62Sizi hoşnut etmek için huzurunuzda Allah'a yemin ederler. Halbuki daha doğru olan, Allah'ı ve Rasûlünü hoşnut etmeleridir; eğer mü’min iseler. Bu âyete dair açıklamalarımızı üç başlık halinde sunacağız: Rivâyete göre aralarında el-Cülâs b. Süveyd ile Vedîa b. Sâbit'in bulunduğu münafıklardan bir topluluk bir arada bulunuyordu. Yanlarında Ensar'dan Âmir b. Kays adında bir genç çocuk da vardı. Onu önemsemediler, ileri geri konuştular ve şöyle dediler: Eğer Muhammed'in dediği gerçekse biz elbette eşeklerden daha kötü bir durumdayız. Genç delikanlı buna kızdı ve: Allah'a yemin olsun ki onun söylediği gerçektir ve siz de eşeklerden daha kötüsünüz dedi. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e de onların söylediklerini bildirdi. Münafıklar ise Âmir’in yalan söylediğine dair yemin ettiler. Amir ise, hayır yalancılar onlardır, dedi ve buna dair yemin edip; Allah'ım, bizi birbirimizden ayrılmadan doğru söyleyenin doğruluğunu, yalan söyleyenin de yalancılığını ortaya çıkar, dedi. Bunun üzerine şanı yüce Allah: "Sizi hoşnut etmek için huzurunuzda Allah'a yemin ederler" âyetinin da yer aldığı bu âyet-i kerimeyi el-Vâhidî, a.g.e., s.254-255; buna yakın başka bir rivâyet; Süyûtî, a.g.e., I, 228. indirdi. 2. Allah ve Rasûlünü Razı Etmek: Yüce Allah'ın: "Halbuki, daha doğru olan Allah'ı ve Rasûlünü hoşnut etmeleridir" âyeti mübtedâ ve haberdir. Sîbeveyh'in görüşüne göre ifadenin takdiri, "Daha doğru olan Allah'ı hoşnut etmeleridir, yine daha doğru olan O'nun Rasûlünü hoşnut etmeleridir" şeklinde olup, daha sonra hazfedilmiştir. Nitekim şairlerden birisi şöyle demiştir: "Biz yanımızdakine, sen de yanımdakine razısın. Görüş (lerimiz) ise farklıdır." Muhammed b. Yezid der ki: İfadede herhangi bir hazf yoktur. İfadenin takdiri; "Daha doğru olan Allah'ı razı etmeleridir, Rasûlünü de" şeklinde olup takdim ve tehir vardır. el-Ferrâ' der ki: İfadenin anlamı, "daha doğru olan ise Rasûlünü razı etmeleridir" şeklindedir. "Allah" lâfzı ise bir söz başlangıcıdır. Nitekim, Allah dilerse ve sen dilersen ifadesi de böyledir. en-Nehhâs ise der ki: Sîbeveyh'in görüşü bunların en uygun olanıdır. Çünkü Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den: "Allah dilerse ve sen dilersen" demenin nehy edildiği sahih rivâyetle sabit olmuştur. Herhangi bir ifadenin eğer manası da doğru ise, hiçbir ifadede ne takdim, ne de tehir takdirine gidilmez. Derim ki: Şöyle de denilmiştir: Şanı yüce Allah, rızasını Rasûlünün rızası ile iç içe kılmıştır. Nitekim O'nun: "Rasûle itaat eden Allah'a itaat etmiş olur" (en-Nisâ, 4/80) âyeti de bunu göstermektedir. er-Rabi' b. Haysem, bu âyet-i kerimeyi okudu mu durur, sonra da şöyle dermiş: Öyle bir âyet ki, hem ne âyet! Allah bu işi ona havale etti ve o bize hayırdan başka birşey emretmez. 3. Yemin Edenin Yeminini Kabul Etme Gereği: (Mezhebimize mensup.) ilim adamlarımız derler ki: Bu âyet-i kerîme, yemin edenin yeminini -kendisine yemin edilen kişinin razı olma yükümlülüğü bulunmasa dahi- kabul etmenin gerektiğini ihtiva etmektedir. Yemin, davacının bir hakkıdır. Yine âyet-i kerîme, daha önceden de geçtiği üzere yeminin yüce Allah'ın adına yapılması gerektiğini de ihtiva etmektedir. Nitekim Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Yemin eden ya Allah adına yemin etsin, yahut sussun. Buraya kadar: Buhârî, Şehâcföt 26, Edeb 74, Eymân 4; Müslim, Eyman 3; Dârimî, Nüzür 6; Muvatta’'', Nüüftr 14; Müsned, II, 7, 11. Kendisine yemin edilen kişi de tasdik etsin." Yeminlere ve yeminlerden istisna yapmaya (inşaallah demeye) dair yeterli açıklamalar daha önceden el-Mâide Sûresi'nde (5/89. âyetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır. |
﴾ 62 ﴿