, yaptığı bu nikâhı geri çevrilir. İbnü’l-Arabî der ki: Delil bakımından birincisi daha sahihtir. Ayrıca Kur'ân-ı Kerîm’de olan da budur. Çünkü, muhakkak, sebebe razı olan bir kimse, ona bağlı olarak oıtaya çıkacak sonuçlara da razı olur ve onun muhayyerliğinin bulunmaması gerekir. Çünkü, o kadın, onu dört kadın ile nikâhlanma hakkına sahip olduğunu bilmektedir. Ayrıca hür bir kadın ile evlenme gücü olmadığı için cariye ile evlendiğini bilmektedir. Allah'ın o kadın hakkında koştuğu şart, bizzat kadının kendisi için koştuğu şart gibidir. Yüce Allah'ın şartlarında ise, o kadının, o şartları bilmesine itibar edilmez. İşte bu, bu konuda tahkikin en ileri derecesidir, insaf da bu görüşü kabul etmeyi gerektirmektedir. 5. Aynı Anda Nikâhı Altında Tutabileceği Cariye Sayısı: Yüce Allah'ın: "el-Muhsanât" âyetinde kastedilenler, hür kadınlardır. Buna delil ise, yüce Allah'ın: "Mü’min cariyelerinizden" âyeti ile, cariyeleri zikretmiş olması buna delildir. Bir kesim ise; burada muhsanat'tan kasıt, iffetli kadınlardır, demiştir. Ancak bu zayıf bir görüştür. Çünkü, cariyeler de bu açıklamanın kapsamına girer. O bakımdan Kitab ehli cariyelerini nikâhlamayı da câiz görürler, mü’min kadınlardan fuhuş yapanlarla nikâhlamayı ve Kitab ehli kadınlarla nikâhlamayı haram kabul ederler. Bu ise, ibn Meysere ve es-Süddî'nin görüşüdür. İlim adamları, hür kadınlarla evlenme gücü bulamayıp, zinaya düşmekten korkan hür bir kimsenin, kaç cariye nikâhlayabileceği hususunda farklı görüşlere sahiptirler. Mâlik, Ebû Hanîfe, İbn Şihab ez-Zührî ve el-Haris el-Uklî: Dört cariye ile evlenebilir, derler. Hammâd b. Ebi Süleyman ise der ki: İkiden fazla cariye nikâhlamaya hakkı yoktur. Şâfıî, Ebû Sevr, Ahmed ve İshak ise der ki: Ancak tek bir cariyeyi nikâhlamak hakkına sahiptir Bu, aynı zamanda İbn Abbâs, Mesrûk ve bir gurubun görüşüdür. Onlar yüce Allah'ın: "Bu içinizden günaha girmekten korkanlar içindir" âyetini delil gösterirler, Bu ise, tek bir cariye nikâhlamak ile ortadan kalkacak bir husustur. 6- Kişi Kendi Öz Cariyesi İle Nikâhlanamaz; Yüce Allah'ın: "Sahib olduğunuz mü’min cariyelerinizden" âyeti, başkasının cariyesi ile evlensin, anlamındadır. Kişinin kendisine ait cariye ile evlenmesinin câiz olmadığı hususunda ilim adamları arasında görüş ayrılığı yoktur. Çünkü haklar (cariye ve zevce haktan) arasında tearuz ve farklılık sözkonusu olur. 7- "Fetâ "Kelimesine Dair Açıklama: Allah'ın: "Cariyelerinizden" kasıt, mülkiyet altında bulunan cariyeler demektir. Bu kelime genç kız, kelimesinin çoğuludur. Araplar, köleye "fetâ, cariyeye de fetât" derler. Sahih hadiste de Hazret-i Peygamber şöyle buyurmaktadır: "Sakın sizden herhangi bir kimse; kölem ve cariyem demesin. Bunun yerine oğlum ve kızım desin." Buhârî, Itk 17; Müslim, Elfüz 13, 15; Ebû Dâvûd, Edeb 75; Müsned, II, 316. 444. 463, 484, 491, 508. Bu Hadîs-i şerîf ileride de gelecektir. Feta ve fetât kelimeleri aynı zamanda gençlik çağının başlangıcında hür çocuklar hakkında da kullanılır, genç ve yaşlı köleler için de kullanılır. 8- Kitab Ehli Cariyelerle Evlenmenin Hükmü: Yüce Allah'ın: "Mü’min cariyelerinizden" âyeti, Kitab ehli olan cariye ile evlenmenin câiz olmadığını açıklamaktadır. Mü’min olma sıfatı, Mâlik ve arkadaşları, Şâfiî ve arkadaşları, Sevrî, Evzaî, Hasan-ı Basrî, Zührî, Mekhûl ve Mücahid'e göre bir şarttır. Aralarında Rey ashâbının bulunduğu ilim ehlinden bir kesim ise şöyle demiştir; Kitab ehli cariyenin nikâhlanması caizdir. Ebû Ömer, (İbn Abdi’l-Berr) der ki: Bu hususta onların bu görüşlerini daha önceden söylemiş bir kimse bilmiyorum. Şu kadar varki, Ebû Meysere, Amr b. Şûrahbil şöyle demiştir: Kitab ehlinin cariyeleri, onların hür kadınları gibidir. Bu görüşün sahipleri derler ki: Yüce Allah'ın: "Mü’min cariyelerinizden" âyeti daha üstün vasfı belirtmek içindir. Yoksa bunların böyle