33

Anne-babanın ve yakın akrabanın terk ettiklerinden her biri için mirasçılar (mevâli) kıldık. Yeminlerinizin bağladığı kimselere de nasiblerini verin. Muhakkak Allah herşeye şâhid olandır.

Bu âyete dair açıklamalarımızı beş başlık halinde sunacağız:

1. Âyetin Nüzul Sebebi:

Şanı yüce Allah, her bir insanın mirasçılarının ve mevâlîsinin (yakınlarının) olduğunu açıklamaktadır O halde her birisi Allah'ın kendisi için paylaştırmış olduğu mirastan paylar alsın ve bir diğerinin malını temenni etmesin. Buhârî, Kitabul-Feraiz'de Saîd b. Cübeyr'den gelen rivâyetle yüce Allah'ın:

"Anne-babanın ve yakın akrabaların terk ettiklerinden her biri için mirasçılar (mevalî) kıldık. Yeminlerinizin bağladığı kimselere de..," âyeti hakkında İbn Abbâs'ın şöyle dediğini nakletmektedir: Muhacirler, Medine'ye geldiklerinde, Ensar, Muhacir'e akrabası dururken mirasçı olurdu. Buna sebep ise, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın aralarında kurduğu kardeşlik akdi idi.

"Yakın akrabaların terkettiklerinden her biri için mirasçılar kıldık" âyeti nâzil olunca, ondaki bu hükmü

"Yeminlerinizin bağladığı kîmselere de nasiblerini verin" âyeti nesh etti. Buhârî, Ferâiz 16; Tefsir 4. süre 7

Ebû'l-Hasen b. Battal der ki: Bütün Buhârî nüshalarında;

"Her biri için mirasçılar (mevali) kıldık" âyetini:

"Yeminlerinizin bağladığı kimselere de..." âyeti nesh etmiştir şeklînde naklolmuştur. Doğrusu ise, nesh eden ayetin:

"Her biri için mirasçılar (mevâlî) kıldık" âyeti, nesh olunanın ise:

"Yeminlerinizin bağladığı kimselere de..." âyetinin mensûh olduğudur. Taberî de böylece rivâyet etmiştir. Taberî, V, 53; İbn Hacer, Fethu'l-Bâri, XII, 30 vd.

Selefin Cumhûrunun da bu:

"Yeminlerinizin bağladığı kimselere de..." anlamındaki âyetini nesh eden âyetin, el-Enfâl Sûresi'nde yer alan:

"yakın akrabalar, Allah'ın Kitabı gereğince birbirlerine daha yakındırlar" (el-Enfal, 8/75) âyeti olduğunu söyledikleri rivâyet edilmiştir. Bur İbn Abbâs, Katade ve Hasan-ı Basrî'den rivâyet edildiği gibi, Ebû Ubeyd'in "en-Nâsîh ve'l-Mensûh" adlı eserinde kaydettiği görüş de budur.

Ayet-i kerîme ile ilgili bir diğer görüş daha vardır: Bunu ez-Zührî, Said b. el-Müseyyeb'den rivâyet etmiştir, Said der ki: Yüce Allah, cahiliyye döneminde kendi öz çocuklarından başka evlat edinip, İslam geldikten sonra miras bırakacak olanlara evlâtlıklarına vasiyetle bir pay vererek, miraslarının yakın akrabalarına ve asabelerine verilmesini emretmektedir. Bir başka kesim de: Yüce Allah'ın:

"Yeminlerinizin bağladığı kimselere de..." âyeti muhkemdir. Mensûh değildir demektedir. Yüce Allah, mü’minlere yeminleri ile bağlandıkları kimselere yardım ve nasihat ve buna benzer hakkettikleri paylarını vermelerini emretmektedir. Bunu, Taberîyine İbn Abbâs'tan nakletmektedir. "Yeminlerinizin bağladığı kimselere de" yardım, nasihat, onlara bağışlarda bulunmak, gözetmek, onlara vasiyette bulunmak suretiyle

"nasiplerini verin" Miras, artık sozkonusu değildir. Bu, aynı zamanda Mücahid ve es-Süddî'nin de görüşüdür.

