47Kıyâmet gününe has adalet terazilerini koyarız. Kimseye en ufak bir zulüm yapılmaz. Bir hardal tanesi ağırlığınca olsa bile Biz onu getiririz, hesaba çekenler olarak Biz yeteriz. "Kıyâmet gününe has adalet terazilerini koyarız. Kimseye en ufak bir zulüm yapılmaz" âyetindeki: "el-Mevâzîn": Mîzân (terazi) kelimesinin çoğuludur. Şöyle denilmiştir: Bu âyet zahiri itibariyle her bir mükellef için amellerinin kendisi ile tartılacağı bir mizan olduğuna delildir. Yapılan iyilikler bu terazinin bir kefesine, kötülükler de diğer kefesine konulacaktır. Tek bir kişinin dahi bir çok terazileri olabilir, denilmiştir. Bu terazilerin her birisiyle amellerinin bir çeşidi tartılacaktır. Nitekim şair şöyle demiştir: "Bir hükümdar ki hadiseler kopar, adaleti dolayısıyla, Her bir hadisenin kendine has ayrı bir terazisi vardır." Diğer taraftan çoğul lâfzı ile ifade edilmiş tek bir mîzân'ın varlığı da mümkündür. el-Lâlekâi Hafız Ebul-Kasım, "Sünen'inde Enes'ten merfu olarak (Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)ın şöyle buyurduğunu rivâyet etmektedir: "Mizan ile görevli bir melek vardır. Âdemoğlu getirilir ve mizanın iki kefesi arasında durdurulur. Eğer (iyilikleri) ağır gelirse, melek bütün mahlukatın, sesini işiteceği bir sesle: Filan kişi artık sonrasında ebedıyyen bedbaht olmayacak şekilde mutlu oldu, diye seslenir. Eğer (iyilikleri) hafif gelirse melek şöyle seslenir: Filan kişi artık sonrasında ebediyyen mutlu olamayacağı bir şekilde bedbaht olmuştur." Huzeyfe (radıyallahü anh)dan da şöyle dediğini rivâyet etmektedir; "Kıyâmet gününde mizan ile görevli melek Cibril (aleyhisselâm)dır." Denildiğine göre; terazinin iki kefesi, ipleri, dili ve destek yerleri vardır. Çoğul halinde gelmesi bundan dolayıdır. Mücahid, Katade ve ed-Dahhâk şöyle demişlerdir: Mizanın söz konusu edilmesi bir temsildir, yoksa ortada mizan dîye bir şey olmayacaktır, olan şey adaletten ibarettir. Ancak haberlerin vârid olduğu ve ümmetin büyük çoğunluğunun kabul ettiği husus birinci görüştür. Buna dair açıklamalar daha önceden el-A'raf Sûresi (7/8-9- âyetlerin tefsirinde) ile el-Kehf Sûresi'nde (18/105. âyetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır. Biz bunu "et-Tezkire" adlı eserimizde de yeterince söz konusu etmiş bulunuyoruz. Allah'a hamd olsun. "el-Kıst" adalet demektir. Yani orada dünya tartılarında olduğu gibi eksik vermek ve zulüm söz konusu değildir. Burada "el-kıst (adalet)" terazilerin sıfatıdır, tekil gelmesi mastar olduğundan dolayıdır. "Kist bir terazi, kist iki terazi ve kist teraziler" denilir. Nitekim; "Âdil ve razı olunan adamlar" denilmesi de böyledir. Bir kesim "el-kıst" kelimesini "sin" yerine "sad" ile okumuşlardır. "Kıyâmet gününe has" ifadesi, kıyâmet günü insanlarına has demektir. Anlamın kıyâmet gününde... olduğu da söylenmiştir. "Kimseye en ufak bir zulüm yapılmaz." İyilik yapanın iyiliği eksiltilmeyecek, kötülük yapanın kötülüklerine de bir şey katmayacak. "Bir hardal tanesi ağırlığınca olsa