olmıyanları câiz olmıyacağı anlamında bir şart değildir. Bu da yüce Allah'ın: "Şayet adalet yapamayacağınızdan korkarsanız, o zaman bir tane almalısınız" (en-Nisa, 4/3) âyetinde olduğu gibidir, Eğer bir kimse, adalet yapamayacağından korkar ve birden fazla kadınla evlenecek olursa, bu caizdir. Fakat, efdal olan evlenmemesidir. Burada da aynı şekilde, efdal olan mü’min olmayan bir cariye ile evlenmemesidir. Ancak, mü’min olmayan cariye ile evlenecek olursa, bu da caizdir. Delil olarak da, cariyeleri hür kadınlara kıyas etmeleridir. Diğer taraftan yüce Allah'ın: "Mü’min kadınlar" kaydı, hür kadınlar hakkında, Kitab ehli olanlarını nikâhlamayı engellemediği gibi, aynı şekilde cariyeler hakkında da "mü’min" kaydı Kitab ehli cariyelerin nikâhına mani değildir. Eşheb ise, el-Müdevvene'de şöyle demektedir: Müslüman kölenin Kilab ehli bir cariye ile evlenmesi caizdir. O halde ona göre yasak olan, kocanın hem hürriyet hem de din bakımından kadından üstün olması halidir. Diğer taraftan ilim adamları arasında müslüman bir kimsenin, mecusî bir kadını, yahut putperest bir kadını nikâhlamasının câiz olmayacağı hususunda görüş ayrılığı yoktur. Bu gibi kadınları nikâhlamak icma ile haram olduğuna göre, kıyasen ve aklî olarak, onların mülk edinilmeleri (cariye olmaları) suretiyle de onlarla ilişki kurmak haram olur. Tavus'tan, Mücahid, Atâ ve Amr b. Dinar'dan şöyle dedikleri rivâyet edilmiştir: Mülkiyet altında bulunan mecusî cariyenin nikâhlanmasında bir mahzur yoktur. Ancak bu, istisnai (şâz) ve terkedilmiş bir görüştür. Bölge fakihlerinden hiçbir kimse buna iltifat etmiş değildir. Ancak bu görüşün sahipleri yine devamla derler ki: Fakat müslüman olmadıkça onunla ilişki kurması helâl değildir. Bu mesele ile ilgili hususlar, el-Bakara Sûresi'nde yeteri kadar izah edilmiş bulunmaktadır. Allah'a hamdolsun. 9. Üstünlüğün Ölçüsü Takvadır: Yüce Allah'ın: "Allah Îmanınızı çok iyi bilendir" âyetinin anlamı şudur; Allah, bütün işlerin gizliliklerini en iyi bilendir. Zahiri durumları ise size aittir. Hepiniz Âdem'in çocuklarısınız, Allah nezdinde sizin en değerli olanınız, en takvalı olanınızdır. O halde, zaruret olduğu takdirde cariyelerle evlenmekten çekinmeyiniz. Velev ki esaretten yeni kurtulmuş olsun, yahut dilsiz ve benzeri bir durumda olsun. Bu ifadelerde bir cariyenin imanının, kimi zaman bazı hür kadınların imanından daha üstün olabileceğine dikkat de çekilmektedir. 10. Cariye ile Evlenme Hakkındaki İslâm Öncesi Telakkilerin Reddi; Yüce Allah'ın: "Kiminiz, kimînizdensiniz" âyeti mübtedâ ve haberdir. Zeyd, evdedir demek gibi. Yani siz Âdem'in çocuklarısınız. Siz, mü’min kimselersiniz anlamında olduğu da söylenmiştir, İfadede takdim ve tehir olduğu da söylenmiştir. Bu görüşe göre anlam şöyledir: Sizden hür ve mü’min kadınları nikâhlama gücüne sahip olamayanlar, biriniz ötekinin cariyesini nikâhlasın: Bu, bunun cariyesini, öbürü de Öbürünün cariyesini. Buna göre "kiminiz" ifadesi, (uygun) fiili ile ref edilmişti); ki, bu fiil de "nikâhlasın" anlamındaki fiildir. Bu ifadeden maksat, cariyenin çocuğunu iyi görmeyen ve onu ayıplayarak, ona "el-Hecîn (Arap'ın, Arap olmayandan doğma çocuğu, melez)" ismini veren Arapların ruhlarını bu işi kabul edecek hale getirmek için hazırlamaktır. Şeriat, cariyeyi nikâhlamanın câiz olduğu hükmünü getirince, onlar bu işin hoş görülmemesinin anlamsız olduğunu öğrendiler. Fakat, cariyenin seviye olarak aşağıda görülüp, hür bir erkeğin zaruret olmadıkça onunla evlenmesi câiz görülmemiştir. Buna sebep ise, doğacak çocuğun köleleştirilmesi ve cariyenin mevlâsının (efendilerinin) hizmeti ile meşgul olması dolayısıyla devamlı olarak kendisini kocasına veremeyeceği gerçeğidir. 