34Erkekler kadınlar üzerine yöneticidirler (kavvâmdırlar). Bu, Allah'ın bazılarını bazılarına üstün kılmış olmasından ve erkeklerin mallarından infak etmelerinden dolayı böyledir. İyi kadınlar itaatli olan ve Allah'ın korumasıyla kendileri de gizli olanı koruyanlardır. Serkeşliklerinden endişe ettiğiniz kadınlara öğüt verin; kendilerini yataklarında yalnız bırakın; (nihayet) dövün. Eğer size itaat ederlerse, artık aleyhlerine yol aramayın. Şüphe yok ki Allah, çok yücedir, çok büyüktür. Bu âyete dair açıklamalarımızı onbir başlık halinde sunacağız: Yüce Allah'ın: "Erkekler kadınlar üzerine yöneticidirler" âyeti mübtedâ ve haberdir. Yani erkekler kadınların nafakalarını sağlar, onları gereği gibi korur ve himaye ederler. Aynı şekilde yöneticiler, ümerâ ve gazaya çıkanlar da erkekler arasından çıkar. Kadınlar hakkında bu durum sözkonusu değildir.: Kavvam ve Kayyım (yönetici ve işleri çekip çeviren) ifadeleri aynı anlamda kullanılır. Ayeti kerîme, Sâ'd b. er-Rabr hakkında nâzil olmuştur. Hanımı, Zeyd b. Harice b.'Ebi Züheyr kızı olan Habibe, ona karşı serkeşlik etmiş, o da ona bir tokat atmıştı. Babası ise şöyle dedi: Ey Allah'ın Rasûlü, kızımı ben onun nikâhı altına verdim, o da kalktı, onu tokatladı. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber: "Kocasına kısas yapsın" diye buyurdu. Kocasına kısas yapmak üzere babasıyla geri dönüp gidince, Hazret-i Peygamber: "Geri dönün. İşte Cebrâîl bana gelmiş bulunuyor" dedi. Yüce Allah da bu âyet-i kerimeyi indirdi. Hazret-i Peygamber şöyle buyurdu: "Biz bir iş murad ettik, Allah da ondan başkasını murad etti" Bir diğer rivâyette ise: "Ben bir iş diledim. Allah'ın dilediği ise, hayırlı olandır" diye buyurdu. Ve verdiği birinci hükmü bozdu. el-Vahidi, Esbâbu Nuzüli'l-Kur’ân, s.155. Şöyle de denilmiştir: İşte bu red olunan hüküm hakkında yüce Allah'ın: "Sana o Kurân'ın vahyi tamamen ulaştırılmazdan önce de, onu (okumakta) acele etme" (Tâ-Hâ, 20/114) âyetinin nâzil olduğu da söylenmiştir. İsmail b. İshak şunu zikreder: Bize Haccac b. el-Minhâl ile Âl-im b. el-Fadl -ki lâfız el-Haccac'ındır- anlattı dedi ki; Bize Cerir b. Hazini anlattı, dedi ki: Ben el-Hasen'i şöyle derken dinledim: Bir kadın Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelip şöyle dedi: Kocam yüzüme bir tokat vurdu, Hazret-i Peygamber: "O takdirde ona kısas uygulamam gerekir" diye buyurunca, yüce Allah: "Sana o Kur'ân’ın vahyi tamamen ulaştırlmazdan önce onu (okumakta) acele etme." (Tâ-Hâ, 20/114) ayetini indirdi Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) da: "Erkekler, kadınlar üzerine yöneticidirler" ayeti nâzil oluncaya kadar hüküm vermemişti. Suyûti, ed-Dürru'l-Mensur, 111, 513 Ebû Ravk der ki: Bu âyet-i kerîme, Ubey kızı Cemile ile kocası olan Sabit b. Kays b. Şemmas hakkında nâzil olmuştur. El-Kelbv de der ki: Bu âyet-i kerîme, Muhammed b. Mesleme'nin kızı Âmira ile onun kocası Sa'd b. er-Rabî hakkında nâzil olmuştur. Bu âyetin nüzul sebebinin daha önce naklettiğimiz Ummu Seleme'nin sözü