49O kendilerini temize çıkaranlara bakmaz mısın? Hayır, dilediğini temize çıkaran Allah'tır. Onlara kıl kadar zulmedilmez. Yüce Allah'ın; "O kendilerini temize çıkaranlara bakmaz mısın..." âyetine dair açıklamalarımızı üç başlık halinde sunacağız: 1. Kişinin Kendisini Tezkiye Etmesi: Yüce Allah'ın: "O kendilerini temime çıkaranlara bakmaz mısın?" âyetindeki ifadeler, zahiri itibariyle umumidir. Bununla birlikte tevil âlimlerinden herhangi bir kimse bununla kastedilenlerin yahudiler olduğu hususunda ihtilaf etmemiştir. Şu kadar varki, kendilerini ne ile tezkiye ettikleri hususunda farklı kanaatlere sahiptirler. Katade ve el-Hasen der ki: Burada maksat: "Biz Allah'ın oğullarıyız ve O'nun sevdikleriyiz" (el-Mâide, 5/18) şeklindeki sözleriyle: "Cennet'e ancak yahudi yada Hıristiyan olandan başkası girmez" (el-Bakara, 2/111) şeklindeki sözleridir. ed-Dahhak ve es-Süddî der ki: Maksat onların: Bizim hiçbir günahtınız yoktur. Gündüzün yaptığımız, geceleyin bize mağfiret olunur, geceleyin yaptığımız da bize gündüzün mağfiret olunur. Diğer taraftan bizler, günahsızlık bakımından çocuklara benzeriz, şeklindeki sözleridir. Mücahid, Ebû Mâlik ve İkrime derler ki: Bundan kasıt, onların günahları sözkonusu olmadığından dolayı, namaz kıldırmak üzere çocukları öne geçirmeleridir. Şu kadar varki, âyet-i kerimede bunun kast edildiği uzak bir ihtimaldir. İbn Abbâs der ki: Bundan kasıt onların, bizim Ölmüş atalarımız bize şefaat edecekler ve onlar bizi tezkiye edecekler şeklindeki sözleridir, Abdullah b. Mes'ûd der ki: Burada sözü edilen, onların birbirlerini övmeleridir. Bu da bu hususta yapılan açıklamaların en güzelidir. Çünkü âyet-i kerimenin zahirinden anlatılan budur. Tezkiye (temize çıkarmak) İse, günahlardan arınmış olmak ve uzak olmak iddiasında bulunmaktır. Bu âyet-i kerîme ile yüce Allah'ın: "O halde kendinizi temize çıkarmayın, Övmeyin" (en-Necm, 53/32) âyeti, kişinin kendi diliyle kendisini temize çıkarmaktan, övmekten uzak durmasını asıl temiz ve temizlenmiş olanın filleri güzel olup, yüce Allah'ın temize çıkardığı kimse olduğunu bildirmesini gerektirmektedir. O halde insanın kendi kendisini temize çıkarıp tezkiye etmesine itibar olunmaz. Asıl muteber olan, yüce Allah'ın o kimseyi tezkiye etmiş olmasıdır. Müslim'in Sahihi'nde Muhammed b. Amr b. Atâ'dan şöyle dediği rivâyet edilmektedir: Ben kızıma Berre (iyilikte bulunan) ismini verdim. Ebû Seleme'nin kızı Zeynep bana dedi ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu ismi kullanmayı yasaklamıştı. Bana Berre ismi verilmişti. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) da şöyle buyurmuştu: "Kendinizi temize çıkarmayın, övmeyin. Allah, aranızdan kimin İyilik ehli olduğunu en iyi bilendir." Bu sefer ona: Peki bu kıza ne ad verelim? diye sordular. O da: "Ona Zeynep ismini veriniz" diye buyurdu. Müslim, Âdâb 19. Yakın manada: Buhârî, Edeb 108; İbn Mâce, Edeb 32. Böylelikle Kitap da, Sünnet de, insanın kendi kendisini tezkiye etmesinin yasaklandığına delâlet etmektedir. Şu Mısır diyarında çoğalmış ve yaygınlık kazanmış bulunan ve insanların, tezkiye anlamım veren niteliklerle kendilerini nitelendirmeleri de bu türdendir. Meselâ, Zekiyüddin, Muhyiddin ve buna benzer sıfatlar ve isimler kullanmaları böyledir. Ancak, bu isimleri taşıyanların yaptıkları çirkinlikler çoğalınca, bu niteliklerin asıl anlamlan ile ilgileri kalmadı ve hiçbir şey ifade etmez oldular. 3. Başkasının Tezkiyesi ve Övmesi: Başkasının bir diğerini tezkiye edip övmesine gelince, Buhârî'de Ebû Bekre'den şöyle bir hadis nakledilmektedir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın huzurunda bir adamdan sözedildi. Bir kişi de ondan hayırla sozetti. Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Yazık sana, arkadaşının boynunu kestin -bunu defalarca tekrarladı-. Sizden herhangi bir kimse eğer mutlaka (birisini) övecekse, o takdirde onun böyle olduğu görüşünde ise, sanırım o şöyle şöyledir desin. Onu hesaba çekecek olan Allah'tır Ve Allah'a rağmende kimseyi tezkiyeye kalkışmasın." Buhârî, Şehâdât 16, Edeb 54,95; Müslim, Zflhd 65, 66; Ebû Dâvûd, Edeb 9; İbn Mâce Edeb 36: Müsned, V, 41, 46, 47, 51. Böylelikle Hazret-i Peygamber, kişide bulunmayan niteliklerle başkasını övmeyi ve bunun sonucunda o kişinin kendisini beğenmesine ve büyüklenmesine sebep teşkil etmeyi yasaklamakta ve gerçekten de kendisinin bu konumda olduğunu zannedip, bu halin o kişiyi ameli kaybedip daha da faziletli işlerde bulunmayı terketmeye itecek noktaya getirmesini yasaklamıştır. Bundan dolayı Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Yazık sana, kardeşinin boynunu kestin" diye buyurmuştur. Bir başka hadiste ise, birisini sahip olmadıkları vasıflarla nitelendirmeleri üzerine: "Adamın belini kopardınız" diye buyurmuştur. Buhârî, Şehadet 17, Edeb 54; Müslim, Zühd 67; Müsned, IV, 412 Hazret-i Peygamberin: "Övenlerin yüzüne toprak saçınız" Müslim. Zühd 69: Ebû Dâvûd, Edeb 9; Müsned, VI, 5; ayrıca bk: Zühd 68; Tirmizî, Zühd 55; İbn Mâce Edeb 36. hadisini ilim adamları buna göre tevil etmişler ve bununla başkalarını yüzlerine karşı hak olmayan surette ve onlarda bulunmayan niteliklerle övenlerin kastedildiğini belirtmişlerdir. Onlar böylece, bu övgülerini övdükleri kimseden birşey yemeye ve-kendisiyle fitneye düşürdükleri bir araç haline gelirmiş olurlar. Kişiyi gerçekten sahip bulunduğu güzel fiilleri ve övülmeye değer özellikleri dolayısıyla bu ve benzer işleri yapması için, insanları da benzer hususlarda ona uymaları için bir teşvik olmak üzere övmeye gelince, bu şekilde öven kişi (yasaklanan övücü) meddah durumunda değildir. O kişi hakkında söylediği güzel sözleriyle, onu övmek durumunda olmamış olsa dahi bu böyledir. Bu da niyetlere bağlı bir şeydir. Yüce "Allah ise kimin ifsad edici olduğunu, kimin ıslah edici olduğunu en iyi bilendir" (el-Bakara, 2/220). Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şiirde, hutbelerde, karşılıklı konuşmalarda yüzüne karşı övülmüş olduğu halde, bu şekilde övenlerin yüzüne toprak saçmış da değildir, bunu emretmiş de değildir. Ebû Talib’in (Hazret-i Peygamber hakkında söylediği) bu beyitinde olduğu gibi; "Yüzü suyu hürmetine bulutun yağmuru istenen beyaz tenlidir o. Yetimleri görüp gözeten, dulların sığınağıdır o." Aynı şekilde, el-Abbas'ın ve Hassan'ın şiirlerinde onu övmeleri de bu kabildendir. Yine Kâ'b b. Züheyr de onu övmüştür. Bizzat kendisi de ashâbını övmüş ve şöyle buyurmuştur: "Sizler tama edilecek şeyler oldu mu sayıca azsınız, fakat başkalarını dehşete düşüren şeyler oldu mu da çoğalırsınız". Hazret-i Peygamberin sahih hadîsteki: "Hıristiyanların Meryemoğlu Îsa'yı olmadık şekilde övdükleri gibi siz de beni övüp ta'zim etmeyiniz. Bunun yerine; Allah'ın kulu ve Rasulü deyiniz" Buhârî, Enbiyâ 48; Dârimî Rikaak 63; Müsned, I, 23, 24, 47, 55. hadisine gelince; bunun da anlamı şudur: Hıristiyanların Îsa'yı sahip olmadığı niteliklerle nitelendirdikleri gibi, siz de beni övmek arzusuyla bende bulunmayan niteliklerle nitelendirmeyiniz. Onlar, böyle yaparak Hazret-i Îsa'yı Allah'ın oğlu diye nîsbet ettiler ve bundan dolayı kâfir oldular ve saptılar. İşte bu, şunu gerektirmektedir: Bir kimse, herhangi bir işi sınırından yukarıya yükseltip, onda olmadık şekilde haddini, ölçüsünü aşacak olursa, o haddi aşan günahkâr bir kimsedir. Çünkü böyle bir şey, herhangi bir kimse hakkında câiz olsaydı, elbetteki, bütün insanlar arasında herkesten çok buna Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’ın kendisi lâyık olurdu. "Onlara kıl kadar zulmedilmez" âyetindeki "onlara zulmedilmez" zamiri, daha önce sözü geçen, kendisini temize çıkaran ve yüce Allah'ın da temize çıkarıp övdüğü kimselere aittir. Bu iki kesimin dışında kalanlara, yüce Allah'ın asla zulmetmeyeceği isev bu âyetten başka âyetlerden anlaşılmaktadır. Âyet-i kerimedeki el-fetU (mealde: kıl) hurma çekirdeğinin yarığında bulunan iplikçiktir. Bunu İbn Abbâs, Atâ ve Mücahid söylemiştir. Çekirdek ile hurmanın et kısmı arasındaki ince zar olduğu da söylenmiştir. Yine İbn Abbâs, Ebû Mâlik ve es-Süddî de şöyle demektedir: Fetîl, birbirine sürttüğün takdirde, parmaklarından veya ellerinin arasından çıkan ince kirdir. Buna göre bu kelime mef'ûl anlamında Fafl vezninde bir kelimedir. Bütün bu açıklamalar ise, birleyin oldukça küçük ve önemsiz olduğunu kinaye yoluyla ifade etmek ve Allah'ın kula hiçbir şekilde zulmetmeyeceği noktasında birleşmektedir. Yüce Allah'ın; "Hurma çekirdeğinin çukurcuğu kadar zulmedilmezler" (en-Nisa, 4/124) âyeti de küçük ve basitliğe misal olmak bakımından buna benzemektedir. Bu çukurcuk ise, hurma çekirdeğinin sırt tarafındaki küçük noktacıktır. Hurma ağacı da oradan bitip yeçerir. İleride buna dair açıklamalar gelecektir. Şair, krallardan birisini yererken şöyle söylemektedir: "Binlerce askeri bulunan orduyu toplar ve gazaya çıkarsın Sonra da düşmana kıl kadar (fetîl) bir musibet de (zarar da) vermezsin (vermeden geri dönersin)." |
﴾ 49 ﴿