11. Cariyeler Sahiplerinin İzni İle Nikâhlanır: Yüce Allah'ın: "Onları velilerinin izniyle nikâhlayın" âyeti; onlara sahip olanların velayet ve izniyle nikâhlayın demektir. Köle de aynı şekilde efendisinin izni olmadıkça evlenemez. Çünkü köle, mülkiyet altındadır. Onun böyle bir yetkisi yoktur Bedenî tümüyle bu mülkiyet kapsamındadır. Ama aralarındaki fark şudur: Köle efendisinin izni olmaksızın evlenecek olur ve efendisi bunu geçerli kabul ederse, o nikâhı caizdir. Mâlik ve Rey ashâbının görüşü budur. Aynı zamanda bu, Hasan-ı BaSrî'nin, Atâ b. Ebi Rebah'ın, Said b. el-Müseyyeb'in, Şüreyh ve eş-Şa'bi’nin de görüşüdür. Cariye ise, sahiplerinin izni olmaksızın evlenecek olursa, bu nikâh festi edilir, efendinin onu geçerli kabul etmesiyle geçerli olmaz. Çünkü, cariyede dişilik özelliğinden dolayı, sözkonusu olan velayet eksikliği kesinlikle nikâh akdinin gerçekleşmesine engeldir. Bir başka kesim ise şöyle demektedir: Köle efendisinin izni olmaksızın nikâhlanırsa, nikâhı fesh olunur. Bu, Şâfiî, Evzaî ve Dâvûd b. Ali'nin görüşüdür. Derler ki; Eğer nikâh esnasında bizzat hazır ise, efendinin bunu geçerli kabul etmesi câiz değildir Çünkü, fasid akdin sonradan geçerli kabul edilmesi sahih bir davranış değildir. Eğer, köle nikâhlanmak istiyor ise, bunu, izlenmesi gereken yolla gerçekleştirmelidir. Müslüman ilim adamları icma ile şunu kabul ederler: Efendisinin izni olmaksızın kölenin nikâhı câiz değildir, ibn Ömer bu şekilde nikâhla evlenen köleyi zani sayar ve ona had uygulardı. Bu Ebû Sevr'in de görüşüdür. Abdurrezzak da, Abdullah b. Ömer (b. Hafs b. Âsım b. Ömer)'den, o, Nafi’den, o da İbn Ömer'den; ayrıca, Ma'mer'den, o, Eyyub’dan, o, Nafı'den, o da İbn Ömer'den naklettiğine göre, İbn Ömer, kendisinin izni olmaksızın nikâh yapmış bir kölesini aldı ve ona had uyguladı, nikâhladığı kadın ile onu birbirinden ayırdı ve o nikâhladığı kadına (cariyeye) verdiği mehri iptal elli. Yine Abdurrezzak der ki: Ayrıca bize, İbn Cüreyc, Mûsa b. Ukbe'den haber verdiğine göre, Mûsa ona Nafi'den, o, İbn Ömer'den bildirdiğine göre, İbn Ömer, velisinin izni olmaksızın kölenin nikâhının zina olduğu görüşünde idi ve onun görüşüne göre böyle bir köleye had vurulmalıdır. Her ikisinin nikâhlamasını sağlayanların da cezalandırılacağı kanaatine sahipti. (Yine Abdurrezzak) dedi ki: Bize İbn Cüreyc de Abdullah b. Muhammed b. Akîl'den şöyle dediğini haber verdi: Ben Cabir b. Abdullah'ı şöyle derken din ledim: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurduki: "Herhangi bir köle efendisinin izni olmaksızın nikâhlayacak olursa, o kişi zinakârdır." Ebû Dâvûd, Nikâh 14; Tirmizî, Nikâh 21; Dârimî, Nikâh 40; Münned, III, 377; Beyhaki, Sünen, VII, 205. Ömer b. el-Hattâb (radıyallahü anh)'dan da şöyle dediği nakledilmektedir: Böyle bir kimse, haram bir nikâh yapmıştır. Eğer efendisinin izniyle nikâh yapacak olursa, o takdirde boşama, ferc kimin için helâl ise, onun elindedir. Beyhakî, Sünen, VII, 206. Ebû Ömer der ki: Hkaz ve Irak bölgelerinin fukahalarının tümünün görüşü budur. Boşama yetkisinin efendinin elinde olduğu hususunda İbn Abbâs'tan farklı rivâyet gelmemiştir. Cabir b. Zeyd ve bir gurup da bu hususta ona tabi olmuşlardır. Bu ise İlim adamlarına göre nazarı itibara alınmaması gereken şaz görüşlerdendir. Zannederim, İbn Abbâs bu hususta, yüce Allah'ın: "Allah şöyle bir misal gösterdi: Hiçbir şeye gücü yetmeyen, başkasının mülkiyetînde olan bir köle..." (en-Nahl, 16/75, ayrıca bk. aynı âyetin tefsirinde 2 ve 3. başlıklar) âyetini tevil ederek bu hükme varmış olmalıdır. İlim ehli ise, kölenin nikâhının, efendisinin izniyle olması halinde câiz olduğunu icma ile kabul etmişlerdir. Şayet fâsid bir nikâh yapacak olursa, Şâfiî der ki: Eğer nikâhladığı ile gerdeğe girmemişse, kadına hiçbir şey verilmez. Şayet gerdeğe girmişse, azad edildiği takdirde ona mehir vermesi gerekir. Bu, Şâfiî mezhebindeki sahih görüştür Aynı zamanda, Ebû Yûsuf ve Muhammed'in de görüşüdür. Onlara göre de azad edilinceye