MERYEM SÛRESİ

Rahmân ve Rahîm Allah'ın İsmi ile

İcma' ile Mekke'de indiği kabul edilmiştir; 98 âyet-i kerîmedir.

Bedir vakasında yüce Allah, Kureyş kâfirlerinin İleri gelenlerinin öldürülmesini takdir edince Kureyş kâfirleri: İntikamınızı Habeş topraklarındakilerden alabilirsiniz, dediler. Necaşi'ye hediyeler gönderiniz ve ona görüş sahibi adamlarınızdan iki kişiyi yollayınız, Belki size yanında bulunan Kureyşlileri geri verir. Siz de onları Bedir'de öldürülenleriniz karşılığında öldürürsünüz.

Kureyş kâfirleri, Amr b. el-Âs ile Abdullah b. Ebi Rebia'yı gönderdiler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onların gönderildiklerini haber aldı. O da Amr b. Ümeyye ed-Damrî'yi gönderdi ve onunla beraber Necaşi'ye hitaben bir mektup yolladı. Amr, Necaşi'nin yanına vardı, ona Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)ın mektubunu okudu. Sonra (Necaşi) Ca'fer b. Ebî Talib ile muhacirleri çağırdı. Rahiplere, keşişlere haber göndererek onları bir araya getirdi. Arkasından Cafer'e kendilerine Kur'ân okumasını emretti. O da

"Kâf, Ha, Yâ, Ayn, Sâd" diye başlayan Meryem Sûresi'ni okudu. Gözlerinden yaşlar boşalarak yerlerinden kalktılar. İşte yüce Allah'ın;

"... Îman edenlere sevgi bakımından en yakınlarını da: Biz hristiyanlarız, diyenleri bulursun. Bu aralarında keşişlerin, rahiplerin olmasından ve onların büyüklük taslamamalarındandır. " (el-Mâide, 5/82) -Ravi bir sonraki âyetin sonuna kadar okudu- buyrukları bunlar hakkında indirilmiştir. Bu hadisi Ebû Dâvûd zikretmiştir.

(İbn İshak'a ait) Sîret'te, Necaşi'nin şöyle dediği kaydedilmektedir; Allah'tan gelenlerden bildiğin bir şeyler var mı? Ca'fer: Evet, dedi. Necaşi ona: Hadi onu bize oku, dedi. O da "Kâf, Hâ, Yâ, Ayn, Sâd" (diye başlayan Meryem Sûresin)i okudu. Kendilerine okunanı dinleyince -Allah'a yemin olsun- Necaşi de, keşişleri de sakallan ıslanıncaya kadar ağladılar.

Necaşi dedi ki: Bu ve Mûsa'nın getirdikleri hiç şüphesiz aynı kaynaktan beslenmektedir, gidiniz. (Size gelince Kureyş elçileri) Allah'a yemin olsun bunları size ebediyyen teslim etmeyeceğim... diyerek haberin geri kalan bölümlerini zikretti İbn Hişâm, es-Siretu'n-Nebeviyye, I, 266. Habeşistan'a hicret ve buna bağlı diğer olay lar için bk. Müsned, I, 201 vd., I, 461, V, 290, vd.; İbn Hişâm, es-Sire, I, 255 vd.

1

Kâf, Hâ, Yâ, Ayn, Sâd

"Kâf, Hâ, Yâ, Ayn, Sâd." Sûrelerin başlarında (bu kabilden bulunan harflere dair) açıklamalar önceden (el-Bakara, 2/1. âyetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır.

İbn Abbâs "Kâf, Hâ, Yâ, Ayn, Sâd" ile ilgili olarak şunları söylemiştir: "Kâf harfi "Kâff"den, "ha" harfi "Hacirden, "ya" harfi "Hakîrr"den, "ayn" harfi "Halîm"den, "Sâd" harfi de " Sâdık"dandır. Bunu İbn Aziz el-Kuşeyrî, İbn Abbâs'tan nakletmektedir. Anlamı da şudur: O mahlukatına kâfi gelendir, kullarına hidâyet verendir. O'nun kudreti onların ellerinin üzerindedir. Onları bilendir, vaadinde sadık olandır. es-Sa'lebî bunu el-Kelbî, es-Süddî, Mücahid ve ed-Dahhak'tan nakletmektedir. Yine el-Kelbî şöyle demiştir: "Kâf" Kerîm, Kebir ve Kâfi'den. "Ha" harfi Hâdi'den, "ya" harfi Rahîm'den. "Ayn" harfi Alîm ve Azîm'den. "Sad" harfi Sâdık'tan gelir. Anlam birdir.

