85

Kim güzel bir şefaatte bulunursa, ondan kentlisine bir pay vardır. Kim de kötü bir şefaatte bulunursa ondan da kendisine bir pay vardır. Allah berşeye kadirdir.

Bu âyete dair açıklamalarımızı üç başlık halinde sunacağız:

1. Şefaat:

Yüce Allah'ın:

"Kim... şefaatte bulunursa" âyetinde geçen şefaat, şef at ve benzeri ifadeler sayıda çift anlamındaki "eş-şef?" den gelmektedir. Şefî' (şefaatçi) da buradan gelmektedir. Çünkü şefaatçi, ihtiyacı bulunan kimse ile birlikte şef (çift) olmaktadır. Dişi deve bir defada iki süt kabını doldurduğu takdirde; “.....” denilmesi de buradan gelmektedir. Yine dişi deve hem gebe bulunup, hem de yavrusu ardında gidiyorsa ona, “.....” denilir. Şef bire bir eklemek demektir. Şuf’a ise, ortağının mülkünü kendi mülküne katman demektir. Buna göre şefaat, senden başkasını kendi mevkiine ve aracılığına katman demektir. O halde şefaat, şefaatte bulunan kimsenin, nezdinde şefaat edilenin yanındaki mevkiini açıkça ortaya çıkarmak ve lehine şefaatte bulunan kimseye de bir menfaat ulaştırmak demektir.

2. Şefaatin Türleri ve Bu Âyetin Maksadı:

Tefsir âlimleri, bu âyet-i kerîme hakkında farklı görüşlere sahiptir. Mücahid, el-Hasen, İbn Zeyd ve başkaları, bunun insanların ihtiyaçları hususunda kendi aralarındaki şefaatleri hakkında olduğunu söylemişlerdir. Kim fayda sağlamak üzere şefaatte bulunursa onun bir payı olduğu gibi zarar vermek için şefaatte bulunana da bir vebal vardır.

Şöyle de denilmiştir: Güzel şefaat, iyilik ve itaat hususunda olur. Kötü şefaat ise masiyetlerde olur, Her kim iki kişinin arasını düzeltmek için güzel bir şefaatte (aracılıkta) bulunacak olur İse, ecir almayı hakeder. Her kim de laf götürüp getirir ve gıybet yapmak suretiyle (aracılık yaparsa) o da günah kazanır. Bu da birinci açıklamaya yakındır.

Şöyle de denilmiştir: Güzel şefaatten kasıt, müslümanlara dua etmektir. Kötü şefaatten kasıt ise onlara beddua etmektir. Sahih haberde şöyle denilmiştir: "Her kim başkasının gıyabında dua edecek olursa, onun duası kabul olunur ve melek de: Amin, sana da onun kadarı olsun, der." Müslim., Zikr 86-88; Ebû Dâvûd, Vitr 29; İbn Mâce, Menâsik 5; Müsned, VI, 452. İşte sözü geçen pay sahibi olmak, budur. Kötülükte de böyledir. Yani, onun yaptığı bedduanın kötülüğü kendisine raci olur, Yahudiler de müslümanlara beddua ediyorlardı.

Anlamın şöyle olduğu da söylenmiştir: Her kim cihadda arkadaşına eş olursa böylelikle ecirde de onun payı olur. Her kim batılda başkasına eş olursa, onun da o günahtan payı olur. Yine el-Hasen'den şöyle dediği rivâyet edilmektedir: İyi şefaat, dinen câiz olan şeydir. Kötü şefaat ise dinde câiz olmayandır. Bu söz, âdeta, diğer görüşleri de kapsamaktadır. Ayet-i kerimedeki el-Kîfl (pay) ise, günah ve vebal demektir ki, bu şekildeki açıklama el-Hasen ve Katade'den nakledilmiştir. es-Süddî ve İbn Zeyd ise pay anlamındadır demişlerdir. Kifl kelimesi deveye binen kimsenin düşmemek için devenin hörgücü üzerinde bıraktığı örtüden türetilmiştir. Devenin horgücü üzerinde bir örtü dolayıp bu şekilde üzerine binildiği takdirde, (dul): Deveye kifi yaptım, denilir. Böyle yapan kimsenin bu fiiline de iktifal denilir. Çünkü o, böyle yapmakla devenin sırtının tamamını değil de, sırtından bir payını (bölümünü) kullanmış olur. Hayır ve şer türünden her türlü pay hakkında da bu kelime kullanılır.