kadar mehir vermek yükümlülüğü yoktur Ebû Hanîfe der ki: Onunla gerdeğe girecek olursa, kadına mehir vermesi gerekir. Mâlik ve Şâfiî der ki: Köle, iki kişinin ortak mülkiyetinde ise, sahiplerinden birisi evlenmesi için ona izin verse, o da nikâhlansa, nikâh batıldır. Cariye ise, nikâh hususunda, sahiplerinden izin ister, onlar da izin verirse bu nikâhı caizdir. İsterse, akdi fiilen kendisi gerçekleştirmesin, bunun yerine nikâh akdini yapacak kimseleri görevlendirmiş olsun. Yüce Allah'ın: "Mahirlerini de güzellikle kendilerine verin" âyeti nikâhta mehrin vacib oluşuna ve mehrin cariyeye ait olduğuna delil vardır. "Güzellikle: Maruf ile" âyetinin anlamı ise, şeriate ve sünnete uygun surette veriniz, demektir. Bu da, cariyelerin aldıkları mehre, efendilerinden daha bir hak sahibi olmalarını gerektirir. Mâlik'in görüşü de budur. Kitabu'r-Ruhun (Rehinler Bahsi)'inde der ki: Efendinin, cariyesinin mehrini alıp, onu çeyizsiz bırakma hakkı yoktur. Şâfiî ise der ki: Mehir efendiye aittir. Çünkü o, bir ivazdır, Cariyeye aît olamaz. Bunun asıl dayanağı ise malın aslında (radıyallahü anhkabesinde, yani cariyenin kendisinde) faydalanma hakkına sahip olmaktır. Cariyenin burada sözkonusu edilmesi ise, mehrin ona sebep vatib oluşundan dolayıdır. Kadı İsmail ise, Ahkâm adlı eserinde şunu zikretmektedir: Bazı İrak âlimleri, bir kişi cariyesini kölesiyle evlendirecek olursa, ona mehir verilmeyeceğini iddia etmişlerdir. Ancak bu görüş, Kitap ve sünnete muhaliftir der ve bu konuda uzun uzun açıklamalarda bulunur. 13. Evlenileceklerin İffetli Olma Gereği: Yüce Allah'ın: "Zinadan kaçman, gizli dost edinmeyen, namuslu kadınlar olmaları halinde" âyetinde geçen muhsanât: namuslu kadınlar" iffetli kadınlar demektir. El-Kisâî: "İffetli, namuslu kadınlar" kelimesinin Kur'ân-ı kerîmde geçtiği her yerde, "sâd" harfini esreli okumuştur. Bundan tek istisna ise, yüce Allah'ın: "İçinizden hür olan kadınlar" âyetidir. (Burada bu kelimenin "sâd" harfini üstün okumuştur) Diğerleri ise, bu kelimeyi, Kur'ân-ı kerîmde geçtiği her yerde (sâd harfini.) üstün olarak okumuşlardır. Daha sonra yüce Allah: "Zinadan kaçınan" yani zina etmeyen, yani açıktan açığa zinada bulunmayanlar olarak diye buyurmaktadır. Çünkü cahiliye dönemi insanları arasında açıktan açığa zina eden kadınlar vardı, Bu kadınların tıpkı baytarların bayrakları gibi, dikili bayrakları olurdu. "Gizil dost edinmeyen"; hayasızlık ve fuhuş yapmak için arkadaşları, dostları bulunmayan kimseler demektir. "Dostlar" anlamına gelen kelimesinin tekili şeklinde gelir. Kişinin arkadaşına bu isim verilir. tabiri İse, çokça arkadaşları bulunan kimse hakkında kullanılır. Bu açıklamalar, Ebû Zeyd'den nakledilmiştir. Denildiğine göre, "Müsâfiha", açıktan açığa zina eden kadın demektir. Yani bu iş için kendisini kiralayan kadın demektir. Dostu olan kadın ise, bu işi gizlice yapan kadın demektir. Bir diğer görüşe göre "Müsâfiha (zina eden) kadın" herkesle zina yapan, dostu bulunan kadın ise, tek bir kişi ile zina eden kadın demektir. Araplar, alenî zinayı ayıplarlar, fakat dost edinmeyi ayıplamazlarch. Daha sonra ise îslâm bütün bunları kaldırds. İşte İbn Abbâs ve diğerlerinden nakledildiğine göre, yüce Allah'ın: "Gizlisiyle, açığıyla fuhşiyata yaklaşmayınız" (el-En’âm, 6/151) âyeti bu hususta nâzil olmuştur. 