2

Zina eden dişi ile zina eden erkeğin herbirine yüzer değnek vurun, Allah'a ve âhiret gününe îman etmiş kimseler İseniz, Allah'ın dini hususunda her ikisine de acıyacağınız tutmasın. Mü’minlerden bir topluluk da azaplarına şahit olsunlar.

Bu âyete dair açıklamalarımızı yirmiiki başlık halinde sunacağız:

1- Zinanın Tarifi:

Yüce Allah'ın:

"Zina eden dişi ile zina eden erkeğin..." âyetinde geçen zina -hırsızlık ve öldürme gibi- sözlükte de şeriatte de ne anlama geldiği bilinen bir terimdir. Bu da erkeğin bir kadın ile -aralarında nikâh ve nikâh şüphesi olmaksızın- kadının da iradesi ile fercinde İlişki kurmanın adıdır. Şöyle de tarifi yapılabilir: Zina, tabiat itibariyle arzu edilen, fakat şer'an haram kılınan şekilde bir ferci, bir ferce sokmaktır. Bu husus gerçekleşti mi had vacib olur.

Zina haddi, bunun gerçek mahiyeti, ilim adamlarının bu husustaki görüşlerine dair açıklamalar daha önceden geçmiş bulunmaktadır. Bu âyet-i kerîmenin en-Nisâ Sûresi'nde yer alan "zina edenleri evlerde hapsetme" âyeti ile

"onlara eziyet etme" âyetini (en-Nisâ, 4/15-16. âyetleri) neshettiği ittifakla kabul edilmiştir.

2- Evli Olmayanın Zina Cezası:

Yüce Allah'ın:

"Herbirine yüzer değnek vurun" âyeti zina eden hür, bâlığ ve evlenmemiş olanın haddini (cezasını) ifade etmektedir. Erkek ve dişi için ceza budur. Sünnette de, bir yıllık sürgün bu husustaki görüş ayrılıkları söz konusu olmakla birlikte de sabit olmuştur.

Cariyelere ceza elli celdedir. Çünkü yüce Allah:

"Şayet evlendikten sonra fuhuş işlerlerse onlara muhsan olanlara verilen cezanın yarısı verilir." (en-Nisâ, 4/25) diye buyurmaktadır. Bu cariye hakkındaki hükümdür, köle de aynı durumdadır.

Hür ve muhsan (evli) kimselerin zina halinde cezaları ise, sopa değil recmdir. İlim adamları arasında hem yüz celde vurulur, sonra da recmedilir diyenler de vardır, Bütün bu hususlar geniş bir şekilde en-Nisâ Sûresi'nde (belirtilen âyetlerin tefsirinde) geçmiş olduğundan burada onları tekrarlamaya gerek kalmamıştır. Yüce Allah'a hamdolsun.

3- Kıraate Dair Bazı Açıklamalar:

"Zina eden dişi ile zina eden erkeğin" anlamındaki âyeti Cumhûr ref ile okumuşlardır. Îsa b. Ömer es-Sakafî ise "Zina eden dişi" lâfzını nasb ile okumuştur. Sîbeveyh'e göre bu daha uygundur, çünkü ona göre bu; "Zeyd'i vur" takdirindedir. Yine Sîbeveyh'e göre ref ile okumanın da izahı şöyle olur: Bu bir mübtedanın haberidir ve takdiri de şöyledir: "Size okunanlar arasında zina eden dişi ile zina eden erkeğin... hükmü...dır." Her ne kadar Sîbeveyh'e göre kıyas nasb ile okumak şeklinde ise de, insanlar bunu icmâ' ile merfû' okumuşlardır. el-Ferrâ', el-Müberred ve ez-Zeccâc ise refi daha uygun görmektedirler. Haber de yüce Allah'ın:

"Vurun" âyetidir. Çünkü ifadenin manası şöyledir: Zina eden dişi ile zina eden erkeğe Allah'ın hükmü gereğince celde vurulur." Bu da güzel bir açıklamadır ve nahivcilerin çoğunluğunun görüşüdür. Arzu edilirse haber; "(zina eden dişi ile zina eden erkeğe) celde vurmak gerekir" şeklinde takdir de edilebilir. İbn Mes'ûd ise sonda "ye" harfi olmaksızın, "Zina eden erkek" diye okumuştur.

