5Dedi ki: "Oğulcağızım! Rüyanı kardeşlerine anlatmaleyhisselâmonra sana bir tuzak kurarlar. Çünkü şeytan insanın apaçık bir düşmanıdır." Bu âyete dair açıklamalarımızı onbir başlık halinde sunacağız: "Sonra sana bir tuzak kurarlar" yani seni öldürmek için bir hileye, bir yola başvururlar. Zira rüyanın te'vili gayet açıktır. Belki şeytan onları, o takdirde sana bir suikast düzenlemeye İtebilir. Âyetteki; " Sana" lâfzındaki "lâm" harfi le'kid içindir. Nitekim ileride gelecek olan; "Eğer rüya yorumunu biliyorsanız" (Yûsuf', 12/43.) âyetindeki gibidir. Rüya şerefli bir hal, üstün bir makamdır. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmaktadır: "Benden sonra müjdeci şeylerden salih kimsenin gördüğü yahut kendisine gösterilen sadık ve salih rüyadan başka bir şey kalmamıştır." Beyhakî, Şuabu'l-İmân, IV, 184-185. Bir başka hadisinde şöyle buyurmaktadır: "Aranızda rüyası en doğru kişi, sözü en doğru olandır." Müslim, Ru'yâ 6: Ebû Dâvûd, Edeb 88; Tirmizî, Ru'yâ 10; Dârimi, Ru'ya 7; Müsned, II, 269, 507. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) de rüyanın nübüvvetin kırkaltı bölümünden bir bölüm olduğuna hükmetmiştir. Buhârî, Ta'bir 4; Müslim, Ru'yâ 6-8; Ebû Dâvûd, Edeb 88; Tirmizî, Ru'ya 10; Dârimî, Ru'ya 2: Müsned, II 269, 507. "Peygamberliğin yetmiş bölümünden bir bölüm" olduğu da rivâyet edilmiştir. Müslim, Rüya 9: el-Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, VII. 172-173. İbn Abbâs (radıyallahü anh)ın rivâyet ettiği hadiste ise "Peygamberliğin kırk bölümünden bir bölüm" diye belirtilmiştir. el-Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, VII, 174. İbn Ömer'in rivâyet ettiği hadiste: "Kırkdokuz bölümünden bir bölüm" Kenzu'l-Umınûl, no: 41413. (Kurtubî, Daru'l-Hadis baskısı, IX, 127'den naklen) Hazret-i Abbas yoluyla gelen hadiste: "Peygamberliğin elli bölümünden bir bölüm" Taberânî, el-Mu'cemu'l-Evsat, VI, 380 Enes yoluyla gelen hadiste: "Yirmialtı bölümünden bir bölüm" Kaynağını tesbit edemedik. Ubade b. es-Samît yoluyla gelen hadiste: "Peygamberliğin kırkdört bölümünden bir bölüm" 'Kırk" ve "kırkaltı bölümünden bir bölüm olarak: el-Heysemî. Mecmau'z-Zevâid, VII, 174. diye rivâyet edilmiştir. Ancak bunlar arasında sahih olan kırkaltı bölümünden bir bölüm olduğu şeklindeki rivâyettir. Sıhhat itibariyle bundan sonraki rivâyet ise yetmiş bölümünden bir bölüm şeklindeki rivâyettir. Müslim, Sahih'inde bu iki hadisin dışındakiler rivâyet etmemiştir. Diğer hadisleri ise başka hadis âlimleri naketmişlerdir. Bu açıklama İbn Battal'a aittir. Ebû Abdullah el-Mazerî der ki: Hadis ehlince daha çok rivâyet edilen ve daha sahih kabul edilen: "Kırkaltı bölümünden bir bölüm" şeklindeki rivâyettir. Taberî der ki: Doğrusu şunu söylemektir: Bu hadislerin hepsi veya çoğunluğu sahihtir ve bu hadislerin herbirisinin makul bir açıklaması vardır. Mesela Hazret-i Peygamber'in; "O, peygamberliğin yetmiş bölümünden