56İşte böylece o yerde Yûsuf’a iktidar verdik. O, orada dilediği yerde konaklardı. Rahmetimizi dilediğimize veririz, iyi hareket edenlerin de ecrini boşa çıkarmayız. "İşte böylece o yerde Yûsuf’a iktidar verdik. O, orada dilediği yerde konaklardı." Yani onu hükümdarın kalbine yaklaştırmak, onu hapisten kurtarmak suretiyle, ona nimetler ihsan etmiş olduğumuz gibi aynı şekilde ona yeryüzünde imkân da verdik. Yani onu dilediğini gerçekleştirebilme İktidarına sahip kıldık. el-Kiyâ et-Taberî der ki: Bu âyette, mubah olan bir şeye, başkasının gıbta edeceği bir duruma, salah bulunan bir hale ve hakları elde etmeye ulaşmak hususunda hile (yol ve çare) aramanın, câiz olduğuna delil vardır. Yüce Allah'ın: "Eline bir demet sap al, onunla vur ve yeminini bozma!". (Sâd, 38/44) âyeti da bunun gibidir. Ebû Saîd el-Hudrî'nin, Hayber'deki âmil İle Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)a ödediği hurma ve söylediği sözler ile ilgili hadis de bu kabildendir. Buhârî, Buyû’ 89, Vekâlet 3, Meğazî 39, İ'tisam 20; Müslim, Müsâkat 94, 95; Dârimî, Buyu 40; Muvatta’, Büyü 20, 21; Müsned, III, 45'te şıs anlamdaki bir hadis kaydedilmektedir; Hazret-i Peygamber'in Hayber'deki haracı toplayıp getirmek üzere atadığı amil, oldukça kaliteli hurmalar getirince; Hazret-i Peygamber; "Hayber'in tüm hurması böyle mi?" diye sorar. Âmil; hayır, bundan bir ölçek almak üzere, topladığımız adi türden iki ölçek veriyoruz, der Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bunun faiz olduğunu belirterek, bu uygulamaya reddeder. Derim ki: İleride de geleceği üzere bu görüş merduttur. "Ona iktidar verdik" anlamında ve diye kullanılır. Yüce Allah da şöyle buyurmaktadır: "Onları size vermediğimiz bir iktidarı vererek yeryüzünde yerleştirmiş, iktidar vermiş idik." (el-En'âm, 6/6) Taberî der ki: Büyük hükümdar olan el-Velid b. er-Reyyân, Yûsuf’u Itfîr'in görevinin başına getirdi ve Itfir'i azletti. Mücahid der ki; Ayrıca bu büyük hükümdar Hazret-i Yûsuf’un önünde İslâm dinini kabul etti. İbn Abbâs der ki: Hükümdar onu birbuçuk sene sonra hükümdarlığa getirdi. Mukâtil ’in rivâyetine göre Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Şayet Yûsuf ben inşaallah iyice koruyanım, bilenim demiş olsaydı, derhal hükümdarlığa getirilirdi." Daha sonra Itfîr öldü. Hükümdar el-Velid de Hazret-i Yûsufu Itfîr'in eşi Râil ile evlendirdi. Hazret-i Yûsuf onunla gerdeğe girdiğinde bakire olduğunu gördü. Râîl'den İfraîm ve Menşâ adında iki oğlu oldu. Bu kadının Zeliha olduğunu söyleyenler de derler ki: Hayır, Hazret-i Yûsuf onunla evlenmedi. Zeliha onu kafilesi ile birlikte görünce ağladı, sonra da: Masiyet sebebiyle hükümdarları köle yapan, itaat sebebiyle de köleleri hükümdar yapan Allah'a bamdolsun, dedi. Bunun üzerine Hazret-i Yûsuf onu da evine aldı ve onun yanında ölünceye kadar baktığı kimseler arasında bulundu. Yûsuf (aleyhisselâm) onunla evlenmedi. Bu açıklamaları da el-Maverdî zikretmiştir. Bu açıklamalar daha önce Vehb'den nakledilen açıklamalardan farklıdır, es-Sa'lebî de bunu zikretmiştir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. Hükümdar Mısır yönetim işini Hazret-i Yûsuf’a devredince, Hazret-i Yûsuf insanlara güzel bir şekilde davrandı, onları İslâm'a davet etmeye koyuldu ve kendisine îman edinceye kadar onlara daveti sürdürdü. Aralarında adeleti uyguladı, erkekler kadınlar ondan memnun kaldı, onu sevdi. Vehb, es-Süddî, İbn Abbâs ve başkaları derler ki: Bundan sonra bolluk ve verimli yıllar girdi. Hazret-i Yûsuf insanlara tarlaları düzeltmelerini, ıslah etmelerini emretti, alabildiğine ekin ekmelerini söyledi. Mahsuller yetişince verdiği emirle mahsuller toplandı, sonra da bu mahsuller için mahzenleri inşa etti. O sene toplanan mahsuller o kadar çoktu ki, mahzenlere sığmadı. Aynı şekilde her yılın mahsullerini böylece topladı ve bu mahsulü bol yedi yıl bitene kadar böylece sürüp gitti. Daha sonra ise kıtlık ve kuraklık yılları geldi. Hazret-i Cebrâîl inerek şöyle dedi: Ey Mısır halkı aç kalınız. Allah onlara yedi yıl süreyle açlığı musallat etti. Bazı hikmet ehli kimseler şöyle demiştir; Açlığın ve kıtlığın iki alameti vardır. Birincisi nefis yemeği adeten görülenden