Yine İbn Abbâs'tan şöyle dediği nakledilmektedir: Bu, yüce Allah'ın isimlerinden bir isimdir. Ali (radıyallahü anh)dan da: Bu yüce Allah'ın ismidir, dediği nakledilmiştir. O Ey Kâf, Hâ, Yâ, Ayn, Sâd, bana mağfiret buyur, dermiş. Bunu da el-Gaznevî zikretmektedir.

es-Süddî der ki; Bu yüce Allah'ın kendisi zikredilerek, kendisine dua edildiğinde îstenenleri bağışladığı, duaları kabul ettiği İsm-i A'zam'ıdır.

Katade ise bu, Kur'ân'ın isimlerinden bir isimdir, demiştir. Bunu da Abdu'r-Rezzak, Ma'mer'den, o da Katade'den nakletmektedir.

Bunun sûrenin ismi olduğu da söylenmiştir. el-Kuşeyrî'nin harflerin baş tarafları ile ilgili olarak tercih ettiği görüş budur. Buna göre şöyle denilmiştir: İfade yüce Allah'ın:

"Kâf, Hâ, Ya, Ayn, Sâd" âyeti ile tamam olmaktadır. Bu âdeta sûrenin ismini bildirmek gibidir. Nitekim: Filan kitap yahut filan bölüm, dedikten sonra maksada geçmen de buna benzemektedir.

İbn Ca'fer bu harfleri mukatta' olarak (kopuk kopuk) okumuştur. Diğerleri ise vasl ile okumuşlardır. Ebû Amr ise "he" harfini imâle ile "yâ" harfini de üstün ile okumuştur. İbn Âmir ve Hamza ise aksi şekilde okumuştur, el-Kisaî, Ebû Bekr ve Halef ise hepsini imale ile okumuşlardır. Medineliler, Nâfi' ve başkaları ise ikisi arasında okumuşlardır. Diğerleri ise fetha ile okumuşlardır.

Hârice'den gelen rivâyete göre el-Hasen "kafi ötreli olarak okurmuş. Başkaları da onun "hâ" harfini de ötreli okuduğunu nakletmektedir. İsmail b. İshak'ın naklettiğine göre ise o, "yâ"yı ötreli okurmuş.

Ebû Hatim der ki: "Kâf', "hâ" ve "yâ" harflerinin ötreli okunması câiz değildir.

en-Nahhâs der ki: Medinelilerin kıraati bu hususta en güzel yoldur. "Hâ" ve "yâ" harflerinde de imale caizdir. el-Hasen'in kıraati ise bazı kimselere açıklanması oldukça zor geldiğinden dolayı: Böyle bir kıraatin câiz olmadığını dahi söylemişlerdir. Ebû Hatim bunlardan birisidir. Bu konuda kabule değer açıklama ise Harun el-Kâri'in yaptığı açıklamadır. O şöyle der: el-Hasen ref’i işmam ile okurdu. Bu ise onu (sessiz olarak) ima ettiği (işaretle gösterdiğini) anlamına gelir. Nitekim Sîbeveyh'in naklettiği gibi Araplar arasından "salât ve zekât" derken "vav"a ima edenler vardır. O bakımdan Mushaf ta (bu kelimeler) "vav" ile yazılmışlardır. Nafi', İbn Kesîr, Âsım ve Ya'kub da "sad" harfinin okunuşu esnasında açıkça "dal"i de telaffuz etmişlerdir. Ebû Ubeyd'in tercih ettiği de budur. Diğerleri ise bunu ("dal" harfini sonraki âyetin ilk harfi olan "zel" harfine) idğam ile okumuşlardır.

1 ﴿