bile Biz onu getiririz." Nâfî, Şeybe ve Ebû Ca'fer "miskal; ağırlığınca" kelimesini burada ve Lukman Sûresi'nde (31/16. âyette) ref ile okumuşlardır ki bu, öyle bir şey olursa veya meydana gelirse... anlamını taşır. Bu durumda; tam bir fiil olur ve ayrıca habere ihtiyacı olmaz. Diğerleri ise bu kelimeyi nasb ile "eğer amel yahut da o şey... ağırlığınca olursa" anlamında okumuşlardır. Bir şeyin miskali şeyin kendi mislinden ağırlığı demektir. "Biz onu getiririz." Cumhûrun kıraatine göre "getiririz" anlamındaki fiildeki "elif" maksuredir. "Eteyna: Getiririz" fiilindeki "nâ" bitişik birinci çoğul zamiridir. "Etâ: Getirdi" demek olup, "maksur eliF diyerek kastettiği, fiilin yalın halinin sonunda "ya" olarak yazılıp elif gibi harf-i med olacak okunan harfi kastetmektedir. yani onun mükâfatını yahut cezasını vermek üzere hazır ederiz, getiririz demektir. O, yani tane getirilir. Şayet; yerine denilseydi, yine câiz olurdu ki; bu da onun ağırlığım getiririz, demektir. Tanenin ağırlığının, tanenin dışında bir şey olmadığı da söylenmiştir, Bundan dolayı burada zamir müennes olarak getirilmiştir, diye de açıklanmıştır. Mücahid ve İkrime ise "getiririz" anlamındaki fiildeki "elif'i med ile: "Onun karşılığını veririz" anlamında okumuşlardır. Bu fiil; verdi, verir, şeklinde kullanılır. Onların önden göndermiş oldukları hayır ve şerri "hesaba çekenler olarak Biz yeteriz." Burada; "Hesaba çekenler" denilmesinin, Biz'den daha süratli hesaba çeken yoktur, anlamında olduğu söylenmiştir. Hesab; saymak demektir. Tirmizî, Âişe (radıyallahü anh)dan şunu rivâyet etmektedir: Bir adam Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)ın önünde oturdu ve şöyle dedi: Ey Allah'ın Rasûlü, benim iki tane kölem var. Bana yalan söylüyorlar, bana hainlik ediyorlar, bana isyan ediyorlar. Ben de onlara sövüp sayıyorum, onları dövüyorum. Benim onlara karşı halim nedir? Peygamber şöyle buyurdu: "Sana yaptıkları hainlik, sana isyan etmeleri ve sana yalan söylemeleri ile senin onları cezalandırman hesap edilir. Eğer senin onları cezalandırman onların günahları kadar ise o zaman hesabınız başa baş çıkar. Ne senin lehine, ne de aleyhine olur. Şayet senin onları cezalandırman, onların suçlarından daha aşağıda olursa bu senin için bir fazilet olur, eğer senin onlara verdiğin ceza suçlarından daha yukarıda ise fazlalık kadarıyla onlar lehine sana kısas uygulanır." Bu sefer adam bir kenara çekilip ağlamaya ve kendi kendisine konuşmaya başladı. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Sen yüce Allah'ın Kitabını (ve şu âyetini): "Kıyâmet gününe has adalet terazilerini koyarız. Kimseye en ufak bir zulüm yapılmaz" âyetini okumuyor musun?" Adam şöyle dedi: Allah'a yemin ederim, ey Allah'ın Rasûlü ben kendim ve bunlar için onlardan ayrılmaktan daha hayırlı bir şey bulamıyorum. Seni hepsinin hür olduğuna (onları azad ettiğime) şahit tutuyorum. (Tirmizî) dedi ki: Bu garib bir hadistir. Tirmizî, Tefeir 21. sûre 2; Müsned, VI, 280-281. |
﴾ 47 ﴿