4- Bu Âyette Dişi İle Erkeğin Birlikte Zikredilmesinin Hikmeti:

Şanı yüce Allah, erkeği ve dişiyi birlikte zikretmiştir. Halbuki "zani" demek yeterli olurdu. Bir görüşe göre ikisinin de zikredilmesi te'kid içindir. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"Hırsızlık eden erkekle, hırsızlık eden kadının... ellerini kesin." (el-Mâide, 5/38)

Burada her ikisinin birlikte söz konusu edilmesi herhangi bir kimsenin; erkek bu fiili işleyen, kadın da bu fiilin kendisinde işlendiği nesne olduğundan dolayı kadına had icab etmez, diye bir kanaate kapılmaması içindir. İşte burada dişinin de söz konusu edilmesi, aralarında Şâfiî'nin de bulunduğu bir takım ilim adamlarının içine düştüğü bir müşkülü ortadan kaldırmak içindir. Bunlar şöyle demişlerdir; Ramazan ayında ilişki kurmak halinde kadına keffaret yoktur, çünkü bu hususta peygamberden hükmü sormaya gelen kişi: Ben ramazan gününde eşimle cima ettim demiştir. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) da ona: "Keffarette bulun" diye cevap vermiştir. Buhârî, Siyam 50, Nafakat 13, Keffârât 2-4, Müslim, Siyam 81 vd; Ebû Dâvûd, Savm 38,İbn Mâce, Siyam 14; Müsned, II, 241, VI, 276. Görüldüğü gibi Peygamber burada erkeğe keffarette bulunmayı emretmiştir, kadın ise cima eden değildir, ilişkiyi kuran da değildir.

5- Zina Eden Dişinin Önce Zikredilmesi:

Bu âyet-i kerîmede zina eden dişinin önce anılmış olması, o dönemde kadınların zinalarının çokça yaygın olmasından dolayıdır. O dönemin fahişeleri ile Arapların cariyelerinin sancaktan olurdu ve zinayı açıktan açığa işlerlerdi.

Şöyle de açıklanmıştır: Zina, kadınlar için daha bir utanç vericidir ve hamilelik dolayısıyla onların zinaları daha bir zararlıdır.

Bir diğer açıklama da şöyle yapılmıştır Kadında şehvet daha çoktur ve onda daha baskındır. İşte hükmün ağırlığına dikkat çekmek için kadının öncelikle söz konusu edilmesi şehvetini bastırması İçindir. Her ne kadar kadında fıtrî olarak haya varsa da zina etti mi büsbütün hayası gider. Aynı şekilde (zina dolayısı ile) kadın için utanılacak durum daha ileri derecededir. Zira kadınların asıl konumu hicab ve korunmak çerçevesindedir. Onların önceden anılmaları bu hükmün ağırlığına ve bu açıdan onlara dair hükmün önemine dikkat çekmek içindir.

6- Celd (Sopa) Hükmü Umumi Değildir;

Yüce Allah'ın:

"Zina eden dişi ile zina eden erkeği" âyetinde isimlerin başına gelen elif ve lâm cins içindir. Bu da bütün zina edenler hakkında hükmün böylece umumî olduğu anlamına gelir. Recm ile birlikte celde cezasının da verileceğini kabul edenler derler ki: Sünnet fazladan bir hüküm gelirmiş ve o bakımdan recm ve celd birlikte uygulanır. Bu İshak b. Râhaveyh ve el-Hasen b. Ebi'l-Hasen'in görüşüdür. Ali b. Ebî Tâlib (radıyallahü anh) da Şuraha'ya böylece uygulama yapmıştır. Buna dair açıklamalar daha önceden en-Nisâ Sûresi'nde (4/16. âyet, 4. başlık ve devamında) geçmiş bulunmaktadır.

Cumhûr ise şöyle demektedir: Bu hüküm (celd hükmü) evlenmemiş erkek ve dişi hakkındadır. Onlar, kölelerin ve cariyelerin bu umumun kapsamı dışında olduğunu belirterek, bu âyetin umumî olmadığına delil göstermişlerdir.

7- Aynı Örtü Altında Bir Erkek ve Bir Kadın Bulunursa:

Şanı yüce Allah, zina eden İki kişiye, bu hususta aleyhlerine şahidlîk edilmesi halinde, uygulanması gereken cezayı -ileride de açıklanacağı üzere- belirtmiş bulunmaktadır. İlim adamları da icma ile böyle demişlerdir. Ancak bir erkek, bir kadın ile aynı örtü altında bulunacak olursa, uygulanması gereken hükmün ne olduğu hususunda farklı görüşlere sahiptirler. İshak b. Râhaveyh der ki: Bunların herbirine yüzer değnek vurulur. Bu görüş Ömer ve Ali (radıyallahü anh)dan da rivâyet edilmekle birlikte; böyle bir görüş onlardan sabit olmamıştır.

Atâ ve Süfyan es-Sevrî de: Te'dib edilirler, demişlerdir. Malik ve Ahmed de te'dib'in sınırı ile ilgili görüşleri göz önünde bulundurarak böyle demişlerdir. İbnu'l-Munzir dedi ki: Bizim gördüğümüz ilim adamlarının büyük çoğunluğu bu halde bulunan kimselerin te'dib edileceği kanaatinde idiler. Bu mesele ile ilgili tercihe değer görüşün hangisi olduğu ile ilgili açıklamalar, daha önceden Hûd Sûresi'nde (11/84-95. âyetlerin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır. Hamd, yalnız Allah'adır.