bir bölümdür" şeklindeki âyeti şu demektir: Bu salih ve sadık bütün rüyalar hakkında genel bir ifadedir ve hangi durumda olursa olsun, rüya gören her müslüman hakkında söz konusudur. "Rüyanın kırk veya kırkaltı bölümden bir bölüm" olduğunu belirten hadise gelince, o bununla rüyayı gören kişinin, es-Sıddık Ebû Bekir hakkında sözü edilen, durumda olan kişiyi kastetmektedir. Buna göre aşırı soğukta bile abdestini iyice alan ve hoşuna gitmeyen hususlarda Allah yolunda sabreden, bir namazı kıldıktan sonra diğerini bekleyen bir kimsenin gördüğü salih rüya, -yüce Allah'ın izniyle- peygamberliğin kırk bölümünden bir bölümdür. Kimin de bizatihi durumu bunun arasında bir yerde ise onun göreceği sadık rüya da bu iki bölüm arasında değişir. Yani kırk bölümden birinden, altmış bölümden birisine kadar- ki sınırlar arasında gider gelir ve yetmiş bölümden birinden daha aşağıya düşmez, kırk bölümden bir bölüm olmaktan yukarıya da çıkmaz. Ebû Ömer b. Abdi'l-Berr de bu manaya işaret ederek şöyle demektedir: Rüyanın bölümleri ile ilgili bu husustaki rivâyetlerin farklılığı, bana göre birbirine zıt ve biri diğerini reddeden bir ayrılık değildir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.- Çünkü salih bir rüya, gören kimsenin durumuna, doğru sözlülüğüne, emaneti edaya, sağlam bir dine ve güzel bir yakîne sahib oluşuna göre değişebilir. İnsanların belirttiğimiz bu niteliklerdeki farklılığına göre onların gördükleri rüyalar da muhtelif sayılardaki bölümlerden birisi olabilir. Rabbine ibadette, niyetinde, yakîninde ve doğru sözlülüğünde ihlaslı ve samimi olan bir kimsenin gördüğü rüya, daha doğru çıkar ve nübüvvetin bildirdiklerine daha yakındır. Nitekim peygamberler de birbirlerinden daha faziletlidirler. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Yemin olsun ki Biz, peygamberlerin kimini kiminden üstün kılmışızdır." (el-İsra, 17/55) Derim ki: Böyle bir açıklama değişik hadisleri bir arada telif edebilmektedir ve böyle bir açıklama, onların bir bölümünü yorumlarken diğer bir bölümünü bir kenara atmaktan daha uygundur. Bunu da Ebû Said el-Esfakusî (Sefakısî) bazı ilim ehlinden naklederek şöyle demektedir: Hazret-i Peygamber'in: "Peygamberliğin kırkaltı bölümünden bir bölüm" ifadesinin anlamı şudur: Şanı yüce Allah, Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)e peygamber olarak -İkrime ve Amr b. Dinar'ın, İbn Abbâs (radıyallahü anh)dan rivâyetlerine göre- yirmrüç yıl vahiy indirmiştir. İşte biz (Hazret-i Peygamber'in nübüvvetten önce gördüğü sadık rüya dönemi olan) altı aylık sürenin yirmiüç yıla oranını tesbit edecek olursak, bunun kırkaltı bölümden bir bölüm olduğunu görürüz. İşte el-Mazerî de "el-Mu'lim" adlı eserinde buna İşaret etmiş, el-Konevî Arapça baskıyı yayına hazırlayanın belirttiğine göre, nüshalardan birisinde "elvi" şeklindedir. Bunun doğru olma ihtimali daha yüksektir. de Yûnus Sûresi'nin tefsirinde