30

Acaba kâfirler görmedi mî ki göklerle yer birleşik ve yapışık idi. Biz onları ayırdık ve canlı her şeyi sudan yarattık. Hâlâ îmana gelmezler mi?

"Acaba kâfirler görmedi mi ki?" âyetindeki;

"...medi mi ki" âyeti genel olarak "vav" İle okunmuştur. İbn Kesîr, İbn Muhaysın, Humeyd ve Şibl b. Abbâd ise "vav"sız, diye okumuşlardır, Mekke Mushaf'ında da bu böyledir,

"Görmedi mi ki"; bilmedi mi ki anlamındadır.

"Göklerle yer birleşik ve yapışık idi." el-Ahfeş dedi ki: Burada: "(İkisi) idi" şeklinde gelmesi gök ve yerin iki ayrı sınıf olmasındandır. Nitekim Araplar "onların ikisi iki siyah erkek devedir" derlerken, yine bu şekilde tesniyeye riayet ederek söylerler. Nitekim yüce Allah da şöyle buyurmaktadır:

"Muhakkak Allah göklerle yeri zeval bulmasınlar diye tutar." (Fatir, 35/41)

Ebû İshak dedi ki: Burada "idi(ter)" lâfzının tesniye geliş sebebi semavâttan tek bir semâ gibi söz edilmesinden dolayıdır. Çünkü bütün semavât bir tek semâ idi. Arzlar da aynı şekilde böyleydi. Yüce Allah'ın burada "birleşik ve yapışık" anlamındaki lâfzı tekil olarak kullanıp "ikisi birleşik ve yapışık idi" şeklinde tesniye kullanmaydı da bunun mastar oluşundandır. İkisi de birleşik ve yapışık olmak özelliğinde idi, anlamındadır. el-Hasen bu lâfzı "te" harfini de üstün olarak; diye okumuştur, Îsa b. Ömer dedi ki; Bu doğru bir okuyuştur ve bir söyleyiştir. "er-Ratk" sed ve kapalı almak demektir. Fetk'in (söküp ayırmanın) zıttıdır. Meselâ;"Söküğü kapattım, kapanrım, kapandı" denilir. Ferci dar olana "er-retkâ" denilmesi de buradan gelmektedir.

İbn Abbâs, el-Hasen, Atâ, ed-Dahhâk ve Katide şöyle demişlerdir: Yani gökler ve yer tek bir bütün idiler. Ve bunlar birbirlerine yapışıktılar. Yüce Allah ikisinin arasını hava ile ayırdı. Ka'b da böyle demiştir: Allah gökleri ve yeri birbirinin üstünde yarattı. Sonra aralarında bir rüzgar var etti ve bu rüzgarla onları birbirinden ayırıp uzaklaştırdı. Gökleri yedi gök, yeri de yedi yer yaptı.

İkinci bir görüş de Mücahid, es-Süddî ve Ebû Salih tarafından şöylece ifade edilmiştir: Semalar tek bir tabaka halinde birbiri içinde idi. Yüce Allah bunları birbirinden ayırdı ve yedi sema haline getirdi. Yerler de aynı şekilde birbirine bitişik tek bir tabaka halinde idi. Yüce Allah onları da birbirinden uzaklaştırıp yedi tabaka haline getirdi. Bunu el-Kutebî de "Uyunu'l-Ahbâr" adlı eserinde İsmail b. Ebi Halid'den şanı yüce Allah'ın:

"Acaba kâfirler görmedi mi ki göklerle yer birleşik ve yapışık idî. Biz onları ayırdık" âyeti hakkındaki açıklamalarından nakletmekte ve şöyle demektedir: Sema tek başına ayrı bir mahluk, yer de tek başına ayrı bir mahluk idi. Yüce Allah birinden yedi sema ayırdı, ötekinden de yedi arz yarattı. En üstteki arzı yaratıp oranın sakinlerini cinler ve insanlar kıldı. Orada nehirler açtı, meyveler, bitkiler yetiştirdi. Denizleri yarattı ve oraya mer'a ismini verdi. Onun eni de beşyüz yıllık bir mesafedir. Daha sonra ikinci arzı da eni ve kalınlığı itibariyle onun gibi yarattı, orada da bir takım kavimler var etti. Bunların ağızları köpek ağzı gibi, elleri ise insan eli gibidir. Kulakları sığır kulaklarına, saçları da koyun tüylerine benzer. Kıyâmetin yakınlaşacağı sırada yer onları Ye'cuc ve Me'cuc'un üzerine bırakır. Bu arzın ismi da "ed-Dekmâ"dır. Sonra üçüncü arzı yarattı. Bunun da kalınlığı beşyüz yıllık bir mesafedir. Bundan da arza doğru bir hava (akımı) vardır, Dördüncüsünde ise karanlık ve cehennem ehli için siyah katırları andıran akrepler yarattı. Bu akreplerin uzun atların kuyruklarını andıran kuyrukları vardır. Biri diğerini yer ve bunlar Âdemoğullarına musallat edilir. Sonra beşinci arzı, kalınlığı eni ve boyu İtibariyle onun gibi olmak üzere yarattı. Bu arzda cehennem ehli İçin zincirler, bukağılar ve tasmalar vardır. Sonra altıncı arzı yarattı, bunun da ismi Mâd'dır. Orada simsiyah taşlar vardır. Âdem (aleyhisselâm)ın toprağı da buradan yaratılmıştır. Kıyâmet gününde bu siyah taşlar ve bundaki her bir taş, pek büyük bir dağ gibi gönderilecektir. Bu büyük taşlar kibrittendir, kâfirlerin boyunlarına asılacak ve yüzlerini, ellerini yakıncaya kadar tutuşacak, yanacaktır. İşte yüce Allah'ın:

"Yakıtı insanlar ve taşlar olan... o ateş" (el-Bakara, 2/24) âyetinde anlatılan budur. Arkasından yedinci arzı yarattı, bunun da ismi Arabiyye'dir, Cehennem de ordadır. Burada iki tane kapı vardır. Birisinin ismi Siccîn'dîr, diğeri ise el-Ğalak adındadır. Siccîn denilen kapı açıktır. Kâfirlerin amel defterleri oraya ulaşır. Îsa (aleyhisselâm)a indirilen sofraya rağmen îman etmeyenlerle, Fir'avun kavmi bu kapıya arz olunurlar (ve Berzah azabını çekerler.) el-Galak denilen kapı ise kilitli olup kıyâmet gününe kadar açılmayacaktır.

el-Bakara Sûresi'nde (2/29. âyet, 8. başlıkta) arzların sayısının yedi olduğuna ve her birisinin arasında beşyüz yıllık bir mesafe bulunduğuna dair açıklamalar geçmişti. İleride yüce Allah'ın izniyle et-Talâk Sûresi'nin sonlarında (65/16. âyetin tefsirinde) daha başka açıklamalar da gelecektir.

Üçüncü bir görüşü de İkrime, Atiyye, İbn Zeyd ve -el-Mehdevî'nin zikrettiğine göre- yine İbn Abbâs şöylece ifade etmiştir: Gökler yapışık idi, yağmur yağdırmıyordu. Yer de aynı şekilde yapışıktı, bitki bitirmiyordu. Yüce Allah semayı yağmur ile yeryüzünü de bitki ile ayırdı. Buna benzer bir anlam da yüce Allah'ın şu âyetinde dile getirilmektedir:

"Yemin olsun dönüşlü olan semâya ve yarılan yere..." (et-Târık, 86/11-12) et-Taberî de bu görüşü tercih etmiştir. Çünkü bundan sonra da: "Ve canlı herşeyi sudan yarattık. Hâlâ îmana gelmezler mi?" diye buyurmaktadır.

Derim ki: Gözle görmekle ve gözlem ile bununla ibret alınacak hususlar vardır. Bundan dolayı yüce Allah bu hususu birden çok âyet-i kerîmede bize haber vermektedir ki, kudretinin kemaline, öldükten sonra dirilişe ve amellerin karşılıklarının verileceğine delil teşkil etsin, Şair şöyle demiş:

"Öfkelendiler mi onlar için basit kalır,

Düşmanların gazabı ve boyun eğdirmesi.

Bir de açıkları kapatmakla, kapalıları açmak,

Ve bir de işleri bozmak ve bağlamak."

"Ve canlı her şeyi sudan yarattık" âyeti ile ilgili olarak üç türlü açıklama yapılmıştır:

Birinci açıklamaya göre O, herşeyi sudan yaratmıştır. Bu görüş Katade'nindir.

İkincisine göre, herşeyin hayatının korunması su ile mümkündür.

Üçüncü açıklamaya göre; Biz canlı olan her şeyi sulbün suyundan yarattık. Bu açıklamayı da Kutrub yapmıştır.

"Yarattık" demektir. Ebû Hatim el-Bustî, "el-Müsned es-Sahih" adlı eserinde rivâyet ettiğine göre Ebû Hüreyre şöyle demiştir: Ey Allah'ın Rasûlü, dedim. Seni görünce gönlüm bir hoş oluyor, gözüm aydın oluyor. Sen bana herşeyden haber verir misin? Şöyle buyurdu: "Herşey sudan yaratıldı" İbn Kesîr, Tefslru'l-Kur'âni't-Azîm, V, 233 Ebû Hatim dedi ki: Ebû Hüreyre'nin: "Herşeyden bana haber ver" sözü ile o, sudan yaratılmış herşeyden bana haber ver. demek istemiştir. Bu kanaatin doğruluğunun delili de Mustafa (aleyhisselâm)ın kendisine: "Herşey sudan yaratılmıştır" diye cevap vermiş olmasıdır. Velev ki (ondan) yaratılmamış olsa dahi.

Bu ise; daha önce geçen göklerin ve yerin bitişik olduklarına dair delilden ayrı bir delildir.

Şöyle de denilmiştir: "Herşey (el-kül)" bazen "bazı şeyler" anlamında da kullanılabilir. Yüce Allah'ın:

"Kendisine herşeyden verilmiş" (en-Neml, 27/23) âyeti,ile:

"Rabbinin emri ile her şeyi helâk eder." (el-Ahkaf, 46/25) âyetinde olduğu gibi. Ancak sahih olan umum ifade ettiğidir. Çünkü Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Herşeyi sudan yaratmıştır" diye buyurmuştur. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

"Hâlâ Îmana gelmezler mi?" Gördüklerine, bunların kendiliklerinden olmadığına, aksine bir var edici tarafından var edildiklerine, herşeyi idare eden tarafından icat edildiğine ve bütün bunların var edicisinin sonradan yaratılmış olmasının mümkün olmadığına inanmaz ve bu gerçekleri tasdik etmezler mi?

30 ﴿