8- Celde (Değnek, Sopa) Cezası:

Yüce Allah'ın:

"Vurun" âyetinde "fe" harfi başa gelmiş bulunmaktadır. Çünkü bu bir emirdir, emir de şarta benzer.

el-Müberred der ki: Bu âyette bir çeşit (şart ve) ceza manası da vardır. Bir kimse zina ederse, ona şunu şunu uygulayınız, anlamındadır. Burada "fe" harfi gelmesinin sebebi budur. Yüce Allah'ın;

"Hırsızlık eden erkek ile hırsızlık eden kadının ellerini kesiniz" (el-Mâide, 5/38) âyeti da böyledir.

9- Bu Emrin Muhatabı:

Bu emirle muhatab olan kimselerin, İmâm (İslâm devlet yöneticisi) ile onun adına görevde bulunanlar olduğunda görüş ayrılığı yoktur. Malik ile Şâfiî ek olarak: Kölelere de efendileri uygular, demişlerdir. Şâfiî; bütün sopa ve el kesme cezalarında da böyledir (yani efendi köleye cezayı uygular), der. Malik ise el kesme cezasında değil de sopa cezasında efendinin cezayı uygulayacağını kabul etmiştir.

Burada hitabın müslümanlara yönelik olduğu da söylenmiştir. Çünkü dinin hükümlerim uygulamak, bütün müslümanların görevidir. Bundan sonra İmâm, bu hükümleri onların adına vekaleten uygular. Zira hepsinin hadlerin uygulanması için bir araya gelip toplanmalarına imkân yoktur.

10- Sopa Cezası Nasıl Uygulanır?

İlim adamları sopa cezasının kamçı ile uygulanması gerektiğini icmâ ile kabul etmişlerdir. Bu uygulamada kullanılacak olan kamçının ne çok sert ve katı ne de pek yumuşak olmayıp ikisi arasında olması gerekir. Malik, Zeyd b. Eslem'den rivâyet ettiğine göre; bir adam Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) döneminde zina ettiği itirafında bulundu. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisine bir kamçı getirilmesini istedi. Ona kırık bir kamçı getirildi: "Bundan daha yukarıda olsun" diye buyurdu. Bu sefer yeni, henüz yanları keskince bir yeni kamçı getirildi. Bu sefer: "Bundan daha aşağıda olsun" diye buyurdu. Bunun üzerine ona, keskinliği nisbeten gitmiş ve bir parça yumuşamış bir kamçı getirildi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)ın emir verilmesi üzerine ona ceza uygulandı. Muvatta’, Hudûd 12

Ebû Ömer (İbn Abdi’l-Berr) dedi ki: Bütün Muvatta’' ravileri bu hadisi böylece mürsel olarak rivâyet etmişlerdir. Herhangi bir şekilde bu lafızla, bu hadisin muttasıl bir senedle rivâyet edildiğini bilmiyorum, Ma'mer de Yahya b. Ebi Kesir'den, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)dan aynen onun benzeri bir hadis rivâyet etmiştir. Ömer (radıyallahü anh)ın şarab içmesi dolayısıyla Kudame (b. Maz'un)u tam bir kamçı ile vurduğuna dair açıklamalar daha önceden el-Mâide Sûresi'nde (5/93. âyet, 9. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır. Burada sözü edilen tam kamçıdan kasıt, ortalama bir kamçıdır.

11- Zina Cezası Uygulanacak Olanın Elbiselerinin Soyulması:

İlim adamları zina dolayısıyla sopa vurulacak olan kimsenin elbiselerinin soyulması hususunda farklı görüşlere sahiptirler. Malik, Ebû Hanîfe ve başkaları, üzerlerinden elbiseleri çıkartılır, demişlerdir. Ancak kadının üzerinde kendisini vurulacak sopalara karşı koruyacak olan elbiseler dışında, onu setredecek kadarı bırakılır.

el-Evzaî de şöyle demektedir; İmâm muhayyerdir, isterse (erkeğin) elbiselerini çıkartır, isterse bırakır. en-Nehaî ve en-Nehaî şöyle demektedirler: Elbiselerini üzerinden soymaz ama üzerinde de bir gömlek bırakır. İbn Mes'ûd dedi ki: Bu ümmette tamamen elbiseleri soymak da, upuzun yatırmak da helâl değildir. es-Sevri de bu görüştedir.

