77

Nihayet Allah'a verdikleri sözlerini tutmadıkları ve yalan söyleyegeldikleri için, O da huzuruna çıkacakları güne kadar kalplerine bir nifak sokarak onları cezalandırdı.

7. Allah'a Verilen Sözde Durmamanın Cezası:

"Bir nifak sokarak onları cezalandırdı" âyetinde iki mef'ûl vardır. Yüce Allah kalplerine bir nifak sokarak onları cezalandırdı, demektir. Bir görüşe göre de cimrilik akabinde kalplerine bir nifak sokarak ceza görmelerine sebep teşkil etti, demektir. İşte bundan dolayı "Lütfundan... cimrilik edince" diye buyurmuştur.

"Huzuruna çıkacakları güne kadar" âyeti cer mahallindedir. Yani, onlar cimriliklerinin cezasını görecekleri güne kadar kalplerine bir nifak sokarak onları cezalandırdı. Cimriliklerinin cezasını görecekleri gün şeklindeki bu açıklama: Yarın sen amelini göreceksin, onunla karşılaşacaksın, demeye benzer.

"Huzuruna çıkacakları güne kadar" âyetinin, Allah'ın huzuruna çıkacakları güne kadar anlamına geldiği de söylenmiştir. İşte bu âyette, sözü edilen kimsenin münafık olarak öldüğüne delil vardır. Ancak, bu âyetin hakkında indirildiği kimsenin Sa'lebe veya Hatıb olma ihtimali uzaktır. Çünkü Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Hazret-i Ömer'e şöyle demişti: "Allah'ın Bedir ehline, muttali olarak dilediğinizi yapınız. Ben size (günahlarınızı bağışladım) demediğini nereden bilirsin?" Daha önce el-gnfai, fi/68, flyet 1. başlığın sonlarında geçen bu hadisin kaynakları için oraya bakılabilir. Sa'lebe de, Hatıb da Bedir'de hazır bulunan ve bu gazada şahit olanlardandı.

"Nihayet Allah'a verdikleri sözlerini tutmadıkları ve yalan söyleye geldikleri için O da... onları cezalandırdı." Onların yalan söylemeleri, sözlerini bozmaları ve yerine getireceklerini taahhüt ettikleri hususları terk etmeleri şeklinde ortaya çıkmıştı.

8. Münafıklık ve Çeşitleri:

"Nifak" kalpte olursa küfürdür. Eğer amellerde olursa masiyettir. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmaktadır: "Dört şey var ki, onlar kimde bulunursa, o kişi katıksız münafık olur. Kimde bunlardan bir tanesi bulunacak olursa, onu terkedinceye kadar o kimsede münafıklıktan bir haslet (özellik) bulunur: Kendisine birşey emanet verilirse hainlik eder, konuştuğu zaman yalan söyler, ahidleştiği zaman ahdinde durmaz ve tartıştığı zaman da haddi aşar, kötü söz söyler." Bu hadisi Buhârî rivâyet etmiştir. Buhârî, Îman 24, Mezâlim 17, Cizye 17; Müslim. Îman 106; Ebû Dâvûd, Siinne 15; Nesâî, Îman 20; Tirmizî, Îman 14; Müsned, II, 189, 198. Bu kelimenin türeyişi ile açıklamalar daha önce el-Bakara Sûresi'nde (2/10. ayetin tefsirinde) geçtiğinden burada onları tekrarlamanın bir anlamı yoktur.

İlim adamları bu hadisin te'vili hususunda farklı görüşlere sahiptirler. Bir kesim şöyle demektedir: Bu hüküm yalan olduğunu bilerek bir söz söyleyen, kendisine bağlı kalması gerektiğine inanmaksızın ahidleşen ve zamanı gelince hainlik etmek için emaneti bekleten kimse hakkında sözkonusudur. Bu görüşün sahipleri senet itibariyle zayıf bir hadis olan şu rivâyete dayanırlar:

Ali b. Ebî Tâlib, Ebû Bekir ve Ömer'le (Allah hepsinden razı olsun) Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın yanından kederli bir şekilde çıkarken karşılaşmış. Hazret-i Ali: Ne diye sîzi böyle kederli görüyorum diye sorunca, Onlar da: Münafıkların nitelikleriyle ilgili olarak Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'dan işittiğimiz bir hadisten dolayı. (Hadis şudur): "(Münafık) konuştuğu zaman yalan söyler, ahidleştiği zaman bozar, kendisine bir şey emanet edilirse hainlik eder, söz verirse sözünde durmaz." Hazret-i Ali: Peki buna dair ona birşey sormadınız mı, diye sorunca, Onlar: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)1 dan çekindik, dediler. Hazret-i Ali: O halde ben ona soracağım, demiş ve Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın huzuruna girerek şöyle sormuş: Ey Allah'ın Rasûlü, Ebû Bekir ve Ömer yanından üzüntülü bir şekilde çıktılar. 'Daha sonra da söylediklerini nakletmiş. Bunun üzerine (Hazret-i Peygamber) şöyle buyurmuş: "Ben onlara bir hadis söyledim, ama onların anladıklarını kastetmedim. Ancak münafık kendi kendisine yalan söylediğini bile bile konuştuğu vakit yalan söyleyen, söz verdiğinde kendi kendisine bu sözünde durmayacağını telkin eden, kendisine emanet bırakıldığında içten içe bu emanete hainlik edeceğini kararlaştıran kimsedir." el-Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, I, 108, "senedinde: ...Ebû'n-Nu'mân, Ebû Vakkas'ın.,. diye zikredilen iki râvî, -Tirmizî'nin dediğine göre- meçhuldür (hadis kivisi olarak bilinmemektedirler); diğer râvilerin ise sika (güvenilir) oldukları bildirilmistir" kaydıyla.

