60Sana indirilene ve senden önce indirilmiş olanlara îman ettiklerini iddia edenleri görmez misin? Kendisini inkâr etmekle emrolundukları halde, tâğut'un hükmüne başvurmak istiyorlar. Şeytan da onları uzak bir sapıklıkla büsbütün saptırmak ister. Yezid b. Zurey', Davud b. Ebi Hind'den, o, en-Nehaî'den şöyle dediğin? rivâyet etmektedir: Münafıklardan bir kişi ile yahudi bir kişi arasında bir anlaşmazlık vardı. Yahudi, münafık olanı Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'a gitmeye çağırdı. Çünkü o, Hazret-i Peygamberin rüşvet almayacağını biliyordu. Münafık ise, yahudiyi kendi hakimlerinden birisine gitmeye davet etti. Çünkü o da, yahudi hakimlerin hükümlerinde rüşvet kabul ettiklerini biliyordu. Bu hususta anlaşmazlığa düşmeleri sonucunda, nihayet Cüheyye kabilesine mensup bir kâhin'in hükmüne başvurmak üzere anlaştılar. İşte bu hususta, yüce Allah: "Sana indirilene" münafık olanı kastediyor "ve senden önce indirilmiş olanlara" yahudiyi kastediyor "îman ettiklerini iddia edenleri görmez misin? Kendisini inkâr etmekle emrolundukları halde tâğutun hükmüne başvurmak İstiyorlar" âyetinden itibaren "... tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça îman etmiş olmazlar" (en-Nisâ 4/65) âyetlerini indirdi. es-Suyûti, ed-Dürru'l-Mensür, II. 580. ed-Dahhak da der ki: Yahudi olan, münafık olanı Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ın hakemliğine başvurmaya davet ettiği halde, münafık olan da, Kâ'b b. el-Eşref in hakemliğine başvurmaya davet etti. İşte burada sözü geçen "tâğût" odur. Ayrıca bunu, Ebû Salih, İbn Abbâs'tan rivâyet etmiştir. İbn Abbâs dedi ki: Bişr diye anılan münafıklardan bir kimse ile yahudi birisi arasında bir anlaşmazlık vardı. Yahudi: Haydi gel seninle Muhammed'e gidelim dediği halde, münafık olan da: Hayır, Kâ'b b. el-Eşref’e gidelim, dedi. -İşte yüce Allah'ın "tâğût" yani, tuğyan eden kimse ismini verdiği kişi budur- Ancak yahudi, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'dan başkasının hükmüne başvurmayı kabul etmedi. Münafık durumu görünce, onunla beraber Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın yanına vardı. Hazret-i Peygamber de yahudinin lehine hüküm verdi. Hazret-i Peygamberin yanından çıktıkları vakit münafık; Ben bu hükme razı değilim, dedi. Haydi şeninle Ebû Bekr'e gidelim. Hazret-i Ebû Bekir de yahudi lehine hüküm verdi. Yine münafık buna razı gelmedi. Bunu da ez-Zeccâc zikretmiştir. Bu sefer dedi ki: Haydi seninle Ömer'e gidelim. Bunun üzerine Ömer'e gittiler. Yahudi dedi ki: Biz önce Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'a gittik, sonra Ebû Bekir'e gittik. Fakat bu bir türlü razı olmadı. Hazret-i Ömer, münafık olana: Bu durum dediği gibi midir diye sordu. Münafık: Evet deyince, Hazret-i Ömer: Ben yanınıza çıkıp gelinceye kadar burada durunuz, dedi, İçeri girdi, kılıcını alıp çıktıktan sonra ölünceye kadar kılıcıyla münafığı vurmaya devam etti ve dedi ki: İşte ben Allah'ın ve Rasûlünün hükmüne razı olmayan kimsenin aleyhine bu şekilde hüküm veririm. Yahudi ise kaçıp gitti ve bu âyet-i kerîme nâzil oldu. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) da: "Sen, el-Fârûk'sun" dedi. Hazret-i Cebrâîl de Hazret-i Peygambere nâzil olup şöyle dedi: Şüphe yok ki Ömer hakk ile batılın arasını farketti (birbirinden ayırdı"), işte bundan dolayı ona el-Fârûk ismi verildi. İşte: “... tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça îman etmiş olmazlar" âyetine kadar olan bütün âyetler bunun hakkında nâzil olmuştur. "Sapıklık" kelimesi, manayı te’kid için nasb edilmiştir. İyiden iyiye, alabildiğine büyük bir sapıklıkla saptırmak... demektir Yüce Allah'ın: "Ve Allah sizi yerden bitki gibi bitirmiştir." (Nûh, 71/17) Âyeti de bunun gibidir, Bu anlama dair geniş ve yeterli açıklamalar daha önceden (Ali-İmrân, 3/37. âyet-i kerimede) geçmiş bulunmaktadır. |
﴾ 60 ﴿