12- Erkek ve Kadınları Dövme Keyfiyeti:

İlim adamları erkek ve kadınların dövülmesi keyfiyeti hususunda farklı görüşlere sahiptir. Malik der ki: Bütün hadlerde erkek ile kadın arasında hiçbir fark yoktur. İkisinden yalnızca birisine haddin uygulanması söz konusu değildir. Ona göre had, ancak sırta uygulanırsa yerini bulur.

Re'y ashabı ve Şâfiî'lerin görüşüne göre ise erkek ayakta durur halde dövülür. Bu aynı zamanda Ali b. Ebî Tâlib (radıyallahü anh)ın da görüşüdür.

el-Leys b. Sa'd ile Ebû Hanîfe ve Şâfiî derler ki: Bütün hadlerde dövmek ve ta'zir'de dövmek, yere uzunlamasına yatırılmaksızın, ayakta ve üzerinde elbise bulunmaksızın uygulanır. Ancak kazf haddi üzerinde elbise bulunduğu halde vurulur. Bunu el-Mehdevî, et-Tahsil'de Malik'ten nakletmektedir. Üzerindeki palto ve kürk gibi kalın elbiseler de çıkartılır. Şâfiî de şöyle demektedir; Eğer yatırmakta bir salah varsa yatırılır.

13- Hadlerin Uygulanacağı Yerler:

İlim adamları had uygulanması esnasında insanın nerelerine vurulacağı hususunda farklı görüşlere sahiptirler. Malik dedi ki: (Vurarak uygulanan) bütün hadler ancak sırta vurulur. Ta'zir de bu şekildedir. Şâfiî ve mezhebine mensub ilim adamları derler ki: Yüze ve ferce vurulmaz, diğer azalara vurulur. Bu görüş Ali (radıyallahü anh)dan da rivâyet edilmiştir. İbn Ömer de zina dolayısıyla celde vurdurduğu bir cariyenin ayaklarına da vurulmasını işaret etmiştir.

İbn Atiyye der ki: Yüze, avrete ve Öldürme tehlikesi bulunan yerlere vurulmayacağı hususunda icmâ' vardır. Başa vurulması hususunda görüş ayrılığı vardır. Cumhûr başa vurmaktan sakınılır derken, Ebû Yûsuf: Başa vurulur, demiştir. Ömer ve oğlu (Abdullah)ın da başa vurulur, dedikleri rivâyet edilmiştir. Ömer (radıyallahü anh) da, had olarak değil de ta'zir olarak Sabiğ'in başına vurmuştur. Malik’in delillerinden birisi de: İnsanların yaptıklarını gördüğü uygulama ile Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)ın: "Ya delil getirirsin, yahut ta sırtına had uygularım" Buhâri, Şehâdât 21. Tefsir 24. .sûre 3; Müslim, Liân 11, 12; Ebû Dâvûd, Talâk 27; Tirmuî, Tefsir 24. süre 3; Nesâi, Talâk 37, 38; ibn Mâce, Talâk 27; Müsned, 1, 238 şeklindeki hadisidir, ileride gelecektir.

14- Had Cezasında Vurma Şekli:

Gereken şekilde vurmanın, can yakıcı olmakla birlikte, yaralamaması ve deriyi yırtmaması gerekir. Vuran kimsenin koltuk altı görünecek kadar elini kaldırmaması gerekir. Cumhûr bu görüştedir, Ali ve İbn Mes'ûd (radıyallahü anh)ın da görüşü budur.

Ömer (radıyallahü anh)a had uygulanması gereken bir adam getirildi. Ona iki kamçı arası bir kamçı getirildi. Vurana: Vur, fakat koltuk altın görünmesin ve her azasına da hakkını ver, diye buyurdu.

- Yine Ömer (radıyallahü anh)a içki içmiş birisi getirildi, o da şöyle dedi: Şimdi ben seni, sana karşı içinde bir şefkat duymayacak birisine göndereceğim. Onu Mutî' b. el-Esved el-Adevî'ye gönderdi ve; Yarın sabah ona had vur, dedi.

Ömer (radıyallahü anh) onun yanına vardığında, ona şiddetle vurmakta olduğunu gördü ve: Sen adamı öldürdün, ona kaç celde vurdun? diye sordu. O: Altmış deyince, bunları (şiddetli vurduğun için) geri kalan yirmisinin yerine say, dedi.

Ebû Ubeyde dedi ki: Ömer (radıyallahü anh)ın: "Bunları geriye kalan yirminin yerine say" sözleri şu demektir: Senin ona vurduğun bu şiddetli darbeleri geriye kalmış ve vurmadığın yirmi celdenin yerine say ve geri kalan yirmi celdeyi ona vurma.

Bu hadisteki fıkhı inceliklerden birisi de şudur: İçki içene uygulanacak cezada vuruşlar hafiftir.