Derim ki; en-Nehhâs bunu tercih etmiş ve Saîd b. Cübeyr'den de rivâyet etmiştir. Neshe dair rivâyet sahih değildir. Çünkü, Taberî'nin naklettiğine göre, İbn Abbâs'ın da açıkladığı gibi, âyetlerin arasını telif etmek mümkündür, Buhârî bunu, Kitabu't-Tefsirinde rivâyet etmiştir. Buhârî, Tefsir 4. sûre 7. İleride Allah'ın izniyle el-Enfâl Sûresi'nde (8/75. ayet, 6- başlıkta) Zevil-Erham'ın mirasına dair açıklamalar gelecektir.

2. Yeminlerle Bağlantılar:

Arapça'da; Her biri, bütünü, Arap dilinde kuşatıolık ve genellik anlamını ifade eder. Bu kelime tek başına geldi mi, tüm nahivcilere göre, iradede mutlaka hazfedilmiş bir söz takdir edilir. Kimileri "herbirine uğradım" tabirini kutlanmıştır; Önce ve sonra kelimeleri gibi.

Âyette hazfedilen kelimenin takdiri de "Her bir kimse için mevâir yani mirasçılar kıldık" şeklindedir.

"Yeminlerinizin bağladığı kimselere" de kastedilen, Katade'den nakledildiğine göre, hilf (yemin antlaşması.) İle yapılan bağlantılar kastedilmektedir. Şöyle ki, bir kişi bir diğer kişi ile akidleşerek şöyle derdi: Kanım senin kanın, benim yıkmam senin yıkmandır. (Yani biz birbirimize yardımcı ve destek oluruz). İntikamım senin intikamın, Savaşım senin Savaşın, barışım senin barışındır. Sen de bana mirasçı olursun, ben de sana. Benden dolayı sen takibata uğrarsın ve senden dolayı da ben takibata uğrarım. Benim yerime sen diyet Ödersin, ben de senin yerine diyet öderim. O takdirde böyle bir antlaşmalıya (el-Halif) diğer anlaşmalının mirasının altıdabiri verilirdi. Daha sonra bu nesh edildi.

3. Müşterek (birkaç mana için kullanılan); Mevlâ ve Veli Lâfızları:

Yüce Allah'ın:

"Mevâlî" lâfzı ile ilgili olarak şunu belirtelim ki, mevlâ lâfzı birkaç mana hakkında kullanılan müşterek bir lafındır. Azad edene de, edilene de mevlâ ismi verilmiştir. el-Mevlâ el-Esteİ ve el-Mevlâ el-Âlâ da denilir. Yardımcı olan kimseye de mevla denilir. Nitekim yüce Allah'ın:

"Ve çünkü kâfirlerin ise mevlası yoktur." (Muhammed, 47/11) âyetinde olduğu gibi. Amca oğluna da mevla denilir, komşuya da mevla denilir. Yüce Allah'ın:

"Herbiri için mevâlî (mevlalar) kıldık" âyetine gelince, burada maksat asabe bağlandır. Çünkü Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "(Alacakları belli olan. mirasçıların aldıkları) paylardan arta kalan en evla erkek asabeye verilir" buyurmuştur. Buhârî, Ferâiz 15, Müslim, Ferâiz 2-4; Ebû Dâvûd, Feraiz 7; Tirmizî, Fey 8; İbn Mâce, Ferâiz 10; Dârimî, Ferâiz 28; Müsned, I, 292, 313, 325 (bu manada).

Bilindiği gibi ilim adamlarının çoğunluğunun görüşüne göre esfel mevla değil de âlâ mevla asabelerdendir. Çünkü, azad eden kişi hakkında sözkonusu olan mana, onun azad ettiği kimse üzerinde bir nimete sebep olduğudur. Âdeta onun için bu nimeti icadeden kimse gibidir. İşte bu husus dolayısıyla onun mirasına, (yani âla mevlâ diye bilinen) azad eden, esfel mevla diye bilinen azad edilenin mirasına hak kazanmıştır.

