90İşte bunlar, Allah'ın hidâyet ettiği kimselerdir. O halde sen de onların hidâyetlerine uy. De ki; "Ben buna karşılık sizden bir ücret istemiyorum." Bu, âlemlere bir öğütten başka bir şey değildir. Yüce Allah'ın: "İşte bunlar, Allah'ın hidâyet ettiği kimselerdir. O halde, sen de onların hidâyetlerine uy" âyetine dair açıklamalarımızı iki başlık halinde sunacağız: 1. Allah'ın Hidâyet Verdiği Kimselerin Hidâyetine Uymak: Yüce Allah'ın: "O halde sende onların hidâyetlerine uy" âyetinde sözü geçen uymak.(iktida.), fiilinde başkasına uygunluğu gözetmektir. Âyetin anlamının, onlar sabrettikleri gibi sen de sabret, şeklînde olduğu söylendiği gibi; "O halde sen de onların hidâyetlerine uy" âyetinin tevhide uy, şeriatler ise farklı farklıdır, anlamında olduğu da söylenmiştir. Bazı ilim adamları bu âyet-i kerimeyi hakkında nas bulunmayan hususlarda geçmiş peygamberlerin şeriatlerine tabi olmanın vacib olduğuna delil göstermişlerdir. Nitekim Müslim'in Sahih'inde ve başka kaynaklarda belirtildiğine göre, er-Rubeyyi' Um Harise'nin kız kardeşi, birisini yaralamıştı. Bunlar Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın huzurunda davacı oldular. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Kısas, kısas" diye buyurunca, Um er-Rubeyyi', "Ey Allah'ın Rasulü filana kısas mı uygulanacak? Allah'a yemin ederim ona kısas uygulanmaz" deyince, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Fesubhanallah. Ey Um er-Rubeyyi' kısas Allah'ın farz kıldığı bir hükümdür." Yine Um er-Rubeyyi': Allah'a yemin ederim hayır, ebediyyen ona kısas uygulanmayacak, dedi Bu şekilde ısrarını onlar diyeti kabul edinceye kadar sürdürdü. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Allah'ın kulları arasında öyleleri vardır ki, Allah adına yemin verdi mi, Allah da onun yeminini yerine getirir." Buhârî, Tefsir 2. söre 23, 5, sûre 6, Sulh 8; Müslim, Kasâme 24; Ebû Dâvûd, Kısas 28; Nesâî, Kasâme 17, 18; İbn Mâce, Diyât 16; Müsned, III, 284, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem); "Kısas Allah'ın farz olarak yazdığı hükümdür" âyeti ile yüce Allah'ın: "Biz onda (Tevrat'ta) onlara şunu yazdık: Cana can, göze göz..." (el-Mâide, 5/45) âyetine atıfta bulunmuştuk Yüce Allah'ın Kitabında ise bu âyetin dışında herhangi bir yerde diş hususunda kısas uygulanacağına dair bir nas bulunmamaktadır. Bu âyet-i kerîme ise Tevrat'taki şeriattan haber vermektedir. Bununla birlikte Hazret-i Peygamber de onun gereğince hüküm vermiş ve onun hükmüne atıfta bulunmuştur. İşte Mâlik'in ve Şâfiî'nin arkadaşlarının büyük çoğunluğu bu görüştedir ve onlara göre geçmiş şeriatlerde bulunan hükümler gereğince amel etmek icab etmektedir. İbn Bukeyr der ki: Mâlik'in usûlünün gerektirdiği de bu olmakla birlikte Mâlik ve Şâfiî ashâbından ve Mu'tezile'den bir çok kimse bu hususta muhafefet etmişlerdir. Buna gerekçe olarak da yüce Allah'ın: "Sizden herbiriniz için bir şeriat ve bir yol tayin ettik" (el-Mâide, 5/48) âyetini göstermektedirler. Ancak, bu âyette bu hususta görüşlerine delil olacak bir taraf yoktur. Zira bu âyetin kayıtlanmış olma ihtimali vardır. Bu kayıt da, kitabınızda yer almayıp, onların haberlerinden size anlattıkları müstesna şeklindedir. Nitekim Buhârî'nin Sahih'inde el-Avvam'dan şöyle dediği nakledilmektedir: Ben Mücahid'e, Sâd Sûresi'nde secde hakkında sordum, şöyle dedi: Ben de İbn Abbâs'a Sâd Sûresi'ndeki secdeye dair soru sordum, o da şöyle dedi: Sen hiç: "Onun zürtiyetinden Davud'a, Süleyman'a... işte onlar Allah'ın hidâyet ettiği kimselerdir. O halde sen de onların hidâyetlerine uy" âyetini biliyor musun? İşte Dâvûd da yüce Allah'ın Peygamberimizin kendisine uymakla emrolunduğu peygamberler arasında idi. Buhârî, Enbiya 39, Tefsir 6. Sûre 5, 38. sûre 1. Hamza ve el-Kisâî: ": Uy; de ki" âyetinin vasıl ile okunması halinde, "he" harfi olmaksızın diye okumuşlardır, İbn Âmir ise, şeklinde okumuştur. en-Nehhâs der ki: Bu okuyuş, bir lahn'dir. Çünkü, "he" harfi vakıf halinde harekeyi beyan etmek içindir. Bu "he", zamir "he"si olmadığı gibi ondan sonra ne "vav" ne de "ye" harfleri vardır. Aynı şekilde; şeklindeki okuyuş da câiz değildir. Lahinden uzak kalıp büyük kalabalığın kıraatine tabi olan kimseler İse, diye okurlar ve burada vakıf yapar, vasıl etmezler. Çünkü, "he" harfi ile vasıl yapılacak olursa, lahn olur. Eğer bu harfi hazfedecek olursa, bu sefer çoğunluğun kıraatine de muhalefet etmiş olur. Cumhûr ise, bu harfin hatta (yazıda) sabit olmasına bağlı olarak vakıf niyeti ile ve dere ile okumak niyetiyle vasıl halinde "he" harfini okumuşlardır. İbn Ayyaş ve Hişam "he" harfini esreli olarak; diye okumuş iseler de bu yanlıştır, Arapçada câiz değildir. "De ki: Ben buna karşılık sîzden bir ücret istemiyorum." Yani, Kur'ân-ı Kerîmî tebliğe karşılık sizden herhangi bir mükâfat beklemiyorum. "Bu" yani Kur'ân-ı Kerîm "âlemlere öğütten başka birşey değildir." O, bütün insanlar için bir öğüttür. Yüce Allah burada hidâyeti peygamberlere izafe ederek "onların hidâyetlerine uy" diye buyurmaktadır. Çünkü onlar fiilen hidâyete ermişlerdi. Diğer taraftan (88. âyette): "Bu Allah'ın hidâyetidir" diye buyrulmuştur. Çünkü hidâyeti yaratan O'dur. |
﴾ 90 ﴿