olduğu da söylenmiştir. Az önce geçen 32, âyet 1. başlığa bakınız. Bu durumda, ayetlerin İfade düzeni ve aralarındaki ilişki şöyle açıklanabilir: Kadınlar, miras hususunda erkeklerin üstün kılınışından sözetmeleri üzerine: "Allahın kendisiyle kiminizi kiminize üstün kıldığı şeyleri temenni etmeyin" (en-Nisa, 4/32) âyeti nâzil oldu. Daha sonra yüce Allah, erkekleri miras hususunda kadınlara üstün kılmasının, erkeklerin mehir vermek ve kadınların nafakasını, sağlamak yükümlülükleri dolayısıyla olduğunu beyan etmektedir. Diğer taraftan erkeklerin bu şekilde üstün kılınmalarının faydası, neticede kadınlara racidir. Şöyle de denilmektedir: Erkeklerin aklî olgunluk ve idarecelik bakımından bir üstünlükleri vardır. İşte bundan dolayı kadınlar üzerinde yöneticilik hakkı erkeklere verilmiştir. Yine denildiğine göre erkeklerin, kadınlarda bulunmayan bir şekilde ruhi bakımdan ve karakter itibariyle bir üstünlükleri vardır. Çünkü erkeklerin karakterinde (tabiatında) hararet ve kuruluk baskın olduğundan dolayı, erkekte bir kuvvet ve bir çetinlik bulunur. Kadınların karakterinde ise baskın olan, nemlilik ve soğukluktur, O bakımdan, yumuşaklık ve zayıflık anlamındaki hususlar karakterlerinde yer eder. Bu bakımdan, erkeklere, kadınlar üzerinde kıyam (yöneticilik, işlerini görüp gözetme) hakkı verilmiştir. Yüce Allah'ın: "Mallarından infak etmelerinden dolayı da böyledir" âyeti dolayısıyla da bu hak onlara verilmiştir. 2- Erkeklerin Hanımlarını Te'dip Hakkı ve Sınırı: Bu âyet-i kerîme, erkeklerin hanımlarını te'dip edebileceklerine delildir. Kadın kocasının haklarını koruduğu takdirde, erkeğin, hanımı ile kötü geçinmemesi gerekir. "Kavvâm" ifadesi, fa'âl vezninde mübalağa ifade eden bir kelime olup, bir şey üzerinde durmak, onu gözetmek, bütün gayreti ile onu korumak, ona nezaret etmek anlamındadır. Erkeklerin kadınlar üzerinde kaim olmaları, işte bu çerçeve içerisindedir. Erkeğin, kadının işlerini çekip çevirmesi, onu te'dip etmesi, evinde tutması, onu (gereksiz yere) dışarı çıkmaktan alıkoyması ile olur. Kadının da kocasına itaat etmesi ve masiyet olmadığı sürece emrini kabul etmesi görevidir. Buna gerekçe olacak fazilet, nafakayı karşılama yükümlülüğü, akıl, cihad, miras, emr-i bilmaruf ve nehy-î anılmünker hususlarında daha güçlü oluşu olarak gösterilmiştir. Bazıları sakallı oluşu da üstünlükte gözönünde bulundurmuş ise de, bunun hiç bir kıymeti yoktur. Çünkü, bir kimsede sakal bulunmakla, sözünü ettiğimiz hususların hiçbirisi bulunmayabilir. el-Bakara Sûresi'nde bu kanaati reddeden açıklamalar (2/ 228. âyet, 3. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır. 3. Erkek Karısının Nafakasını Sağlayamazsa, Kadının Nikâhı Feshetme Hakkı Doğar mı? İlim adamları, yüce Allah'ın: "Mallarından infak etmelerinden dolayı böyledir" âyetinden şunu anlamışlardır: Koca, hanımıma nafakasını vermekten acze düşerse, artık onun üzerinde yönecici (kavvâm) olamaz. Onun üzerinde kavvâm olamayacak olursa, o takdirde kadın, bu nikâh akdini feshetmek hakkına sahip olur. Çünkü kendisinden dolayı nikâhın meşru kılındığı maksat ortadan kalkmıştır. İşte bu bakımdan da, nafakayı ve kadının giyimini sağlamak hususunda zorlanması halinde, nikâhın feshedilmesinin sabit olduğuna açık bir delalet vardır. Bu, Mâlikî ve Şâfiî'nin de görüşüdür. Ebû Hanîfe ise, nikâh feshi olmaz demiştir. Buna sebep ise, yüce Allah'ın: "Eğer o darlık içindeyse, geniş bir zamana kadar mühlet veriniz" (el-Bakara, 2/280) âyetidir. Buna dair açıklamalar yine bu sûrede de önceden geçmiş bulunmaktadır. 4- İyi Kadınların Bazı Özellikleri: Yüce Allah’ın: "İyi kadınlar, itaatli olan ve Allah'ın korumasıyla kendileri de gizli olanı koruyanlardır" âyetinde iyi kadınların durumu haber verilmektedir. Bundan maksat ise, kocaya itaati ve malında kocasının hazır olmaması halinde, kadının kendi nefsinde kocanın hakkım yerine getirmeyi ennr etmektir. Ebû Dâvûd et-Tayalisî'nin Müsned'inde, Ebû Hüreyre (radıyallahü anh)'dan şöyle dediği rivâyet edilmektedir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: "Kadınların hayırlısı, kendisine baktığın, zaman seni sevindiren, emir verdiğin zaman sana itaat eden, yanında hazır olmadığın takdirde de kendi nefsinde ve senin malında seni (haklarını) koruyan kadındır." Daha sonra şu: "Erkekler, kadınlar üzerine yöneticidirler..." ayetini sonuna kadar okudu. Ebû Dâvûd, Zekât 32; İbn Mâce, Nikâh 5. Hazret-i Peygamber, Hazret-i Ömer'e şöyle demiştir: "Kişinin en hayırlı hazinesinin ne olduğunu sana bildireyim mi? O, saliha kadındır. Kocası ona baktığında onu sevindirir. Ona emrettiğinde ona itaat eder, yanında hazır bulunmadığında da onu korur." Bu hadisi de Ebû Dâvûd rivâyet etmiştir Ebû Dâvûd, Zekât 32; İbn Mes'ûd'un mushafında îyi kadınlaritaatlıolan... koruyanlardır" âyeti şeklindedir. Bu şekildeki bir çoğul kalıbı ise, dişilere has bir kalıptır. İbn Cinnî der ki: Cem'i teksir (yani İbn Mes'ûd'un Mushaf'ında kine uygun çoğul) mana itibari ile daha uygun bir lâfız görünmektedir. Çünkü bu çoğul şekli, çokluk anlamım vermektedirki, burada maksat olarak gözetilen de odur. Allah'ın koruması ile" âyetindeki "mâ" edatı mastar manasını veren "ma"dır. Yüce Allah'ın kendilerini koruması sebebiyle... demektir- Bunun; Ki o; anlamında olması da doğru bir mana olur. O takdirde, Allah'ın koruduğu" kelimesindeki ait zamir nasb zamiri olur. (Yani Allah'ın kendisini koruması ile., anlamına gelir). Ebû Cafer'in kıraatinde lafzatullah mansup olmak üzere Allah'ı (onun hükümlerini) korumasıyla" şeklindedir. en-Nehhâs der ki; Ancak lafzatullahın merfu olarak okunması daha açıktır. Yani o kadınlar, Allah'ın koruması, yardımı ve doğrultması sayesinde kocalarının hazır olmamaları halinde, kocalarının haklarını koruyanlardır, anlamındadır. Bunun şu anlama geldiği de söylenmiştir: Allah'ın onları mehirleri ve geçimleri konusunda koruması dolayısıyla... Yine bunun şu anlama geldiği de söylenmiştir: Allah'ın onlardan korumalarım istediği kocalarına ait emanetleri yerine getirmeleri sebebiyle... Lafzatullahın