İlim adamları hangi hadlerin vuruşlarının daha ağır olacağı hususunda farklı görüşlere sahiptirler ki, bu da bir sonraki başlığın konusunu teşkil etmektedir.

15- Vurma Hadlerinin Şiddeti:

Malik ve mezhebine mensub ilim adamları ile el-Leys b. Sa'd şöyle demişlerdir: Vurma bütün hadlerde birbirine eşittir ve bu vurma iz bırakmayacak ve iki vuruş şekli arasında ortalama olacaktır. Şâfiî (radıyallahü anh)ın görüşü de budur.

Ebû Hanîfe ve mezhebine mensub ilim adamları derler ki: Ta'zir, vurmanın en şiddetli olanıdır. Zina dolayısıyla vurma, içki dolayısıyla vurmadan daha şiddetlidir. İçki içene uygulanacak vurma cezası kazfteki vurmadan daha ağırdır.

es-Sevrî ise şöyle demektedir: Zinada vurma cezası, kazfin vurma cezasından daha şiddetlidir. Kazfin vurması ise şarab içmenin cezası olan vurmadan daha şiddetlidir.

Malik bu hususta vurmaların sayısının nass ile tesbit edildiğini delil göstermiştir. Hükmü kabul edilmesi gerekenden (şeriat koyucudan) bu hadlerin herhangi birisinin hafifletileceğine ya da ağırlaştıracağına dair bir nass varid olmamıştır.

Ebû Hanîfe ise Ömer (radıyallahü anh)ın uygulamasını delil göstermiştir. Onun ta'zir dolayısıyla uyguladığı vurma cezası, zina dolayısıyla uyguladığı vurma cezasından daha ağırdır.

es-Sevrî de şunu delil göstermiştir: Zinanın vurma cezası sayıca daha fazla olduğundan dolayı kazfin cezasından daha ağır şiddette olması imkânsızdır. İçki hakkında da aynı şey söylenir. Çünkü içki ile İlgili had ictihad ile sabit olmuştur. İctihad ile ilgili meseleler ise tevkif ile sabit olmuş (nass ile tesbit edilmiş) meselelerin kuvvetinde olamazlar.

16- Haddi Uygulama Yetkisi Kimindir?

Yüce Allah'ın zina, şarab, zina iftirası ve buna benzer uygulanmasını farz kıldığı hadlerin, yöneticilerin huzurunda uygulanması gerekir. Bu haddi ancak İmâmın bu iş için seçeceği faziletli ve hayırlı kimseler uygularlar. Böyle bir durum ortaya çıktığı her seferinde sahabe (Allah hepsinden razı olsun) böyle yapardı. Buna sebeb, bunların yerine getirilmeleri, miktarları, uygulanacakları yerleri ve halleri itibariyle gereği gibi korunmaları gereken, uygulanan şer'i bir(er) kural ve Allah'a yakınlaştırıcı bir(er) ibadet olmalarıdır. Bunlara dair şart ve hükümler aşılamaz. Çünkü müslümanın kanı ve değeri pek büyüktür. Mümkün olan her yolla buna gereken riayetin gösterilmesi icab eder.

Sahih(-i Müslim)in rivâyetine göre Hudayn b. el-Münzir Ebû Sâsân şöyle demiştir: Osman b. Affan'ın huzuruna Velid'în getirildiğini gördüm. Velid sabah namazını iki rek'at kıldırdıktan sonra: Size daha da kıldırayım (mı)? diye sormuş. Birileri Humran olan iki kişi aleyhine şahitlik etmişti. Humran onun şarab içtiğine dair, diğeri ise onu kusarken gördüğüne dair şahitlik etmişti. Osman (radıyallahü anh) dedi ki: Onun kusmasının tek sebebi içmiş olmasıdır. Sonra da: Ey Ali! Kalk, buna sopa vur, dedi. Ali: Ey Hasan! Kalk, ona sopa vur, dedi. Bu sefer el-Hasen -bu sözlerinden rahatsız gibi- şöyle dedi: Bunun nimetinden istifade eden kimse külfetine de onun katlanmasını iste! Bunun üzerine: Ey Abdullah b. Ca'fer kalk, buna sopa vur, dedi. O da ona sopa vurmaya başladı, Ali (radıyallahü anh) da sayıyordu... Müslim, Hudûd 38; İbn Mâce, Hudûd 16; Müsmd, 1, 140, 144.

(Buna dair açıklamalar) daha önceden el-Mâide Sûresi'nde de geçmişti. Şimdi Osman (radıyallahü anh)ın, İmâm Ali'ye: Kalk, ona sopa vur, demesi üzerinde dikkatle düşünelim.

