33

O gece ve gündüzü, güneşi ve ay'ı yaratandır. Her biri bir yörüngede yüzerler.

"O gece ve gündüzü, güneşi ve ayı yaratandır." Kendilerine bir nimet daha hatırlatmaktadır. Geceyi içinde sükûn bulsunlar, gündüzü de geçimleri için gerekeni yapsınlar diye yaratmıştır. Ayrıca güneşi, gündüzün âyeti, ayı da gecenin âyeti kılmıştır. Böylelikle aylar, yıllar ve hesap bilinebilsin diye. el-İsrâ Sûresi'nde (17/12. âyetin tefsirinde) geçtiği gibi.

"Her biri" yani güneş, ay, yıldızlar, gezegenler, gece ve gündüz

"bir yörüngede yüzerler." Suda yüzer gibi hızlıca akarlar ve yol alırlar. Söz söyleyenlerin en doğrusu olan yüce Allah:

"Dalıp yüzenlere de yemin olsun ki..." (en-Nâziât, 79/3) diye buyurmaktadır. Koşarken ön ayaklarını ileri atan ata da "yüzen" anlamında: "Sâbih" denilir.

Bu âyette nahiv bakımından şu husus dikkat çekicidir. Yüce Allah burada:veya; şeklinde (çoğul müennesi hatırlatan) bir kip kullanmamıştır. Sîbeveyh'in görüşüne göre yüce Allah bu varlıklar hakkında aklı eren varlıkların işi gibi bir iş yaptıklarını haber verip itaatte onları akıllı varlıklar seviyesinde dile getirince, onlar hakkında da (akıllı varlıklar için kullanılan) "vav" ve "nûn" ile çoğul olarak haber vermektedir. el-Ferrâ'’nın açıklaması da buna yakındır. Bu anlamdaki açıklamalar daha önceden Yusuf Sûresi'nde (12/4. âyetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır,

el-Kisaî de şöyle demektedir: Burada "yüzerler" fiilinin "vav-nûn" ile çoğul gelmesi âyet-i kerîmenin sonu oluşundan dolayıdır. Nitekim bir başka yerde:

"Biz birbirine yardım eden bir topluluğuz." (el-Kamer, 54/44) diye buyurmuş ve bunu çoğul olarak "vav-nûn" ile getirmemiştir.

Bir görüşe göre asıl akıp yüzüş

"yörünge" içindir. O bakımdan bu ona nisbet edilmiştir. Ancak daha doğru olan gezegenin yörüngede aktığıdır. Bu yörüngeler meleklerin alanı ve melekûtun esbabı olan tabaka tabaka olan göklerin dışında yedi tanedir. Ay en yakın yörüngededir. Bundan sonra Utarit (merkür), sonra Zühre (venüs), sonra Güneş, sonra Merih (mars), sonra Müşteri (Jüpiter), sonra Zuhal (satürn), sonra burçların yörüngesi gelir, dokuzuncusu ise en büyük felektir.

Felek; gezegenlerin yörüngeleri demek olan "eflâk"in tekilidir.

Ebû Amr dedi ki: Bu kelimenin çoğulunun "(yani fulk) şeklinde yapılması da mümkündür. "Arslan, arslanlar, tahta, tahtalar" gibi.

Bu kelimenin aslı dönmek anlamındadır. Nitekim dönüp durduğu için kirmenin "felke"si de buradan gelmektedir. "Kadının memesi yuvarlaklaştı" ifadesi de buradan gelmektedir.

İbn Mes'ûd'un naklettiği hadiste de şöyle demektedir: Ben atımı âdeta bir felekte dönüyormuş gibi bıraktım. İbnul-Esîr, en-Nikâye, III, 472. Atını dönüşü dolayısıyla üzerinde yıldızların döndüğü semânın felekine benzetmiş gibidir.

İbn Zeyd dedi ki; Felekler yıldızların, güneşin ve ayın akıp gittiği yerlerdir. Bunlar sema ile arz arasındadırlar.

Katade ise şöyle demiştir: Felek semânın sabit olması ile birlikte yıldızlarla beraber semâdaki bir dairesel dönüştür.

Mücahid de şöyle demektedir: Felek, değirmenin merkez noktasını ve eksenini teşkil eden demiri şeklindedir.

ed-Dahhâk da şöyle demiştir: Feleği, onun akışı ve hızlıca yol alışıdır.

Feleğin dairesel bir dalga olduğu, güneş ve ay'ın onun içinde aktığı da söylenmiştir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

33 ﴿