14. Köle ve Cariyelerin Zina Cezası: Yüce Allah'ın: "Şayet evlendikten sonra..." âyetindeki kelimenin hemzesini, Âsım, Hamza ve Kisâî üstün olarak, diğerleri ise, ötre olarak okumuşlardın Üstün ile okuyuşun anlamı, "o cariyeler müslüman olurlarsa" ötre ile okumanın anlamı; "o cariyeler evlendirilirlerse" şeklindedir. Müslüman bir cariye zina edecek olursa, hür kadına verilen zina cezası olan celdin yarısı verilir. Cumhûrun, yani İbn Mes'ûd, Şa'bî, ez-Zührî ve diğerlerinin görüşüne göre, cariyenin muhsan olması, müslüman olması demektir. Buna göre, kâfir bir kadın zina edecek olursa, had vurulmaz. Bu da İbnü’l-Münzir'in zikrettiğine göre, Şâfiî'nin görüşüdür. Başkaları ise, cariyenin muhsan olması demek, hür bir erkekle evlenmesi demektir. Buna göre, evli bulunmayan müslüman cariye zina edecek olursa, ona had yoktur. Bunu da Saîd b. Cübeyr, el-Hasen ve Katade söylemiştir İbn Abbâs ve Ebû'd-Derdâ'dan da bu görüş rivâyet edildiği gibi, Ebû Ubeyd de böyle demiştir. Ebû Ubeyd der ki: Ömer b. el-Hattâb (radıyallahü anh)'dan rivâyet edildiğine göre, ona cariyeye vurulacak had hakkında soru sorulmuş, o da şöyle demiştir; "Cariye başının üzerindeki kürkü evin arkasında bırakmıştır." el-Asmaî der ki: Burada kürk (el-Ferva), başın üzerindeki deridir. Ebû Ubeyd der ki: Burada Hazret-i Ömer, bizzat bu deriyi kast etmemiştir. Kadın, evin arka tarafında başının derisini nasıl bırakabilir ki? Şu kadar var ki, bu bir örneklendirmedir. O, bununla başörtüsünü kastetmiştir. Cariyenin üzerinde başörtüsü ve hicabın söz konusu olmadığını, cariyenin sahiplerinin gönderdikleri her yere çıkıp gittiğini, bundan imtina edemediğini, böylelikle de zinadan kaçınma gücü bulunmayan yere dahi gidebileceğini İfade etmek istemektedir. Koyun gütmek, vergi ödemek ve benzeri işler gibi. Sanki Hazret-i Ömer, zina etmesi halinde, işte bu husus dolayısıyla üzerinde had olmadığı görüşüne sahip gibidir. Bir başka kesim ise şöyle demektedir: Cariyenin muhsan olması, evlenmesidir. Şu kadar var ki, sünnet-i seniyye ile had, evli bulunmayan müslüman cariye hakkında vacibtir. Nitekim, Buhârî ve Müslim'in Sahih'lerinde yer aldığına göre: Ey Allah'ın Rasulü, cariye muhsan değilken zina ederse, ne olur? diye sorulması üzerine, o da: Cariyeye had vurulmasının vacib olduğunu belirtmiştir. El-Buhârî, Itk 17, Buyû’ 66, Hudûd 35; Müslim, Nikâh 52;Ebû Dâvûd, Hudûd 32, İbn Mâce, Hudud 14; Dârimî, Hudûd 18; Muvatta’', Hudûd 14; Müsned, II, 249, 386, 422, IV. 116, 117, 343, VT, 65. ez-Zührî der ki: Evli cariyeye, Kur'ân-ı kerîmin nassı gereği had uygulanır. Evli bulunmayan müslüman cariyeye ise, hadis gereği had uygulanır. Kadı İsmail de, yüce Allah'ın: "Şayet evlendikden sonra" âyeti hakkında müslüman olmalarından sonra diye açıklayanların bu açıklaması, uzak bir ihtimaldir der. Çünkü, daha önce yüce Allah'ın: "Sahib olduğunuz mü’min cariyelerinizden" âyetinde îmanları sözkonusu edilmiştir. Şu kadar var ki, bunun evli olmaları demek olduğunu söyleyip, evlenmedikçe de cariyeye had uygulanmayacağı görüşünde olanlar, Kur'ân-ı Kerîmin zahirinden anlaşılan kanaati benimsemişlerdir. Zannederim, bunlar da bu hadisi bilmiyorlardı. Bize göre durum şöyledir: Cariye, eğer evli olduğu takdirde zina edecek olursa, Allahın Kitabı gereğince ona celde vurulur. Şayet evlenmeksizin zina edecek olursa, bu sefer Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın hadisi gereğince yine ona celde vurulur, fakat onun için recm sözkonusu değildir. Çünkü recm ikiye bölünemez. Ebû Ömer (İbn Abdi’l-Berr) der ki: Yüce Allah'ın âyetinin zahiri, müslüman dahi olsa, evlenmedikçe cariye hakkında haddin sözkonusu olmamasını gerektirmektedir. Ancak sünneti seniyye, muhsan olmasa (evlenmese) dahi cariyeye celde vurulacağını ifade etmiştir. O halde bu fazladan bir beyandır. Derim ki: Mü’minin sırtı, yasak bölgedir. Yakîn olmadıkça mubah olmaz-İhtilaf bulunması halinde ise yakîn yoktur. Ancak, sahih sünnette bu hususla celde cezası gelmeseydi bu böyle olacaktı. Doğrusunu en iyi biten Allah'tır. Ebû Sevr de İbnü'l-Münzir'in naklettiğine göre şöyle demiştir: İkisinin (köle ile cariyenin) recmedilecekleri hususunda (Fukahâ) ihtilaf halinde iseler de, ikisinin de muhsan olmaları halinde recm olunurlar. Şu kadar var ki, eğer recmolunmayacaklarına dair bir icma varsa, icmaı kabul etmek daha uygundur. 