74"Söylemediler" diye Allah'a yemin ederler. Şüphe yok ki, o küfür sözünü söylediler. Onlar, müslümanlıklarından sonra kâfir oldular ve başaramadıkları bir işe de yeltendiler. Halbuki, intikam almaya kalkışmaları için Allah'ın ve Peygamberinin onları lütfuyla zenginleştirmiş olmasından başka bir sebep de yoktur. Eğer tevbe ederlerse onlar için hayırlı olur. Eğer yüzçevirirlerse, Allah onları dünyada da ânirette de pek acıklı bir azaba uğratır. Onların yeryüzünde ne bir velileri vardır, ne de bir yardımcıları. Bu âyete dair açıklamalarımızı altı başlık halinde sunacağız: 1. Ayetin Nüzul Sebebi ve Münafıkların Yalancılıkları: Yüce Allah'ın: "Söylemediler diye Allah'a yemin ederler" diye başlayan âyet-i kerimesinin, el-Culâs b. Suveyd b. es-Sabit ile Vedia b. Sabit hakkında nâzil olduğu rivâyet edilmiştir. Bunlar, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) hakkında ileri geri konuşmuş ve: Allah'a yemin olsun eğer Muhammed bizim efendilerimiz ve hayırlılarımız olan diğer kardeşlerimiz hakkında söylediklerinde doğru ise, hiç şüphesiz biz de eşeklerden de daha kötüyüz, demişlerdi. Âmir b. Kays kendisine: Evet, Allah'a yemin ederim Muhammed hem doğrudur, hem doğruluğu tasdik edilmiştir. Şüphe yok ki sen de eşekten daha da kötü bir durumdasın, diyerek bunu Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'a bildirir. el-Culâs, gelip Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın minberi yanı başında Âmir'in gerçekten yalancı olduğuna dair yemin etti, Âmir ise el Culâs'ın bu sözü gerçekten söylediğine yemin etti ve: Allah'ım, doğru söyleyen Peygamberine (bu hususta) birşeyler bildir, diye dua etmesi üzerine bu âyet-i kerîme nâzil oldu. Onu işitenin Âsım b. Adiy olduğu da söylenmiştir, Huzeyfe olduğu da söylenmiştir. İbn İshak’ın dediğine göre ise, onun bu sözlerini asıl işiten kimsenin Umeyr b. Sa'd adındaki üvey oğlu olduğu da söylenmiştir. Ondan başkaları ise adının Mûsab olduğunu söylerler. Bunun pzerine el-Culâs, durumunu haber vermesin diye onu öldürmek istemişti. İşte: "Ve başaramadıkları bir işe de yeltendiler" âyeti onun hakkında nâzil olmuştur. Mücahid der ki: Arkadaşı, el-Culâs'a: Ben senin bu söylediklerini Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'a bildireceğim deyince, el Culâs onu öldürmek istediyse de daha sonra başaramadı, bu işi yapamadı. İşte yüce Allah'ın: "Ve başaramadıkları bir İşe de yeltendiler" âyeti ile buna işaret edilmektedir. Şöyle de denilmiştir: Bu âyet-i kerîme Abdullah b. Ubey hakkında indirilmiştir, O, Gıfarlılardan birisinin, Cüheynelilerden bir adam ile kavga etmekte olduğunu görmüş. Cüheyneliler Ensar ile antlaşmalı idiler. Ğıfarlılardan olan kişi Cüheynelilerden olan kişiye karşı üstünlük sağlayınca, İbn Ubey: Ey Evs ve Hazrecoğulları! Kardeşinize yardım edin. Allah'a yemin olsun ki, bizim misalimiz ile Muhammed’in misali ancak: "Köpeğini besle ki seni yesin" diyenin sözüne benzemektedir. Yemin olsun bizler Medine'ye dönecek olursak hiç şüphesiz daha aziz olan, oradan zelil olanı çıkartacaktır. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e bu husus haber verilince, Abdullah b. Ubeyy yanına gelmiş ve böyle bir söz söylemediğine dair yemin etmişti. Bunu da Katâde söylemiştir. Bir üçüncü görüşe göre ise (söylediklerine işaret edilen) söz, bütün münafıklarırf söyledikleri bir sözdür. Bunu da el-Hasen ifade etmiştir. İbnü’l-Arabî der ki: Sahih olan da budur. Çünkü, söyledikleri belirtilen söze dair ifade geneldir ve bu ifadenin ihtiva ettiği anlam özel olarak bir kişi hakkında da, hepsi hakkında da fiilen vardır. Bunun da özetle İfade ettiği mana, bütün münafıkların Hazret-i Peygamber hakkında onun peygamber olmadığına inanmalarından ibarettir. 