üstün olarak okunmasının anlamına gelince: Onların, Allah'ı yani O'nun emrini yahut dinini korumaları suretiyle demektir. Bu okuyuşun takdiri ile ilgili olarak da: "Onların, Allah'ı (emrini yahut dinîni) korumaları sebebiyle" şeklinde olduğu da söylenmiştir. Bu şekilde çoğulken daha sonra tekil olarak gelmiştir. Nitekim şöyle denilmiştir: "Başa gelen musibetler onu helâk etti(ler)" Bu okuyuşun anlamı: Allah'ı (dinini) korumak suretiyle... şeklinde olduğu da söylenmiştir. 5. Serkeşliğin ve Ondan Endişe Etmenin Mahiyeti: Yüce Allah'ın: "Serkeşliklerinden endişe ettiğiniz kadınlara." âyetinde geçen O kadınlar, O kadın, kelimesinin çoğuludur. Buna dair açıklamalar daha önceden geçmiştir, İbn Abbâs der ki; "Endişe ettiğiniz, korktuğunuz" âyeti burada bildiğiniz ve kat'i olarak İnandığınız anlamındadır. Bu kelimenin asıl anlamı üzere kullanıldığı da söylenmiştir en-Nüşûz (mealde: serkeşlik etmek) kelimesi, isyan etmek demektir. Yeryüzünün tümsekçe yeri demek olan den alınmıştır. Bir kimse, oturur iken kalkıp ayakta durursa; denilir. Yüce Allah'ın: "Kalkın denildiğinde de kalkıverin ki..." (el-Mücâdele, 58/11) âyetindeki "kalkmak" da buradan gelmektedir. Yani Savaşa, yahut yüce Allah'ın emirlerinden herhangi bir emir için kalkın, demektir. Âyet-i kerimenin anlamı ise: Allah'ın kendilerine farz kıldığı kocaya itaat hususunda isyan etmelerinden, serkeşlik edip kabarmalarından korktuğunuz kadınlar, demektir. Ebû Mansur el-Lüğavî der ki: Nüşûz, eşlerden her birisinin ötekinden hoşlanmaması demektir. Burada "ze" harfi yerine "sad" harfi geldiği takdirde, o zaman geçimi kötü olan kadın hakkında kullanılan bir fiil olur. İbn Faris der ki: Kadının nüşûz etmesi, kocasına karşı sert ve zorlu bir hal alması demektir Erkeğin nüşûz etmesi ise; karısını dövmesi ve ona ağır davranması, ondan uzak durması demektir. İbn Cüreyc der ki, bu fiilin kadın hakkında kullanılıp, son harfinin "ze" olması da "sad" olması da aynı anlamı ifade der. "Öğüt verin" âyetinden kasıt, Allah'ın Kitabı ile onlara öğüt verin, demektir. Yani onlara, Allah'ın kendileri için vacib kılmış olduğu güzel arkadaşlık, koca ile güzel geçimi hatırlatın, kocasının, kendisi üzerindeki üstünlüğünü itiraf etmesi gerektiğini hatırlatın. Öğüt verirken ayrıca der ki: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: "Herhangi bir kimseye secde etmesini emredecek olsaydım, kadına, kocasına secde etmesini emr ederdim."; Ebû Dâvûd, Nikâh 40; Tirmizî, Rada 10; İbn Mâce, Nikâh 4, Müsned, IV, 381, V, 228. VI. 76. "Kadın, deve sırtında olsa dahi, kendisini kocasından uzak tutamaz"; İbn Mâce, Nikâh 41, Müsned, IV; 381. "Herhangi bir kadın, kocasının yatağından ayrı olarak geceyi geçirecek olsa, sabahı edinceye kadar melekler ona lanet eder." Hadisi, Süyûtî'nin belirttiğine göre Hatîb, Enes'ten '"Herhangi bir kadın, kocasının izni olmaksızın evinden dışarı çıkacak olursa, evine geri dönünceye yahut kocası ondan razı oluncaya kadar yüce Allah'ın gazabı içerisindedir" anlamında rivâyet edilmiştir. (el-Azizi, el-Sirâcu’l-Munîr Şerhu'l-Câmi's'-Sağir II. 103.) Bir rivâyette de şöyle denilmektedir: "Geri dönünceye ve elini kocasının eline koyuncaya kadar..." diye buyurmaktadır. Bu ve buna benzer âyeti hatırlatarak (ona öğüt verir). 