15- Köle ve Cariyelere Zina Haddini Kim Uygular: İlim adamları, zina eden köle ve cariyelere haddi kimin uygulayacağı hususunda farklı görüşlere sahiptir. İbn Şihâb der ki: Zina eden köle ve cariyeyi, sahiplerinin cezalandırması şeklinde sünnet uygulana gelmiştir. Ancak onların durumları, sultana (yönetici ve hakime) götürülecek olursa, herhangi bir kimse onun önüne geçmek hakkına sahip değildir. Bur Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in: "Sizden herhangi birinizin cariyesi zina edecek olursa, ona haddi uygulasın" Buhârî, Itk 17, Hudud 35; Müslim, Hudûd 30-32, Ebû Dâvûd, Hudûd 32; Tirmizî, Hudûd 13; İbn Mâce Hudûd; Dârimî, Hudûd 18; Muvatta’, Hudûd 14; Müsned, IV, 116, 117, 343, VI, 65 (aynı manada yakın lâfızların). âyetinin muktezasıdır. Hazret-i Ali de irad ettiği hutbesinde şöyle demiştir Ey insanlar, kölelerinize haddi siz uygulayınız. Onlardan muhsan olana da, olmayana da. Çünkü Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'a ait olan bir cariye zina etmişti. O da bana ona celde vurmamı emretti. Bir de baktım ki, henüz yeni doğum yapmış. Ona celde vuracak olursam öldürmekten korktum. Bunu Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e nakledince, iyi ettin diye buyurdu. Hadisi Müslim, Hazret-i Ali'ye mevkufen rivâyet etmiştir. Müslim, Hudûd 34; Tirmizî, Hudud 13; Müsmd, I, 156. Nesâî bu hadisi müsned olarak zikreder ve şöyle der: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurduki: "Sağ ellerinizin malik olduklarına hadleri uygulayınız. Onlardan muhsan olanına da, olmayanına da." Ebû Dâvûd, Hudûd 32; Müsned, I, 145. İşte bu, efendilerin malik oldukları kimselere muhsan olanlarına da, olmayanlarına da haddi uygulayacaklarına dair açık bir nasstır. Mâlik (radıyallahü anh) dedi ki: Efendi, zina eden kölesine, şarap içen ve zina iftirasında bulunan kölesine şahitlerin şahidük etmesi halinde had uygular. Fakat, hırsızlık halinde elini kesemez. Onun elini İmâm keser. Bu, el-Leys'in de görüşüdür. Ayrıca, ashâb-ı kiramdan bir topluluktan kölelerine had uyguladıklarına dair rivâyetler gelmiştir. İbn Ömer ve Enes bunlar arasındadır. Ashâb-ı kiram arasından bu hususta onlara muhalefet eden yoktur. İbn Ebi Leylâ'dan da şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Ensar'ın geri kalanlarına yetiştim. Onlar, zina etmesi halinde cariyelerine meclislerinde (had) vuruyorlardı. Ebû Hanîfe ise der ki: Kölelere de, cariyelere de hadleri, zinada olsun, sair haddi gerektiren suçlarda olsun veli değil, sultan (devlet yetkilisi) uygular. Bu el-Hasen b. Hayy'in de görüşüdür. Şâfiî ise der ki: Haddi gerektiren her hususta, köleye haddi mevla uygular ve (hırsızlık yaparsa) onun elini keser. Şâfiî zikrettiğimiz hadisleri delil göstermiştir. es-Sevrî ve Evzaî de zina etmesi halinde ona had uygular demektedir. Hadislerin muktezası da budur. Doğrusunu en iyi bilen Allahtir. Kölelerin sürgüne gönderilmesi ile ilgili açıklamalar da bu sûrede (4/16. âyet, 6, başlıkta) geçmiş bulunmaktadır. 16. Zina Edip Had Uygulanmadan Azad Edilen Cariyenin Durumu: Bir cariye, zina ettikten sonra, efendisi ona had uygulamadan önce azad edilirse, artık efendinin ona had uygulama yetkisi kalmaz. Bu hususnezdindesabit olduğu takdirde ise, ona sultan had uygular. Şayet zina eder, sonra evlenirse, artık efendisinin ona yine had uygulama yetkisi -kocasının hakkı dolayısıyla- yoktur. Çünkü bu haddin kocaya da zarar verme ihtimali vardır. Bu, Mâlik'in görüşüdür. Şu kadar varki, kocanın da aynı efendinin mülkiyetinde olmaması gerekir. Eğer, koca da aynı efendinin mülkiyetinde ise, o takdirde efendinin ona had uygulaması câiz olur. Çünkü her ikisinin (zina eden cariyenin de, kocasının da) hakkı efendilerinin hakkıdır. 