18

Derler ki: "Seni tenzih ederiz. Senden başkalarını veliler edinmek bize yaraşmaz. Fakat Sen onları ve babalarını faydalandırdın. Sonunda Zikri unuttular ve helâk olan bir kavim oldular."

"Derler ki..." Allah'tan başka kendilerine ibadet olunan mabudlar:

"Seni tenzih ederiz, Senden başkalarını veliler edinmek bize yaraşmaz" diyecekler demektir.

Allah'tan başka kendisine ibadet olunan putlar bir araya getirilip toplanacak olursa, cansız oldukları halde nasıl konuşacaklardır? diye sorulsa şöyle cevap verilir: Yüce Allah elleri ve ayakları konuşturacağı gibi, kıyâmet gününde bunları da konuşturacaktır.

el-Hasen ve Ebû Cafer: ("edinmemiz" âyetini) "nün" harfini ötreli, "hı" harfini üstün meçhul bir fiil olarak: " Edinilmemiz..." diye okumuşlardır. Bu kıraat ile ilgili olarak nahivciler bir takım açıklamalarda bulunmuşlardır. Ebû Amr b. el-A'lâ ile Îsa b. Ömer bu kıraatin câiz olmadığını söylemişlerdir. Ebû Amr ayrıca der ki: Eğer bu "'edinilmemiz" anlamında meçhul bir fiil olsaydı, âyette ikinci olarak geçen in hazfedilmesi ve: "Senden başka veliler edinilmemiz..," şeklinde olması gerekirdi. Ebû Ubeyde de aynı şekilde bu edaun iki defa zikredilmiş olması dolayısıyla fiilin meçhul okunmasının câiz olmadığını söylemiştir. Eğer (el-Hasen ve Ebû Ca'fer'in) okudukları gibi olsaydı, bu takdirde ikinci defa in gelmemesi gerekirdi. Bununla birlikte bu ikinci edatın sıla (zâid) olduğu da söylenmiştir.

en-Nehhâs der ki; Ebû Amr gibi değerli bir ilim adamının ve üstün konumu dolayısıyla söylediğinin güzel kabul edilmesi gerekir. Çünkü o ayrıca buna dair delil de getirmiştir. Onun söylediğini şöyle de açıklayabiliriz: "Ben hiçbir kimseyi veli edinmedim" denilir. Bu ifadenin muayyen bir kimse hakkında kullanılması mümkündür. Diğer taraftan: "Ben herhangi bir kimseyi veli edinmiş değilim" denilerek umumi bir nefy kullanılmış olur. Burada "veli" lâfzı kendisinden önce geçen kelimeye tabidir. O bakımdan bunun başına; in edatının gelmesi câiz olmaz. Çünkü bunun herhangi bir faydası yoktur.

"Fakat. Sen onları ve babalarını faydalandırdın" yani rasûllerin (Allah'ın salat ve selamları onlara olsun) vefatından sonra onları dünyada sağlık, zenginlik ve uzun ömür vererek faydalandırdın.

"Sonunda Zikr’i unuttular." Yani seni anmayı, hatırlamayı bıraktılar. Azgınlığa kapılarak ve cahillikle Sana ortak koştular. Biz bu hususu kendilerine emretmediğimiz halde kalkıp bize ibadet ettiler.

Buradaki "Zikr"in mahiyeti hakkında iki görüş vardır. Birincisine göre bundan kasıt peygamberlere indirilmiş ve onlara okunan ilahi kitaplardır. Onlar bu kitap gereğince amel etmeyi terkettiler. Bu açıklamayı İbn Zeyd yapmıştır.

İkinci görüşe göre de burda Zikir'den maksat onlara yapılan iyiliklere ve ilahi nimetlere karşı şükürdür. (Onlar şükrü terkettiler.)

"Ve" çünkü onlar

"helâk olan bir kavim oldular." Burada :

"Helâk olan bir kavim" ifadesinde "helâk" demek olan; dan alınmıştır. Ebû'd-Derda (radıyallahü anh) Hıms ahalisinin karşısına çıkarak şöyle demişti: Ey Hıms ahalisi size samimiyetle öğüt veren kardeşinizin yanına geliniz. Hıms ahalisi etrafında toplanınca şöyle dedi: Ne diye utanmıyorsunuz? İçinde kalmayacağınız binalar yapıyorsunuz, yemeyeceğiniz şeyleri copluyorsunuz; elde edemeyeceğiniz şeyleri umuyorsunuz? Şüphesiz sizden öncekiler çok yüksek binalar yaptılar. Pek çok köleleri oldu, çok uzun zamanlarda gerçekleşecek umutlara kapıldılar. Onların hepsi de artık helâk oldular. Emelleri, umutlan bir aldanış, meskenleri kabir oldu.

O halde yüce Allah'ın; âyeti, helâk edilenler (oldular), demektir.

Diğer rivâyette

"meskenleri kabirler oldu" ifadesi; "Meskenleri içinde hiçbir şey bulunmayan bomboş yerler haline geldi" şeklindedir.

el-Hasen der ki: "Helâk olan" ifadesi onlarda hayır namına hiçbir şey kalmamış anlamındadır. Bu da; "Yerin hiçbir veriminin olmaması" tabirinden alınmıştır ki, herhangi bir ekinin oraya ekilmemesi demektir. Bu durumda ondan hiçbir hayır ve hiçbir verim alınmaz.

Şehr b. Havşeb dedi ki: Burada helâk olmak (el-bevâr), bozulmak ve durgunlaşmak (kesad) anlamındadır. Arapların işi bozacak şekilde durgunlaşmasını anlatmak üzere: "Mal bozulup, kesada uğradı" ifadelerinden alınmıştır. Hadîs-i şerîfteki; "Kendisi ile evlenilmek istenmeyen dul kadın gibi kalmaktan Allah'a sığınırız" İbnu’l Esir en-Nihaye fi Ğaribi’l-Hadis, I, 161. İfadesi de buradan gelmektedir.

"Buğr" lâfzı "zuğr: yalan, iftira" gibi mastar isimdir. Tekil, ikil, çoğul, müzekker ve müennes arasında fark yoktur. İbnu'z-Ziba'rî der ki;

"Ey mutlak malikin elçisi, şüphesiz benim dilim.

Açmak istedikçe (ağzım) bağlıdır, çünkü ben helâk olmuşum.

Zira ben sapıklık yollarında şeytanla yarışıyorum.

Onun sapması gibi sapan kimse ise helâk olur."

Kimisi de bunun tekilinin çoğulunun da -âyette olduğu gibi şeklinde geldiğini söylemiştir. "Sığınan kimse, sığınan kimseler; dönen kimse ve dönen kimseler" gibi. "Helâk olan" lâfzının hakka karşı kör kimseler, anlamına geldiği de söylenmiştir.

18 ﴿