ŞUARA SÛRESİ

Rahmân ve Rahîm Allah'ın İsmi ile

Cumhûrun görüşüne göre Mekke'de inmiştir.

Mukâtil bazı âyetleri Medine'de inmiştir. Şuarâ'nın söz konusu edildiği âyet ile;

"Acaba İsrailoğulları âlimlerinin onu bilmeleri onlar için bir delil değil midir?" (eş-Şuarâ, 26/197) âyeti Medine'de inmiştir, demektedir.

İbn Abbâs ile Katâde de şöyle demektedirler: Bu sûre Mekke'de inmiştir. Ancak yüce Allah'ın:

"Şairlere de azgınlar uyar" (eş-Şuarâ, 26/224) âyetinden itibaren sûrenin sonuna kadar Medine'de inmiş olan dört âyet müstesnadır.

Bu sûre ikiyüzyirmiyedi âyet-i kerimedir. Bir rivâyete göre de âyet sayısı ikiyüzyirmialtıdır.

İbn Abbâs'tan rivâyete göre Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Bakara'nın söz konusu edildiği sûre bana birinci zikirden verilmiştir. Tâ-Hâ ile Tâ, Sîn, Mîm sûreleri Mûsa'nın levhalarından; Kur'ân'ın başlangıç sûreleri ile Bakara Sûresi'nin sonları bana Arşın altından verildi. Mufassal sûreler de bana ayrıca nafile olarak verildi." el-Heysemî, Mecmau'z-Zevaid, I, 169-170

el-Berâ b. Âzib'den rivâyete göre de Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur; "Şüphesiz yüce Allah yedi uzun sûreyi (es-Seb'u't-Tıvali) Tevrat'ın yerine, el-Miun'u İncil'in yerine, Tavasın (Ta, Sin ile başlayan) sûreleri Zebur'un yerine vermiş ve beni Ha, Mimler ve el-Mufassal sûrelerle üstün kılmıştır. Benden önce bunları hiçbir peygamber okumuş değildir." Süyûtî, el-Camiu'l-Kebir, 1, 1487.

1

Tâ. Sîn. Mîm.

"Tâ, Sîn, Mîm" âyetini el-A'meş, Yahya, Ebû Bekir, el-Mufaddal, Hamza, el-Kisaî ve Halef bu sûrede ve bunun benzeri olan diğer iki sûrede "ti" harfini işba' (tok bir ses) İle ve imâle (hemze ile ye arası bir ses ile) yaparak okumuşlardır. Nafî, Ebû Ca'fer, Şeybe ve ez-Zührî ise iki telaffuz arasında okumuşlardır. Ebû Ubeyd ile Ebû Hatim bunu tercih etmişlerdir. Diğerleri ise işba' ile üstün olarak okumuşlardır. es-Sa'lebi dedi ki: Bunların hepsi de fasih lügatlerdir. Bu hususça en-Nehhâs'ın görüşü daha önce Tâ-Hâ Sûresi'nde (20/1. âyetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır.

en-Nehhâs dedi ki: Medineliler, Ebû Amr, Âsım ve el-Kisaî "Tâ, Sîn, Mîm"i "nun"u, "mim" harfine idgam ile okumuşlardır. el-Ferrâ'' ise "nun'un ihfa ile okunacağını söylemiştir. el-A'meş ve Hamza: "Tâ, Sîn, Mîm" şeklinde "nün" harfini izhar ile okumuştur.

en-Nehhâs dedi ki: Sîbeveyh'e göre sakin "nun" ile tenvin dört kısımdır: Halk (boğaz harfleri) ile birlikte olurlarsa, açıkça okunurlar. "Ra", "lâm", mim, "vav" ve "ye" ile beraber olurlarsa idğam olunurlar. "Be" ile birlikte "mim"e kalbedilirler ve genizden çıkartılırlar, açık (beyan ile) okunmazlar. İşte Sîbeveyh'in açıkça belirttiği bu dört kısma göre bu kıraat, bu şekilde câiz olamaz. Zira burada halk (boğaz) harflerinden herhangi bir harf yoktur ki; ona göre "nun" açık okunsun. Fakat bu hususta bir dereceye kadar uygun bir açıklama yapılabilir. O da şudur: Mu'cem (sözlük, alfabe) harflerinin hükmü, üzerlerinde vakıf ile okunmalarıdır. Bunlar üzerinde vakıf yapılacak olursa, "nun" beyan ile (açıklanarak) okunabilir.