17- Zina ve Kazfte Sopa Cezasının Sayısı Nass ile Tesbit Edilmiştir:

Yüce Allah zina ve kazfte sopa cezalarının sayısını nass ile tesbit etmiş bulunmaktadır. İçki içmenin cezasının seksen sopa olduğu da Ömer (radıyallahü anh)ın Ashab-ı Kiram’ın huzurunda -el-Mâide Sûresi'nde (5/93. âyet, 9. başlıkta) geçtiği üzere- tesbit edilmiş bulunmaktadır. O halde bütün bu hususlarda tesbit edilmiş olan bu had aşılamaz.

İbnu'l-Arabî der ki: "Bunun böyle olması, insanların peşi peşine kötülük işlememeleri, masiyetlerin onlara tatlı görünmemeleri halinde böyledir. Ta ki insanlar kötülük İşlemeye alışmasınlar ve sürekli kendilerini masiyet işlemeye vermesinler. İşledikleri münkerden birbirlerini nehyetmeyecek bir hale düşmesinler. Bu hale geldikleri takdirde, o vakit hadleri ağırlaştırmak kaçınılmaz bir hal alır. Günahın daha fazla işlenmesi dolayısıyla had de arttırılır. Ömer (radıyallahü anh)a Ramazanda sarhoş olmuş bir kişi getirilir, ona yüz değnek vurur. Bunun sekseni içki içme haddi idi, yirmisi de Ramazan ayının saygınlığını çiğnemesi dolayısıyla idi. İşte bu şekilde işlenen suçun ağırlığı ve çiğnenen saygınlıkların ileri derecede olması halinde de cezaların arttırılması gerekmektedir. Bir adam küçük bir çocukla oynaşınca vali ona üçyüz kamçı vurmuştu. Malik bunu haber alınca, buna karşı bir tepki göstermedi. Peki ya bizim şu çağımızda saygınlıkların nasıl çiğnendiğini, masiyetlerin nasıl önemsenmediğini, münkerlerin açıkça işlenip hadler karşılığında rüşvet alınarak satıldıklarını ve hakimlerin huzurunda kölelerin hadleri uyguladıklarını görmüş olsaydı, hiç şüphesiz kahrından ölür, kimseyle oturmazdı. Hasbunallah ve ni'melvekil (Allah bize yeter! O ne güzel vekil)dir!"

Derim ki: Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır ya belki de bundan dolayı içki haddi seksen sopaya ulaşıncaya kadar arttırılmıştır. Darakutnî rivâyet ediyor: Bize Kadı el-Huseyn b. İsmail anlattı: Bize Ya'kub b. İbrahim ed-Devrakî anlattı. Bize Safvan b. Îsa anlattı, bize Üsame b. Zeyd, ez-Zührî'den anlattı. ez-Zührî dedi ki: Bana Abdu'r-Rahmân b. Ezher haber verdi. Dedi ki: Huneyn günü Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)ı insanlar arasından geçerek Halid b. el-Velid'in evini sorduğunu gördüm. Huzuruna sarhoş birisi getirildi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) yanında bulunanlara söyleyince, onlar da ellerinde bulunanlarla onu vurdular. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) da onun üzerine toprak attı. Sonra Ebubekir (radıyallahü anh)ın huzuruna sarhoş birisi getirildi. O günlerde onların vurdukları ceza miktarını tesbit etmeye çalıştı ve kırk sopa vurdu. ez-Zührî dedi ki: Sonra bana Humeyd b. Abdu'r-Rahmân, İbn Vebra el-Kelbî'den şöyle dediğini nakletti: Halid b. el-Velid beni Ömer'e gönderdi, yanına vardım. Huzurunda Osman b. Affan, Abdu'r-Rahmân b. Avf, Ali, Talha ve ez-Zübeyr vardı. Onunla birlikte mescidde yaslanmış oturuyorlardı. Dedim ki; Halid b. el-Velid beni sana gönderdi, onun sana selamı var, diyor ki; İnsanlar içki içmeye iyiden iyiye alıştılar. Onun cezasını da önemsemez oldular. Ömer dedi ki: İşte bunlar senin yanında bulunuyorlar, haydi onlara sor. Ali dedi ki: Görüşümüze göre sarhoş olan bir kimse hezeyana başlar. Hezeyana başladı mı iftira eder. İftira eden kimseye de seksen sopa ceza uygulanmalıdır. Bunun üzerine Ömer dedi ki: Arkadaşına onun bu söylediklerini tebliğ et. Bunun üzerine Halid de seksen sopa vurdu, Ömer de seksen sopa ceza uyguladı. Ömer (radıyallahü anh)ın huzuruna böyle bir işi yanılarak işlemiş zayıf bir kimse getirildi mi kırk celde vururdu. Osman da aynı şekilde kimine seksen, kimine kırk sopa vururdu." Dârakutni, III, 157

Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)ın ashabı azarlayıcı bir üslupla: "Eğer hilalin gözükmesi gecikmiş olsaydı, ben de size daha fazla (oruç tuttururdum)" Buhârî, Savm 49, Hudûd 42, Temenni 9, t'tisâm 5; Müslim, Siyam 57; Dâriml, Savm 14; Müsned, II, 281, 516. sözleri de bu kabildendir. Çünkü onlar (Peygamber efendimize uyarak) aralıksız oruç tutmaktan vazgeçmemişlerdi. Bir rivâyette de şöyle buyurmuştur: "Eğer ay uzayıp gitmiş olsaydı, sizinle öyle aralıksız bir oruç tutardık ki, bu konuda gereksiz yere işi sıkı tutanlar, böyle sıkı tutmalarından vazgeçeceklerdi." Buhârî, Temenni 9; Müslim, Siyam 59-60; Müsned, III, 124, 193, 200, 253

Hamıd b. Yahya, Süfyan'dan, o Mis'ar'dan, o Atâ b. Ebi Mervan'dan rivâyetine göre Ali, Necaşi'ye içki dolasıyla yüz celde vurmuştur. Bunu Ebû Ömer (b. Abdi’l-Berr) zikretmiş, ancak sebebini belirtmemiştir.

18- Şefkat ve Merhamet Allah'ın Hadlerinin Uygulanmasına Engel Olmamalıdır;

Yüce Allah'ın:

"Allah'a ve âhiret gününe îman etmiş kimseler İseniz, Allah'ın dini hususunda her İkisine de acıyacağınız tutmasın" âyeti şu demektir: Kendilerine had uygulanacak olanlara şefkat duyarak hadleri uygulamaktan uzak durmayınız. Acıtmayacak bir şekilde vuruşlarınızı hafifletmeyiniz.

Tefsir âlimlerinin büyük çoğunluğunun açıklaması bu şekildedir.

en-Nehaî, en-Nehaî ve Saîd b. Cübeyr de "Allah'ın dîni hususunda her İkisine de acıyacağınız tutmasın" âyeti hakkında şöyle demişlerdir: Vurma ve celde cezasının uygulanması sırasında demektir. Ebû Hüreyre (radıyallahü anh) dedi ki: Bir yerde, bir haddin uygulanması, o yerin ahalisi İçin kırk günlük yağmur yağmasından daha hayırlıdır. Nesâi, Kat'us-Sârik 7; ayrıca bu manada Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)a menfi bir hadis olarak. Nesâî, aynı yer; İbn Mâce Hudûd 3; Müsned, II, 362, 402. Daha sonra bu âyet-i kerîmeyi okudu.

"Ra'fet (acımak)"; rahmetten daha ince bir duygudur.

Bu kelime "feale" vezninde elifin üstün telaffuzu ile; şeklinde okunduğu gibi, "fe'âle" vezninde; diye de okunmuştur. Böylelikle bu kelimenin üç türlü söylenişi bulunmaktadır, hepsi de mastardır. En meşhur olanı birincisi "elifin sakin okunuşu)dır. Bu da kalbi incelip merhamet duyma halini anlatan; dan gelmektedir. Elif sakin ve medli olarak; şekillerinde söylenir. "Üzüntü, keder" gibi. ise; ona ra'fet duydum, demektir. Rauf, yüce Allah'ın sıfatlarından olup, şefkatli ve çok merhametli demektir.

19- "Allah'ın Dini" Allah'ın Hükmüdür:

Yüce Allah'ın:

"Allah'ın dini hususunda" âyeti, Allah'ın hükmü hususunda anlamındadır. Nitekim yüce Allah bir başka yerde şöyle buyurmaktadır:

"Yoksa o hükümdarın dinine göre kardeşini alıkoyabilecek değildi." (Yusuf, 12/76) Burada "hükümdarın dini"nden kasıt, onun hükmüdür.

"Allah'ın dini hususunda" âyetinin Allah'a size emretmiş ve şeriat kılmış olduğu hadlerin uygulanmasında, Allah'a itaat hususunda... diye de açıklanmıştır.

Daha sonra yüce Allah bu hususta onların kararlılık göstermeleri gerektiğini hatırlatmak ve teşvik etmek üzere:

"Allah'a ve âhiret gününe Îman ediyorsanız diye" buyurmaktadır. Bu ifade bir işe teşvik etmek istediğiniz bir kimseye: Eğer adamsan bu işi yap, demeye benzer. Yiğit adamların yapmaları gereken İş budur, demektir.

20- Mü’minlerden Bir Kesim Cezanın Uygulanışına Şahit Olmalıdır:

"Mü’minlerden bir topluluk da azaplarına şahit olsunlar" âyeti ile ilgili olarak şöyle denilmiştir: Cezanın uygulanışına te'dib edilmeyi hakedenlerden başkaları şahit olmaz.

