2Onu göreceğiniz gün bütün emzikliler, emzirdiklerini unuturlar. Her hamile (karnındaki) yükünü bırakır. Sen İnsanları sarhoş görürsün, halbuki onlar sarhoş değillerdir. Fakat Allah'ın azâbı pek şiddetlidir. "Onu göreceğiniz gün" âyetindeki zamir Cumhûra göre "sarsıntıya aittir. Yüce Allah'ın: "Bütün emzikliler emzirdiklerimi unuturlar. Her hamile (karnındaki) yükünü bırakır" âyeti da bu görüşü pekiştirmektedir. Süt emzirmek ve hamilelik ise ancak dünya hayatında olur. Bir kesim de burada sözü edilen sarsıntı kıyâmet gününde olacaktır, der ve daha önce sözünü ettiğimiz İmrân b. Husayn'ın hadisini delil gösterirler. Çünkü o hadiste: "Bugünün hangi gün olduğunu biliyor musunuz?..." ifadeleri geçmektedir. Müslim'in rivâyet ettiği Ebû Said el-Hudrî yoluyla gelen hadisin gereği de budur.
"Unuturlar" yani onlarla değil başka şeylerle uğraşırlar. Bu açıklamayı Kutrub yapmış ve şu beyiti zikretmiştir: "Kafaları kaylûle uykusuna daldıkları yerden kaldıran, Ve dostu dostundan başka bir şeyle uğraştıran bir darbe..." Bunun: "Unuturlar" anlamında olduğu söylendiği gibi "başka şeylerle oyalanırlar" ve "başka şeylerle uğraşırlar" anlamında olduğu da söylenmiştir. Anlamlar birbirlerine yakındırlar. el-Müberred, "emzirdiklerini" âyetinde yer alan; mastar anlamını vermek üzere kullanıldığını söylemiştir. Süt emzirmeyi unuturlar, demektir. el-Müberred der ki: İşte bu, bu sarsıntının dünyada olacağına delildir. Zira öldükten sonra dirilişten sonra ne gebelik, ne de süt emzirmek söz konusudur. Ancak şöyle denilmesi müstesnadır: Gebe olarak Ölen bir kadın, yine gebe olarak diriltilir ve kıyâmetin dehşetinden dolayı karnındaki yavruyu düşürür. Süt emzirdiği halde Ölen kadın da aynı şekilde diriltilir... Şöyle açıklanır: Bu şanı yüce Allah'ın: "Çocukların saçlarını ağartacak bir günden..." (el-Müzzemmil, 73/17) âyetini andırmaktadır, diye açıklanır. Bir diğer görüşe göre bu, Sûr'a birinci üfürüş ile birlikte gerçekleşecektir. Kıyâmetin kopmasıyla birlikte insanlar ikinci Nefha'da (üfürüşte) kabirlerinden hareket edip çıkacakları vakte kadarki sürede olacağı da söylenmiştir. Âyet-i kerîmede sözü edilen "sarsıntının kıyâmet gününün dehşetli hallerini anlatan bir ifade olma ihtimali de vardır. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Onlara öyle yoksulluklar ve sıkıntılar gelip çattı ve öyle sarsıldılar ki.,." (el-Bakara, 2/214) Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)ın şu duası da buna benzemektedir: "Allah'ım! Sen onları bozguna ve sarsıntıya (zelzeleye) uğrat." Buhârî, Cihid 98, Meğizî 29, Tevhîd 34, Deavât 58; Müslim, Cihad 21; Tirmizî, Cihâd 8; İbn Mâce, Cihâd 15; Müsned, İV, 353, 355, 381. O günün dehşetini söz konusu etmenin faydası, o gün için gerekli hazırlıkları yapmaya ve salih amellerde bulunarak hazırlıklı olmaya teşvikte bulunmaktır. "Sarsıntının "şey" diye adlandırılması ya gerçekleşmesinin kesinlikle bilinen bir husus oluşundan dolayıdır. O bakımdan ona fiilen şu anda olmadığı halde "şey" ismi vermek mümkün olmuştur. Zira kesinlikle bilinen bir husus fiilen var olanlara benzer. Yahut ta sonuç göz önünde bulundurularak böyle denilmiştir. Yani bu meydana geleceği vakit büyük bir şey olarak ortaya çıkacaktır. Bu açıklamaya göre; sanki bu ad ona şimdiden verilmemiş gibi bir mana çıkmaktadır. Yani bu sarsıntı meydana geleceğinde çok büyük bir şey ile karşılaşılmış olacaktır. İşte bundan dolayı emzikliler, emzirdiklerini unutacak ve insanları sarhoş edecektir. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Sen İnsanları" o kıyâmetin dehşetinden, kuşatacak korku ve dehşetten "sarhoş görürsün. Halbuki onlar" içki içtikleri için "sarhoş değillerdir." Meânî âlimleri şöyle demişlerdir: Sen insanları sanki sarhoşmuşlar gibi göreceksin. Bu şekildeki anlamaya Ebû Zür'a, Herim b. Amr b. Cerir b. Abdullah'ın -"te" harfini ötreli olarak-: "Ve insanlar... sana gösterilecek", şeklindeki kıraat de buna delâlet etmektedir. Sen insanları bu haldedirler diye zannedeceksin ve sana böyle gelecek, demektir. Hamza ve el-Kisaî de "sarhoşlar" anlamındaki kelimeyi "elifsiz olarak; diye okumuşlardır. Diğerleri ise "elif ile şeklinde okumuşlardır. Bu İki şekil de "sarhoş" anlamındaki; kelimesinin çoğulunun iki ayrı şeklidir. (Tembel demek olan keslân kelimesinin çoğulunun): “Tembeller" şeklinde gelmesi gibi. Zelzele (sarsıntı); şiddetlice hareket ettirmek, oynatmak demektir. Zühal (unutmak) ise kişinin karşı karşıya kaldığı İteder, ağrı veya başka meşgul edici herhangi bir sebep dolayısıyla bir şeyden gafil olmak demektir. İbn Zeyd dedi ki: Bu âyet, kadının karşı karşıya kaldığı keder ve üzüntü dolayısıyla çocuğunu terkedeceği anlamındadır. |
﴾ 2 ﴿