es-Sa'lebî dedi ki: İdğam ile okumak -Kur'ân'ın geneline kıyas ile- Ebû Ubeyd ve Ebû Hatim'in tercihidir. Bir kısmının bunu izhar ile okumaları açıkça harfleri ifade etmek ve temkin içindir. Diğerlerinin bunu idgam ile okuması ise ağız harflerine komşu oluşundan ötürüdür.

en-Nehhâs dedi ki: Ebû İshak'ın: "Fî Mâ Yücrâ ve fi mâ lâ Yücrâ" adlı kitabında naklettiğine göre "Ta, Sine, Mimu" denilerek "nun" üstün, "mim" de ötreli olarak okunabilir. Bu ma'di keribbu'dur, denilebildiği gibi.

Ebû Hatim dedi ki: Halid "Ta, Sine, Mimu" diye okumuştur.

İbn Abbâs dedi ki: "Tâ, Sîn, Mîm" bir kasemdir ve bu, yüce Allah'ın isimlerinden bir isimdir. Hakkında yemin olunan ise: "Eğer istesek gökten üzerlerine bir mucize indiririz" âyetidir.

Katâde dedi ki: Bu Kur'ân'ın isimlerinden bir isim olup yüce Allah buna yemin etmiştir. Mücahid ise: Bu sûrenin ismidir. Sûrenin başlangıcını güzelleştirmektedir.

er-Rabî' dedi ki: Bu bir kavmin süresinin hesabını ifade eder. Bir diğer açıklamaya-göre bu bir kavmin başına gelecek musibeti anlatmaktadır. "Tâ, Sîn, Mîm" ile "Tâ, Sîn" aynı şeydir. Şair dedi ki:

"Sizin bana verdiğiniz sözde durmanız, eğer sicim gibi gözyaşlarınızdan

yaş akıtmayacak olursanız,

İlaç olarak tıpkı kalınan yerdeki izlerin kaybolmasına benzeyecektir,

fakat gözyaşlarınızı akıtacak olursanız, o vakit şifa bulurum."

Mütenebbi'ye ait olan bu beyitin açıklanmasında divanını şerh edenlerin de birbirinden yakın ve uzak açıklamaları vardır Biz burada bu açıklamalardan birisini esas alarak beyitı ıcrcüme etmeye çalıştık, lik Abdurrahman el-lterkıtkî, Şerhu Divani'l-Mütennebi, Beyrut, 1399/1979, IV, 43.

el-Kurazî dedi ki: Yüce Allah, tavline (kudretine), senasına (yücelik ve üstünlüğüne) ve mülküne yemin etmektedir,

Abdullah b. Muhammed b. Akîl dedi ki: "Tâ", Tur-u Sina, "Sin", İskenderiye, "Mîm" de Mekke demektir.

Cafer b. Muhammed b. Ali de dedi ki: "Tâ", Tûğba ağacı. "Sîn", Sidre-i Münteha, "Mîm" de Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'dır. Bir diğer açıklamaya göre; "Tâ" Tahir'den, "Sîn", Kuddüs'den (es-Semİ'den ve es-Selam'dan da denilmiştir) "Mîm" de el-Mecid'den (rumuzdur). er-Rahîm'den ve el-Melik'den olduğu da söylenmiştir. Bu anlamdaki açıklamalar daha ünceden el-Bakara Sûresi'nin baş taraflarında (2/1-2. âyetlerin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır.

et-Tavasim ve et-Tavasin Kur'ân-ı Kerîm'de bir takım sûrelerin ismi olup, kıyasa uygun olmayan bir surette çoğul yapılmış lâfızlardır. Ebû Ubeyde şu beyiti zikretmektedir:

"Üç tane olan Tavâsîn hakkı için,

Yedi tane olan Havamim (Ha, Mim'ler) hakkı için"

el-Cevherî dedi ki: Doğru olan bunun çoğulunun "zevat ile yapılıp, bunun bire izafe edilmesidir. O vakit: Zevatu ta, sin, mim ile zevatu ha, mim (Ta, Sin, Mim'li sûreler, ha, mim'ii sûreler) denilir.

1 ﴿