6Eşlerine yahut sağ elleriyle sahip olduklarına karşı müstesna. Çünkü onlar bundan dolayı kınanmazlar. 4- Irzlarını Harama Karşı Koruyanlar: Yüce Allah'ın: "Onlar ırzlarını korurlar" âyeti ile ilgili olarak İbnu'l-Arabî şunları söylemektedir: "Kur'ân-ı Kerîm'deki garib (farklı) üslûplardan birisi de şudur: Bu on âyet-i kerîme erkekler ve kadınlar hakkında umumidir, Tıpkı Kur'ân-ı Kerîm'in diğer lâfızlarının da bu manaya gelme ihtimalini taşımaları ve her ikisi hakkında umumî olmaları gibi. Ancak burada yüce Allah'ın: "Onlar ıralarını korurlar" âyeti ile zevceler dışarda tutularak, sadece erkekler muhatab alınmıştır. Buna delil de yüce Allah'ın: "Eşlerine yahut sağ elleriyle sahip olduklarına karşı müstesna" âyetidir. Çünkü kadının ırzını koruması gereği, genel ve özel ihsana (iffeti korumaya) dair âyetler ile diğer başka bir takım delillerden anlaşılan bir husustur." Derim ki: Ayet-i kerîme ile ilgili bu yoruma göre; kadının sahip bulunduğu kölesinin kendisi ile ilişki kurması ilim adamlarının icmaı ile helâl değildir. Çünkü kadın bu âyet-i kerîmenin kapsamına girmemektedir. Ancak kadın böyle bir köleye sahip olduktan sonra azad edecek olursa, Cumhûra göre başkasının o kadınla evlenmesi câiz olduğu gibi, azad ettiği kölesinin de o kadın ile evlenmesi caizdir. Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe'den, en-Nehaî ve en-Nehaîden rivâyet edildiğine göre; kadın (kocası olan) köleye sahip olur olmaz, onu azad edecek olursa, her ikisi de eski nikâhları üzere kalırlar. Ebû Ömer dedi ki: Çeşitli bölgelerdeki İslâm fukahasından bu görüşü söyleyen bir kimse yoktur. Çünkü fukahaya göre kadının (kocasına) malik olması aralarındaki nikâhı iptal eder. Bu bir talâk değildir, bu nikâhın feshedilmesidir. Şayet kocasına köle olarak malik olduktan sonra azad edecek olursa, kocasının ona tekrar dönmesi ancak yeni bir nikâh ile mümkün olabilir. Velev ki ondan iddet beklemekte bulunsun. 5- İstimnâ'da Bulunmanın Hükmü: Muhammed b. el-Hakem dedi ki: Harmele b. Abdu'l-Aziz'i şöyle derken dinledim: Ben Malik'e Umeyra'yı celd eden (istimnadan kinayedir) adam hakkında soru sordum. O şu: "Onlar ırzlarını korurlar... İşte onlar sınırı aşan kimseler olurlar" âyetlerini bana okudu. Çünkü onlar (Hicazlılar) zekerden kinaye yoluyla, Umeyra diye söz ederler. Şair de şu beyitinde bu lafızla onu kastetmektedir: "Eğer teselli edecek kimsenin bulunmadığı bir vadiye konaklarsan, Artık sen de Umeyra'yı celd et. Ne hastalık kalır, ne sıkıntı." Iraklılar buna "istimna" ismini verirler. Bu da "meni"den istifa! veznindedir. Ahmed b. Hanbel ise oldukça takvalı olmasına rağmen bu işi câiz görmektedir. Delil olarak da bunun bedenden atılan bir fazlalık olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla ihtiyaç halinde caizdir, Bunun aslî dayanağı da kan çıkarmak ve hacamat (kan aldırmak)tır. Genel olarak ilim adamları ise haram olduğunu kabul ederler. Bazı ilim adamları da: Böyle yapan bir kimse, kendi kendisine yapan gibidir. Bu şeytanın ihdas ettiği ve yaygın bir hal alıncaya kadar yaygınlık gösteren bir masiyettir. Keşke yayılmamış olsaydı. Eğer bunun câiz olduğuna dair bir delil bulunabilse dahi erdemli bir kişi bayağı bir iş olduğundan dolayı ondan yüz çevirir. Böyle bir iş cariyeyi nikâhlamaktan daha iyidir denilecek olursa, biz de şöyle deriz; Kâfir dahi olsa cariyeyi nikâhlamak kimi ilim adamlarının görüşlerine göre bundan hayırlıdır. Her ne kadar birileri bu görüşte ise de istimnanın cevazı delil itibariyle oldukça zayıftır. Bayağı bir kişi için dahi utanılacak bir şey olduğuna göre yaşlı başlı bir kişi için durumu ne olur? 6- Eşlerle ve Cariyelerle Yetinmek: "Eşlerine" el-Ferrâ' dedi ki: Yüce Allah'ın kendilerine helâl kılmış olduğu zevcelerinden anlamındadır. Yani onları bırakıp, haram olana yaklaşmazlar. "Yahut sağ elleriyle sahip olduklarına karşı müstesna" anlamındaki âyet "eşlerine" lâfzına atfedilmiş olarak cer mahallindedir, mastariyedir. Bu zinanın ve daha önce sözünü ettiğimiz şekilde istimnanın ve mut'a nikâhının haram olmasını gerektirmektedir. Çünkü kendisi ile mut'a nikâhı yapılan kadın, zevceler konumunda değildir. Ne miras alır, ne de mirası alınır. Çocuğu da neseb itibariyle ona ilhak edilmez. Onun nikâhı boşamak suretiyle sona erdirilerek, yeniden ric'at yapılmaz. Onunla yapılan akit ancak akitte belirtilen sürenin bitimi ile nihayete erer ve o bu akide ücretle tutulmuş gibidir. İbnu'l-Arabî der ki: Bizler mut'a nikâhının câiz olduğunu söyleyecek olursak, bu nikâh ile kendisi üzerine akit yapılan kadın evlilik adının verilebileceği belli bir süreye kadar zevce sayılır. Eğer ümmetin icma ile kabul etmiş olduğu, mut'a nikâhının haram oluşu görüşünü esas alarak hakkı söyleyecek olursak, elbetteki mut'a nikâhı ile akit yapılan kadın zevce olamaz ve âyetin kapsamı içerisine girmez. Derim ki: Bu husustaki görüş ayrılığının faydası şudur: Acaba açık zinada olduğu gibi had uygulamak gerekir mi ve çocuk (annesine) ilhak edilmez mi? Yoksa şüphe dolayısıyla had kalkar ve çocuk da annesinden doğmuş kabul edilir mi? Bu hususta bizim mezhebimize mensub ilim adamlarının iki görüşü vardır. Mut'a nikâhının helâl ve haram kılınışı bakımından bir kaç hali olmuştur. Bunlardan birisi de şuydu: Mut'a nikâhı önceleri mubah idi. Daha sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Hayber günlerinde onu haram kıldı. Sonra Mekke'nin fethi gazvesinde tekrar helâl kıldı, daha sonra onu bir daha haram kıldı. Bu açıklamayı bizim mezhebimize mensub İbn Huveyzimendad ve başkaları yapmıştır. İbnu'l-Arabî de buna işaret etmektedir. en-Nisâ Sûresi'nde (4/24. âyet, 9. başlıkta) buna dair yeterli açıklamalar geçmiş bulunmaktadır. |
﴾ 6 ﴿