7. Te'dip Kastıyla Kadınları Yataklarında Yalnız Bırakmak: Yüce Allah'ın: "Kendilerini yataklarında yalnız bırakın" âyetine gelince, "yataklarda" anlamına gelen kelimesini İbn Mes'ûd, en-Nehaî ve başkaları tekil olarak Yatakta" diye okumuşlardır. Âdeta bunu çoğul anlamını da ifade eden cins ismi gibi kabul etmişlerdir. Yatakta terk etmek (hecr) ise, onunla birlikte yatıp, cima etmeksizin ona sırtını dönmesi demektir. Bu açıklama İbn Abbâs ve başkalarından nakledilmiştir. Mücahid der ki: Onlarla yattığınız yerler arasında bir mesafe bulunsun. Bu açıklamaya göre, ifadede hazfedilmiş bir sözün varlığı kabul edilir Bunu da., uzaklık anlamına gelen hecr etmekten “.....”6 onlardan uzak durun ifadesi desteklemektedir. Onu hecr etti, ondan uzaklaştı, ondan Hak düştü anlamındadır. Kadından uzak durmak İse, ancak onunla birlikte yatmayı terketmekle mümkün olur. Bu anlamdaki bir açıklamayı, ibrahim en-Kehaî, en-Nehaî, Katâde ve Hasan-ı Basrî de yapmış olup, İbn Vehb ve İbnü’l-Kasım da bunu Mâlik'ten rivâyet etmiştir. İbnü'l-Arabî de bunu tercih edip şöyle demiştir: Bunlar buradaki emri maksadı daha çok gerçekleştirecek olan manaya hamletmişlerdir. Bu da: Allah yolunda ondan uzak dur, demene benzer. İmâm Mâlik'in kabul ettiği asıl da budur, Derim ki: Bu güzel bir görüştür. Koca, kadının yatağından yüz çevirecek olursa, kadın kocasını seven birisi ise, bu ona ağır gelir ve doğru yola döner. Şayet ona buğzeden birisi ise, böylece kadının serkeşliği açıkça ortaya çıkar. Böylelikle serkeşliğin ondan olduğu da netlik kazanmış olur. Buradaki ‘in çirkin söz demek olan "el-hucr" den geldiği de söylenmiştir. Yani onlara sert ve kaba söyleyiniz, bununla birlikte cima ve başka maksatla onlarla beraber yatınız- Bu anlamda açıklamayı Süfyan yapmıştır, İbn Abbâs'tan da rivâyet edilmiştir. Şöyle de denilmiştir: Yani siz, onları evlerinde sağlamca bağlayınız. Bu da hicâr diye bilinen devenin kendisiyle bağlandığı ip olan ip ile "deveyi hecr etmek" tabirinden alınmış bir açıklamadır. Bu, Taberînin tercihidir. Taberî, bu tercihi yapmakla birlikte, diğer görüşleri de tenkid etmektedir. Ancak onun bu açıklaması tartışılır bir açıklamadır, Nitekim, Kadı Ebû Bekir b. el-Arabî de, Ahkâmu.’l-Kur'ân adlı eserinde bu görüşünü reddederek şunları söylemektedir: Kur'ân ve sünneti çok iyi bilen bir alimin nasıl bir tökezlemesidir ki bu? Onu, böyle bir açıklamaya iten ise, İbn Vehb'in, Mâlik'ten rivâyet ettiği garip bir Hadîs-i şerîftir. Buna göre, Ebû Bekr es-Sıddık'in kızı ve ez-Zübeyr b. el-Avvâm’ın hanımı Esma, evinden dışarı çıkar gezerdi. Nihayet bu hususta ona serzenişlerde bulunuldu. O da, hem kendisine hem de diğer kumasına serzenişte bulundu. Birinin saçını diğerine bağladıktan sonra onları ağır bir şekilde dövdü. Öbür