Yüce Allah'ın Kitabında:

"Size rahmetinden iki pay versin" (el-Hadid, 57/28) diye buyurulmaktadır. Câiz olan hususlarda şefaat eden kimsenin şefaati kabul olunmasa dahi ona ecir verilir. Çünkü yüce Allah:

"Kim... şefaatte bulunursa" diye buyurmakta, kimin şefaati kabul olunursa diye buyurmamaktadır. Müslim'in Sahih'inde de şöyle denilmektedir: "Şefaatte bulununuz, ecriniz verilir. Allah da Peygamberi'nin dili üzre dilediği hükmü verir/" Buhârî, Zekât 21, Edeb 36, 37, Tevhid 31; Müslim, Birr 145; Ebû Dâvûd, Edeb 117; Tirmizî, İlm 14; Nesâî, Zekât 65; Müsned, IV, 400.

3. Allah Herşeye Gücü Yetendir:

Yüce Allah'ın:

"Allah herşeye kadirdir" âyetinde yer alan ve kadir anlamına gelen “.....” kelimesi "muktedirdir" anlamındadır. ez-Zübeyr b. Abdulmuttalib'in şu beyiti de bu kabildendir:

"Ve bir kin sahibi ki, ben kendimi (ona ceza vermekten) alıkoydum.

Bununla birlikte ona kötülük yapma gücüne sahiptim."

Yani buna muktedirdim.

Âyetin anlamı da şudur: Şüphesiz yüce Allah, her insana kendi gücünü, gücünü sağlayacak gıdasını (kuut) verir.

Hazret-i Peygamberin: "Kişinin gücü altında bulunanları zayi etmesi günah olarak ona yeter". Hadis'in şâhid olarak kullanılan lâfzı, Müslim, Zekat 40’ta: "Kişinin elinin altında bulunup sahip olduğu kimselerin kût'unu (temel gıdalarını) alıkoyması.." şeklinde Ebû Dâvûd, Zekat 45; Müsned, II, 165. 195'te: "...temel gıdasını sağlamakla yükümlü olduğu kimseler (men yekutu)" şeklindedir hadisi de -bu şekilde rivâyet edenlere göre- bu kabildendir. Yani onun kudreti altında, yönetimi altında bulunan çoluk çocuk ve diğer kimseleri zayi etmesi... anlamındadır ki, bu hadisi (böylece) İbn Atiyye zikretmiştir. İşte “Ona güç yetirdim, yetiririm demektir. (İsm-i fail olmak üzere): Kâit ve mukît (güç yetiren) de buradan gelmektedir. Şairin:

"... Ben hesepta mukît olacağım (hesaba çekilmek üzere durdurulacağım)"

İfadesi hakkında ise et-Taberî şöyle demiştir; buradaki mukît kelimesi, az önce geçen anlamdan başka bir anlama gelmektedir. Durdurulacağım manasınadır. Ebû Ubeyde derki: Mukît, hıfzedici, koruyucu demektir. el-Kisâî ise, muktedir anlamındadır der. en-Nehhâs da der ki: Ebû Ubeyde'nin görüşü daha uygundur. Çünkü onun açıklamasına göre bu kelime "el-Kavfden türetilmiş olur. el-Kavt ise, insanı koruyabilen, muhafaza edebilen miktar anlamındadır. el-Ferrâ' da der ki: Mukît, herkese kût'unu (onu hayatta tutacak gıdasını) veren kimse demektir.

Nitekim, Hadîs-i şerîfte şöyle denilmektedir "Kişinin geçimlerini sağlamakla yükümlü olduğu kimseleri zayi etmesi ona günah olarak yeterlidir." Az önceki rivâyetle ilgili nota bakınız. Bu hadisteki son kelime “.....” şeklinde de zikredilmiştir. es-Sa'lebî bunu zikreder ve der ki: İbn Fâris, el-Mücmel'de şunu nakletmektedir: el-Mukît, el-Muktedir demektir. Yine ....., el-Hâfız ve eş-Şâhid (koruyucu ve gözetleyici) anlamındadır. Gıda ve besleyecek şey anlamında; “.....” da denilir, “.....” da denilir.

Doğrusunu en iyi bilen Allahtır.

85 ﴿