İbnül-Arabî der ki: Bu İşleri kasti olarak işleyenin kâfir olmayacağına dair açık deliller vardır. Kişi, ancak Allah'a, sıfatlarına dair hususlardaki bilgisizliği, yahut da O'nu yalanlaması ile ilgili bir itikad ile kâfir olur. Şanı yüce Allah ise cahillerin inanışlarından ve sapıkların sapmalarından yücedir, münezzehtir.

Bir başka kesim şöyle demektedir: Bu husus Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’ın dönemindeki münafıklara hastır. Onlar, bu konuda Mukâtil b. Hayyân'ın, Saîd b. Cübeyr'den, onun, İbn Ömer ile İbn Abbâs'tan şöyle dediklerine dair rivâyetini delil gösterirler. İbn Ömer ile İbn Abbâs dediler ki: Bir grup ashâb ile birlikte varıp dediler ki: Ey Allah'ın Rasûlü, sen şöyle buyurdun: "Üç haslet vardır ki, onlar kimde bulunursa o kişi ister oruç tutsun, namaz kılsın ve mü’min olduğunu iddia etsin yine münafıktır: Konuştuğu zaman yalan söyler, söz verdiği zaman sözünde durmaz, kendisine bir emanet verildiği zaman hainlik eder. Ve her kimde bu hasletlerden birisi bulunursa, o kimsede münafıklığın üçte biri var demektir." Biz bunlardan, yahut bunlardan birisinden kendimizi kurtaramayacağımız yahut da insanların çoğunun bunlardan uzak kalamayacağı kanaatindeyiz. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) güldü ve şöyle buyurdu: "Sizin bunlarla ne ilginiz var ki? Ben bu özellikleri, yüce Allah'ın Kitabında münafıkları tahsis ettiği gibi münafıklara has olarak söyledim. Benim, konuştuğu zaman yalan söyler, şeklindeki ifadem, yüce Allah'ın:

"Münafıklar sana geldiklerinde..." (el-Münafîkun, 63/1) âyeti gibidir. Siz böyle misiniz?" Biz: Hayır deyince şöyle buyurdu: "Bundan dolayı o halde korkmayınız. Siz bundan uzaksınız. Benim, söz verdiği zaman sözünde durmaz şeklindeki ifademe gelince; bu da yüce Allah'ın bana indirmiş olduğu şu âyetlerdedır:

"İçlerinden kimi de Allah'a şöyle söz vermişti: Eğer bize lütfundan ihsan ederse..." -diyerek üç âyeti okudu- "Siz böyle misiniz?" diye sordu, biz: Hayır dedik. Allah'a hamd olsun ki, eğer herhangi bir hususa dair Allah'a söz verecek olursak, onu yerine getiririz. Şöyle buyurdu: "O halde sizin için korkacak birşey yok, siz bundan uzaksınız. Ona bir şey emanet edilirse hainlik eder şeklindeki sözüme gelince; bu da yüce Allah'ın bana İndirmiş olduğu şu âyette dile getirilmektedir:

"Muhakkak Biz emaneti göklerle yere ve dağlara arzettik de..." (el-Ahzab, 33/72) Buna göre her kişiye dîn emanet olarak verilmiştir. Mü’min kişi gizlide de açıkta da cünüplükten yıkanır. Münafık ise bu işi ancak açıktan açığa yapar. Siz böyle misiniz?" Biz; Hayır dedik. Şöyle buyurdu: "O halde sizin için korkacak birşey yok, siz bundan uzaksınız." İbnul-Arabî, Ahkamu'l-Kur'ân, II, 985-986'cto bu rivâyeti "Mescid-i Aksâ'da Ebîl Bekr el-Fihrî'nin kendisine naklettiğini" belirttikten sonra zikretmekte ve sonunda: "Bu, senedi meçhul bir hadistir..." kaydını koy ma kındır.

Tabiinden ve İmâmlardan pek çok kimse bu görüştedir.

Bir başka kesim şöyle demektedir: Bu hüküm, bu tür hasletlerin çoğunlukla kendisine galip geldiği kimseler hakkındadır. Buhârî ve ondan başka diğer ilim adamlarının görüşlerinden anlaşıldığına göre, kıyâmet gününe kadar bu kötü hasletlere sahip olan bir kimse münafıktır.

İbnü'l-Arabî der ki: Benim görüşüme göre, bir kimseye masiyetler galip gelecek olsa bu, onun itikadını etkilemediği sürece kâfir olmaz. (Mezhebimize mensup) ilim adamlarımız derler ki: Hazret-i Yusuf'un kardeşleri babalarına söz verdiler, fakat verdikleri sözde durmadılar. Ona birşeyler söyleyip aldattılar, yalan söylediler. Hazret-i Yusuf'u onlara emanet etti, ama o emanete hainlik ettiler, bununla birlikte münafık olmadılar.

Atâ b. Ebi Rebah der ki: Yusuf'un kardeşleri bütün bu işleri yaptıkları halde münafık olmadılar, aksine peygamber oldular.

el-Hasen b. Ebi'l-Hasen el-Basrî der ki: Münafıklık iki türlüdür: Yalan ile yapılan münafıklık ve amelî münafıklık. Yalan ile yapılan münafıklık Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) döneminde idi. Amelî münafıklığın ise kıyâmet gününe kadar sonu gelmeyecektir, Buhârî de Huzeyfe'den, münafıklığın Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)ın döneminde olduğu, bugün ise ancak ve ancak imandan sonra küfre düşmenin sözkonusu olduğunu İfade ettiğini rivâyet etmektedir. Buhârî, Fiten 21.

77 ﴿