daha fazla sever ve önceki halinden farklı olarak daha çabuk acıkır, yeterinden fazla yiyecek ister ve alır İkincisi ise yiyecek bulunmaz ve rahatlıkla elde edilemez olur, son derece kıt olur. İşte bu iki alamet te Hazret-i Yûsuf döneminde bir araya gelmişti. Erkekler, kadınlar, çocuklar: "Açlık, açlık" diye bağrışarak uyandılar. Yiyiyor fakat doymuyorlardı. Hükümdarda uyandığında "açlık, açlık" diye bağırdı. Bunun üzerine Hazret-i Yûsuf ona dua etti. Allah da onun bu hastalığını İyileştirdi. Daha sonra Hazret-i Yûsuf bütün Mısır topraklarında: Ey insanlar diye seslendi. Sizden hiç kimse hiçbir şey ekmesin. Çünkü tohum da zayi olacak ve hiçbir şey bitmeyecektir. Bu kıttık seneleri' anlatılamayacak kadar büyük dehşetlerle geldi. İbn Abbâs der ki: Kıtlık başladığı sırada hükümdar gece yarısında acıkıverdi. Ey Yûsuf! Açlık, açlık diye seslendi. Hazret-i Yûsuf da: İşte kıtlık zamanları geldi, dedi. Kıtlık yıllarının ilki başlayınca bolluk yıllarında hazırlamış oldukları herşey o ilk yılda tükenip bitti. Bu sefer Mısır halkı Hazret-i Yûsuf’dan yi--yecek almaya başladılar. İlk yıl onlara nakit para karşılığında yiyecek sattı. Nihayet Mısır'da Hazret-i Yûsuf'un eline geçmedik tek bir dinar ve dirhem kalmadı. İkinci yıl süs eşyaları ve mücevherat karşılığında onlara sattı. Kimsenin elinde mücevherat ve süs eşyası namına bir şey kalmadı. Üçüncü yıl davar ve binek karşılığında sattı. Nihayet bütün davar ve bineklerini kendisi eline geçirdi. Dördüncü yıl köle ve cariyelere karşılık onlara satış yaptı ve onların hepsi nihayet eline geçti. Beşinci yıl ev ve tarlaları karşılığında satış yaptı. Bunların hepsine sahip oldu. Altıncı yıl ise çocuklarına ve kadınlarına karşılık yiyecek sattı. Hepsini köleleştirdi. Yedinci yıl ise bizzat kendilerinin köleliği kabul etmeleri karşılığında satış yaptı. Yedinci yılda İse Hazret-i Yûsuf’un kölesi olmadık tek bir hür ve köle kalmadı. Bunun üzerine insanlar şöyle dedi: Allah'a yemin ederiz. Biz bundan daha üstün ve daha büyük bir mülk görmedik. Bunun üzerine Hazret-i Yûsuf Mısır hükümdarına şöyle dedi: Rabbimin bana ihsan ve bağışında yaptıklarını nasıl buluyorsun? İşte şimdi bütün bunlar senindir. Bu konuda görüşün nedir? Hükümdar ona şöyle dedi: İşi sana havale ediyorum, sen dilediğini yap, biz sana tabiyiz. Ben sana itaatten yüz çevirecek bir kimse değilim ve ben de ancak senin kölelerinden birisiyim, senin hizmetkârlarından bir hizmetkârım. Buna karşılık Yûsuf (aleyhisselâm) şöyle dedi: Ben onları köleleştireyim diye, onları açlıktan kurtarmadım. Ben onların başına bela olayım diye, onları beladan korumadım. Allah'ı da şahit tutarak, seni de şahit tutarak söylüyorum ki, bütün Mısır halkını hiçbir fert hariç olmamak üzere hepsini azad ediyorum. Mallarını, mülklerini onlara geri veriyorum. Senin de mat mülkünü sana benim yolumdan gitmen şartıyla geri veriyorum. Rivâyet edildiğine göre Yûsuf (aleyhisselâm) da o yıllar zarfında yediği yemeklerle karnını doyurmadı. Kendisine: Yeryüzü hazineleri elinde olduğu halde aç mı kalıyorsun? denilince, şu cevabı verdi: Karnımı doyurursam aç olanları unutacağımdan korkarım. Hazret-i Yûsuf hükümdarın alıcısına da yemeğini günün ortasında vermesini emretti. Taki hükümdar da açlığın tadını görsün. İşte o zamandan beri hükümdarlar yemeklerini günün ortasında yemeğe başladılar. Yüce Allah'ın: "Rahmetimizi dilediğimize veririz” âyeti ise ihsanımızla dilediğimize veririz, demektir. Rahmet ise nimet ve ihsan demektir, "İyi hareket edenlerin de ecrini" yani mükâfatını "boşa çıkarmayız." İbn Abbâs ve Vehb iyi hareket edenlerle, sabredenleri kastetmektedir, demişlerdir. Çünkü Hazret-i Yûsuf kuyuda iken sabretti, köle iken, zindanda iken sabretti. Kadının kendisini davet ettiği, Allah'ın haram kıldığı şeylere karşı sabretti. el-Maverdî der ki: Hazret-i Yûsufa bu "iyi hareket edenler" halinden neyin verildiği konusunda iki farklı görüş vardır. Bir görüşe göre bu yüce Allah'ın onu sınamasına karşılık verdiği sevab ve mükâfattır. İkinci görüşe göre yüce Allah ona bunu ayrıca bir lütuf ve İhsan olmak üzere vermiştir. Bununla beraber sevab ve mükâfatı da âhirette olduğu gibi kalmıştır. |
﴾ 56 ﴿