yüce Allah'ın: "Onlar için dünya hayatında da... müjde vardır." (Yûnus, 10/64) âyetini tefsiri sırasında bu görüşü tercih etmiştir. Ancak bu görüş iki açıdan yanlıştır. Birincisi Ebû Seleme'nin İbn Abbâs ve Hazret-i Âişe'den; vahyin yirmi yıllık süre devam ettiği, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)in de kırk yaşında iken peygamber olarak gönderilip Mekke'de on yil kaldığına dair rivâyetidir. Bu aynı zamanda Urve, en-Nehaî, İbn Şihab, el-Hasen, Atâ el-Horasanî ve Said el-Museyyeb'in -bu konuda ondan farklı rivâyet de gelmiştir- kabul ettikleri görüştür. Aynı zamanda Rabia ve Ebû Galib'in, Enes'ten rivâyeti de budur. Bu hadis sabit ise o takdirde böyle bir yorum da yanlış demektir, 2- Farklı bölümler olduğunu belirten diğer hadislerin bir anlam ifade etmesi söz konusu olamaz. 3- Rüyanın Nübüvvetin Bir Bölümü Olması Ne Demektir? Rüyanın peygamberlikten bir bölüm olmasının sebebi rüyada uçmak, cisimlerin değişmesi, gayb ilminden bazı şeylere muttali' olmak gibi imkansız ve beşeri âciz bırakan hususların olmasından dolayıdır. Nitekim Hazret-i Peygamber hadisinde şöyle buyurmaktadır: "Peygamberlik müjdeleyicilerinden geriye uykudaki sadık rüyadan başka bir şey kalmadı." "Peygamberlikten geriye müjdeleyecilerden (el-mübeşşirât) başkası kalmadı" anlamında: Buhârî, Ta'bir 5; Müslim, Salât 207-208: Nesâî, Tatbik 62; İbn Mâce, Rüya 1; Muvatta’, Ru'yâ 3; Dârimi, Salât 77; Müsned, I, 219, 111, 267, V, 454, VI, 129, 381. Özetle sadık rüya Allah'tandır ve peygamberliktendir. Nitekim Hazret-i Peygamber şöyle buyurmaktadır: "İyi rüya Allah'tandır, hulm (kötü rüya) da şeytandandır. " Buhâri, Ta'bir 3, 4, 10, 14, Bed'u’l-Halk 11, Tib 39; Müslim, Ru'yâ 1, 2; Ebû Dâvûd, Edeb 88; Tirmizî, Ru'yâ 5; İbn Mâce, Ru'ya 4; Müsned, V, 296, 300, 305, 310 Sadık rüyayı tasdik etmek haktır, onu güzel bir şekilde tevil etmelidir. Hatta kimi rüyaların te'vile (yoruma) dahi ihtiyacı olmaz. Bu gibi rüyalarda mü’minin imanını arttıracak türden yüce Allah'ın harikulade takdir ve lütufları da vardır. Bu konuda rey ve eser ehlinden olup din ve hak ehli kimseler arasında görüş ayrılığı yoktur, rüyayı ancak inkarcılar ile Mutezile'den çok az bir kesim reddetmektedir. 4- Sadık Rüya Peygamberlikten Bir Parça Olduğuna Göre Kâfir ve Yalancıların Rüyası Ne Olur? Sadık rüya peygamberlikten bir bölüm olduğuna göre kâfir, yalancı ve hakkı batıla karıştıran kimse sadık rüya görmeye nasıl ehil olabilir? Üstelik kimi kâfirler ile öyle olmamakla birlikte dininden razı olunmayan başka kimseler, gerçekten sadık ve doğru rüyalar görmüşlerdir. Mesela (Yûsuf Sûresi'nde sözü edilen) ve yedi inek gören hükümdar, (Hazret-i Yûsuf ile birlikte) hapishanedeki iki gencin rüyası, Danyal'ın, hükümdarlığının elinden gideceği şeklinde yorumladığı Buhtu Nassar'ın rüyası, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)in ortaya çıkışına dair Kisrâ'nın