17. Köle Zina Ettiğini İkrar Ederse: Köle zina ettiğini İkrar edip, efendisi bunu kabul etmezse, ikrarı dolayısıyla köleye had uygulamak icabeder. Efendinin bunu inkâr etmesine de bakılmaz. Bu hususta ilim adamları arasında icma vardır. Müdebber (azad edilmesi efendisinin ölümü şartına bağlanmış) köle, ummuîveled (efendisinden çocuğu olan cariye), mükâtep (belli bir bedel ödemek şartıyla azad edilmesi yazışma ile tesbit edilmiş,) köle ve bir bölümü azad edilmiş kölenin durumu da böyledir. Yine icma ile şunu kabul etmişlerdir: Cariye zina edip de sonra azad edilecek olursa, ona cariyelere uygulanan had uygulanır. Eğer, azad edildiğini bilmediği halde zina eder, sonra da bu durumu öğrenir ve ona (cariye) haddi uygulanmış ise, bu takdirde hür bir kadına uygulanan haddin geri kalan kısmı da tamamlanır. Bunu İbnü'l-Münzir zikretmiştir. 18. Efendinin Zina Eden Köle ve Cariyesini Affetmesinin Hükmü: İlim adamları zina eden köle ve cariyesini af etmesinin hükmü hususunda farklı görüşlere sahiptirler. Hasan-ı Basrî affetmek hakkına sahiptir derken, ondan başkaları, haddi uygulamaktan başka bir şey yapamaz. Tıpkı sultanın öğrenmesi halinde haddi uygulamamak imkânına sahip olmadığı gibi. Efendi de ona, haddi uygulaması icabettiği takdirde cariyesini af edemez, derler. Bu da Ebû Sevr'in görüşüne göre böyledir. İbnü'l-Münzir der ki: Biz de bu görüşteyiz. 19. Köle ve Cariyelere Hadlerin Yarısının Uygulanması ve Hikmeti: Yüce Allah'ın: "Onlara, hür kadınlara verilen cezanın yarısı verilir" âyetindeki "cezadan kasıt, celdedîr. "Hür kadınlar"dan kasıt ise, burada hür ve bakire olanlardır. Çünkü, evli ve hür kadının recmedilmesi gerekir. Eecm ise bölünme kabul etmez. Bakireye, evli olmasa dahi muhsana denilmesinin sebebi, daha sonra muhsan olacağından dolayıdır. Nitekim kurbanlığa, kurban edilmeden önce, "udhiye" denilir. İneğe de, henüz daha toprağı altüst etmeden önce (toprağı altüst eden anlamında) "musîra" denilir. Buradaki "el-Muhsanât"ın evli kadınlar anlamına geldiği de söylenmiştir. Çünkü Hadîs-i şerîfte, muhsan kadınlar hakkında sopa vurmak ve recm cezasının olduğu belirtilmiştir. Recm İse, bölünme kabul etmediğinden dolayı, geriye onlar (zina eden cariyeler.) hakkında dövmenin yarısı ceza olarak kalmaktadır. Cariyelerin hadlerinin eksilmesindeki faydaya gelince: Cariyelerin hür kadınlardan daha zayıf oluşudur. Şöyle de denilmektedir: Cariyeler hür kadınların vardıkları gibi murİsimlerina varamazlar. Yine şöyle denilmiştir: Ceza da nimete göredir. Nitekim yüce Allah'ın, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın hanımlarına hitaben şöyle dediği görülmüyor mu: "Ey Peygamber hanımları, sizden kim apaçık bir hayasızlık işlerse, onun için azâbı iki kat arttırılır..," (el-Ahzab, 33/30) Çünkü, Peygamber hanımlarının nimeti daha fazla olduğundan, onların cezaları da daha ağır olarak tesbit edilmiştir. Cariyelerin de sahip oldukları nimetler daha az olduğundan, cezaları da daha azdır, Âyet-i kerimede özel olarak cariyelerin haddi zikredilmiş, fakat kölelerin haddi zikredilmemiştir. Çünkü, kölelerin de, cariyelerin de haddi eşittir: Zina da elli celdedir. Zina iftirası ve içki içmek te, kırk celdedir. Çünkü cariyenin haddi, köleliğin eksikliği dolayısıyla eksilmiştir. O bakımdan mülkiyet altında olmak gerekçesiyle, erkek köleler de bunun kapsamına girmiştir. Nitekim Hazret-i Peygamberin: "Her kim bir köledeki ortaklık hissesini azad edecek olursa..." Buhârî, Şerike 5, 14, ilk 5; Müslim, Itk 1, Eymân 47, 48, 51; Ebû Dâvûd, Itk 6; Tirmizî, Ahkam 14; Nesâî, Buyû’ 105,106; İbn Mâce, Itk 7; Müsned, I, 56, 15, 112. âyetinin kapsamına cariyeler de girmiştir. İşte bu, ilim adamlarının asıl anlamında kıyas ismini verdikleri şeydir. Yüce Allah'ın: "Muhsan kadınlara iftira atanlar..." (en-Nûr, 24/4) âyeti de bu kabildendir. Bunun kapsamına ileride yüce Allah'ın izniyle, Nûr Sûresi'nde (bk, en-Nûr, 24/4. âyet, 3- başlıkta) açıklanacağı üzere, muhsan olan erkekler de kati olarak girmektedir. 