2. Münafıkların Söyledikleri Küfrü Gerektirici Sözler; Yüce Allah'ın: "Şüphe yok ki, o küfür sözünü söylediler" âyeti ile ilgili olarak en-Nekkaş şöyle demektedir: Onlar Allah'ın va'detmiş olduğu feth (zafer)li yalanladıkları kastedilmektedir. Bir diğer görüşe göre, "küfür sözü"nden kasıt, el-Culâs'ın söylediği: Eğer Muhammed'in getirdiği bir gerçekse, şüphesiz biz eşeklerden daha kötü bir durumdayız, sözleri ile Abdullah b. Ubey'in: Yemin olsun Medine'ye dönecek olursak daha aziz olan oradan daha zelil olanı çıkartacaktır, sözleridir, el-Kuşeyrî der ki: Küfür sözünden kasıt: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e sövmek ve İslâm'a da dil uzatmaktır. "Onlar müslümanlıklarından sonra kâfir oldular." Yani, müslüman olduklarına dair hüküm verildikten sonra kâfir oldular. İşte bu da münafıkların kâfir olduklarına bir delildir. Yüce Allah'ın: "Bu, onların îman etmeleri, sonra da kâfir olmaları sebebiyle böyledir" (el-Münafikun, 63/3) âyetinde de buna dair kati bir delil vardır. Yine âyet-i kerîme; Îman, namazdaki söz ve fiiller dışında ancak: Lâ ilahe illallah sözü ile gerçekleşiyor ise de küfrün tasdik ve kesin bilgi ile çelişen her bir şey ile sözkonusu olduğuna da delil teşkil etmektedir, İshak b. Raheveyh der ki: Gerçekten ilim adamları diğer şer'i hükümler hususunda icma etmedikleri bir konuda, namaz hususunda icma etmişlerdir. Çünkü onlar icma ile şöyle derler: Bir kimsenin kâfir olduğu bilinse, sonra da aynı kişinin birçok defa namaz kıldığı sabit oluncaya kadar namaz kılmakta olduğunu görseler, bununla birlikte onun diliyle (îman ettiğine dair) ikrarını bilemeyecek olsalar dahi, o kimsenin imanına hüküm verilir, ancak oruç tutması ve zekât vermesi halinde onun hakkında benzeri bir hüküm verilemez. 3. Münafıkların Yeltendikleri ve Başaramadıkları İş: Yüce Allah'ın; "Ve başaramadıkları bir işe de yeltendiler" âyeti ile münafıkların Tebûk gazvesinde Akabe'den geçtikleri gecede onu öldürmek istemelerini kastetmektedir. Sayıları oniki kişi idi. Bu olaya dair etraflı bir rivâyet için bk: Müsned, IV, 453-454. Bu kişilerin isimleri de, el-Heysemî, Mecmau'z Zevâid, I, lll'de zikredilmektedir. Huzeyfe der ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onların hepsini tek tek sayarak isimlerini söyledi. Ben: Onlara birilerini gönderip öldürmeyecek misin deyince, şöyle buyurdu: "Arapların, arkadaşlarını ele geçirip onlara üstünlük sağladı da onları Öldürmeye kalkıştı, demelerinden hoşlanmıyorum. Aksine, Allah'ın bunları ed-Dubeyle ile cezalandırması onlara yetecektir." Ey Allah'ın Rasûlü, ed-Dubeyle nedir? diye sorulunca şöyle buyurdu: "O, cehennemden bir ateş alevidir ki, onu onlardan birisinin kalbini ciğerlerine bağlayan damarı üzerine koyar ve nihayet onun canı çıkar." Nitekim böyle de oldu. Bu hadîsi bu manada Müslim rivâyet etmiştir. Müslim, Sıfatu'l-Münâfîkîn 9-11; Müsned, IV, 320. Bir diğer görüşe göre onlar, İbn Ubey'in etrafında (hükümdarları yapmak suretiyle) birleşmek ve toplanmak kastıyla İbn Ubey'ye tac giydirmek istemişlerdi. Bu hususun da sözkonusu edildiği uzunca hadis için bk. Buhârî, Tefsir 3. sûre 15, Merdâ 15, Edeb 115, İsti'zân 20; Müslim, Cihad 116; Müsned, V, 203. Bu hususta Mücahid'in görüşü az önce geçmiş bulunmaktadır. 