rüyası, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)ın halası Atike'nin kâfir iken Hazret-i Peygamber hakkında gördüğü rüya. Diğer taraftan Buhârî'nin "hapistekilerin rüyası" Buhâri, Ta 'bir 9. diye başlık açmasına dair ne söyleriz? diye sorulacak olursa, cevabımız şudur: Kâfir, facir, fasık ve yalancıların kimi zaman rüyaları doğru çıksa bile onların bu rüyalarının vahiy ya da nübüvvetten bir bölüm olması söz konusu değildir. Zira gaybe dair söylediği bir sözde doğru söyleyen her kişinin verdiği bu haberi nübüvvet olamaz. Nitekim En'âm Sûresi'nde de (6/59. âyet, 2. başlıkta) kâhin ve benzeri diğer kimselerin bazen hak bir sözü haber verip bunda doğru söyleyebileceğine dair açıklamalar geçmişti. Ancak bu durum son derece nadir ve az görülen bir durumdur, İşte böylelerinin rüyası da bu kabildendir. el-Mühelleb derki: Buhârî'nin böyle bir başlık kullanması, müşriklerin rüyasının da sadık (doğru çıkan) bir rüya olmasının mümkün olduğuna işaret etmek içindir Nitekim hapishanedeki iki gencin rüyası da bu şekilde idi. Ancak böyle bir rüyanın mü’minin rüyasının izafe edildiği gibi nübüvvete izafe edilmesi câiz değildir. Zira doğru bir şekilde te'vil edilebilen herbir rüyanın nübüvvetten bir bölüm kabul edilmesi doğru olamaz. 5- Sadık Rüya İle Öyle Olmayan Rüya (Hulm): Yüce Allah'a izafe olunan (Allah tarafından gösterilen) rüya, her türlü karışıklıktan ve vehimden arınmış ve te'vili (yorumu) Levh-i Mahfuz'dakine uygun düşen rüya demektir. Karmakarışık haberler ihtiva eden tevili kolay kolay mümkün olmayan rüyalara da "hulm" denilir ki, şeytana İzafe olunan rüya budur. Bu rüyaya karmakarışık (dığs) adının veriliş sebebi, bunda birbiriyle çelişen şeyler olduğundan dolayıdır. el-Mühelleb de bu anlamda açıklamıştır. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) da rüyayı bu konuda söz söylemiş herhangi bir kimsenin açıklamasına gerek bırakmayacak şekilde kısımlara ayırmıştır. Avf b. Mâlik (radıyallahü anh), Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle dediğini rivâyet etmektedir: "Rüya üç türlüdür. Bunlardan birisi şeytanın Âdem oğlunu kederlendirmesi için gösterdiği dehşetli şeylerdir. Bir bölümü ise mü’minin uyanıkken üzülüp ihtİmâm gösterdiği ve uykusunda gördüğü şeylerdir. Bir bölümü de nübüvvetin kırkaltı bölümünden bir bölümdür." (Hadisi Avf b. Malik'ten rivâyet eden Ebû Abdullah Müslim b. Mişkem) dedi ki: Ben: Sen bunu Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)tan mı İşittin? dedim. O da: Evet ben bunu Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)dan işittim, İbn Mâce, Ru'yâ 3. Yakın manada: Buhârî, Tn'bir 26; Müslim, Ru'ya 6; Ebû Dâvûd, Edeb 88; Tirmizî, Ru'yâ 1; İbn Mâce Ru'yâ 9; Dârimî, Ru'yâ 7. dedi. "Dedi ki: Oğulcağızım! Rüyanı kardeşlerine anlatma..." âyetinde geçen "rüya" kelimesi; " Uykuda gördü" kelimesinin mastarı olup "sükyâ Ve büşrâ" kelimeleri gibi "fu'tâ" vezninde bir kelimedir. Sonundaki "elif" te'nis için olduğundan dolayı munsarıf bir kelime değildir. İlim adamları rüyanın gerçek mahiyeti hususunda farklı görüşlere sahiptirler. Rüyanın herhangi bir afetin (olumsuz etkenin) söz konusu olmadığı cüzlerdeki derin uyku vb. gibi bir idrâk olduğu söylenmiştir. Bundan dolayı rüya çoğunlukla -uyku baskınlığının az olması, dolayısıyla- gecenin sonunda görülür. Yüce Allah rüya görene yeniden hasıl olan bir bilgi halkeder. İdrâkin sahih olabilmesi için de o gördüğü şeyi, gördüğü şekilde onun için halkeder. İbnu'l-Arabî der ki: Uykuda ancak uyanıkken idrâk edilmesi sahih olan şeyler görülür. Bundan dolayı rüyada hiçbir şekilde hem ayakta, hem oturan bir kişi görmez. Ancak olması mümkün ve mutad olan şeyler görebilir. Denildiğine göre yüce Allah'ın uyuyan kimsenin idrâk mahalline görülen şeyleri sunduğu bir meleği vardır. Bu melek rüya görene hissedilebilen suretler gösterir. Bu suretler kimi zaman varlık aleminde meydana gelen uygun misaller olur, kimi zaman da hissedilemeyen, akıl ile idrâk olunabilen bir takım manevi şeyler olur. Her iki durumda da rüya ya müjdeleyici veya (korkutup) uyarıcı olur. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Müslim'in, Sahih'inde ve başka hadis kitaplarında yer alan bir hadiste şöyle buyurmaktadır: "Rüyamda siyah saçları karmakarışık bir kadının Medine'den Mehyâa (Şamlıların ihrama girme yeri olan el-Cuhre'nin diğer ismi) çıktığını gördüm ve ben bunu humma diye yorumladım." Tabir 41-13: Tirmizî, Ru'yâ 10; İbn Mâce, Ru'yâ 10; Dârimi, Ru'ya 13; Müsned, II. 107, 17,137 de: Medine'deki veba (sıtma)nın Cuhfe’ye kaydırılacağı şeklinde yorumladım" anlamında. Müslim'de tesbit edemedik. Yine bir başka hadiste şöyle buyurmaktadır: "Ben kılıcımın da ön tarafının koptuğunu ve bazı İneklerin de boğazlandığını gördüm. Bunları Ehl-i beytimden birisinin öldürüleceği şeklinde te'vil ettim. İnekleri ise ashabımdan öldürülecek kimseler olarak yorumladım." Buhârî, Tabir 44; Meğfızî 26; Müslim, Ruyâ 20; İbn Mâce, Ru'yâ 10; Dârimî, Ru'yâ 13. Ancak yorumda; 'ehl-i Beytimden öldürülecek kimse" sözkonusu edilmemektedir. "Ve ben elimi oldukça sağlam bir zırha soktuğumu gördüm, onu da Medine diye yorumladım." Dârimi, Ru'yâ 13; Müsned, 1, 271. "Elimde iki bilezik olduğunu gördüm. Bunları da benden sonra çıkacak iki yalancı (peygamber) olarak yorumladım." Buhârî, Ta'bir 38, 40, Meğazi, 70. 71: Tirmizî, Ru’ya 10: Müsned, II, 319, 338, 344, III, 86. Ve buna benzer bir takım misallerin verildiği başka rüyalar. Bunların kimisinin manası (yorumu) öncelikte çabucak bilinir, anlaşılır. Kimisinin ise yorumu ancak belli bir süre düşündükten sonra anlaşılır. Yûsuf (aleyhisselâm) zamanında ise bilinen kişinin rüyasında gördüğü inekleri Hazret-i Yûsuf "yıllar" diye yorumlamıştı. Onbir yıldızı, güneşi ve ayı da (babası) kardeşleri ve ebeveyni diye yorumlamıştı. 