5Hatta onlar: "Anlamsız rüyalardır. Hayır, onu kendisi uydurmuştur. Hayır, o bir şairdir. O halde öncekilerle gönderildiği gibi o da bize bir âyet getirsin" dediler. "Hatta onlar: Anlamsız rüyalardır." dediler." ez-Zeccâc dedi ki: Yani onlar şöyle dediler: Muhammed'in getirdikleri, anlamsız karma karışık rüyalardır. Başkası da şöyle açıklamıştır: Onlar dediler ki: Onun bu getirdikleri, rüyasında görmüş olduğu dehşet verici ve karmakarışık karışık şeylerdir. Bu anlamdaki açıklamayı Mücahid ve Katade yapmıştır. Şairin şu mısraında da bu anlamda kullanılmıştır: "Kendisinden dolayı onu görenin aldanışa düştüğü karmakarışık bir rüya gibi." el-Kutebî dedi ki: Bunlar yalan (yani gerçek çıkmayan) rüyalardır. Şairin şu beyiti de böyledir: "(Onlar) ya Ta simliların haberlerine dair sözlerdir, yahut geniş düzlük bir arazide, Yol alana, akan ince bir şuymuş gibi görünen bir serap ve rüya görenin gerçekle ilgisi olmayan rüyalarıdır." el-Yezidî dedi ki: "Anlamsız rüyalar (el-edğâs)" Te'vili olmayan, yorumlanamayan rüyalar demektir. Buna dair açıklamalar daha önceden Yusuf Sûresi 'nde (12/44. âyetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır. Müşrikler durumun dedikleri gibi olmadığını görünce, bu sefer ağız değiştirerek: "Hayır, onu kendisi uydurmuştur" dediler. Sonra bunu da bırakıp: "Hayır, o bir şairdir" dediler. Yani onlar, şaşırmış haldeydiler. Belli bir iddiada karar kılaraıyorlardı. Bir sefer büyüdür dediler, bir sefer anlamsız karışık rüyalardır dediler, bir sefer onu kendisi uyduruyor dediler, bir başka seferinde de o bir şairdir dediler. Şöyle de açıklanmıştır: Bu şu demektir: Bir kesim: O bir sihirbazdır derken, bir başka kesim: O (Kur'ân) anlamsız rüyalardır, bir başka kesim: Onu kendisi uydurmuştur, bir diğeri ise; O bir şairdir demiştir. Uydurma (iftira); bir şeyi aslı ve gerçeği olmaksızın, ortaya koymak, iddia etmek demektir. Buna dair açıklamalar daha önceden geçmiş bulunmaktadır. "O halde öncekilere gönderildiği gibi o da bize bir âyet getirsin." Yani Mûsa ile birlikte asâ ve buna benzer mucizeler gönderildiği gibi, Salih'in dişi devesi gibi o da bize bir mucize göstersin. Onlar Kur'ân-ı Kerîm'in büyü de olmadığını, bir rüya da olmadığını biliyorlardı ama şöyle diyorlardı: Peygamberin bizim İstediğimiz bir mucizeyi getirmesi gerekir. Halbuki tek bir mucize görmelerinden sonra artık onların teklif edecekleri bir mucizeyi İsteme hakları kalmamıştı. Aynı şekilde insanlar arasında bu hususu en iyi bilenler onlar olduğuna ve hiçbir şekilde şüphe etmelerine yer bulunmayan bir mucizeye îman etmediklerine göre; onun dışında başka bir mucizeye nasıl îman edeceklerdir? Eğer anadan doğma körü ve abraşı tedavi etmiş olsaydı, bu tıp ile ilgili bir iştir, derlerdi. Biz de bu işten anlamayız. Ancak onların bu istekleri sadece inatlaşmak ve işi yokuşa sürmek kabilindendi. Zira yüce Allah onlara yeteri kadar âyetler (belge ve mucizeler) vermiş bulunuyordu. Yüce Allah da şunu beyan etmektedir: Eğer onlar îman edecek olsalardı, elbette onlara istediklerini verirdi. Çünkü yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Eğer Allah onlarda bir hayır olduğunu bilseydi, elbette onlara işittirirdi. Şayet onlara işittirmiş olsaydı, yine onlar muhakkak yüz çevirerek arkalarına döner, giderlerdi." (el-Enfâl, 8/23) |
﴾ 5 ﴿