FURKÂN SÛRESİ

Rahmân ve Rahîm Allah'ın İsmi ile

Cumhûrun görüşüne göre tamamı Mekke'de inmiştir. İbn Abbâs ile Katâde: Bundan Medine'de nazil olmuş üç âyet müstesnadır, demişlerdir. Söz konusu üç âyette:

"Onlar ki Allah ile birlikte başka bir ilaha ibadet etmezler" âyeti

"Allah mağfiret edicidir, rahmet edicidir." (el-Furkan, 25/68-70) âyeti ile sona ermektedir.

ed-Dahhâk der ki: Bu sûre Medine'de inmiş bir sûre olmakla beraber, onda Mekke'de inmiş bir takım âyetler de vardır. Bunlar da yüce Allah'ın:

"Onlar ki Allah ile birlikte başka bir ilaha ibadet etmezler" âyeti ile başlayan bir kaç âyet-i kerimedir.

Bu sûrenin maksadı: Kur'ânın işgal ettiği yerin büyüklüğünü, kâfirlerin peygamberliğe dil uzattığı noktaları dile getirmek, onların söz ve cahilliklerine karşılık vermektir. Onların söyledikleri sözlerden birisi de: "Bu Kur'ân'ı Muhammed uydurmuştur. O Allah tarafından gönderilmiş bir kitap değildir" iddialarıdır.

1

Hak ile batılı ayıranı (Furkan'ı) âlemlere uyarıcı olsun diye kuluna indiren (Allah) ne yüce, ne mübarektir!

"Hak ile batılı ayıranı (Furkan'ı)... indiren (Allah) ne yüce, ne mübarektir!" âyetinde yer alan ve "ne yüce, ne mübarektir" diye meali verilen "tebâreke"nin anlamı hususunda farklı görüşler vardır. el-Ferrâ' der ki: Arapçada bu kelime ile "tekaddese" âyeti anlam itibariyle aynıdır ve her ikisi de azameti anlatmak için kullanılır. ez-Zeccâc: "Tebâreke" lâfzı "bereket'den, "tefâale" vezninde bir kelimedir. Bereketin manası ise hayırlı olan herbir şeyin pek çok olması demektir.

"Tebâreke"nin teâla (pek yüce) anlamında olduğu söylendiği gibi, bağışı pek yücedir, yani çok ve fazladır anlamında olduğu söylendiği gibi, nimetler ihsan etmesi, devamlı ve kesin sabittir, anlamında olduğu da söylenmiştir.

en-Nehhâs dedi ki: Bu açıklama, bu kelimenin dildeki anlamı ve türeyişi bakımından en uygun olanıdır. Çünkü bir şeyin sabit oluşunu anlatmak için "bereket'in de kökünü teşkil eden (......): Çöktü" fiili kullanılır."Deve çöktü, kuş suyun kenarına kondu" tabirleri de buradan gelmektedir ki bu da devamlı kalışı ve sabit oluşu ifade eder.

(Mukaddes oldu anlamına geldiğini belirten) ikinci görüş ise yanlıştır. Çünkü takdis (mukaddes bilme, kutsama) temizlikten gelmektedir. Anlam itibariyle bununla bir ilgisi yoktur.

es-Sa'lebî dedi ki: "Tebârekallah" denilir, ancak "mütebârek" ve "mübarek" denilmez. Çünkü yüce Allah'ın isim ve sıfatları hususunda konu ile ilgili gelen nakillerin sınırında durulması gerekir. Şair et-Tirimmah der ki:

"Ne mübarektir şânın! Vermediğini yoktur verecek,

Ya Rab, senin verdiğini de yoktur engelleyecek."

Bir başka şair de şöyle demektedir:

"Sen ne mübarek, ne yücesin, ne takdir edersen o olur, şükürler olsun Sana."

Derim ki: Kimi ilim adamı yüce Allah'ın güzel isimleri arasında "el-Mübârek" ismini da saymaktadır. Biz de bu ismi Kitabımızda (el-Esnâ fi Şerhi Esmai'llahi'l-Hüsnâ adlı eserimizde) zikretmiş bulunuyoruz. Eğer böyle bir ismin kullanılmayacağı hususunda İttifak hasıl olmuş ise, o taktirde bu husustaki icmâ kabul edilir. Şayet bu konuda ihtilaf söz konusu olmuşsa "ed-Dehr" ve buna benzer bir çok isim hakkında da görüş ayrılığı bulunduğu bilinmektedir. Biz bu husus da sözünü ettiğimiz yerde dikkat çekmiş bulunuyoruz. Yüce Allah'a hamdolsun.

"el-Furkan"dan kasıt Kur'ân-ı Kerîmdir. Allah tarafından indirilmiş bütün vahiylerin ismi olduğu da söylenmiştir. Nitekim yüce Allah:

"Yemin olsun ki Biz Mûsa ile Harun'a Furkan'ı... verdik." (el-Enbiyâ, 21/48) diye buyurmuştur.

Kur'ân-ı Kerîm'e Furkan adının verilmesi iki türlü açıklanmıştır. Birincisine göre bu ismin veriliş sebebi, hak ile batılı, mü’min ile kâfiri birbirinden ayırdetmiş olmasıdır. İkincisine göre de bunun sebebi, bu kitapta haram ve helal gibi şer'î hükümler açıklanmış olmasıdır. Bunu en-Nakkâş nakletmektedir.

"Âlemlere uyarıcı olsun diye kuluna" Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'a

"İndiren..." Burada

"olsun" fiilinde

"kuluna" ait bir zamir vardır. Bunun ona ait olması en yakın o olduğundan dolayı daha uygundur. Bu zamirin

"Furkan"a ait olması da mümkündür.

Abdullah b. ez-Zubeyr,

"kuluna" anlamındaki âyeti çoğul olarak: "Kullarına" diye okumuştur.

Korkutma halini anlatmak üzere

"itizar (korkutup, uyarma)" kullanılır. Buna dair açıklamalar daha önceden el-Bakara Sûresi'nde (2/6. âyetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır. "en-Nzir" ise helâk olmaktan korkutan kimsedir. el-Cevherî der ki: en-Nezir hem münzir (korkutan), hem de inzâr (korkutmak) anlamında kullanılır.

"Âlemler" ile burada kastedilenler insanlar ve cinlerdir. Çünkü Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onlara rasûl olarak gönderilmiş ve onları korkutmak üzere gelmiştir. O peygamberlerin sonuncusudur. Nûh (aleyhisselâm) dışında risaleti umumî ondan başka bir peygamber gelmemiştir. Çünkü Nûh (aleyhisselâm) tufandan sonra bütün insanlara rasûl olarak gönderilmiştir. Zira onunla insanlar yeniden başlamışlardır.

1 ﴿