4. Münafıkların Nankörlüğü: Yüce Allah'ın: "Halbuki, intikam almaya kalkışmaları için, Allah'ın ve Peygamberinin onları lütfuyla zenginleştirmiş olmasından başka bir sebep de yoktur." Yani, onların intikam almalarını gerektirecek bir durum bulunmamaktadır. Nitekim Nâbiğa (buna benzer bir ifadeyle) şöyle demektedir: "Onlardaki kusur, sadece ellerindeki kılıçların Ordularla çarpışmalarından dolayı körelmiş olmasından ibarettir." "İntikam almak” anlamındaki fiilin, mazi ve muzari kullanılışları: şeklindedir. Şair (mazisinin aynü'l-fiilinin esreli kullanılışına örnek olarak) şöyle demektedir: "Onların Ümeyyeoğullarından intikam almalarının tek sebebi, Ümeyyeoğullarının kızdıkları, öfkelendikleri vakit yumuşaklıkla (Mimle) mukabele etmelerinden başkası değildir." Şair Züheyr de şöyle demektedir; "Ertelenir, bir kitaba konulur ve saklanır Hesap gününe yahut da âcil olarak intikam alınır." Züheyr'in bu beyitindeki bu fiil, "kaf" harfi esreli olarak da üstün olarak da nakledilmektedir. en-Nehaî der ki: Onlar bir diyet talep ediyorlardı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) da bu diyetin onlara ödenmesi doğrultusunda hüküm verdi, ancak onlar buna ihtiyaçlarının olmadığını izhar ettiler. İkrime de bu miktarın oniki bin (dirhem) olduğunu zikretmektedir. Şöyle de denilmektedir: Öldürülen kişi de el-Culâs'ın azadh kölesi idi. el-Kelbî der ki: Onlar, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in Medine'ye gelişinden önce geçim darlığı içerisinde idiler. Atâ binemiyor, ganimet elde edemiyorlardı. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onların yanlarına (Medine'ye) gelince, ganimetlerle zengin oldular. İşte "kendisine iyilik yaptığın kimsenin sana yapacağı kötülükten kork" anlamındaki darb-ı mesel oldukça ünlüdür. el-Kuşeyrî Ebû Nasr der ki: el-Becelî'ye, yüce Allah'ın Kitabında: "Kendisine iyilik yaptığın kimsenin kötülüğünden kork" âyetini bulabiliyor musun? diye sorulmuş, O da: "Halbuki intikam almaya kalkışmaları için Allah'ın ve Peygamberin onları lütfuyla zenginleştirmesinden başka bir sebep de yoktur" âyetini okudu. 5. Tevbedeki Hayır ile Münafık ve Zındığın Tevbesi: Yüce Allah'ın: "Eğer tevbe ederlerse onlar için hayırlı olur" âyeti ile ilgili olarak rivâyet edildiğine göre, bu âyet-i kerîme nâzil olunca, el-Culâs ayağa kalkıp mağfiret diledi ve tevbe etti. İşte bu, küfrü gizleyip imanını açığa vuran kâfirin tevbe etmesinin geçerli olacağına delil teşkil etmektedir. Fukahanın zındık diye adlandırdığı kişi de budur. Ancak bu hususta ilim adamlarının farklı görüşleri vardır. Şâfiî tevbesi kabul edilir derken, Mâlik zındıkın tevbesi bilinemez. Çünkü o, imanını açığa vururken küfrünü gizlemektedir. Onun mü’min olduğu ise söylediği sözle bilinmektedir. İşte şimdi de her vakit de böyle yapılmaktadır. Zındık, açığa vurduğunun zıddını içinde gizlemekle birlikte, ben mü’minin der. Ele geçirildiği vakit de tevbe ettim der ve gerçek halinde herhangi bir değişiklik olmaz. Eğer zındıklığı tesbit edilmeden önce, kendiliğinden bize tevbe ederek gelecek olursa, tevbesi kabul edilir, âyet-i kerimede kastedilen de budur. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. 6. Yüzçevirenlerin Dünya ve Âhiretteki Cezaları: "Eğer yüz çevirirlerse" yani, îman ve tevbe etmekten yüzçevirecek olurlarsa, "Allah onları dünyada da" öldürülmek suretiyle "âhirette de" cehennem ateşinde "pek acıklı bir azaba uğratır. Onların yeryüzünde ne bir velileri" yani, azaplarını engelleyebilecek kimseleri "vardır, ne de bir yardımcıları." Bu hususa dair açıklamalar da daha önceden (el-Bakara, 2/48. âyet, 6. başlık ve devamında) geçmiş bulunmaktadır. |
﴾ 74 ﴿