kuması kendisini daha iyi koruyorken, Esma, kendisini korumadığından darbeler daha çok ona isabet ediyordu. Esma bu durumundan babası Ebû Bekr (radıyallahü anh)'a şikayette bulundu. Babası ana şöyle dedi: Kızcağızım sabret. Çünkü Zübeyr salih bir insandır. Belki cennette senin eşin olur. Bana ulaştığına göre, bir koca evlendiği ilk hanım ile cennette de evlenir. Taberî burdan hareketle, bir taraftan lâfzın bu manaya muhtemel olması, diğer taraftarı da ez-Zübeyr'in bu davranışı dolayısıyla bağlayıp düğümleme anlamına geldiği görüşünü ortaya attı ve böyle bir açıklamada bulundu. İlim adamlarına göre, kadından bu şekilde uzak durmanın azami süresi bir aydır. Nitekim Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) da Hazret-i Hafsaya bir sır söyleyip, Hazret-i Âişe de bunu açığa çıkarıp her ikisi de Hazret-i Peygamberin aleyhine birbirine yardıma koyulunca böyle yapmıştı. Bk. et-Takrim, 66/3-4 ayetlerin tefsiri. Bununla birlikte Allah'ın, îlâ yapan (hanımından uzak kalacağına yemin eden) bir kimse için mazeret olarak belirlediği dört aylık süreye kadar bu işi uzatmaz. Yüce Allah'ın: "(Nihayet) onları dövün" âyetine gelince, Allah, kadınlara önce öğüt vermekle işe başlanılmasını, sonra onlardan uzak durmayı emretti. Şayet bunlar fayda vermeyecek olurlarsa, o takdirde dövmeye başvurulur. Çünkü kadını, yola getirecek ve kocasının hakkını ödemeye itecek olan odur. Bu âyet-i kerimede dövmek, etki ve iz bırakmayan, te'dip yollu dövmektir. Bu da, bir kemiğini kırmayan, herhangi bir uzvunu çirkinleştirmeyen dövmedir. Dürtmek ve benzeri şekillerdir. Çünkü bundan maksat salâhtır. Başka birşey değildir. Helâk olma sonucunu verecek bir dövme hiç şüphesiz tazminatı gerektirir. Kur'ân-ı Kerîm öğretmek ve te'dip etmek kastıyla, oğlunu te'dip edenin dövmesi hakkında da bunlar söylenebilir. Müslim'in Sahih'indeki rivâyete göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmaktadır: "Kadınlar hakkında Allah'tan korkunuz. Çünkü sizler onları Allah'ın emaneti ile aldınız. Allah'ın İsmi ile onların ferden size helal oldu. Sizin onlar üzerindeki hakkınız, hoşlanmadığınız herhangi bir kimseye yataklarınızı çiğnetmemeleridir Eğer böyle birşey yapacak olurlarsa, iz bırakmayacak şekilde onları dövünüz." Müslim, Hacc H7; Ebû Dâvûd, Menâsik 56; İbn Mâce, Menâsîk 84; Dârimî, Menâsik 3-4. Bu hadisi Müslim, Hazret-i Cabir'in hacc ile ilgili uzunca hadisi arasında nakletmiştir. Anlamı şudur: Onlarf gerek akrabalarınızdan, gerek yabancı kadınlardan hoşlanmadığınız herhangi bir kimseyi evlerinize almamalıdırlar, işte Tirmizînin rivâyet edip sahih olduğunu belirttiği Amr b. el-Ahvas yoluyla gelen hadis de buna göre yorumlanır. Amr b. el-Ahvas, Veda Haccında, Resûlüllah ile birlikte bulunmuştu. Hazret-i Peygamber, Allah'a hamdu sena etti ve öğütler verip nasihatlarda bulunduktan sonra şöyle buyurdu: "Şu hususa da dikkatinizi çekerim. Kadınlar hakkında birbirinize hayır tavsiye ediniz. Çünkü onlar, sizin yanınızda ashâb gibidirler. Siz onlar üzerinde bundan