Mücahid dedi ki: Bir adamdan, bin kişiye kadar; İbn Zeyd de: Zina hakkında şahitliğe kıyas ederek dört kişinin hazır olması kaçınılmazdır, demiştir. Çünkü bu da onunla ilgili bir husustur. Malik, el-Leys ve Şâfiî'nin de görüşü budur.

İkrime ve Atâ ise şöyle demektedirler: İki kişinin şahitlik etmesi kaçınılmazdır. Malik'in meşhur görüşü de budur. Çünkü o bunu bir şahitlik konusu olarak değerlendirmiştir.

ez-Zührî: Üç kişi demiştir. Çünkü çoğul kipinin asgari miktarı o kadardır. el-Hasen de: Bir ve daha yukarısı demiştir, yine ondan on kişi dediği de rivâyet edilmiştir. er-Rabi ise üçten fazla olmalıdır, demiştir.

Mücahid'in delili yüce Allah'ın:

"Onların herbir kesiminden bir topluluk da... kalmalı değil miydi?" (et-Tevbe, 9/122);

"Eğer mü’minlerden iki topluluk birbirleri ile çarpışırlarsa..." (el-Hucurat, 49/9) âyetleridir. Bu ise iki adamın dövüşmesi hakkında nazil olmuştur. O halde yüce Allah'ın; "Mü’minlerden bir topluluk da azaplarına şahit olsunlar" âyetinde de böyle olmalıdır. Birden, bine kadar sayıdaki kimseye de "taife (mealde; topluluk)" ismi verilir. İbn Abbâs ve İbrahim de böyle demişlerdir.

Ebû Berze el-Eslemî de zina edip çocuk doğurmuş bir cariyesinin üzerine bir elbise örttükten sonra, oğluna; iz bırakmayacak, hafif te olmayıp fakat acıtacak şekilde elli sopa vurmasını emretti. Bir topluluk da çağırdıktan sonra; "Mü’minlerden bir topluluk da azaplarına şahit olsunlar" âyetini okudu.

21- Cezanın Uygulanması Esnasında Topluluğun Hazır Bulunmasından Maksat Nedir?:

Topluluğun hazır bulunmasındaki maksadın ne olduğu hususunda farklı görüşler vardır. Acaba bundan kasıt zina edenlere sert davranıp herkesin huzurunda onların azarlanması mıdır ve bu, hem ceza uygulananları bu suçtan uzaklaştırıp hazır bulunanların da bununla öğüt alarak, bundan dolayı uzak kalmaları, buna dair haberin yaygınlaşarak geride kalanların da bundan ibret almaları mıdır? Yoksa bu cezanın uygulandığı kimselere tevbe etmeleri ve ilahi rahmete nail olmaları için midir? Bu hususta ilim adamlarının iki görüşü vardır:

22- Zina Suçunun Ağırlığı:

Huzeyfe (radıyallahü anh)dan gelen rivâyete göre o Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)ın şöyle buyurduğunu nakletmektedir: "Ey insanlar topluluğu! Zinadan uzak durunuz. Çünkü onda altı tane kötü haslet vardır. Bunların üçü dünyada, üçü âhirettedir. Dünyadakiler şunlardır: Zina güzelliği giderir, fakirliğe sebeb olur, ömrü kısaltır. Âhiretteki kötü hasletlere gelince: (İlâhî) gazabı, kötü bir şekilde hesaba çekilmeyi ve cehennemde de ebedî kalmayı gerektirir."

Enes'ten rivâyete göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Her cuma iki defa ümmetimin amelleri bana sunulur. Allah'ın zina edenlere gazabı pek şiddetlidir." Bu anlamda teshil edemedik. Ancak, amellerin yüce Allah'a her pazartesi ve perşembe günü arzedildiğine dair rivâyetler için bk.: Müslim, Birr 35, 36; Ebû Dâvûd, Savm 59; Tirmizî, Savm 43; Dârimî, Savm 41; Muvatta’', Husnu’l-Huluk 18; Müsned, II, 268, 329, 48.4, V, 200, 201, 205, 209.

Yine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)dan şöyle buyurduğu nakledilmiştir: "Şa'ban ayının onbeşinci gecesinde yüce Allah ümmetime (radıyallahü anhhmet nazarıyla) bakar. Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamış her mü’mine mağfiret buyurur. Beşi müstesna: Sihirbaz, kâhin, anne-babasına karşı gelen, içkici ve zina üzere ısrar eden." Bu hadisi de bu lâfzıyla teshit edemedik. "Şaban ayının onbeşinci gecesinde yüce Allah'ın, müşrik ya da kardeşine kin besleyenlerin dışındakilere mağfiret edeceğine dair" sıhhat mertebesine ulaşamayan bazı rivâyetler için bk. el-Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, VIII, 65.

2 ﴿