Tahâvî, el-Hasen b. Ziyad'dan şunu nakletmektedir: Esfel mevlâ da âlâ mevlâdan miras alır. Bu hususta da şu rivâyeti delil gösterir: Adamın birisi kölesini azad ettikten sonra vefat etti ve azad ettiği kimseden başkasını da geriye bırakmadı. Tahâvi, Şerhu Meâni'l-Âsar, IV, 403. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), onun. mirasını azad edilene verdi. Tahavî der ki: Bu hadis ile tearuz eden bir şey yoktur. O halde bu hadis gereğince hüküm vermek gerekir. Diğer taraftan bizler, köleyi azad edeni, azad ettiği köleyi var eden (varlığına sebep olan) bir kimse gibi kabul edersek, o takdirde onun bu durumu babanın durumuna benzer, Mevlây-ı esfelin (yani azad edilen kölenin) durumu da oğlun durumuna benzer. Bu da mirasta aralarında eşitliği gerektirir. Ve aslolan da aradaki bir ilişkinin genel kapsamlı olarak görülmesidir. Haberde de: "Bir kavmin mevlâsı (azadlısı) onlardandır" Buhârî, Ferâiz, 24; Ebû Dâvûd, Zekat 29; Nesâî, Zekât 91; Tirmizî, Zekât 21; Müsned, VI, 8, 10. denilmektedir.

Buna muhalefet eden Cumhûr ise şöyle der: Miras akrabalık bağını gerektirir. Ortada akrabalık diye bir şey yoktur. Şu kadar var ki, bizler azad edene miras verileceğini, onun azad ettiği kimseye bir ihsanda bulunmasından dolayı kabul etmiş bulunuyoruz. Böyle bir durum ise, mevlây-ı esfel olan (azad edilen) hakkında sözkonusu edilemez. Oğula gelince, babasının halefi ve onun yerini tutan kişi olması, bütün insanlar arasında öncelikle onun hakkında sözkonusudur. Azad edilen kimse ise, kendisini azad eden kişinin yerine geçme selahiyetınde değildir. Çünkü, azad eden kişi, ona ihsanda bulunmuştur- Şeriat da onu, azad edilen kölesinin mirasında daha bir hak sahibi kılmak suretiyle ona mukabelede bulunmuştur. Bu husus ise, mevlây-ı esfelde sözkonusu olamaz. Böylelikle ikisi arasındaki fark ortaya çıkmaktadır. Doğrusunu en iyi bilen Allahtır.

4- Kıraat Farkları:

Yüce Allah'ın:

"Yeminlerimizin bağladığı kimselere..." âyetini Ali b. Kebşe, Hamza'dan çoğul ifade etmek üzere "kâf" harfini şeddeli olarak; çokça bağladığı" diye okumuştur. Şu kadar varki, Hamze'den meşhur olan kıraat "kâf" harfi şeddesiz olarak Yeminlerinizin bağladığı" diye okuduğudur. Aynı zamanda bu Âsım'ın ve el-Kisaî’nin de kıraatidir. Bu ise uzak bir kıraattir. Çünkü muakade (akidleşme) ancak iki ve daha çok kişi tarafından yapılır. Bunun da babı (fala) (mufâla) dır. Ebû Cafer en-Nehhâs der ki: Hamza'run kıraati, Arapça açısından bir parça kapalı olsa da, biraz kaideleri zorlamaktadır.

Bu okuyuşa göre ifadenin takdiri: Yeminlerinizin kendileriyle antlaşma akdettiği kimseler" demek olup, iki mef'ûle geçiş yapmış (teaddi etmiş)dir. Bu da: Yeminlerinizin kendileri lehine antlaşma akdettiği kimseler" takdirindedir.

Bu ise, Allah'ın:

"Onlara ölçü ile...verdiklerinde" (el-Mutaffifin, 83/3) âyetinde olduğu gibidir. Anlamı: Onlara ölçü ile verdiklerinde" takdirinde olup, ikinci mef'ûl hazf edilmiştir. Sana ölçtüm" denilince Sana bundan ölçtüm" demektir.

(Âyet-i kerimede) birinci (yani kendilerine akid yaptığınız kimseler anlamını ifade eden) mef’ûlün hazfedilmiş olması, sıla cümlesine bitişik oluşundan dolayıdır.

5- Ahidlerinize Bağlı Kalınız:

Yüce Allah'ın:

"Allah, herşeye şâhid olandır" âyeti Allah, sizin onlarla yaptığınız akidlere şahiddir ve O, akidlere tamı tamına bağlı kalmayı sever demektir.

33 ﴿