20- Zina Eden Cariyeyi Satmanın Hükmü: İlim adamları, icma ile şunu kabul etmişlerdir: Zina eden cariyeyi satmak, o cariyenin sahibi için bağlayıcı ve vacib değildir. Bununla birlirke onu satmasını tercih etmişlerdir. Zira Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur; "Sizden herhangi birinizin cariyesi, zina edip de, zinası açıkça ortaya çıktığı takdirde ona had vursun. Bununla birlikte onu, bundan dolayı bir daha azarlayıp yüzüne vurmasın. Sonra bir daha zina edecek olursa, yine ona had vursun ama, onu azarlayıp zina ettiğini yüzüne vurmasın. Sonra üçüncü bir defa daha zina edecek ve zinası açıkça ortaya çıkacak olursa, kıldan bir ip karşılığında dahi olsa artık onu salıversin." Bu hadisi, Müslim, Ebû Hüreyre'den rivâyet etmiştir. Buhârî, Hudûd 36, Buyû’ 66,110; Müslim, Hudûd 30-32; Ebû Dâvûd, Hudûd 32; Tirmizî, Hudûd 13; Müsned, II, 249, 494. Zahiriler ise, dördüncüsünde zina ettiği takdirde satmanın vacib olduğunu söylemişlerdir. Dâvûd ve diğerleri bunlar arasındadır. Çünkü Hazret-i Peygamber: "Onu satsın" ve "sonra onu örülmüş bir ip karşılığında dahî olsa satınız" diye buyurmuştur, İbn Şihab der ki: Üçüncü defadan sonra mı, dördüncü defadan sonra mı (satın) dediğini bilemiyorum, Böyle bir cariyeyi satacak olursa, zina ettiğini bildirir, Çünkü bu gizlenmesi helâl olmayan kusurdur. Eğer; hadisten maksat, zina eden cariyenin uzaklaştırılmasıdır. Onu satanın zina ettiğini bildirmesi vacib kabul edilirse, herhangi bir kimse onu satın almaz. Halbuki biz onu uzaklaştırmakla emrolunmuşuz, denilecek olursa, buna cevap şudur: Böyle bir cariye, bir maldır ve zayi edilmez. Çünkü malın zayi edilmesi yasaklanmıştır. Başıboşla bırakılmaz. O takdirde bu, onunla zinaya bir teşvik ve buna bir İmkân hazırlamak olur. Her zaman için de haps olunamaz. Çünkü o takdirde onun efendisine sağlayacağı menfaat ortadan kalkmış olur. Geriye onu satmaktan başka çare kalmamaktadır. Olur ki, ikinci efendi onunla ilişki kurmak suretiyle iffetini korur, yahut alabildiğine ona göz-kulak olur da böyle bir iş yapmasına engel olur. Özetle söylenecek olursa, sahiplerin değişmesi ile durumunda da değişmeler olabilir. Doğrusunu en iyi bilen Allah’tır. 21. Bekârlığa Katlanmak, Cariyelerle Evlenmekten Hayırlıdır: Yüce Allah'ın: "Sabretmeniz ise, sizin için daha hayırlıdır" âyetinin anlamı şudur: Bekârlığa sabredip katlanmak, cariyeyi nikâhlamaktan hayırlıdır. Çünkü cariye ile evlenmek, doğan çocuğun köleleşmesi sonucunu verir. Oysa, kişinin kendisini koruması ve üstün ahlâkî değerlere sahiplenmeye devam etmesi, bayağılıklara düşmekten daha iyidir. Ömer (radıyallahü anh)'ın şöyle dediği rivâyet edilmektedir: Hür herhangi bir kimse, bir cariye ile evlenecek olursa, kendisini yan yanya köleleştirmîş demektir. Yani kendi çocuğunu köle yapar. O bakımdan böyle bir şeye karşı direnmek ve sabretmek, çocuğun köleleşmemesi için daha faziletlidir. Saîd b. Cübeyr de der ki: Cariyeyi nikâhlamak ancak, zinaya bir yakınlıktır. Yüce Allah da: "Sabretmeniz ise sizin için daha hayırlıdır" yani cariyeleri nikâhlamadan durmanız daha hayırlıdır, diye buyurmuştur, İbn Mâce'nin Sünen'inde ed-Dahhâk b. Müzahim'den şöyle dediği rivâyet edilmektedir: Ben Enes b. Mâliki şöyle derken dinledim: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ı şöyle buyururken dinledim: "Her kim temiz ve arındınlmış olarak Allah'ın huzuruna çıkmak istiyorsa, hür kadınlarla evlensin." İbn Mâce, Nikâh 8. Bunu Ebû İshak es-Sa'lebi de, Yûnus b. Mirdas yoluyla rivâyet etmiştir ki, Yûnus, Enes'in hizmetçisi idi. (Ebû İshak) şunu da ekler: Ebû Hüreyre dedi ki; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ı şöyle buyururken dinledim: "Hür kadınlar evin salâhı, cariyeler ise evin helaki -veya- evin fesadıdırlar" el-Azîzî, es-Sirâcu'l-Münir, Şerhu'l-Câmii's-Sağîr, II, 220. |
﴾ 25 ﴿