2

O, sizi çamurdan yaratandır. Sonra bir ecel takdir edendir. O'nun katında belirli bir ecel daha vardır. Sonra yine de siz hâlâ şüphe edersiniz.

Yüce Allah'ın;

"O sizi çamurdan yaratandır..." âyeti bir haberdir. Bunun anlamı ile ilgili olarak iki görüş vardır: Daha meşhur olan ve çoğunluğun kabul ettiği birinci görüşe göre burada çamurdan yaratılandan kasıt, Âdem (aleyhisselâm) ile, onun soyundan gelen bütün İnsanlardır. Çünkü fer' aslına izafe olunur. Bundan dolayı çoğul olarak:

"Sizi çamurdan yaratan" diye buyurulmugtur. Diğer bütün insanlar onun soyundan geldikleri için bütün insanlara yönelik bir hitab gibi ifade edilmiştir. Bu, el-Hasen, Katâde, İbn Ebi Necîh, es-Süddî, ed-Dahhâk, İbn Zeyd ve diğerlerinin kabul ettiği görüştür.

İkinci görüşe göre, şanı yüce Allah insan nutfesini çamurdan yaratmış olduğundan burada hakikat anlamında kullanılmıştır. Sonra Allah bu nutfeyi değişikliklere uğratmış ve nihayet insan ondan yaratılmıştır. Bu görüşü de en-Nehhâs zikretmektedir.

Derim ki: Özetle aziz ve celil olan Allah, büyük alemi yaratmaktan söz ettikten sonra küçük âlem olan insanı yaratmaktan sözetti. O, İnsan da el-Bakara sûresinde tevhid âyetinde (2/164. âyet, 14. başlıkta) açıklamış olduğumuz gibi, büyük alemde bulunanları da varetmiştir. -Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. Allah'a hamd olsun.

Hafız Ebû Nuaym Kitab'ında "Hilyetu'l-Evliyamda. Murre'den, o, İbn Mes'ûd'dan rivâyet ettiğine göre, Rahîm ile görevli olan melek, nutfeyi alıp onu avucuna koyar, sonra şöyle der Ey Rabbim, bu hilkati belirli bir nutfe mi, yoksa hilkati belirsiz bir nutfe mi olacak? Eğer yüce Allah hilkati belirli olacak diyecek olursa şöyle der: Rabbim rızkı nedir, eseri (amelleri) nedir, eceli nedir?. Yüce Allah şöyle buyurur: Ummu'l-Kitab'a bak. O da Levh-i Mahfuz'a bakar. Orada kişinin rızkını, eserini, ecelini ve amelini görür. Gömüleceği toprağı alır ve onunla nutfesini yoğurur. İşte yüce Allah'ın:

"Sizi ondan yarattık ve sizi tekrar ona iade ederiz" (Tâ-Hâ, 20/55) âyetinde İşaret edilen budur.

Ebû Hüreyre'den de şöyle dediğini rivâyet eder: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: "Doğan ne kadar insan varsa, mutlaka onun üzerine mezarının toprağından saçılır."

Derim ki: Buna göre, her bir insan çamurdan ve hakir sudan (meniden) yaratılmış olur. Nitekim yüce Allah el-Mu'minûn Sûresi'nde (23/12-14. âyetlerin tefsiri) böylece bize haber vermektedir. Buna göre âyetler ve hadisler arasında tam bir uyum ortaya çıkmakta, böylelikle işkâl (içinden çıkılamayan durum) ve tearuz deliller çatışması da ortadan kalkmaktadır. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

Âdem (aleyhisselâm)'ın yaratılışına dair habere gelince, el-Bakara Sûresi'nde Âdem'den ve bu kelimenin türeyişinden (el-Bakara, 2/31) söz edilmiş bulunuyor. Burada ise buna bir parça daha açıklamalarla birlikte onun nitelikleri, yaşı ve vefatına dair bazı bilgiler eklemek istiyoruz. İbn Sa'd, "Tabakafda Ebû Hüreyre'den şöyle dediğini kaydetmektedir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: "İnsanlar, Âdem'in çocuklarıdırlar. Âdem de topraktandır." İbn Sa'd, Tabakat, I, 25. Saîd b. Cübeyr'den de şöyle dediği nakledilmektedir: Yüce Allah Âdemi necna' diye adlandırılan bir yerden yaratmıştır.

el-Hasen dedi ki: Onun göğsünü de Dariyye denilen yerden yaratmıştır. el-Cevherî ise der ki: Dâriyye, Basra yolu üzerinde Mekke'ye daha yakın, Kilâboğullarına ait bir kasabadır. İbn Mes'ûd'dan da şöyle dediği nakledilmektedir: "Şüphe yok ki yüce Allah İblis'i gönderdi, o da yeryüzünden onun tatlı tarafından da tuzlu tarafından da alıp geldi, ondan Âdem (aleyhisselâm)'ı yarattı. Onun tatlı tarafından yarattığı herbir şey cennete gidecektir. İsterse o bir kâfirin oğlu olsun. Tuzlu tarafından yarattığı her bir şey de cehenneme gidecektir. İsterse takvâlı birisinin oğlu olsun. İşte bundan dolayı İblis:

"Ben bir çamur olarak yarattığın kişiye secde eder miyim" (el-İsra, 17/61) demişti. Çünkü çamuru getiren o olmuştu. Bundan dolayı da Âdem'e Âdem ismi verilmiştir. Buna sebep ise onun yerin "edin"in'den (yani yeryüzü toprağından) yaratılmış olmasıdır.

