87"Şayet içinizden bir kısmı benimle gönderilene Îman etmiş, bir kısmı da îman etmemişse; Allah aranızda hükmünü verinceye kadar sabredin. O, hüküm koyanların en hayırlısıdır." 4. Allah'a Giden Yolları Engellemek: Yüce Allah'ın: "Ve siz öyle her yolun başında oturarak... Allah'ın yolundan alıkoymayın." Yüce Allah bu âyeti ile yollarda oturup Allah'a itaate götüren yoldan başkalarını alıkoymalarını yasaklamaktadır. Onlar, îman eden kimseleri işkenceye uğratmakta tehdit ediyorlardı. İlim adamları, onların yol başlarında oturmalarının anlamı ile ilgili olarak üç görüş ortaya atmışlardır. İbn Abbâs, Katade Mücahid ve es-Süddî der ki: Bunlar, Hazret-i Şuayb'ın bulunduğu yere çıkan yolların başında oturuyor, onun yanına gitmek isteyen kimseleri tehdit ederek alıkoyuyor ve: O bir yalancıdır, onun yanına gitme diyorlardı. Tıpkı Kureyş'in, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'a yaptığının aynısını yapıyorlardı. Âyetin zahirinden de anlaşılan budur. Ebû Hüreyre de şöyle demiştir: Bu, yol kesmeyi ve yolu kesilenlerin mallarını almayı yasaklamaktadır. Onlar, bu işi yapıyorlardı. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'dan da şöyle dediği rivâyet olunmuştur: "İsrâya götürüldüğüm gece yol üzerinde bir kereste parçası gördüm. Onun yanından bir elbise geçecek olsa, mutlaka o elbiseyi parçalardı. Yanından geçen her şeyi de mutlaka delerdi. Ben: Bu ne oluyor, Ey Cebrâîl? diye sordum, şöyle buyurdu: Bu, senin ümmetinden yollarda oturup yollan kesen bir topluluğa dair misaldir. Daha sonra yüce Allah'ın; "Ve siz öyle her yolun başında oturarak... tehdit edip... Allah'ın yolundan alıkoymayın" âyetini okudu. Suyûtî, ed-Dürru'l-Mensûr, III. 503'ten anlaşıldığına göre, bunu sadece Taberî, rivâyet etmiş. Hırsızlara ve muhariplere (yol kesicilere) dair açıklamalar (el-Maîde, 5/33 34. âyetlerin tefsirlerinde) geçmiş bulunmaktadır. Cenabı Allah'a hamd olsun. Haksızca Alınan Vergiler Ve Vergilerin Tahsilini Vermek: Yine es-Süddî şöyle der; Bunlar (gümrük) vergi memurlan ve hakettiklerinden fazlasını alan kimselerdi. Günümüzde şu insanlardan şer'an almak hakları bulunmayan mali yükümlülükleri zorla, baskı ile alan şu vergi memurlan onlara benzer. Bunlar, ash itibari ile tazminat olarak verilmesi câiz olmayan zekât, miras, oyun ve eğlence yerlerini tazminat olarak (ihale yoluyla) verdiler, Çokça var olan ve diğer beldelerde de uygulamaya koyulan, bunun dışında yollarda bulunan görevliler de bu kabildendir. Bu ise, günahların en büyüğü, en çirkini ve en ağır olanıdır. Bu uygulamalar gasptır, zulümdür, insanlara baskıdır, münkeri yaygınlaştırmaktır, münker gereğince amel etmektir, bunu sürdürmektir, münkeri kabul etmektir. Bu işin (vebal itibariyle) en büyüğü ise, şeriatı ve hakimlik yapma işini de ihaleye (tadmine) çıkartmaktır. İnnâ lillah ve innâ ileylü râciun. İslâm'dan geriye yalnızca onun şekli kalmıştır. Dinden de yalnızca ismi kalmıştır. Bu açıklamayı ise, daha önce geçen ölçü ve tartılar ile ilgili bunları eksik yapmaya dair hususlarda mal ile ilgili varid olmuş nehiy de desteklemektedir. Yüce Allah'ın: "O'na (Allah'a) îman edenleri" âyetindeki zamirin yüce Allah'ın adına ait olması muhtemel olduğu gibi, yolda oturmaktan kastın, Hazret-i Şuayb'a gidenleri engellemek olduğu görüşünde olanlara göre zamirin Hazret-i Şuayb'a da ait olması, yola da ait olması mümkündür. " Eğriliğini" âyeti hakkında Ebû Ubeyde ve ez-Zeccâc şöyle demektedir: Manevi hususlara dair kullanılır? Bu kelimenin "ayn" harfi esreli, maddi hususlara dair kullanılacak olursa üsip okunur. Yüce Allah'ın: "Düşünün ki, siz vaktiyle çok az idiniz de sizi çoğalttı" yani sayınızı artırdı ve fakir iken sizi zengin kılarak servetinizi çoğalttı, demektir. Bu da önceleri fakir idiniz, sonraları sizi zengin etti anlamındadır. "Sabredin." Bu emir, küfür üzere kalmaya devam etmeye dair bir emir değildir, bir tehdittir. " Eğer içinizden bir kısmı... mişse" âyetinde fiil mana nazar-ı İtibara alınarak müzekker olmuştur. Eğer (faili olan "taife bir kısım") nazar-ı itibara alınacak olsaydı; lâfzının yerine şeklinde gelmesi gerekirdi. |
﴾ 87 ﴿