başka bir şeye sahip değilsiniz. Apaçık bir hayasızlık yapmış olmaları hali müstesna. Böyle bir şey yapacak olurlarsa, yataklarda onlardan uzak durunuz ve onları iz bırakmayacak şekilde dövünüz. Size itaat edecek olurlarsa, onların aleyhlerine bir yol aramayınız. Şunu bilin ki, sizin kadınlarınız üzerinde haklarınız vardır. Kadınlarınızın da sizin üzerinizde bir hakkı vardır. Sizin kadınlarınız üzerindeki hakkınız: Hoşlanmadığınız kimselere yataklarınızı çiğnetmemeleri ve evlerinizde hoşlanmadığınız kimselere izin vermemeleridir. Onların sizin üzerinizdeki haklarına gelince: Giyimlerinde ve yiyeceklerinde onlara iyilikte bulunmanızdır." Tirmizî dedi ki: Bu hasen, sahih bir hadistir. Tirmizî, Radâ 11, Tefsir 9. sûre 2; İbn Mâce, Nikâh 3; Müsned, V, 73. Hazret-i Peygamber'în; "Apaçık bir hayasızlık hadisiyle anlatmak istediği: Kocalarının hoşlanmayıp buğz ettikleri kimseleri evlerine almamaları demektir. Yoksa bundan kasıt zina etmeleri değildir. Çünkü zina haramdır ve bundan dolayı had gerekir. Yine Hazret-i Peygamber şöyle buyurmaktadır: "Maruf olan bir hususta size itaatsizlik ederlerse kadınları, iz bırakmayacak bir şekilde dövünüz." Az önce aynı manayı ihtiva eden hadisler geçti. Atâ (b. Ebi Rebâh) da der ki: İbn Abbâs'a şöyle dedim: İz bırakmayan mek ne demektir. O da, misvak ve benzeri şeyle dövmektir dedi. Yine rivâyet edildiğine göre, Ömer (radıyallahü anh) hanımını dövmüş, bundan dolayı kınanması üzerine şöyle demişti; Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ı şöyle buyururken dinledim: "Erkeğe hanımını neden dövdüğü sorulmaz." 9- İtaat Edenler Aleyhine Yol Yoktur; Yüce Allah'ın: "Eğer size itaat ederlerse" yani serkeşlik etmekten vazgeçer, terkederlerse "artık aleyhlerinde yol aramayın" yani, söz veya iîüle onlara karşs cinayet işlemeyin. İşte bu, onlar üzerinde üstün oluşun vurgulanmasından, te'dip edilmeleri için imkân verilmesinden sonra kadınlara zulmü yasaklayan bir âyettir. Bunun; onların sizleri sevmeleri için onları mükellef tutmayın. Çünkü bu onların elinde olan birşey değildir anlamına geldiği de söylenmiştir. 10- Çok Yüce ve Çok Buyû'k Olan Allah: Yüce Allah; "Şüphe yokki Allah çok yücedir, çok büyüktür" âyeti ile, işaret yoluyla kocalara alçak gönüllü olmalarını, yumuşak davranmalarını emretmektedir. Yani sizler, o kadınlara güç yetiriyor olsanız dahi, Allah'ın kudretini hatırlayınız: Çünkü O'nun kudret elir her kişinin gücü üzerindedir. O bakımdan herhangi bir kimse, hanımına karşı üstünlük taslamaya kalkışmasın. Allah, onu görüp gözetmektedir. İşte bundan dolayı, burada yüce Allah'ın, yücelik ve büyüklükle vasfedilmesi gayet güzel düşmüştür. İbn Mâce, Nikâh 51; Müsned, I, 20. 