7- Çocuk Yaştaki Hazret-i Yûsufun Rüyasının Hükmü: Yûsuf (aleyhisselâm) rüyasını gördüğünde küçük bir çocuktu. Çocuğun fiilinin hükmü yoktur, O halde nasıl belli bir hüküm ifade eden bir rüyası olur ve hatta babası ona: "Rüyanı kardeşlerine anlatma" der, diye sorulursa cevab şudur: Rüya önceden de açıkladığımız gibi bir hakikati idrâk etmektir, dolayıst ile küçük çocuğun gördüğü rüya, uyanıkken onun gerçek idrâki gibidir. Çocuk gördüğü bir şeyi haber verirse bu sözünde doğru söylediğine göre, rüyada gördüğü şeyi bildirmesi de böyledir, Şanı yüce Allah, Hazret-i Yûsuf'un rüyasını bize bildirmiş ve aynen gördüğü gibi rüyasının da gerçekleştiğini haber vermiştir. Bu konuda ileri sürülebilecek bir itiraz olamaz. Hazret-i Yûsuf'un o sırada oniki yaşında olduğu da rivâyet edilmiştir. Bu âyet-i kerîme, rüyanın şefkatli olmayan, samimi olarak kişinin iyiliğini istemeyen ve rüyayı doğru dürüst yorumlayamayan kimselere anlatılamayacağı hususunda asıl bir delildir. Ebû Rezîn el-Ukaylî'nin rivâyetine göre Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Rüya peygamberliğin kırk bölümünden bir bölümdür." Tirmizî, Ru'yâ 6; Müsned, IV 10. "Rüya o rüyayı gören kişi, onu anlatmadığı sürece bir kuşun kanadına asılıdır. O rüyayı anlattı mı ordan düşer. O bakımdan rüyanızı ancak aklı başında bir kimseye yahut (sizi) sevene veya (size) karşı (samimi olana) anlatınız." Bu hadisi Tirmizî rivâyet etmiş olup hakkında; Hadis hasen, sahihtir, demiştir. Ebû Rezîn'in ismi ise Lakît b. Âmir'dir. Tirmizî, Rüya 6; Müsned, IV, 10. İmâm Mâlik'e şöyle soruldu: Herkes rüyayı yorumlayabilir mi? O: Peygamberlik ile mi oynanacak, diye cevap verdi. Yine Malik şöyle demektedir: Rüyayı ancak rüya yorumunu iyi bilen bir kimse yorumlayabilir. Eğer o görüşüne göre hayır bir şey bilirse onu bildirsin, hoşlanılmayan bir şey olduğu görüşüne sahib olursa ya hayır söylesin yahut sussun. Bu sefer: Peki, rüya ona göre hoş olmayan bir yoruma delalet ediyorsa? "Rüya onun yorumuna göre çıkar" denildiğinden ötürü yine hayra göre mi yorumlayacak? sorusuna da: Hayır diye cevab verdikten sonra şunları ekler: Rüya peygamberlikten bir bölümdür, peygamberlikle oynanamaz. 9- Müslümanın Sakıncalı Gördüğü Hususlarda Kardeşini Uyarması ve Gıybetin Sınırı: Bu âyet-i kerîmede müslüman bir kimsenin, müslüman bir kardeşini, hakkında korktuğu şeyden sakındırmasının mubah olduğuna ve bunun gıybetin kapsamına girmediğine delil vardır. Çünkü Ya'kub (aleyhisselâm), Hazret-i Yûsuf'u rüyasını kardeşlerine anlatmaktan sakındırmış, ona bir kötülük yapabilecekleri konusunda uyarmıştır. Yine bu âyet-i kerîmede kıskançlık, hile ve tuzak şeklinde zarar vereceğinden korkulan kimselerin huzurunda nimeti açığa vurmaktan vazgeçmenin câiz olduğuna da delil vardır. Nitekim Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) de şöyle buyurmuştur: "İhtiyaçlarınızın başarıya ulaşmasını sağlamak için gizliliğin yardımını alınız. Çünkü herbir nimet sahibi