45Ey îman edenler! Bir topluluk ile karşılaşırsanız sebat edin. Allah'ı da çokça anın ki, felâh bulasınız. "Ey Îman edenler! Bir topluluk" bir cemaat "İle karşılaşırsanız sebat edin." Kâfirlerle çarpışma esnasında sebat edip direnç göstermek emredilmektedir, Nitekim, bir önceki âyet-i kerimede de kâfirlerin önünden kaçmak yasaklanmaktadır. Buna göre, emir ve yasak aynı anlamı ihtiva etmektedir. Bu ise, düşmana karşı durmak ve ona karşı yiğitçe direnmeyi te'kiddir. "Allah'ı da çokça anın ki felâh bulasınız." İlim adamlarının burada sözü geçen Allah'ı anmak (zikir) ile ilgili üç görüşü vardır: 1- Kalplerinizin korkuya kapılması esnasında Allah'ı anınız. Çünkü sıkıntılı hallerde O'nu anmak, sebata yardımcıdır, 2- Kalplerinizle sebat edin, dillerinizle O'nu anın. Çünkü kalp, düşmanla çarpışmak esnasında rahat olmaz, dil de ızdırap duyar. Yüce Allah, kendisini anmayı emrederek kalbin yakîn üzere, dilin de zikir üzere sebat göstermesini ve Talut ile birlikte bulunan Savaşçıların söyledikleri şu sözleri söylemelerini istemektedir: "Rabbimiz, üzerimize sabır yağdır, ayaklarımıza sebat ver. Kâfirler topluluğuna karşı da bize yardım et. "(el-Bakara, 2/250) Bu durum ise, ancak yüce Allah'ı güçlü bir şekilde tanımak ve keskin bir basîrete sahip almak hali ile ortaya çıkar. İşte, insanlar arasında övülen kahramanlık da budur. 3- Canlarınızı satın almış olması ve canlarınıza vermiş olduğu değerler hususunda Allah'ın size olan sözlerini hatırlayın. Derim ki: Daha zahir olan, dilin kalbe uygun düşen zikridir. Muhammed b. Ka'b el-Kurazî der ki: Herhangi bir kimseye Allah'ı zikretmeyi terk hususunda ruhsat verilecek olsaydı, elbette Zekeriyâ'ya ruhsat verilirdi. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Senin alametin işaretle hariç insanlarla üç gün konuşamamandır. Rabbini çokça zikret..." (Âl-i İmrân, 3/41) Aynı şekilde Savaşta bulunan kimseye de ruhsat vermesi gerekirdi. Oysa yüce Allah: "Bir topluluk ile karşılaşırsanız sebat edin, Allah'ı da çokça anın..." diye buyurmaktadır, Katade der ki: Yüce Allah kılıçlarla vuruşma esnasında zikrin en hatıra gelmeyeceği bir yerde kullarına kendisini anmalarını emretmiştir. Bu zikrin ise hafi (gizli) olması gerekir. Çünkü, Savaş esnasında sesi yükseltmek, eğer zikreden tek bir kişi ise, bayağı bir iş ve mekruhtur. Eğer hamle esnasında ve hepbirlikte yapılacak olursa, güzeldir. Çünkü bu, düşmanların gücünü dağıtır. Ebû Dâvûd, Kays b. Ubad'dan şöyle dediğini rivâyet eder: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın ashâbı Savaş esnasında ses çıkarmayı hoş görmüyorlardı. Ebû Dâvûd. Cihad 102. Ebû Burde de babasından, o Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'dan buna benzer bir rivâyet nakletmektedir. Ebû Dâvûd, Cihad 102. İbn Abbâs der ki: Savaş esnasında ağzı burnu kapatmak mekruhtur. İbn Atiyye de der ki: Murabıtlar bu şekilde kendilerini korumakla birlikte Savaş esnasında ağız ve yüzlerini örtmeyi terk etmek suretiyle Allahu alem buna uymuş olmalıdırlar. |
﴾ 45 ﴿