11. Kadının Serkeşliği Dolayısıyla Kullanılabilecek Haklar: Bu husus böylece sabit olduğuna göre, şunu bil ki: Aziz ve celil Allah, Kitab-ı Kerîminde açıktan açığa dövmeyi yalnız burada ve bir de büyük hadleri gerektiren suçlarda emretmiştir. Böylelikle onların, kocalarına olan masiyetleri ile büyük günahlar işlemekle onaya çıkan masiyeti eşit tutmuş gibidir. Bu konuda da İmâmlara (İslam devletinin yetkililerine) değil de görevi ve yetkiyi kocalara vermiştir. Yüce Allah'ın kadınları kocalara emanet olarak vermesi, bu konuda kocalara güvenmesi sebebiyle de şahid ve beyyineye gerek kalmaksızın; hakimlere değil de kocalara bu yetkiyi vermiştir. el-Mühelleb der ki: Kadınların cima hususunda kocalarından imtina etmeleri dolayısıyla kadınları dövmeyi câiz kılmıştır. Ancak hizmette bulunmaması halinde kadının dövülmesinin vücubu hususunda ihtilâf edilmiştir. Kıyasa göre, cima hususunda İmtina etmesi halinde dövmek câiz ise, kocanın kadın üzerindeki hakkı olan maruf ile hizmet dolayısıyla da dövmesini vacib kılmaktadır. İbn Huveyzimendâd der ki: Serkeşlik etmek, nafaka hakkını da evlilik dolayısıyla sahip olduğu bütün hakları da ortadan kaldırır. Serkeşlik göstermesi halinde kocanın iz bırakmayacak şekilde te'dip edici bir surette serkeşliğinden vazgeçinceye kadar dövmesi, Öğüt vermesi, yatağından ayrı durması caizdir. Serkeşlikten dönecek olursa, bütün hakları da geriye döner. Aynı şekilde, te'dibin gerektirdiği herbir davranış da böyledir Kocanın karısını te'dibi caizdir. Bununla birlikte üstün bir kadının ie'dibİ ile aşağılık birisinin te'dibinde durum farklıdır. Üstün kadının te'dibi kınamaktır. Aşağılık kadının te'dibi ise kırbaçtır. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) da şöyle buyurmuştur; "Kamçısını asıp da aile halkını te'dip edene Allah rahmet buyursun." el-Azizî, es-Sirâcü'l-Munir, II, 291. Yine şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz Ebû Cehm omuzundan asasını bırakmıyan bir kişidir," Müslim, Talâk 36; Ebû Dâvûd, Talâk 39; Tirmizî, Nikâh 38; Nesâî, Nikâh 23; Dârimî Nikâh 7; Muvatta’'', Talâk 67 Beşşar da şöyle demektedir: "Hür olan kimse kınanır, sopa ise kölenin hakkıdır." İbn Dureyd de şöyle demiştir: "Hür kimseye kınamak, devamlı bir engelleyicidir. Köleyi ise sopadan başka birşey engellemez." İbnül-Münzir der ki: İlîm ehli baliğa olmalan halinde bütün hanımların nafakalarının kocalarına ait olduğu ve bunun vücubunu ittifakla kabul etmişlerdir. Bundan tek istisna ise, kocasına karşı serkeşlik eden ve ondan imtina eden kadındır. Ebû Ömer (İbn Abdi’l-Berr) der ki: Gerdeğe girişinden sonra karısı kendisine karşı serkeşlik eden üzerinden, hamile olması hali müstesna, karısının nafakası sakıt olur. Şu kadar var ki, serkeşlik eden kadının nafakası hususunda İbnü'l-Kasım, f'ukaha topluluğuna muhalefet ederek onun da nafakasının vacib olduğunu kabul etmiştir Serkeşlik eden kadın, kocasına itaatle dönecek olursa, bundan sonra o kadının nafakası kocasına vacib olur. Serkeşlik dışında hiçbir sebep dolayısıyla, kadının, kocası üzerindeki nafaka hakkı sakıt olmaz, Hastalık olsun, ay hali olsun, lohusalık olsun, oruç, hac, kocasının yanında bulunmaması, sözünü ettiğimiz hususların dışında, haklı ya da haksız kocasının ondan uzak durması gibi bütün hallerde kadının kocası üzerindeki nafakası sakıt olmaz. |
﴾ 34 ﴿