kıskanılır. " el-Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, VTII, 195; senedindeki râvilerden tenkide uğramış alanların ve senedinde inkıta' (kopukluk) bulunduğu kaydıyla. Yine bu âyet-i kerîmede Hazret-i Ya'kub'un rüya yorumunu çok iyi bildiğine açık bir delil vardır. Çünkü Hazret-i Ya'kub -bu hususta kendisi herhangi bir şeye aldırmaksızın- Hazret-i Yûsuf'un kardeşlerine üstün geleceğini bilmişti. Çünkü kişi oğlunun kendisinden daha hayırlı olmasını arzu eder, fakat kardeş aynı şeyi kardeşi için istemez. Yine bu, Hazret-i Ya'kub'un oğullarının Hazret-i Yûsuf’u kıskandıklarını ve ona karşı içlerinde buğz beslediklerini farketmiş olduğunu göstermektedir. O bakımdan Hazret-i Yûsuf’a rüyasını bu rüyanın kalplerine yer ederek onu öldürmek İçin bir hileye başvuracaklarından korktuğu için kardeşlerine anlatmamasını söylemişti. Hem bundan, hem de onların Hazret-i Yûsuf’a yaptıklarından, kardeşlerinin o sırada henüz peygamber olmadıklarının delili vardır. Taberî'nin, İbn Zeyd'e mektubunda ise bunların peygamber oldukları nakledilmektedir. Ancak peygamberlerin dünyevî sebepler dolayısıyla kıskançlık, babalarına karşı gelmeleri, mü’mini ölüme maruz bırakmak, onu öldürmek için komplo hazırlamak gibi hususlardan uzak ve masum olduklarına dair kat'î hüküm bu görüşü reddetmektedir. Kardeşlerinin o sırada peygamber olduklarını söyleyenlerin görüşleri önemsenemez. Bununla birlikte aklen herhangi bir peygamberin yanılması imkansız değildir. Şu kadar var ki böyle bir yanılma (kabul edilirse) pek çok büyük günahı bir arada toplamaktadır. Müslümanlar ise peygamberlerin büyük günahtan korunmuş (masum) olduklarını ıcma ile kabul etmişlerdir. Ancak daha önceden de geçtiği gibi ve ileride de geleceği üzere küçük günahlar konusunda farklı görüşleri vardır. Buhârî, Ebû Hüreyre (radıyallahü anh)nin şöyle dediğini rivâyet eder: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)ı şöyle buyururken dinledim: "Peygamberlikten ancak mübeşşirât (müjdeleyiciler) kalmış bulunuyor." Mübeşşirat nedir? diye sormaları üzerine, Hazret-i Peygamber: "Salih rüyadır." diye buyurdu. Daha önce 3. başlıkta geren ilk hadise dair verilen kaynaklar Bu Hadîs-i şerîfin zahiri, rüyanın mutlak olarak müjde olduğuna delil ise de durum esası itibariyle böyle değildir. Çünkü sadık rüya, bazen yüce Allah tarafından bir uyarıcı olabilir ve o rüyayı göreni hiç de sevindirmeyebilir. Ancak yüce Allah'ın böyle bir rüyayı mü’mine göstermesi ona bir şefkat ve rahmetinin bir tecellisidir. Böylelikle mü’min gerçekleşmeden önce başına gelecek belaya hazırlanmış olsun. Şayet kendisi bunu anlayıp kendi kendisine yorumlayabilirse mesele yok. Aksi takdirde bu konuda ehü olan kimseye yorumunu sorup öğrenebilir. İmâm Şâfiî de Mısır'da bulunduğu sırada Ahmed b. Hanbel'in mihnetine delalet eden bir rüya görmüştü. Buna hazırlanması için o da gördüğü bu rüyayı yazarak haber vermişti. Daha önce Yûnus Sûresi'nde de yüce Allah'ın: "Onlar için dünya hayatında da... müjde vardır." (Yûnus, 10/64) âyetinde bunun salih (doğru çıkan) rüya olduğuna dair açıklamalar geçmiş bulunmaktadır. İşte bu ve Buhârî'nin rivâyet ettiği bu hadis, çoğunlukla (salih rüyanın) müjdeleyici olduğu anlamındadır. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. Buhârî, Ebû Seleme'nin şöyle dediğini rivâyet eder: Ben bir rüya görür ve gördüğüm bu rüya beni hasta ederdi. Nihayet Ebû Katâde'yi şöyle derken dinledim: Ben de bir rüya görür ve bu beni hasta ederdi. Nihayet Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)ı şöyle buyururken dinledim: "Güzel rüya Allah'tandır. O bakımdan sizden herhangi bir kimse sevdiği (hoşlandığı) bir rüya görürse bunu ancak sevdiği kimselere anlatsın. Hoşuna gitmeyen bir rüya görürse şerrinden Allah'a sığınsın ve üç defa (sol tarafına) tükürür gibi yapsın ve hiç kimseye de o rüyasını anlatmasın. Ona asla (o rüyada belirtilen) zarar dokunmayacaktır." Buhârî, Ta'bir 4, 14, 46; Müslim, Ruyâ 2, 4; Ebû Dâvûd Edeb 88; Tirmizî, Ru'yâ 5; İbn Mâce, Ru'yâ 4; Dârimî, Ru'yâ 5; Müsned, V, 296, 303, 305, 309, 310. İlim adamlarımız derler ki: Allah bu gibi rüyalardan kendisine sığınmayı (istiâze) rüyanın eziyetini kaldıran sebepler arasında takdir etmiştir. Nitekim Ebû Katâde'nin: Ben bir rüya görürdüm ve gördüğüm bu rüya benim için dağdan daha ağır gelirdi. Bu hadisi işitince bu sefer onu hiçbir şey saymamaya başladım, şeklindeki sözleri bunu göstermektedir. Ayrıca Müslim, Hazret-i Cabîr yoluyla gelen rivâyetinde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)ın şu âyetini da kaydeder: "Sizden herhangi bir kimse hoşuna gitmeyen bir rüya görecek olursa, sol tarafına üç defa tükürsün ve üç defa da şeytandan Allah'a sığınsın ve uyuduğu yanından öbür yanına dönsün. Müslim, Ru'yâ 5; Ebû Dâvûd, Edeb 88; İbn Mâce, Ru'yâ 4; Müsned, III, 350. Ebû Hüreyre'nin rivâyet ettiği hadiste de Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmaktadır: "Sizden herhangi bir kimse hoşuna gitmeyecek bir rüya görürse, kalksın ve namaz kılsın, " Buhârî, Tabir 26; Müslim, Ru'yâ 6; Ebû Dâvud, Edeb 88; Tirmizî, Ru'yâ 7; Müsned, II, 269, 395, 507. İlim adamlarımız der ki: Bütün bunlar arasında tearuz (çatışma) yoktur. Bu gibi durumda asıl emir kişinin uyuduğu yanını çevirmesi, öbür yana dönmesidir. Namaz ise bundan fazla bir emirdir. Buna göre rüya gören bir kimsenin bunların hepsini yapması gerekir. Namaza kalkmak ise bunların hepsini kapsar. Çünkü namaz kılmak bütün bu hususları kapsar. Zira bir kimse namaza kalkacak olursa, yatmakta olduğu yanını değiştirmiş olur. Ağzına su alıp, mazmaza yaparsa tükürmüş olur. Namaza durduğu vakit, Allah'a sığınmış, dua etmiş ve Allah'tan o rüyanın şerrinden kendisini koruması için yalvarıp yakarmış olur ki, bu hal kişinin duasının kabule en yakın olduğu haldir ki, bu da gecenin seher vaktidir. |
﴾ 5 ﴿