Abdullah b. Selam'dan da şöyle dediği nakledilmektedir: Allah Âdemi Cuma gününün son vaktinde yarattı.

İbn Abbus'tan da şöyle dediği nakledilmektedir. Allah Âdem'i yarattığında başı semâya değiyordu. Boyunu altmış zira oluncaya kadar yere doğru kısalttı. Eni de yedi zira idi.

Ubey b. K'âb'dan şöyle dediği nakledilmektedir: Âdem (aleyhisselâm) gür saçlı, uzun boylu idi. Oldukça uzun bir hurma ağacını andırıyordu.

Yine İbn Abbâs'tan nakledilen uzunca bir hadiste şöyle dediği zikredilmektedir: Âdem (aleyhisselâm) Hindistan'dan Mekke'ye ayakları üzerinde yürüyerek kırk defa haccetti. Âdem, yere indirildiği sırada başı semâya sürtünüyordu. İşte bundan dolayı başındaki saçlar dökülmüş ve bu şekilde saçların dökülmesini de çocuklarına miras bırakmıştı. Karada yaşayan canlılar uzunluğundan ürktüklerinden dolayı o günden bu yana o canlılar yabanileşmelerdir. Çocukları ve torunları kırk bini bulmadan Önce vefat etmedi. Yüce Allah'ın, kendisini indirmiş olduğu dağın tepesinde vefat etti. Bunun üzerine Şis, Cebrâîl (-ikisine de selam olsun-)'e dedi ki: "Haydi Âdem'in cenaze namazını kıl." Cebrâîl (aleyhisselâm) ona şöyle dedi: Sen öne geç ve babanın namazını kıl. Onun namazını kılarken otuz defa teşbih getir. Bunun beş tanesi namaz içindir. Yirmi beşi ise Âdem'in fazileti dolaylıyladır.

Ona dört tekbir getirerek namazı kıldığı da söylenmiştir. Şis'in oğulları Hazret-i Âdem'i bir mağaraya koydular (gömdüler). Mağaranın kapısına da bir bekçi bıraktılar. Kabiloğullarından kimseyi oraya yaklaştırmadılar. Oraya gelip Hazret-i Âdeme mağfiret dileyenler Şis'in oğulları idi. Hazret-i Âdem'in yaşı dokuzyüz otuz altı yıldı.

Şöyle sorulabilir: Âyet-i kerimede bütün cevherlerin aynı cinsten olduklarına dair bir delil var mıdır? Cevap: Evet vardır. Çünkü, çamurun canlı, kadir ve bilgi sahibi bir İnsana dönüşmesi mümkün olduğuna göre, bu çamurun cevherlerin bütün hallerinin her birisine de dönüştürülmesi mümkündür. Çünkü akıl, hüküm itibariyle bunlar arasında bir fark görmemektedir. Diğer taraftan bu âyetin delâleti ile cansızın canlı bir varlığa dönüştüğü de sahih olarak sabit olmaktadır.

Yüce Allah'ın:

"Sonra bir ecel takdir edendir" anlamındaki âyet, mef ûldür.

"O'nun katında da belirli bir ecel daha vardır" anlamındaki âyet da mübtedâ ve haberdir.

ed Dahhâk der ki: Burada

"bir ecel"den kasıt ölüm ile ilgili eceldir.

"O’nun katında belirli bir ecel daha vardır" ise, Kıyâmet günü için belirlenen vadedir. Buna göre âyetin anlamı şöyle olur: O, bir eceli hükme bağladı ve size ölüme kadar orada kalacağınızı bildirmekle birlikte Kıyâmetin vadesini ne zaman olacağını size bildirmemiştir.

el-Hasen, Mücahid, İkrime, Husayf ile Katade lâfız el- Hasen'e ait olmak üzere şöyle demişlerdir; O, seni yarattığında öleceğin vakte kadar dünyadaki eceli hükme bağlamıştır.

"O'nun katında belirli bir ecel daha vardır" âyeti ile de âhireti kastetmektedir,

"Bir ecel takdir edendir" âyetinin, bizim bildiğimiz şekliyle hilallerin doğuş vakitleri, ekin zamanları ve bunlara benzer şeyler oldukları, buna karşılık

"belirli bir ecel"in de ölümün vadesi olduğu söylenmiştir, Çünkü insan ne zaman öleceğini bilmemektedir.

İbn Abbâs ve Mücahid de der ki; Âyetin:

"Bir ecel takdir edendir" âyeti dünyanın sonu ile ilgili vadidir.

"O'nun katında belirli bir ecel daha vardır" âyeti ise âhiret hayatının başlayacağı zaman hakkındadır.

Şöyle de denilmiştir: Birinci ecel uyurken ruhların kabzedilmesi, ikincisi ise ölüm esnasında ruhların kabzedilmesidir. Bu görüş de İbn Abbâs'tan nakledilmiştir.

Yüce Allah'ın:

"Sonra yine de sîz hâlâ şüphe edersinin" anlamındaki âyet da mübtedâ ve haberdir. Yani, O'nun bir tek ilâh olduğunda şüphe etmektesiniz.

Şöyle de açıklanmıştır: Hâlâ siz bu hususta şüphe etmekte, tartışmaktasınız. Yani, şüphe edenlerin tartıştığı gibi tartışıyorsunuz. Tartışma (et-Temâri) ise şüphe yollu mücadele etmektir. Yüce Allah'ın:

"Acaba siz onunla gördükten hakkında şüphe yollu tartışır mısınız?" (en-Necm, 53/12) âyetinde de böyledir.

2 ﴿